Makale

TEMİZ TOPLUM

Mustafa ATEŞ/ Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

TEMİZ TOPLUM

Son günlerde toplumu- muzu sarsan yolsuzluk olaylarının, ahlakî ve İçtimaî literatürümüze hediye ettiği bir deyim var: Temiz toplum!
Ne kadar masum bir ifade... zihnimizde çağırıştırdığı manalar kadar saf ve berrak! Ancak insan oğlu, dünyada var olduğu günden beri, hem kendi nefsini, hem içinde yasadığı toplumu, hem de çevresini kirlettiği için hep temizlik arayışına girmiştir, ilk çağlarda insanın ihtiyaçları basitti. Sen- ben kavgası yoktu. Düşünce ufku, ertafına zarar verecek ve kendi menfaatlarını ön plana çıkaracak kadar da geniş değildi, insanı o çağlarda ençok meşgul eden sey kuvve-i seheviyye ile kuvve-i gadabiyye idi. Kavga hep bu iki kuvvet üzerine idi. Çünkü hayatı ve neslinin devam ve bekası bunlara bağlıydı. Bunun da mücadelesini daha çok içgüdüsüyle yapardı. Zamanla insanın düşüncesi gelişti, etrafında gelişen olaylara yeni yorumlar getirdi. Hadiselerin sebep ve sonuçları arasında bağlar kurdu. Yeni yorumlar, yeni terkipler yaptı. Şehir kurdu, ümrana kavuştu. Medeniyyet kurdu, kültürü genişledi. Aile, cemaat ve cemiyet oluşturdu. Devlet kurdu. Birbirleriyle olan münasebetleri genişledi. Menfaatler ön plana çıkmağa başladı, şahsî ihtiraslar ve bencillikler arttı. Zamanla menfaat çatışması ideallere, kavgalara sebep oldu. Milli menfaatler, şahsi menfaatlere dönüştü. Kuvvetli olan zayıfı ezdi. Bunların hepsi insanın zaaflarıydı.
Kabaran iştihalara mukabil, ahlakî erdemlikler zayıflıyordu. Zaman zaman gönderilen ilahi haberciler ve semavi dinler, insanlığın ifsad ettiği erdemliği yeniledi. Fakat tuğyan, taşkınlık ve azgınlık artarak devam etti. Yeni peygamberler, yeni şeriatler zuhur etti.
İnsanlığı bu ahlaki çöküşten kurtarmak için ilahi mesajlardan başka aklı ve tefekkürü ön planda tutan ıslahatçılar da geldi. Felsefi cereyanlar oluştu. Ama hepsi mevzii kaldı. İnsanoğlunun bütününe tesir edecek etkili mesajlar olamadı.
Semavi dinler, özellikle de İslam, temizliğe yeni bir mana kazandırmış, iç ve dış temizliğini önce nefis planında, sonra da cemiyyet platformunda huzur-ı hakka çıkmanın zarurî bir şartı görmüştür. Taharet, abdest, teyemmüm, gusül gibi bedeni temizlik gerektiren ibadetler; kişiyi ruh temizliğinin ve arınmışlığın ilahi kimliğine sokar. (Elbiseni temiz tut. Kötülükleri terket. K. 74/4-5) âyetleri, temizliğin sadece dış mekana inhisar etmediğini göstermekle kalmaz, onun ahlaki boyutunu, ibadet maksadıyla harim-i akdese gireceklerin manevî temizliğine de işaret eder. Demek ki kötülüğü, ahlaksızlığı terketmiyenler, hak-hukuk gözetmiyenler, cemiyetin huzur ortamını bozanlar, temizliğin ahlakî boyutunu yitirdikleri için ibadet etseler de beklenen neticeyi istihsal edemiyeceklerdir.
Temizlik, taharet, nezafet ve nezaket, hep kullandığımız kelimelerdir. Anlam bakımından aralarında nüanslar vardır. Taharet ve nezafet bir dış temizliğini, elbise ve mekân temizliğini ifade ettiği halde, nezâket, bir ahlakî olguyu, bir iç ve öz temizliğini ifade eder.
Ama insanoğlu asırlardan beri bu kavramları, hep nebilerin, velilerin, mürşit ve mürebbilerin vesayeti altında, biraz da zorlanarak, ihtirasları frenlenerek kabule yanaşmıştır. Toplumun yapısı maddileştikçe cemiyette çözülmeler ve sapmalar başlamış ve bazı erdemlikler sadece lafta kalmıştır.
Temiz toplum, bizatihi temiz yaratılmış, fıtratı temiz olan insanı, eğitim ve öğretimle daha da temiz hale getirmek ve bu sayede onun hilkatindeki temizliği daha da paklaştırmak, daha da saflaştırmak! Eğitimin hedefi bu olmalıdır.
Artık resmi mehafilde bile özlemi duyulan temiz toplum, bugünkü eğitim sistemi, bugünkü terbiye ve ahlak anlayışıyla, bugünkü köşe dönmeciliği işgüzarlık sayan bir telakki ile oluşamaz. Cinselliği her şeyin ve her meselenin bası sayan bir kısım medya da bu toplumu yetiştiremez. Çünkü bunlar yapmağa değil, yıkmağa talipler!... Ve biz yediden yetmişe bunları seyrediyoruz, âdeta tahribata alkış tutuyoruz. Demek ki gelişmeler bizleri rahatsız etmiyor. Rahatsız olanlar da reaksiyon göstermiyor.
Dünyanın hemen her yerinde ahlakî ve ruhî çöküntü yaşanıyor... insanlığın binlerce yıldan beri üzerine titrediği İnsanî değerler hırpalanıyor, dengeler bozuluyor. Ekonomik şartların getirdiği zorluklar âdetâ bu tahribatı hızlandırıyor.
Toplum; rüşvet, ihtilas, zimmet, irtikab, hırsızlık, yolsuzluk, talan, soygun, gasb, yalan, iftira, cinayet, tecâvüz, fuhuş, içki-kumar ve uyuşturcu... hepsi birbirinin sebep ve neticeleri olan ibtila ve ahlaksızlıkla çalkalanırken temiz toplum arayışı ne ifade eder? Bataklık hala ufûnet yayıyor. Sinek avcılığı niye!
Bizce bu yağmanın tek sebebi vardır. □ da din gibi güçlü bir disiplinin devre dışı bırakılması. Din gibi kutsal bir müesseseyi milletin hayatından çıkarmak, dinin tesir gücünü azaltmak, dini önce vicdanlara daha sonra da mabetlere hapsetmek yanlıştır. Böyle olduğu için de kimse haram-helal tanımıyor kanun ve nizam dinlemiyor. Kimse hakkkına razı olmuyor, “kanundan sıyrılırsam paçayı kurtarırım" düsüncesi dürüst insanları bile sarmağa başladı. Nitekim pek çok uyanık kisi bu yolla köseyi dönebiliyor.
Öyle ise tek çıkar yol, din eğitim ve öğretimine önem vermek. Okul öncesinden başlayarak bütün okullarda, bütün sınıflarda ciddi, sevdirici, inandırıcı, göstermelik değil, uygulamalı; nazarî değil, amelî, din eğitim ve öğretimi verilmelidir. Ateş bacayı sardıktan sonra bu noktaya zaten gelinecek!... Ama kötü gidişat iyice ivme kazanırsa dönüş daha zor olabilir, kurban sayısı daha da artabilir. "Çocuklarımız ilerde kendi dinlerini kendileri seçsinler" gibi çarpıklığın dayandığı hiçbir mantikî gerekçe yoktur. Hiçbir toplum, çocuklarını böyle bir tehlikeye maruz bırakamaz. Öyle ise, geliniz bu temiz toplumu bu gerçekler muvacehesinde yeniden inşa edelim, daha önemlisi, bir taraftan temiz toplum isterken, diğer yandan kirliliğe ve kirlenmişlere hoşgörü ile bakmayalım. Milletin haram-helal anlayışını, hak-hukuk telakkisini alt üst etmeyelim. Çünkü haram ve helal mantığı, hak hukuk kavramı belli bir kültür muhitinde kişilerin anlayışına göre değişmez, değişemez. Değiştirilmek istenirse asırların pekiştirdiği bir din ve ahlak anlayışı tersyüz edilmiş olur. Ve böyle bir ortamda temizliği ve temiz toplumu araki bulasın!...
Deterjan reklamı yapar gibi “özde temizlik” aranmaz. Ruh temizliği, bir hayat tarzıdır. Toplumda yaygınlaşan hak hukuk telakkisi, ahlak anlayışı, öteden beri milletin inandığı değerlerle örtüşme- diği için kirlenme de artarak devam etmiştir. Problemin kaynağı işte buradadır. Sistemin üretip semirttiği uyanıkları, hırsızları, halkın şuuru, siz affetseniz de, affetmez. Çünkü İslam’ın devlet hayatından dışlanması, milleti hiç bir şekilde, dinsizlik anaforuna itemedi, fakat en büyük tahribatı onun ahlakı üzerinde yaptı. Bir zamanlar hakkı tutup kaldırmayı hayatının en büyük şiarı bilen bir iman ve aksiyon toplumu, şimdi nasıl oldu da bu kadar hak tanımaz, hukuk bilmez bir çürüyüş noktasına geldi? Elbette onun bu tür bir sükut ve çürüyüş noktasına gelmesinin pek çok sebepleri vardır. Özellikle toplumun ahlakî ve manevî bir istikamet üzere yetiştirilmesi lâzım gelirken, millete ahlak ve istikamet yolunu gösterme durumunda olan bir kısım kurum ve kuruluşlar, hiçbir inandırıcı sebep göstermeden, bu değerlere sırt çevirmiş bulunuyorlar. Böyle olduğu için de cemiyetin temelleri kayıyor.
Artık böyle bir toplumu ıslah etmek, pek kolay olmasa gerek. Onun için devletin bütün siyasî, İçtimaî, ahlakî, İktisadî edebî ve millî bütün kuvvet ve imkanları yeni bir seferberliğe hazırlanmalıdır. Bütün ilmi veriler, çürütülen bu ahlaki ve insani değerlerin neticesinde ulaşılabilecek bir başarıdır. Ancak toplumun ve siyasi iradenin önce bu bozulmuşluğun sebeplerini kabullenmiş olmaları çok önemlidir. Gerçek sebepler, herkes tarafından açıkça bilinirken, devletin bütün imkanlarını başka haleflere tercih etmesi, ahlakını vurmak için sinsice oynanan oyunları artık görmezlikten gelmek ihanet derecesinde bir şuursuzluktur. Din gerçeğini insan hayatının meşguliyet alanından soyutlayarak ferdi, bizim toplumumuzda henüz ahlaki ve sosyal hiçbir uygulama sahasına ulaşamıyan vicdan ile başbaşa bırakmanın acı sonucu bugün önümüze devlet çapında büyük toplumsal yararlar açmış, neticede “temiz toplum” arayışına girmişizdir. Böyleyken yine de yaraya neşter vuracak bir şifalı el çıkmamıştır.
Temiz toplum sadece bir slogandan bir arayıştan ibaret kalmamalı, bu arayış bütün imkanlar kullanılarak hayata geçirilmelidir. Böyle olmazsa eski sorunlar katlanarak geleceğe aktarılır ve gelecek kuşakların da dünyasını karartmış oluruz. Siz eğer kendi sorunlarınızı tarihî, dinî, ve ahlakî boyutu içinde çözüme kavuşturamazsanız başkaları sizin için çözüm üretir, o da geri kalan son değer yargılarınızı da alıp-götürür ve problemleriniz büyüdükçe büyür. Ülkenin gerçeklerini yerli yerine koymadan, tavarüs edilen temiz toplumu kirleten ortamı bertaraf etmeden, temiz toplum arayışı ile gittikçe ağırlaşan sorunlar karşısında kendimizi geçici olarak tatmin etmiş oluruz. Ama sorunlar devam eder. Onun için konuyu bir özlem olmaktan çıkarıp ciddi biçimde sorgulamamız gerekmektedir.
Eğer insanımızı bir hesap gününe inandıramamışsak ki, istikametin, doğruluk ve dürüstlüğün en yüce ahlakî ve İnsanî değerler manzumesi olduğu şuurunu kafalara ve gönüllere yerleştirememişsek, daha başımıza gelecek çok ibretlik vak’alar var demektir.
Ve diyoruz ki, temiz toplum arzusu, herhangi bir sosyal ve ekonomik hizmet çarkındaki kirlenmişlikten müteessir olarak geçici bir heves gibi algılanmamalı. Eğer siz devlet veya özel sektör olarak bir hizmet sektöründe istihdam edeceğiniz insanı, dinî ve ahlakî değer yargılarına göre yetiştirmezseniz, düzeldiğini zannettiğiniz çarklar kısa zamanda yine bozulacak; insan kendisine emanet edilen millet kaynaklarını yine kendi lehine akıtacaktır. Çünkü insanın egosu buna çok müsaittir. Bu egoyu da ancak ruhî güçler murakabe edebilir. Manevî disiplin unsurları çekip çevirebilir.