Makale

GENÇLİĞİN EĞİTİM VE YÖNLENDİRİLMESİNDE HZ. PEYGAMBERİN ÖRNEK YAKLAŞIMI

Şükrü ÖZBUĞDAY / Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

GENÇLİĞİN EĞİTİM VE
YÖNLENDİRİLMESİNDE
HZ. PEYGAMBERİN
ÖRNEK YAKLAŞIMI

Çocuk ve genç bir toplumun geleceğidir. Her toplum, kendi garanti altına alacak, kendi değerlerini yükseltip geliştirecek fertler yetiştirmeyi hedef edinir. Yeni yetişen nesiller ruh ve bedence sağlıklı, güçlü ve dinamik bir kişilik geliştirdikleri ölçüde, toplum da güç ve kuvvet kazanacaktır.
Hz. Peygamber, İslâm toplumunun şekillenmesinde ve İslâmi değerlerin yayılmasında gençlere büyük görevler vermiştir. Onların cesaret ve enerjilerinden gereği gibi yararlanmak için, herşeyden önce gençlerin kendine güvenli, sağlam bir kişilik geliştirmelerine imkân sağlanmasının önemini çok iyi biliyordu. Bundan dolayı gençlere özel ilgi gösteriyor ve onları sürekli teşvik ediyordu. Eğer görev ve sorumluluklarının bilincinde olan kumandanlar, âlimler ve hakimler yetişmişse bu, ancak Rasulüllah’ın yardımı ve teşviki sayesinde olmuştur. Peygamberimiz, yapılması gereken bir isle birini görevlendirmeden önce, ona değer vermek ve onu cesaretlendirmek suretiyle yolunu açar. daha sonra da ilgi ve desteğini sürdürürdü. Askerlik, eğitim-öğretim ve yargı alanlarında bunun açık örneklerini görmek mümkündür.
Rasulüllah’ın gençlere aşıladığı önemli ilkeler sayesinde gençlik öyle bir seviyeye gelmiştir ki en zor savaşlara katılmışlar ve düşmanla en ön safta çarpışmışlardır. Çoğu yaşlı sahabilerden oluşan orduya, bir çok seriyyeye komutanlık yapmışlardır. Savaşların çoğunda Hz. Peygamberin bizzat kendisi, sancağı gençlere vermiştir. Tebük Gazvesinde Beni neccar kabilesinin sancağını. henüz 20 yaşlarında olan Zeyd b. Sâbit’e vermiştir. Bedir Savaşında 21 -22 yaslarında olan Hz. Ali’yi sancaktar yapmıştır. Hayber’in fethi esnasında da aynı şekilde Hz. Ali en önemli görevi yerine getirmiştir. Rasulüllah, Beni Kudaa üzerine göndermek üzere hazırladığı birliğin sancağını, Usame b. Zeyd’e vermiştir. Bu birlik, aralarında Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Ebu Ubeyde gibi muhacirler ve Ensardan önde gelen sahabilerin de yer aldığı 40.000 kişiden oluşuyordu. Sahabilerden bazıları Üsâme’nin kumandan tayin edilmesini hoş karşılamayınca, Hz. Peygamber, onları uyararak, Üsâme’yi övmüş ve desteklemişti. Rivayete göre, Üsâme’nin yası henüz 18 idi.
Diğer yandan Allah Rasulü, gençlerin ilim alanında yetişmesine de büyük ilgi ve dikkat göstermiştir. Zekâ ve kabiliyetine güvendiği gençlerin ilimde uzmanlaşmaları için. bütün engelleri kaldırmış, başkalarına göstermediği müsamahayı gençlere göstermiştir. Nitekim Kur’an’la karıştırılabileceği endişesiyle herkese, hadislerin yazılmasını yasakladığı bir dönemde Abdullah b. Amr b. El-As’a bu konuda özel izin vermiştir. Bu zatın, en çok hadis bilen sahabilerin basında geldiği bilinmektedir.
Hz. Peygamber vahiy kâtiplerini de genel olarak gençler arasından seçmiş ve İslam’a davet mektuplarını da gençlere yazdırmıştır. Bazı gençleri de, Süryanice ve İbranice gibi, o gün için çok ihtiyaç duyulan yabancı dilleri öğrenmeye teşvik etmiştir. Bu konuda, kendisiyle Yahudiler arasında elçilik yapmak üzere Zeyd b. Sabiti görevlendirmiştir. Kendisi henüz hayatta iken bulunduğu çevrede gençlerin fetva vermesine izin vermiş olması, Hz. Peygamber’in gençleri ilme nasıl teşvik ettiğinin açık bir göstergesidir.
Hz, Peygamber, çoğu zaman gençleri açıkça övmek suretiyle de onları daha çok öğrenmeye teşvik etmiş oluyordu. Mesela muaz b. Cebel hakkında: "Ümmetimin içinde helâl ve haramı en iyi bilen Muâz’dır." buyurmuştur. Sonuçta, ilimde en yüksek dereceye ulaşmış olanların gençler olması, Allah Rasulü’nün bu olumlu yaklaşımından çokça pay alındığını ortaya koymaktadır(1)
Gelişim özellikleri itibariyle gençlerde bazı aşırı eğilimlerin kendisini göstermesi, sıkça rastlanan bir durumdur. Hz. Peygamber’in çevresinde yer alan gençler içerisinde de asın eğilimleri olan kimselere rastlanıyordu. Dini duyarlılıkları son derece güçlü olan bu genç insanlar, çok sert ve asın zühde varan dini yorum ve uygulamalar içerisinde bulunuyorlardı. Hz. Peygamber, bunlarla yakından ilgilenmiş, onları kırıp gücendirmeden, anlayış ve hoşgörü içerisinde, bu tutumlarından vazgeçmeleri hususunda kendilerini uyarmıştır. Bu aşırı zühd eğilimi taşıyan gençler arasında, Abdullah b. Amr İbni’l-Âs, Osman b. Maz’ûn, Ebu’d-Derdâ, Hz. Ali gibi isimler meşhurdur. Kendilerini ibadete daha çok verebilmek için geceleri namaz kılıp, gündüzleri oruç tutmaya ve kadınlarını terketmeye azmeden bu gençlerin davranışlarını tasvip etmeyen Hz. Peygamber, onları kendi sünnetine uygun tarzda bir orta yolda yürümeleri konusunda uyarmıştır(2).
Hz. Peygamber gençleri hür düşünmeye, faydalı şeylerden çekinmeden faydalanma ve sonucu ne olursa olsun doğru bildiğini cesaretle ifadeye teşvik ederdi. Muaz b. Cebel, henüz 21 yasında iken Hz. Peygamber tarafından Yemene öğretmen olarak gönderilmişti. Hz. Peygamber kendisine : "Sana bir şey sorulursa nasıl hüküm vereceksin?" diye sorduğunda Muaz: "Allah’ın kitabıyla" diye cevap verdi. "Şayet, onda bunun cevabı yoksa?" dediğinde, Muâz: "Allah Rasulünün sünnetiyle" cevap verdi. "Ya onda da bulâmazsan?" sorusuna da Muâz: "Aklımı çalıştırır, vicdanıma danışır ictihad ederim" şeklinde cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.): (Bir sevinç gösterisi olarak göğsüne vurarak) Allah’ın elçisinin elçisini başarılı ve isabetli kılan Allah’a hamd olsun" buyurdu(3).
Çocuklar ve gençler bir milletin ümididir. Yarınları kendine emanet edeceğimiz bu zinde güç, ne kadar iyi yetiştirilir, dinine, vatanına, geleneklerine bağlı kılınırsa, istikbâlden o derece emin olunabilir, bir ölçüde bütün milletlerin ortak problemi olan bu konu yalnız resmî kurum ve kuruluşlarımızı değil, aile ve millet olarak hepimizi ilgilendirecek kadar önemlidir. Belli dönemlerde çocuğunu, gencini manevi ve milli değerleri istikametinde terbiye etmeyen, eğitimden geçirmeyen bir millet bunun doğuracağı problemleri çözmekte bir çok sıkıntılara katlanmak zorunda kalacaktır.
Gençliğin hem bedenen hem de ruhen eğitilmeye ve her türlü zararlı alışkanlıklardan korunmaya ihtiyacı vardır. Aile ve eğitim kurumları basta olmak üzere, medya kuruluşları ve toplum, bir hammadde durumunda olan gençliğin şekillenmesinde, kişilik kazanmasında, üzerlerine düşeni zamanında yapmalıdırlar.
Gençliğin önemini kavrayarak, sahip olduğu enerji ve dinamizmi, Sevgili Peygamberimizin, yukarıda zikredilen gençlere yaklaşım metodunu da dikkate almak suretiyle iyi bir eğitimle yönlendirmeli, onlara, hedefler göstermeliyiz.
Satırlarımı Mehmet Akif ERSOY’un, gençlere öğüt mahiyetinde olan şu mısralarıyla bitirmek istiyorum.
Göreceksin ki: bu millette fazilet en uzun,
En derin köklere yaslanmada: hem sonra onun.
Bir mübarek suyu var, hiç kururnaz. "Din’-i Mübîn"
Hâdisât etmesin oğlum, seni asla bedbîn...
İki üç balta ayırmaz bizi mazimizden.
Ağacın kökleri madem ki derindir cidden
Bu cihetten, hani hiç yılmasın, oğlum gözünüz.
Sade Garb’ın yalnız ilmine donsun yüzünüz.
O çocuklarla beraber, gece gündüz, didinin:
Giden üç yüz senelik ilmi sık elden edinin.
Fen diyarında sızan nâ-mütenahi pınarı,
Hem için, hem getirin yurda o nâfi suları.
Kafanız islesin, oğlum, kanal olsun arada(4).


(1) Hz. Muhammed ve Gençlik, T.D.V. yayınları: Ankara 1995. S. 47. 53. 54.
(2) Buhari; nikâh. 89.
(3) Tirmizi: Ahkâm. 3: hadis No: 1357.
(4) M. Akif ERSOY: Safahat, İst. 1975. S. 442. 443.