Makale

MAKEDONYA GÜNLERİ

ANI

MAKEDONYA GÜNLERİ

Mehmet ÇOK
Balıkesir Müftülüğü Şube Müdürü

Ramazan ayında Makedonya’da görev yapmak üzere Ankara’da buluştuk. İzmit Müftü Yardımcısı Mehmet YİĞİT, Niğde Müftü Yardımcısı ÖMER AKŞİT, Yumurtalık Müftüsü Ertuğrul KOYUNCU ile Sayın hocamız Sami USLU’yu makamında ziyaret edip Allahaısmarladık dedik. Bize, "Vardığınızda gerçek Türk dostlarını göreceksiniz. Bizden selam götürün" deyince heyacanımız arttı. Unutmama ve unutulmama ne yüce duygu... Yıllarca uçan kuştan, Balkanlardan esen yelden ümitle, usanmadan, yılmadan selam beklemişiz, selam yollamışız.
Üsküp (İbrahimova) havaalanına mahalli saat ile 16.45de indik. İslam Birliği Meşihatı Genel Sekreteri Zanun Beyden, Üsküp Müftüsü İdris Bey’e, El- Hilâl Yardımlaşma Cemiyetinin Sekreteri Behi-cüddin Beyden üyelerine kadar herkesin bizi karşılamada gösterdikleri içten sevgi ve misafirperverliğe şahit olduk.
Yaklaşan iftar vakti nedeniyle, kısa bir tanışma ve istirahattan sonra, Hacı Yumni’nin evine gitmek üzere yola çıktık. Ev sahibi ve diğer hane halkı tarafından kapıda karşılandık. Buğulu gözlerle hasret ve tebessümle tokalaşıp, genişçe bir avludan geçerek içeri girdik. Davetlilerin çokluğundan olacak ki büyükçe bir salonda ağırlandık. Dekor aynı bizim evler gibi. Hatta biraz daha tarihi. Sedirlerin üstü Makedonya’ya has fabrika imalatı postlarla örtülü, duvarlarda dinî motifli tablolar var. Hal hatır sorulur sorulmaz, elinde ibrik ve leğenli biriyle, havlu tutan diğer kişi içeri girdiler. Herkes oturduğu yerde ellerini yıkayıp havluyla kurulandı. Bu iş bitince yer sofrasına buyur edildik. Davetliler büyükçe kurulan beş sofraya bağdaş kurarak veya diz çökerek oturdular.
Bu esnada sofra toplandı, seccadeler yazılıp akşam namazı kılındı. Hacı Yumni’ye gösterdiği misafirperverlikten dolayı teşekkür edip ayrıldık.
Teravih namazı için İsabey Camii’ne geldik. Cami dolmuştu. Namazdan sonra avlunun da dolduğunu gördük. Cemaate bizim gelişimiz duyuruldu." Cemaat, Türkiye bu sene de bize dört hoca gönderdi. Yetkililer sağolsunlar, varolsunlar. Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığının gönderdiği bu hocalara hoş geldiniz diyoruz. Şimdi sizlere hocalarımızı tanıtıyorum... Bizi unutmayıp gösterdiği ilgiden dolayı Türkiye’ye, Diyanet İşleri Başkanlığına sonsuz teşekkürler ediyoruz." Bu tanıtma duygularımızı bir kat daha arttırdı.
Makedonya’ya vardığımız ilk günden son güne kadar, uğradığımız her şehirde aynı seviyede belki daha fazla itibar ve iltifat ile karşılandık. Bu ilgi tam bir samimiyet arzediyordu. Hatta, kulakları çınlasın, üç katlı evinin bir katını bize tahsis edip altı gün bilfiil hizmet eden Gostivarlı torun sahibi Hacı Rahmetullah "... Hocam yapmayın Allah aşkına, siz Türkiye’den gelmişsiniz. Biz buna hasrettik, bırakın doyalım..." diyordu.
Çarşıda, pazarda, evde, camide yolumuzu kesip ağlayarak boynumuza sarılanlar oluyordu. "Ecdadın evlatları olarak bizleri unutmadınız. Sizi koklamakla geçmişe olan hasret ve bağlılığımızı hiç olmazsa gösterelim .." ifadelerini sık sık duyduk.
Üsküp, tam ortasından geçen Vardar nehri ile ikiye bölünmüş. Bu güzelliğine, bereket kaynağı bu nehrin yanında münbit ovasına, tarihine ve inancına borçlu olsa gerek. Şehirde gezerken ilk görülenler, çok olmasa da yüksek binalar, camiler, minareler ve Üsküp Kalesi oluyor. Geçmişte 128 cami varmış. Bugün 6 cami ayakta kalabilmiş, İsabey, Yahyapaşa, Muratpaşa, Mustafapaşa, Alaca ve Balaban camileri. Hepsi Osmanlı eseri olup, eşsiz mimari güzellikte. Bir kısmının tamirat ve bakıma, çevre düzenlemesine ihtiyacı olmakla birlikte, şu an bunun mümkün olmadığını öğrendik. Camiler, cemaat yönünden çok mükemmel. Teravih ve Cuma namazlarında yer bulmak güç. Hatta Kalkandelen’de dört camide cemaat çokluğundan, iki defa Teravih kılınıyor.
İsabey Camii diğer camiler gibi Osmanlı eseri. Yanındaki İsabey Medresesi yıkılmış, fakat başka bir yerde İsabey Medresesi adıyla, İmam- Hatip Lisesini inşa etmişler. 250 öğrenci Makedonya ve müslümanlara hizmet amacıyla tahsil görüyor.
İsabey Camii’nin avlusu mezarlık. Yaklaşık 1.5 metrelik duvarlarla çevrilmiş. Avlu duvarları zamanın yükünü taşımaktan yorulmuş, uzanacak yardım elini bekliyor. Buradaki mezarlardan biri Yahya KEMAL’in annesine ait. Daha sonraki günlerde gazeteci, araştırmacı yazar Avni ENGÜLLÜ’den daha geniş bilgi aldık.
Türk çarşısına girdiniz mi yabancılıktan kurtuluyorsunuz. Taş döşeme yollan, panjurlu pencereleri, işlemeli duvarları vs. Eski hamamlar ve hanlarla karşılaşıyorsunuz. Ne var ki eski hizmetlerini sunamayıp, başka amaçlarla (müze, galeri, eğlence yeri) kullanılmalarından duyduktan üzüntü ve sıkıntılarına ortak olmayı arzu edip, kendilerini teselliye çalışırsınız. Biraz daha ilerlediniz mi, güneybatıya doğru, Fatih Sultan Mehmet köprüsü, şimdiki adıyla Taşköprü’yle karşılaşırsınız. Sizi görünce hemen seslenir: "Gel yanıma, gel der. Nice yıllar altından geçen Vardar’dan üstümden geçen insanlardan hep haber bekledim. Gel de seni kucaklayayım, koklayayım" deyişini hissedersiniz. Kucaklaştığınızda, "İşte ben, ne Vardar’ın azgın ve soğuk sularına, ne de adımın "Taş" olarak değişmesine yenik düşmedim. Adım "Taş" da olsa, özüm ve vazifem yine aynı" diye kulağınıza fısıldar.
Evliya Çelebi ve muhterem hocam Yavuz Bülent Bakiler beyefendinin anlata anlata bitiremedikleri nazlı Üsküp’ten görev icabı ayrılıyoruz. Nereye mi? Tetova’ya. Eski ismiyle Kalkandelen’e. Türk sanat musikimizin bestekârlarından Rüştü Şardağ’ın kulaklarını çınlatırken, geçmişe dualarla uzanıyoruz. Kervansarayıyla, hamamlarıyla, camileriyle, eski mezarlığıyla ve Alaca Camii’nin muhteşem mimari güzellikleriyle büyüleniyoruz. Şar-dağın tepesine çıkıp kayak tesislerini görmek; cami yapımına izin yok denildiği halde, küçük te olsa yeni yapılan bir kilise ile karşılaşmak dikkat çekici.
Yolumuz Gosttvar’a. Gostivar "Misafirhane" demekmiş. Sosyal hayatı burada daha iyi tanıma imkanı oluyor. Cenaze ve sünnet merasimlerine iştirak ettik. Adetlerde hiçbir farklılık yok.
Gostivar’dan turizm şehri olan Ohrite, buradan eski Yugoslavya’nın ve bugünkü Makedonya’nın elma deposu olan Resne’ye. Resne’den, Manastıra geçtik. Buralarda, dini hayatın sönük, camilerin garip olduğunu gördük. Hele Manastır...
Manastır’dan Kumanova’ya hareket ettik. Titoveles- Köprülü’de şoförümüz mola verdi. Uç gün sonra buradaki caminin yanması ya da yakılmasını duymak hayli üzücü oldu. Kumanova’nın ilk mukimleri, Kuman Türkleri olduğunu öğrendik ve Stip (İştip)’ e geçtik. Buralardaki dinî ve sosyal hayatın çok zayıf olduğu görülüyor, hele Stip merkezindeki caminin kilise yapılmak istenmesi müslümanlar üzerinde hayli tedirginliğe sebep olmuş.
Doğu Makedonya’nın, batıdan çok fazla imkansızlıklara sahip olduğuna şahit olduk. Göç hâlâ devam ediyor. Temsilciler olanca güçleriyle çalışıyor. Kimliğin kaybolmaması ve kimlik bunalımına düşmemek için kitap istiyorlar.
Çekova’da mevcut tek caminin İmam- Hatibi Hacı Mehmet şöyle dedi: "Bu günleri bana gösteren Yüce Allah’a şükürler olsun. Komünizmin bittiğini gösterdiği gibi, şu dağlara hoparlör koyup ezan okumayı da bana nasib etsin ve canımı oracıkta alsın..."
Bunlara ne denir ki? Allah (c.c.) umduklarına nail, korktuklarından emin eylesin.
Ramazan bayramında, bayram yapıp, en güzel hayat şartlan içinde, sağlık, huzur, birlik ve hürriyet içinde daha nice bayramlara deyip vedalaştık.
Hepinize selam ve hürmetim sonsuzdur aziz dostlarım. Kime mi? İdris Hocam kimi sayayım ki? Varın siz sayın...
***