Makale

EDEBİ BİR HAZİNE

EDEBİ BİR HAZİNE

Mahir İZ

İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü

Öğretim Üyesi

Millî kültür ve edebî zevkimizdeki umûmî çöküntü­nün yeni nesle verdiği büyük zararlar bütün vatansever­lerin İç yarasıdır.

Dünyada hiçbir millet adetâ rüzgâr hıziyle mânevi varlığından bu kadar sür’atli uzaklaşmış değildir.

Sertâc-ı iftiharımız, büyük millî şâirimiz Mehmet Âkif Bey merhum:

“Fakat ahlâkın izmihlali en müthiş bir izınihlâl,

Ne millet kurtulur zîrâ ne milliyyet, ne istiklâl.”

beytiyle halimizi yarım asır evvel ne kadar açık ve canlı bir halde dile getirmiştir.

Dünya gençliğinin düştüğü bu elîm vartanın yurdu­muzdaki acıklı akisleri şimdilik büyük şehirleri sarmaktadır.

Hürriyeti ancak kanun sınırlayabilir. Akıl ve îman, şehvete galebe etmedikçe bu husustaki vazifesini yapa­maz. Meşhur edip ve fikir adamı Alfieri: "Bir cemiyette ahlâkî faziletler sarsılınca ona faziletleri telkîn eden eser­ler payanda vurabilir.” der. Fakat o eserleri okuyan olursa...

Şimdiki nesil görerek öğreniyor. Bakiden tabiat man­zaraları temaşa edilirdi. Tanzimattan sonra sahne tema­şa edilmeye başlandı. Bugün de sinema perdeleri meydân-ı temâşâ oldu. Sonra bunlar asrımızın eğitim vâsıtası olarak telâkki ve telkîn edildi.

“Hâşâ, fe-hâşâ, sümme-hâşâ, ne temaşa!”

Eğer dünyanın başına musallat olan bu büyük, der­din, devletlerin boyun eğeceği beynelmilel büyük bir ilim ve sosyoloji kongresinde alınacak kararlarla önüne ge­çilmezse Semâvî Kitapların bahsettiği kıyâmet kopacak demektir.

Bugün artık hiçbir devlet iktisâden müstakil sayıla­maz, Cemiyet hayâtının girift bağları memleketleri bir­birine sımsıkı bağlamıştır. Ondan dolayı bir ucunda pat­lak veren fesat, hemen bütün beşeri, küreyi huzursuz ediyor.

Milletlerin vazifesi, sel ne kadar kuvvetli gelirse gel­sin felâkete set çekmeğe çalışmaktan başka bir şey de­ğildir.

Geçenlerde Sönmez Neşriyat Şirketinin pek mükem­mel bir tarzda bastığı "Unutulmaz Mısralar’’ adındaki muhteşem eseri müellifinin cemîlekârâne iltifâtiyle alın­ca mütehassis oldum. Bana bu perişan satırları yazdırdı.

Evet edebî ve millî kütüphanemize büyük bir arma­ğan olarak sunulan bu hazine cidden didaktik bakımdan da belki bir asırdır eşi olmayan çok kıymetli bir eserdir.

Eseri tetkik edince düşündüm. İşte millî büyük bir hizmetin şanlı örneğini veren müellif İsmail Hilmi Soykut, kıymetli şair ve edip hocalarımızın mümtaz silsile­sinde değerli bir cevherdir,

“Şeker Hoca” Merhum nâmiyle yâdedilen ve Bursa’nın hürmet ve muhabbetle andığı yarım asırlık bir irfan hadiminin hayrulhalefidir.

Tabii öyle faziletli, gayretli ve azimkar baba evlâ­dının Edebiyat Kütüphânemize böyle bir hazîne vermesi beklenen bir hâdisedir.

Evet, hazîne diyorum. Müellifin o mütevazı önsözüy­le takdim ettiği bu büyük himmet mahsûlü milletçe öğünülecek bir ma’den-i irfandır.

Garâmiyât, hevâiyat, fantazi —tabiî bâhnâmeleri bu araya katmıyorum— san’at adına edebıyâtı o kadar istilâ etmiştir ki, artık “san’at gaye içindir” hükmü hemen hemen silinecek bir hale gelmiştir.

İşte maddeten olduğu kadar manen de büyük olan bu eser, şâir ruhlu münevver Türk’ün fikir ve ruh asale­tinin cihannümâ bir aynasıdır.

Eski eserler metinler halinde ötedenberi neşredile- gelmiştir. Fakat bugün onları okuyup anlayacak nesil ar­tık târihe intikal etmeye başlamıştır. Yeni nesle ancak bu tarzda ecdâdın hüner, ma’rifet, san’at ve fazîlet kıymet­lerini tanıyabilmek mümkün olacaktır. Mânâsından feyrs alacaklar, ecdadına hürmet lüzumuna inanacaklar, onları tebcîl etmenin millî bir borç olduğunu öğrenecekler ve bütün ilim ve san’at sahasında mütevâzı fikir adamları­mızın yaptıkları ve yazdıkları çeşitli eserlere dönecekler ve hayranlıkla o kıymetli eslâfı tanıtacaklardır.

Bu kadar etraflı bir hizmeti îfâ için sarfettiği gay­ret ve himmetten dolayı müellifi şükran ve minnetle yâdetmek bir vicdan borcumuzdur.

Hem ilmi, hem eğitimi ağuşunda toplayan bu çok şe­refli şehnâme-i eslâfa hemen her okur-yazarın yastık ki­tabı gibi başucunda bulundurmasını gönül ne kadar ar­zu eder.

Böyle kıymetli eserlerin tâb’ında önayak olan Sön­mez Neşriyat ve Matbaacılık Şirketini de tebrik ederken, faydasının milletçe daha umûmî olabilmesi için mümkün olan her kolaylığın yapılmasını istemek de hakkımızdır.

Meşhur Dante’nin sözünü unutmayalım: “Bir mille­tin önce an’anesi, sonra lisanı, sonra kendisi mahvolur.”

Hemen Cenâb-ı Hak “Belde-i Âmine” hürmetine yurdumuzu da bu millete bağışlasın... Milletimiz de böyle canlı eserlerle ebed-zinde bir ömür sürsün.

(Bugün, 16.11.1968)