Makale

İLİM DÜNYASINDA SON GELİŞMELER

İLİM DÜNYASINDA SON GELİŞMELER
Doç. Dr. Turan GÜVEN



BİLİM ve teknolojinin insan hayatını her yönden kuşattığı bir çağda yaşıyoruz. Günümüz insanı, giderek karmaşıkla-şan bir dünyada, her geçen gün daha fazla öğrenmek ve bilmek ihtiyacını duymaktadır. Gerçekten, bilim ve teknolojinin 10 yıllık bilgi birikimleri, hayatımızda önemli değişiklikler yapabilecek değerdedir. Bizler bu gelişmelerin ancak "bir" olarak sakınmayanlarından ve hayatımıza girenlerinden haberdarız. Askerî amaçlı ve mevcut statükoyu alt-üst edecek önemli buluşlarla ilgili çok az bir bilgiye sahibiz. Daha düne kadar, birçok insan, uzayın uzak bir noktasından yeryüzündeki insan faaliyetlerinin gözlenebildiğine bile inanamıyor-du. Ancak bu gerçeği körfez savaşından sonra görebildiler.
Dünya kamuoyu, uygulamalı .bilimlerin ve teknolojinin gelişmelerinden çabucak haberdar olduğu halde, biyoloji, fizik ve kimya gibi temel bilimlerdeki ilerlemelerden aynı derecede haberdar olamıyor. Temel bilimlerin ortaya koyduğu veriler, anında hayata intikal edecek türden bir ürüne dö-nüştürülemediği müddetçe gölgede kalıyor. Eğer bir ülkede temel bilim kültürü oluşmamış ve belli bir seviyeye gelmemişse, orada çok köklü teknolojik geliş-melerin beklenmesi bir hayâldir. Çünkü teknolojinin zemini temel bilimlerdir. Bu bilimlere dayandırılmayan veya bu bilimlerle desteklenmeyen teknoloji anlayışı, ancak "teknoloji süpermar-ketinden" alış-veriş yaparak yürüyebilir. Yeni buluşlar ve yeni teknolojiler, temel bilimlerdeki gelişmelerle birlikte olur. Günlük hayatımızı kolaylaştıran, geleceğimizi etkileyen bütün vasıtaların ortaya çıkmasında temel bilimlerin yeri inkâr edilemez.
Bu mütevazi yazımda, siz değerli okuyucularıma biyolojideki önemli bir gelişmeden bahsetmek istiyorum. Bilindiği gibi, biyoloji; bütün yönleriyle hayatı ele alan ve inceleyen bir bilimdir. Hayat, değer verilmesi ve her saniyesi değerlendirilmesi gereken bir olgudur. Hayat olgusu, içinde yaşadığımız galakside tanımlayıcı ve ayırt edici bir özelliktir. Çünkü dünyamız sadece "hayat" taşıyan bir gök cismi olmaktan dolayı seçkin bir yere sahiptir. Sanıyorum bu tespit, biyolojinin diğer bilimler arasındaki yerini ve önemini ortaya koymaya kâfidir. Her bilimin kendine has bir dili ve terminolojisi vardır. Bilimsel bir konuyu basitliğine ve zorluğuna bağlı olmaksızın, herkesin anlayabileceği şekle getirebilmek oldukça güçtür. Çünkü bir konunun iyice anlaşılabilmesi, ancak önceden edinilmiş bir bilgiyle mümkün olmaktadır. "Bilenlerle bilmeyenlerin aynı olmadığını" bize telkin eden dinimizin ne kadar gerçekçi olduğunu burada da görebiliyoruz.
Son 20 yıl zarfında, biyoloji sahasında meydana gelen ilerlemeler, bütün insanlığı ilgilendiren bir mahiyet kazanmıştır. Bilimin hangi seviyede ve nerede olduğunu gören bilim adamları, gelecekteki hayatımızın moleküler biyoloji ve biyoteknolojiden köklü biçimde etkile-neceğini belirtmektedir (1). Fizik sahasında Nobel Ödülü almış olan Abdüsselam: "Eğer Pakistan’da bilimle ilgilenen bir idareci olsaydım, asıl olan ziraat ve biyoloji ilmilerine kesinlikle en büyük önemi verirdim... Ne modern fizikte, ne fiziğe dayalı ileri teknolojide, ne de biyoteknolojide geri kalmama hususunda kararlı olmalıyız" (2) demektedir. Bizim inancımıza göre, kâinatta hiç bir şey boşa yaratılmamıştır. Nitekim biyologların çalışmaları, gözümüzle göremediğimiz ve "mikrop" olarak adlandırdığımız bakterilerde bile insanlığın lehine değerlendirilebilecek büyük bir potansiyel olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Bugün biyoteknoloji sayesinde canlı bir organizmadaki mevcut potansiyeli kısmen ya da tamamen kullanarak, insanoğlu en hayatî ürünleri üretip saflaştırabilmektedir.
Deoksiribonükleik asit (DNA)in hücre içinde "yönetici" ve "bilgi taşıyıcı" bir molekül olduğu keşfedildikten sonra, birçok biyolojik olayın aydınlatılması sağlandığı gibi nerede sonlana-cağı meçhul bazı gelişmeleri de beraberinde getirmiştir. Bilhassa 1975 yılından sonra "genetik mühendisliği" ve "rekombinant-DNA teknolojisi" gibi adlarla tanımlanan bu gelişmeler, insanoğluna hayatın en temel olayları üzerinde benzeri görülmemiş bir kontrol im-kânı sağladı. Bilim adamları, bir hücrenin hayatını ve çalışmasını programlayan DNA’yı (=genetik madde) artık belli bir ölçüde değiştirebilmektedirler. Burada esas marifet, hücrenin bütün genetik bilgisini depola-yan DNA’yı belli yerlerinden keserek başka bir genetik bilgi deposuna katmaktır. Bunu yapmak için DNA molekülünü belli yerlerinden kesen ve kesilen parçaları başka bir DNA molekülüne bağlayan özel enzimler (endonükleazlar ve ligazlar) kullanılmaktadır. İşte biyo-teknoloji ve temel bilim araştırmalarında ortaya çıkarılan bu "rekombinant -DNA tekniğine" dayanmaktadır. Bu teknikle büyüme hormonu ve interferon* gibi faydalı biyolojik proteinlerin üretimini yöneten genler (yani belli uzunluktaki DNA parçaları) canlından alınabilmektedir. Bilim adamları, aldıkları DNA parçalarını (veya genleri) sıradan bazı bakterilerin DNA’sı ile kaynaştırarak (yani bakterinin genetik yapısını kısmen değiştirerek) nadir bulunan ürünleri üretebilen yeni bakteri soyları meydana getirebilmektedirler, Başka bir anlamda, bakterilerin genetik bilgi deposu olan DNA’nın küçük bir kısmı yeniden programlanarak değişik davranışlar yapması sağlanabilmektedir. İçinde yaşadığımız çağda rekombinant - DNA tekniği, biyolojinin en büyük buluşlarından sayılmaktadır. Bu buluşun önemini, meslekten olmayan okuyucularıma anlatabilmek bir hayli güç olacaktır. Rekombinant - DNA teknolojisi, "Mars’a insan indirmekle mukayese edile-bilecek bir ilerlemeyi ifade eder" dersem, mübalağa yapmış sayılmam. Rekombinant DNA teknolojisi, insanlık alemi için birçok faydalar temin edebilen yepyeni bir endüstri dalı oluştur-maktadır. Meselâ daha etkili ilaçların yapımı, kuraklığa ve zararlı böceklere karşı dayanıklı veya gübreye ihtiyaç duymadan yaşayabilen bitki soylarının ve yüksek verim sağlayan hayvan ırklarının yetiştirilmesi, zehirli sanayi artıklarını zararsız hale getirebilecek "rekombinant bakterilerin" üretilmesi, böyle bir endüstrinin müspet uygulamaları arasında sayılabilir. (3) Ne yazık ki, her bilimsel buluş ve ilerleme daima insanlığın yararına kullanılmıyor. Bu durum, biyoloji sahasındaki en büyük buluşlardan olan rekombinant - DNA teknolojisi için de geçerlidir. Mole-küler biyoloji uzmanları, rekombinant - DNA teknolojisinin insan nesli üzerinde keyfi uygulamalarla zararlı olabileceği endişesini taşımaktadırlar. Şayet bu teknoloji askerî gayeler için kullanılırsa, durum çok daha değişik boyutlar kazanabilir. Kendilerinden başka kimseye hayat hakkı tanımayan bazı ülkelerin, bu teknolojiyi yeni ve daha etkili biyolojik silah üretiminde kullanmayacaklarını kimse garanti edemez.
İnsanlığın ortak malı olan bilimsel bilgiler, şayet sağlam ve sağlıklı bir dünya görüşünün yönlendirmesiyle yerli yerinde kullanılmazsa tehlike arzetmeye devam edecektir.

* Interferom : Virüslerde enfekte olmuş hücrelerin ürettiği bir çeşit savunma proteini. Bu protein virüslerin çoğalmasını
önler.
1. Milani, J.P. et. al., (1990) Biological Def ence : A Molecular Approach. D.C. Heath and Company. Lexington, Massachusetts, Toronto.
2. Abdüsselâm, (1987) İdealler ve Gerçekler (Tercüme : Şenol Demirci, Mesut Toplayıcı).Yeni Asya Yayınları, İlim ve
Teknik Serisi
3. Walker, J.M. and Gingold, E.B. (1988) Molecular Biology and Biotechnology. 2nd Edition The Royal Society of Chemistry, London