Makale

AYDINLARIMIZ MEHMET AKİF’İ ANLATIYOR

Cumhuriyetin 76. Yılında Devletin Temeline Harç Koyanları Minnetle Anarken...

AYDINLARIMIZ
MEHMET AKİF’İ ANLATIYOR

Yılmaz TARTAN
Musahhih


Türk Milleti engin devlet tecrübesiyle bilir ki devletsizlik, gayri meşru düşüncelerin fikirden eyleme geçmesidir, anarşidir.
Böyle dönemlerde kimin ne yaptığı bilinmez. Bu dönemler halkın malı, canı ve namusu için çok tehlikelidir. Ayrıca vatanın savunulması, birlik beraberliğin idamesi de mümkün değildir. Tarihimizin her döneminde Devleti üstün bilişimiz işte bundandır.
Türk milleti Osmanlı’nın tarih oluşuyla tarihte kazandığı tecrübeleri hayata geçirmiş ve çok büyük fedakârlıklarla yeni devletin temeline harç koymakta gecikmemiştir.
Devletin temeline harç koymak önemli bir olay; nadide bir izzet, âlî bir şeref. Bu şerefi paylaşanlardan Mehmet Akif i aydınlarımız nasıl değerlendirmişler? Kısa pasajlarla birlikte takip edelim.
"Acaba hangi kelime, hatta isim, anam babam da dahil, bana Akif’in ismi kadar dokunuyor! Hiçbiri... Hiç bir kimse bu vefalı memleket evlâdı kadar bende sevgi ve saygı uyandırmamıştır. O, gönüllerimizin rakipsiz sultanıdır. Ona ‘Bizim Akif’imiz’ diyoruz.
Tıpkı ’Bizim vatanımız’ der gibi";

Yukarıdaki satırlar Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti’ye ait.
Şimdi hep birlikte düşünelim. Bu memlekette hangi şairimiz ve hangi yazarımız için böylesine içten, samimi, can-ü gönülden kaynayan ifadeler kullanılmıştır? Hangi şairin, hangi yazarın isminin başına bu millet "bizim" lafzını eklemiştir? Bu millet, Akife en sıcak, en hisli, en güzel hitabı "Bizim Akif’imiz" hitabını uygun görmüştür. İşte bu anlayıştan hareketle bu milletin kahraman kadirşinas evlatlarından olan O. Yüksel Serdengeçti "Bizim Akif’imiz" tabirini söyleyebilmiştir.
Hasan Basri Çantay, ona olan hürmetinden, (hayır! Akif in bu Millete olan sevgi ve saygısından dolayı) yazdığı eserinin adını "Akifnâme" koydu.
Midhad Cemal’in yazdıkları ise yukarıdaki dostane ifadeleri destekleyen canlı şahitler gibi:
"Bir de benim Akif’im var. Bu Akif hayatımın 33 senesidir. Bu 33 senede O, bir tek defa bayağı olmadı. Onun iç yüzüne baktığım vakit gökyüzüne, denize bakar gibi ferahlardım. Sonra onun 63 senelik hayatını öğrendim; bu ne berrak 63 senedir, siyah ve pis tek bir dakikası yoktur." ’
Safahat, birinci kitabın girişinde Şair:
"Şi’r için "göz yaşı" derler; onu bilmem, yalnız,
Aczimin giryesidir bence bütün asarım!" diyordu. Bu şiiri basılmadan önce görmüş olan Ömer Lütfi Bey, dergiye gönderdiği mektubunda şöyle yazmaktadır.
"Bu şiirler nazımının ifadesi gibi bir aczin giryesi değil, belki en ince hislerin, en nafiz bir rikkatin mahsülüdür ki hem kaailini, hem kaari’ini ağlatır..." (3)
Bu mektubun sahibi Akif in 1915 yılı başında Berlin’de beraber bulunacağı ve kendisine "Berlin Hatıraları" şiirini ithaf edeceği Binbaşı Ömer Lütfi Bey’dir.
N. Sami Banarlı Üstad M. Âkifi anlatırken şöyle diyor:
"Ben Mehmed Akif’i büyük şair, büyük vatansever, manzum hikâyeler ve vaizler yazarı, bilhassa inanmış bir insan olarak her hatırlayışımda evliyalar kadar temiz ve lekesiz görebilmenin hazzını duyarım" 4’
Doç. Dr. Nurettin Topçu’nun Akif hakkında- ki pek uzun, pek güzel tanıtım ve tasvirinden bir paragraf alıyoruz:
"Onun ruhunun, bedeni ile çehresine akseden manasını vasıflandırmak isterken şu portreyi çizmemiz lâzım geliyor: Vakar dolu bir alın, hayâ dolu bir çehre; şiddet dolu bir bakış, iman dolu bir sîne." 5
Fevziye Abdullah Tansel Hocanın Mehmet Akif hakkındaki kıymetli değerlendirmelerini ise okumaya hepimizin ihtiyacı var.
"Akif’in ahlâkî meziyyetleri, eserlerinin hususiyetleri dolayısıyle, İslâm Birliğine taraftar olmayanlar da dahil, edebiyatımızın başta gelen şahsiyetlerinin hemen hepsi, lehinde hükümlere varmış bulunuyorlar. Bütün bunları bir yana bıraksak bile, yalnız İstiklâl Marşı’mız, Akif’i Türkiye ile beraber yaşatmağa yeter ve yetecektir.
‘Bana çok görme İlâhî bir avuç toprağını’ her zamanki gibi sade ve samimi duasıyla , bu dünyadaki son muradını istiyordu. Bu onun için öylesine önemli öylesine büyük bir muraddı ki 1937 yılında Tıp Fakültesi öğrencisi Muzaffer Kemal şöyle yazacaktı:
‘En sevdiğin âşık seni koynunda uyuttu Akif, vatanın toprağı oldun, bu ne mutlu.’,6
İ. Alaaddin Gövsa "Türk halk dilini onun kadar mûnis ve tabi’î kullanan olmadığı gibi, Türk halkının dilini onun derecesinde doğrulukla ve samimilikle dile getiren bir şairimiz yetişmemiştir. Öyle sanıyorum ki "Safahat" Şark ufuklarında akisleri asırlarca dalgalanmaya namzet bir şaheser olarak kalacaktır."
İbrahim Alaaddin Gövsa, bu satırları onun ölümünden iki-üç gün sonra 30 Aralık 1936’da yazmıştı. Bu ölümünün acısına cena- • ze merasimine yüzlerce gencin katılması bir tesellî oluyordu. Bu duygusunu:
"Yüzlerce gencin bir ağızdan okudukları İstiklâl Marşı ile doğruldum. Yaşaran gözlerim, rûhumun paslarını biraz yıkadı. Akif’in büyük matemini mezarlığa gelirken de, oradan ayrılırken de gençler tesellî etmiş oldular" diyor. 7
Akif dönemini araştıranlar Nevzat Ayas Bey’i herhalde hatırlayacaklar. Hani Merhum
Akif daha Mısır’da iken 1935 yılında kendisine 6 beyitlik manzum bir mektup göndererek, ancak bir âşıkın maşukuna seslenebileceği içli bir çağrıyla şöyle demişti:
"Gel artık, yurda gel, hicranı dindir!"
Ana feryadı kadar içli, candan; mânâ ve maksadın bütünleşip filiz verdiği, çiçek açtığı bir güzel mısra; yüzlerce, binlerce mısraya sığmaz bir samimi ve derûnî yoğunluğa sahip. Bu çağrı kalpleri titretip, insanı etkilemez mi? Sade, samimi, arı, duru ve taa gönülden bir sesleniş...
Her türlü yapmacık ve elastikiyetten beri. Gösteriş kirine bulaşmamış, riyâ ve basitliğin çirkef kokusu aslâ hissedilmez.
Akif vatana döndüğünde, O’na manzum mektubu yazan N. Ayas Bey kendisiyle görüşüyor; Mehmet Akif ona şöyle diyor:
"Senin o kısa manzum mektubun beni vatana çeken amiller arasındadır." (8)
Evet çok enteresan ve çok önemli!
Hayatta madde bazında kıymetli ne varsa hepsini elinizin tersiyle iteceksiniz; vaz geçilmez nice değerlere meselâ bir vatan hasretine kalbiniz kan ağlayarak katlanacaksınız, ama size gelen altı beyitlik bir manzûme (elbette Akifin şiirlerine göre çok çok basit) sizi vatana çeken amiller arasında olacak.
"Mehmet Akif gibi demir iradeli, sağlam karakterli, geniş kültürlü, büyük bir iman adamı yetiştirmiş olmamızı çekemiyenler çoktur. Akif, eğer Bülbül şiirini, Çanakkale Şehidleri’ni, hele İstiklâl Marşı’m söylememiş olsaydı, bugünkü muarızları, ona hücumu belki de lüzumsuz görürlerdi."
"Fakat büyük bir milletin millî ve dinî imanını ebediyyen ayakta tutacak kudretteki böyle şiirleridir ki Akif’in üzerine sürekli şimşek çeken dil, san’at ve imân âbideleri olmuştur.
"Millî ve dînî terbiyesini müspet ilimle bütünlemiş; iki Doğu, bir de Batı dilini ana dili ölçüsünde öğrenmiş ve bu sağlam vasıtalarla geniş bir kültür ve tefekkür seviyesine varmış bu yıkılmaz şâire atılan kayaların asıl hedefi budur."
"Gerçi Akif’e doğru birbirini iterek koşan kin ve garez dalgaları, onun, sanat ve iman dünyamıza dikilmiş mânevî heykelinin dizlerine bile çıkmış değildir. Çünkü iri kayalar, kendilerine saldıran dalgaları, bulanık ve köpürmüş de olsalar söndürür ve yine temiz kalırlar."
"İstiklâl Marşı’nm her fırsatta, her millî heyecan ânında coşkunlukla söylenir ölümsüzlüğü Akif düşmanlarını mağlup eden hâdisedir. Onun, üzerine en çok şimşek çeken şiiri, bu marş manzûmesidir. Millî vicdana yerleşmiş bu tarihî manzumeyi ne yapıp yapıp değiştirmek isteyişlerin de asıl sebebi budur: İstiklâl Marşı’nm, milletine ve millî vicdâna çok yakışması..."
"Çünkü İstiklâl Marşı güzeldir..." 9 Mehmet Akif i anlatmak zordur. Akifin vefatının arkasından çok az insan onun aleyhine yazma cüretinde bulunmuştur. Böyle garip bir teşebbüste bulunanlar da zaten Türk aydınından gerekli cevabı hemen almışlardır. Üstelik bu cevabı verenlerin bir kısmı, Mehmet Akif yaşarken onunla en azından fikir konumunda barışık olmayanlardır. Buna rağmen içlerindeki namus ve dürüstlük duyguları, Akif e yapılan haksız saldırılara karşı onları pervasız birer Âkif savunucusu yapıvermiştir.
"... Bu memleketlerin taşma toprağına hiç bir şâirimiz Mehmed Akif kadar rabt-ı aşk etmemiş ve onların ziyâ’ına hiç bir şâirimiz Mehmet Akif kadar samîmî gözyaşları dökmemiştir."
"Balkan harbinde Adriyatik denizinden Marmara ve Adalar denizlerine kadar her taraftan atılan toplar sustu; figân eden ağızlarla ağlayan gözlere topraklar doldu; bir çok yerlerde ezanlar sükût ettiler..."
"Veyl o kavme ve târihi kapandıktan sonra vücudunun ihtar edecek meeâsir ve-hususiyetle matemini terennüm edecek Akif gibi şâirleri olmaya!... O nasıl duydu ise öyle yazdı. Her duyduğunu yazmamış, fakat her yazdığını mevcûdiyet-i ma’neviyye ve maddiyesini sarsacak surette duymuştur. Öyle olmasaydı, yazıları karşısında kalbler bu kadar ihtizaz etmezdi."10
Süleyman Nazif’in Mehmed Akif hakkında yazdığı mütevazi eseri sevecen, hayranlık ve muhabbet yüklü ifadelerle doludur.
Süleyman Nazifin Mehmed Akif adlı çalışması daha Akif hayatta iken onun hakkında yayınlanmış ilk ve tek eserdir. Bu ölçüye sığdıramadığımız sevgi nereden geliyor diye düşünürken, S. Nazifin Akif için söylediği şu sözleri aklımıza geliyor. "Onu herkes okur ama, hiçbir kimse onu benim kadar anlayamaz!"
Cenab Şehâbeddin ise: "Hiç kimse o kadar sâf ve şeffâf bir billûr-i beyân içinde menazır- ı milliyyeti teşhîr etmemiştir."
"Bu millet kendini candan sevenleri nasıl unutur? Akif inanmış adamdı. Allah’ına, dinine, milletine bütün samimiyetiyle bağlıydı. Akif, dinle alâkasız bir milliyetçilik tasavvur edemiyordu. O din ile milliyeti birbirine geçmiş, kaynaşmış birbirinden ayrılmaz telakki ediyordu. İlhâmı doğrudan doğruya Kur’andan alıp İslâmî asrın idrakine söyletmenin gerektiğini ortaya koyan Akiftir."
"Akif’in bizde hayranlık yaratan en büyük tarafı ahlâk ve karakterindeki selâbettir. Bütün hayatında eğilmek nedir bilmedi. Samimiyetsizlik, riya, dalkavukluk, korkaklık, inanç ve prensiplerinden fedakârlık Akif’in tanımadığı şeylerdir. İnandığı davadan sonuna kadar dönmedi. İdealist bir adamdı. İdealinden prensiplerinden bir an olsun ayrılmadı. Her ne pahasına olursa olsun bunları müdafaa etti. Bir ideale bağlı olan, inandığı davadan ve prensiplerden asla yüz döndürmeyen bir kimse-hattâ dâvasına inanmasak bile-bizde derin hürmet uyandırır.
"Zaman geçtikçe ona karşı duyulan sevginin arttığını, genişlediğini görüyoruz. Akif sem- bolleşti, Akif bayrakla- şıyor. Unutulmayan ve unutulmayacak olan Akif; bizce; vatansever Akif, idealist Akif, mümin Akif ve bunların hepsinin üstünde sarsılmaz bir karakter adamı olan Akiftir."
" Akif, şahsiyet ve karakteriyle önümüzde bir dağ gibi yükseliyor." 12
Bizlere de, karşımızda dağ gibi yükselen bu abide şahsiyetin muazzez ruhuna fatihalar yollamak düşüyor.
Allah rahmet eylesin, mekânı Cennet olsun.

1) M. Ertuğrul Düzdağ, Mehmed Akif Hakkında Araştırmalar- 2-, İst. 1989.
2) Bkz. Midhat Cemal, Öl. 50. Yılında M. Akif, s. 19, T. İş. Bank. Yay.
Ankara, 1986.
3) Bu şiirler şairinin ifade ettiği gibi bir aczin gözyaşları değil, bilakis en ince hislerin, en tesirli bir yufka yürekliliğin mahsulüdür ki, hem söyleyeni hem okuyanı ağlatmaktadır.
4) H. İsmail, M. Akif e göre dün, bugün, yarın, sh. 32, İstanbul, 1997.
5) A.g.e. s. 52.
6) Fevziye Abdullah Tansel, Türkiyemiz Sayı, 51, s. 12.
7) A.g.e. s. 10.
8) Eşref EDİP, Mehmet Âkif, s. 513.
9) Kubbealtı Akademi Mecmuası, Yıl, 3, s. 4, İstanbul, 1974.
10) Süleyman Nazif, Mehmed Akif, Haz. M. Ertuğrul Düzdağ, s. 8, 9, 27, İz. Yay. İstanbul/ 991.
11) A.g.e. s. 74. ^
12) Prof. Dr. F. Kadri Tiınurtaş, M. Âkif ve Cemiyetimiz, s. 19, 20., Ankara 1987.

İSTİKLAL MARŞI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak,
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl;
Hakkıdır, Hakk’a tapan miletimin istiklâl.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner aşarım.
Yırtarım dağlan, enginlere sığmam taşarım.

Garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,
“Medeniyyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçaklan uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın...
Kimbilir, belki yann, belki yanndan da yakın.

Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır, atanı;
Verme, dünyalan alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün vanmı alsın da Hüdâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

Ruhumun senden İlâhî şudur ancak emeli:
Değmesin mâbedimin göğsüne nâ-mahrem eli;
Bu ezanlar -ki şehâdetleri dînin temeli-
Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım;
Her cerihamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden nâ’şun!
O zaman yükselerek Arş’a değer, belki, başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl,
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.
Mehmet Akif Ersoy