Makale

DİLENCİLİK

DİLENCİLİK
Lütfi Şentürk


KUR’AN-I Kerim’e göre en seçkin yaratık insandır. Cenab-ı Hak onu en güzel surette yaratmış ve yeryüzünün halifesi kılmıştır. Bunun için de kâinatta olan her şeyi onun emrine amade kılmış, güzel ve tertemiz nimetleri onun için varetmiştir.
İnsan, Allah katındaki bu değerini, bu üstün yerini yaşadığı sürece korumak; onu alçaltıcı, değer ve itibarını sarsıcı tutum ve davranışlardan sakınmak durumundadır.
Bu yazımızda insanın şeref ve izzetini rencide eden, onu zelil ve hakir duruma düşüren davranışlardan birisini, dilenciliği sözkonusu etmek istiyoruz.
Dilenciliğin ve dilencilerin olmadığı toplum hemen hemen yok gibidir. Her toplumda dilenen insanlara rastlamak mümkündür. Bazı kimseler muhtaç olduklarından değil, bunu, kolay geçim ve kazanç yolu gördüklerinden tercih etmişlerdir.
İslâmiyet dilenciliği, insanın onuru ile bağdaşır bulmadığı için uygun görmemiş, herkesin geçimini çalışarak kazanmasını ve hiç kimseye yük olmamasını tavsiye etmiştir. İhtiyacı olmayan kimselerin ise dilenmelerini yasaklamış, bu yolla kazanılan paranın haram olduğunu bildirmiştir.
Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Efendimiz, dilencilikten hiç, ama hiç hoşlanmazdı. Dilenmek isteyenlere, geçimlerini sağlamaları hususunda başka kazanç yolları tavsiye eder, yol gösterirdi. Şu olay bu konuda ne kadar aydınlatıcıdır:
Ebû Davûd ve İbn Mâce’nin Enes İbn Mâlik radiyallahu anh’ten rivayetlerine göre; Ensar’dan bir zat Peygamber Efendimize gelir, sadaka ister. Kalbi rahmet ve şefkatle dolu Peygamber Efendimiz, bu zata, evinde bir şeyi olup olmadığını sorar. Adam, bir çul parçası olduğunu, bunu yere serip yarısının üzerine yattığını, diğer yarısı ile de örtündüğünü, bundan başka bir de su içtiği bir kabı bulunduğunu söyler. Peygamberimiz bunları getirmesini emreder. Adam gider, bunları alıp Peygamberimize getirir ve ne yapacağını merakla bekler. Peygamberimiz bunları açık artırma ile satlığa çıkarır ve neticede iki dirheme satar. Sonra da bir dirhemle çocuklarına yiyecek satın almasını, kalan bir dirhemle de bir balta satın alıp getirmesini söyler. Adam, buyurulan işleri yapar ve baltayı alır getirir. Peygamberimiz bizzat kendisi baltaya bir sap takar, adama verir ve gidip odun toplayıp çarşıya getirip satmasını, 15 güne kadar da ortalıklarda görünmemesini tenbihler. Adam, Peygamberimizin talimatı üzere hareket eder, odun toplayıp çarşıya getirir ve satmaya başlar. 15 gün sonra Peygamberimizin yanına gelir. Bu süre içinde 10 dirhem biriktirdiğini, bununla yiyecek ve giyecek satın alıp ihtiyaçlarını gördüğünü söyler. Bunun üzerine Peygamberimiz kendisine:
- Böyle yaşamak mı daha iyi, yoksa kıyamet günü alnında dilencilik damgasıyla Allah’ın huzuruna çıkmak mı iyi? buyurur.
Görülüyor ki Peygamberimiz, evinde sadece bir çul ile bir su kabından başka bir şeyi olmayan kimsenin bile dilenmesini hoş karşılamamış ve bu kimseye geçimini sağlayabileceği bir yol tavsiye etmiştir. Çünkü peygamberimiz: "İnsan, elinin emeğinden daha hayırlı bir yemek yememiştir. Allah’ın Peygamberi Davud aleyhis-selâm da kendi elinin emeğini yerdi."(l) buyurmuşlardı..
İslâmiyet, bir insanın dilenmesini niçin hoş görmüyor? Çünkü insan onurlu yaratılmıştır, onurlu yaşamalıdır. Dilenmekte yüzsuyu dökmek ve başkasına boyun bükmek vardır. Bu ise onur kırıcı bir davranıştır. Kendisine el uzattığı kimse bir şey verirse minneti altına girmiş, ver-mezse zilletini çekmiş olur. Bunun içindir ki Peygamberimiz Efendimiz:
"Sizden birinizin, ipini alıp da dağa gitmesi ve arkasına odun demeti yüklenip getirerek onu satması ve Cenâb-ı Hakkın bu suretle o kimsenin yüzsuyu-nu koruması, istediği verilse de verilmese de, halktan dilenmesinden daha hayırlıdır."^) buyurmuşlar, dilenmek durumunda kalan kimsenin tercih etmesi gereken yolu göstermişlerdir.
Bir Türk Şairi bu konuda ne güzel söylemiştir:
Âb-ı rû dökmek gibi bir zül tasavvur eylemem,
Halikım bir ferdini bir ferde muhtaç eyleme.
Âb-ı rûyi ihtiyaç
dökmekle kaimse eğer,
Öldür Allah’ım beni nâmerde muhtaç eyleme.
Zaruretten kaynaklanmayan dilenmenin bir sakıncasıda şudur: Peygamberimiz bir Hadîs-i Şeriflerinde şöyle buyuruyorlar: "Cenâb-ı Hak, kullarına verdiği nimetlerinin eserini kullarının üzerinde görmeyi sever."(3) Dilenmeyi adet haline getirmiş ve bunu bir kazanç yolu olarak seçmiş olan kimse ise, Cenâb-ı Hakkın kendisine verdiği nimetleri gizler ve bu haliyle olduğundan daha başka bir şekilde kendisini takdim eder.
Ayrıca dilenci bazı kimseleri, istemedikleri halde, bulundukları pozisyon itibariyle yardım etmek mecburiyetinde bırakarak onlara eziyet etmiş olur ki, bu da dilenmenin bir başka sakıncasıdır.
Bütün bunlardan başka bir de bu kimsenin kıyamet günündeki durumu vardır ki, o konuda da Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır: "Dilenmek, herhangi birinizi o dereceye getirir ki, kıyamet gününde, yüzünde et bulunmadığı halde Allah’ın huzuruna çıkarır ."(4)
Burada şöyle bir soruda akla gelebilir. İslâm Dini fakirlere ve yoksullara yardımı etmiyor mu? Emrediyorsa dilenmeyi neden uygun bulmuyor veya yasaklıyor?
Evet, İslâm Dini fakirlere, kimsesizlere ve düşkünlere yardım etmeyi ve bunlarla il-gilenmeyi müslümanlara bir görev olarak yüklüyor. Zenginlerin mallarında fakirlerin hakkı olduğunu ve zenginlerin her yıl servetlerinin zekâtını vermeleri gerektiğini söylüyor. Hatta komşusu açken rahat uyuyan kimseyi bile olgun mümin kabul etmiyor. Ama diğer taraftan müslümanın alan el değil, veren el olmasını öğütlüyor. Çünkü, zenginlerin mallarından alınıp fakirlere ve yoksullara verilecek sadaka ve zekâtın, malın kiri olduğunu bildiriyor. Böylece, servet sahiplerine zekât borcunuzu vermekle, servetinizi bu kirden temizleyiniz derken, fakirlere de alacağınız bu zekât ve sadakanın malın kiri olduğunu düşünerek, buna heves et-meyin, çalışarak geçiminizi sağlama yolunu seçin diyor.
Bunun içindir ki Peygamberimiz en yakın akrabası olan Haşimoğullarına zekât ve sadaka almayı yasaklamıştı. Bir defasında, yoksullara zekât hurması dağıtırken, henüz çocuk olan torunu Hz. Hasan, hurma yığınından bir tane alıp ağzına koymuştu. Peygamberimiz Hz. Hasanı azarlamış, ağzından hurmayı çıkarttıktan sonra: "Bize zekât malı helâl olmadığını bilmiyor musun?"(5) buyurmuştu.
Evet, dilenci geri çevrilme-meli ama, o da muhtaç olmadan kimseye el açıp yüzsuyu dökmemeli, izzetini korumalıdır.
Bu vesile ile değerli okuyucularımıza bir hususu hatırlatmakta fayda görüyoruz. Kış mevsimindeyiz. Çevremizde yakacağı ve yiyeceği olmayan pek çok fakir var. Bunlar, Kur’an-ı Kerimde bildirildiği üzere, iffetlerinden ötürü durumlarını kimseye söyleyemiyor, bunun için de bunlar ihtiyaçsız zannediliyor. Zenginler, verecekleri zekât ve yapacakları yardım için bu gibi kimseleri arayıp bulmalıdırlar. Böyle yapacak olurlarsa, zekât ve sadakayı ehline ve yerine ulaştırmış olurlar. Bakınız, Peygamberimiz gerçek yoksulu tarif ederken: "Yoksul, dilenerek halkın kendisine bir hurma, bir iki lokma yiyecek verdiği kimse değildir. Gerçek yoksul, halka el açıp istemekten çekinen iffet sahipleridir."(6) buyurmuşlardır.
1) Hadisi Buhârî rivayet etmiştir.
2) Hadisi Buhârî rivayet etmiştir.
3) Hadisi Tirmizî rivayet etmiştir.
4) Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.
5) Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.
6) Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.