Makale

GÜLÜN DİKENİ

GÜLÜN DİKENİ

A. Baki İşcan


ELİNDEN, düşen bastonunu bulmak için azamî gayret sarfederken, bir yandan da boynunda asılı tabladan düşen oyuncak arabaları toplamaya çalışıyordu.
Omuz vurup geçen, giyiminden lise talebesi olduğu ve aceleyle bir yere yetişmesi gerektiği her halinden belli olan delikanlı, olup bitene aldırmaksızın oradan uzaklaşmıştı. Oyuncakçı ise, çevredekilerin yardımıyla toparlanmaya çalışıyordu. Yüzündeki suçlu ifadesi, etraftan özür diler mahiyetteki hareketleri, vicdan sahibi herkesi rahatsız edecek türdendi.
Oyuncakçı Ramazan SÖYLER, 1958 Kütahya doğumlu. Doğuştan görmüyor. Onun ne renkler cümbüşünün esrarengiz cazibesinden haberi var, ne de o dünya nimetlerinin aldatıcı görünümünü farkediyor. O sadece siyahı biliyor ve karanlığı tanıyor. Hayatındaki herşey o karanlık içerisinde, çizgileri belli olmadan şekilleniyor.
Evli ve bir kız çocuğu babası olan Ramazan lise mezunu. Önümüzdeki sene üniversite imtihanlarına gireceğini, en büyük idealinin de İlahiyat Fakültesi olduğunu söylüyor. Neden İlahiyat? diye sorunca, yüzünde farkedilir bir değişme oluyor. Kendini anlatmanın verdiği eziklikle, o utangaç tavırıyle gülümseyerek hafız olduğunu ve amacının Din-i İslâm’a hizmet olduğunu belirtiyor.
Şüphesiz ki her insan, huzurlu bir cemiyet içerisinde yaşamak ister. Görme özürlü karşıdan karşıya geçerken, yürüme özürlü, tekerlekli sandalyesi ile veya koltuk değnekleri ile kaldırıma çıkarken, otobüse binerken, konuşma ve işitme özürlü bir insan da, herhangi bir şey alırken, derdini anlatmaya çalışırken, etrafından yardım bekler. Ama bu yardım beklentisi içerisinde iken, daima kendisini insanlara eziyet veriyorum düşüncesine kaptırıyor.
Diğer özürlülerde de rastladığımız ortak şikâyetleri Ramazan şöyle dile getiriyor:
"Toplumun bizlere acımasını istemiyoruz. Yayın organlarının, bizleri açındıracak mahiyetteki yazılarını da istemiyoruz. Sadece insan olduğumuzu, bizlerin de duyguları, düşünceleri, fikirleri olduğunu farketsinler yeter. Halkımız ise bizleri maalesef hâlâ anlayamıyor. Omuz vurup geçtikten sonra hatasını düzeltmek bir yana, özür bile dilemeden çekip gidiyorlar. Böyle olaylar ister istemez bizleri üzüyor. Bu tür davranışlar ve hareketler sonrası ben hep kendimi suçlu görmüşümdür. Toplumda yaşayan nisanları bir gül, kendimi de bu gülün dikeni gibi hissetmişimdir."
Güneşin doğmasındaki neşe ile batmasındaki hüzün, onlar için pek önemli değil. Karanlıkla ışık arasında bir fark olmadığı gibi, onlara göre beyaz ile siyah da farkedilmesi gereken bir özellik değil. Karanlıkta yürümek için ışığa ih-tayaçları yok. Hayat arkadaşları, can yoldaşları, elleri ayakları herşeyleri bastonları.
Son nüfus sayımına göre ülkemizde 7 milyon civarında özürlü bulunuyor. Bu da nüfusumuzun % 14’ünü oluşturmaktadır. Her 10 kişiden biri özürlü olduğu halde, onlara caddelerde, sokaklarda pek rastlamadığımız bir gerçek. Bu da onların dışarı çıkma yerine evlerine kapanmalarından kaynaklanıyor. Ama Ramazan SÖYLER gibi geçindirmesi gereken bir ailesi olanlar, kendilerini oldukça zor olan bir mücadelenin içerisinde buluyorlar.
Nüfusumuzda önemli bir yer tutan görme, yürüme, işitme, konuşma ve zeka özürlüsü bu insanları topluma kazandırmak, onları faydalı hale getirebilmek için okullar açılmış, dernekler kurulmuş.
"Eğitilebilir Çocuklar İş Okulunda bu hizmeti veren okullardan biri. 12-20 yaş arası sosyal hayata uyumlu, ilkokul mezunu zeka özürlü çocukların, eğitim gördüğü bu okul, 1988 yılında faaliyete geçmiş. Eğitim gören bu çocuklar, zihinsel gelişmelerinde meydana gelen yavaşlama, duraklama ve gerileme nedeni ile, davranış ve uyum yönünden yaşıtlarına göre gerilik ve yetersizlik sebebi ile, normal eğitim programlarından yararlanamıyorlar. Fakat bu çocukların da diğerleri gibi sevme, sevilme, başarılı olma, kabul edilme, toplumda kendine uygun bir iş edinme ihtiyaçları var. Tüketici durumdan kurtulup üretici duruma geçmeleri, hem onlar hem de toplum için gereklidir. Bunun da eğitim yolu ile gerçekleşeceği muhakkaktır.
Zihinsel özürlüler, bu okullarda verebilecekleri hizmetlere yönelik eğitim görüyorlar. Öğrenciler, ağırlıklı olarak iş ve meslek dersleri yanında, akademik dersler de alıyorlar. Öğren-ci, işe uyum sağlayabileceği düzeye gelince, kabiliyetine uygun işyerlerine, uygulama amacıyla stajyer olarak yerleştirilmeye çalışılıyor. Eğitim görmüş zeka özürlü bu çocuklar, kendilerine verilen işleri zevkle yapmaktalar. Bedenen çalışmaktan büyük bir haz duyuyorlar. İş yeri kurallarına, öğretici veya ustaların isteklerine harfiyyen uyuyorlar. Masum bakışlı, saf duruşlu, uysal ve sakin görünüşlü bu çocukların işlerine çok bağlı oldukları, hiç kaçamak yapmadıkları, zamanında işe gelip gittikleri okul yöneticileri tarafından iftiharla belirtilen hususlar. Sözlü açıklamalardan ziyade yapılacak işi görerek ve bizzat yaparak daha iyi öğrenebilen genç, dinamik, aynı zamanda oldukça alıngan olan bu gençler, iş sonunda ödüllendirilmekten de oldukça hoşlanıyorlar.
Sorgulayan, hakir gören, acıyan, merhameti göz bebeklerinde parlayan binlerce göz onlara bakıyor. Binlercesi onlara yardım için yarış halinde, binlercesi de vurdumduymazlığa kapılmış, kendi âlemlerinde. Onları ifade ettikleri gibi "Gülün Dikeni" olarak kendilerini görmekten kurtarmak, eğitim yetersizliğinden kaynaklanan bu davranış bozukluklarını gi-dermek tüm insanlığın görevi.