KUR’AN-I KERİM’DE GAYB BİLGİSİ — I —
Ethem LEVENT
Gayb, lûgatta, şekk (şüphe); gizli olan, göze görünmeyen; belirsiz, bilinmeyen; akıl ve duyularla idrak edilemeyen şey anlamındadır. Çoğulu, gıyab ve guyub gelir. Gaib de görünmeyen; hazır olmayan; yok olan, kayıp manasındadır. (*)
TERİM MANASI:
Çeşitli anlamlarda kullanılır:
1 — İbnu Abbas hazretleri, Allah Taâlâ’nın peygamberlerine “aleyhimü’s-selâm” bildirdiği her şey gayb’tır, der.1
2 — Endülüs âlimlerinden müfessir el-Kurtubî, (2) ayeti kerimesini açıklarken, buradaki gayb’e müfessirlerin değişik manalar verdiklerini beyan eder:
a) Allah celle celâlüh,
b) Kaza ve kader,
c) Kur’ân-ı Kerim ve onun gaybe ait hükümleri,
d) Peygamberlerin haber verdiği akılla bulunmasına ve doğru bilinmesine imkân olmayan şeylerdir: Kıyamet saati, kabir azabı, haşr, neşr, sırat, mizan, cennet ve cehennem gibi.
e) Cibril hadisinde bildirilen şer’î imandır: Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, hayır ve şerrin Allah Taâlâ’dan geldiğine iman (Kurtubî’nin açıklaması).3
3 — Gayb, tenha (insanların bulunmadığı, görmediği) yerdir. Ayet-i kerime’de şöyle buyurulur:
“(Öyle takva sahipleri) ki, onlar tenhada da rablerine candan saygı gösterirler.”4 Diğer bir ayet-i celile de şöyledir:
“İşte size vaad olunan, (gördüğünüz şu) cennettir ki, (o Allah’ın taatına) dönen, O’nun (hudut ve ahkâmına) riayet eden, çok merhamet edici Allah’a (tam ihlâsla) gıyabî saygı gösteren, Hakkın taatına yönelmiş bir kalp ile gelen kimselere hâstır.”5
4 — Göze görünmeyen (şeref, namus, haysiyet v.b.) dir. Ayet-i kerime’de:
“... İyi kadınlar itaatlı olanlardır. Allah kendi (hak)larını Kur’an-ı Kerim’de) nasıl koruduysa, onlar’da öylece göze görünmeyeni (şeref, namus v.b.) koruyanlardır.”6 buyurulmuştur.
“Gayb” ile “gaib”i bazıları müteradif (eş anlamlı) kabul etmişlerse de, aralarında fark vardır. Gaib, sana görünmez, seni de görmez olandır. Gayb ise, görülmez fakat görür olandır. Şu halde iki gayb vardır7:
a — Hiç bir delili bulunmayan gaiblerdir ki, bunları ancak Allâmü’l-Guyub olan Allah bilir. (8) ayetindeki gayb’tan murat bunlardır.
b — Delili bulunan gaiblerdir.
ayetindeki gayblar da bu kısımdandır.
Gaybe iman ile kıyaben iman arasında az bir anlam farkı vardır. Çünkü evvelkinde mü’menün bih olduğu açık, diğerinde ise, mü’menün bih mahzuftur. Bunun için, bazı müfessirler, arada büyük bir fark gözetmiş ve “sizin gerek gıyabınızda ve gerek şuhudunuzda îman ederler” diye tefsir etmişlerdir. Yani mü’menün bih’in gayb olduğunu tesbit etmeyip, münafıklardan sakınma olduğunu göstermişlerdir. Fakat zahir olan gıyabın da mü’menün bih’e ait olmasıdır. Ve bunun üzerine gayb’e îman ile gıyaben îman arasında mealen (mana, bakımından) fark yoktur.9 Şuna işaret edelim ki her iki itibar ile imanın kıymet ve faydası, gayb’e taallûk etmesi ya da gıyabî olması haysiyetiyle olduğuna tenbih vardır. Çünkü korunmak ona bağlıdır. Peygamber “aleyhi’s-selâm” görüp iman eden eshab-ı kiram’ın en büyük meziyetleri, O’nu gaib’e ait haberlerindeki doğrulamalarıyladır. “Gıyaben imanın çok yüksek dereceli olduğunu da şu hadis-i şerifte görüyoruz: Peygamber Efendimiz’e sahabe’den biri sorar: Yâ rasulâllah! Bizden daha hayırlı bir topluluk millet var mıdır? Cevaben: “Evet, sizden sonra bir millet gelecek ki, beni görmeden iman edecekler. İşte onlar sizden daha hayırlıdırlar” demiştir.10
KUR’AN-I KERİMDE GAYBIN KISIMLARI:
Gayb üç kısma ayrılır: Mazi’ye, hal’e ye geleceğe ait gayblar.11
1. Maziye ait gayblar:
“Bunlar gayb haberlerindendir ki, sana onları vahyediyoraz. Onları bundan evvel ne sen biliyordun, ne kavmin. O halde (Habibim) sen de (Nuh gibi her cefaya) katlan. Âkıbet (kurtuluş, yardım ve galebe) şüphesiz takvaya erenlerindir.”12
Cenab-ı Hak, bu ayetten önceki ayet-i kerimelerde13 Nuh “aleyhi’s-selâm”ı kıssa etmektedir. Hazret-i Nuh, kavmine şöyle demişti: “... Şüphesiz ki ben, sizi Allah’ın azabından apaçık korkutanım. Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Hakikat, ben sizin, başınıza acıklı bir günün azabı (gelip çatmasından) endişe ediyorum.”14 Fakat kavmi onu dinlememiş, hatta O’na küfretmişti. Yalnız bir cemaat iman etmişti. Sonra Allah’tan şu vahy geldi: “Bizim nezaretimizde ve vahyimizle gemi yap Zulmedenler hakkında bana bir şey söyleme (görecekleri azabın def’ini talep için duâ etme). Çünkü onlar suda boğulmuşlardır (boğulacaklardır).15
2. Hal’e ait gayblar:
“İnsanlardan öyle kimseler vardır ki, onun bu dünya hayatına ait sözü hoşunuza gider ve o, kalbinde olana Allah’ı şâhid getirir. Hâlbuki o düşmanların en yamanıdır.”16 “O yeryüzünde iş başına geçti mi, orada fesat çıkarmaya, ekini ve zürriyetini kökünden kurutmaya koşar. Allah fesadı sevmez.”17 Bu ayet-i kerimelerde sıfatlanan adam, münafıklardan Ahnes İbn Şurayk’tır. Tatlı dilli, fakat çok câni bir adamdı.
Allah Taâlâ, hâlis müminleri de bizlere, şu sıfatlarıyla tanıtır. “İnsanlardan öyle kimse vardır ki, Allah’ın rızasını isteyerek nefsini satın alır. Allah kullarına çok merhametlidir.”18 Mezkûr ayet-i kerime Suheyb-i- Rûmi (r.a) hakkında nazil olmuştur. Müşriklerin eza ve cefalarına dayanamayarak, Medine’ye hicret etmiş, bütün malını kurtuluş fidyesi olarak düşmanlara bırakmıştır. Bu arada Mescid-i Dırar’ı unutmamamız gerekir. Bu mescid, münafıklar tarafından, müslümanların mescidi olan Kubâ mescidinin yanında inşa edilmiştir. Maksatları Kubâ mescidinin cemaatını ikiye ayırmak, müminler arasına ayrılık tohumu atmak ve bekledikleri rahip (Ebû Âmir)’e bir mabet hazırlamış olmaktı. Tebük dönüşünde Peygamber ‘aleyhi’s-selâm’ın yanına geldiler. Kendisini o mescidde namaz kılmaya davet ettiler. Rasül-i Ekrem, bu davete icabet etmeye hazırlanırken şu ayet-i kerime nazil oldu: “Bir de müslümanlara zarar vermek için, küfür için, müminler arasına ayrılık sokmak için ve daha önce, Allah ve Rasülü ile harp eden (in gelmesini hararetle) beklemek ve gözetmek için bir (bina yapıp onu) mescid edinenler ve (bununla) iyilikten başka bir şey kastetmedik” diye muhakkak yemin edecek olanlar vardır. Allah şâhidlik eder ki, onlar şeksiz şüphesiz yalancılardır.”19 “(Habibim) onun içersinde hiç bir vakit namaza durma …”20
Böylece Cenâb-ı Hak açık olarak münafıkların hallerini bildirmektedir.
(Devamı var)
1 — Taberî, Ebu Ca’fer Muhammed İbn Cerîr: Camiu’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, I, 77, Mısır 1321.
2 — el-Bakara: 3
3 — el-Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed ibn Ahmed el-Ensârî: el-Cami’ lî Ahkâmi’l-Kur’ân, 1. 163, Mısır 1369.
4 — el-Enbiya: 49
5 — Kaaf: 32-33
6 — en-Nisa: 34
7 — Yazır, M. Hamdi: Hak Dini Kur’ân Dili, 1, 176, İst. 1935
8 — el-En’am: 59
9 — a.g.e. I, 177
10 — İbn Kesir, Ebul-Fida İmamu’d-Din İsmâ’il: Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azim, I, 41, Hakire 1373.
11 — Bu tasnif için bakınız: ez-Zerkânî, Muhammed Abdu’l-Azim: Menahilü’l-Irfan fî Ulumi’l-Kur’ân, 2, 330 ilâ 346, Mısır 1360-1361.
12 — Hud: 49 ve bakınız: Âl-i İmrân: 44; el-Kasas: 44
13 — Hud: 25 ilâ 49
14 — Aynı sure: 25-26
15 — Aynı sure: 37
16 — el-Bakara: 204
17 — Aynı sure: 205
18 — Aynı sure: 207
19 — et-Tevbe: 107
20 — Aynı sure: 108