Makale

BİR FELÂKETİN ARDINDAN GÖRÜNÜMLER

BİR FELÂKETİN ARDINDAN
GÖRÜNÜMLER

Prof. Dr. Nesimi Yazıcı
Ankara Üniv. İlahiyat Fakültesi

İslâm mensuplarına kendileri kadar diğer dindaşlarını da düşünmelerini, hatta farklı dinlere mensup bütün insanların iyiliklerini istemelerini, bu yolda üzerlerine düşen bir görev olursa, asla ihmal ve savsaklamada bulunmamalarını tavsiye etmiştir.

Toplumlar ve onları oluşturan fertlerin normal zamanlardaki tutum ve davranışlarıyla, fevkalâde şartların hakim olduğu dönemlerdeki hareket tarzları arasında, önemli farkların bulunması çok sık karşılaşılan bir durumdur. Normal şartlarda bütün insanlar iyi ve güzel davranış örnekleri sergilemeye meyillidirler. Halbuki sıkıntılı zamanlarda kişilerin önceliği kendilerini daha çok düşünme, yakınlarının faydasını tercih etme yönünde olabilmektedir. Şüphesiz geneldeki bu durum, toplum fertlerinin, dinlerin telkin ettiği manevi değerlere yeterince bağlanmalarıyla, önemli ölçüde değişebilmektedir. Nitekim bir müslümanın komşusu açken evinde huzur bulamaması, yakın veya uzak çevresindeki olumsuzluklardan, herhangi bir uzuvdaki hastalığın bütün vücudu rahatsız etmesi gibi, olumsuz olarak etkilenmesi bu durumun bir kanıtıdır. Gerçekten de Islâm mensuplarına kendileri kadar diğer dindaşlarını da
düşünmelerini, hatta farklı dinlere mensup bütün insanların iyiliklerini istemelerini, bu yolda üzerlerine düşen bir görev olursa, asla ihmal ve savsaklamada bulunmamalarını tavsiye etmiştir. İslâm’ın yüce kitabı Kur’an-ı Kerim’in ayetleriyle bu ayetlerin muhtevasını, yaşanılır gerçekler olarak insanlığa takdim etmiş olan son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)’in sünnetinde, bu yolda çok sayıda ve dikkat çekici emir ve sakındırmalarla örnekler bulunmaktadır. Biz bu kısa girişten sonra sizleri zaman olarak günümüzden bir asırdan biraz daha öncesine, bölge olarak da güzel yurdumuzun pek şirin bir köşesine, Balıkesir’e götürmek istiyoruz. Bakalım Balıkesir’in Müslüman Türk halkı ve dönemin yönetimi, sözünü ettiğimiz prensipler ve örnekler karşısında nasıl bir sınav vermişler, aradan geçen bunca zaman sonrasında, her biri kabirlerinde büyük hesabı bekleyen bu insanlar, ne şekilde anılmayı hak etmişlerdir?
Balıkesir’in de dahil olduğu ülkemizin büyük bir bölümü önemli deprem kuşağı üzerinde bulunmaktadır.
Nitekim bu durumun göstergesi, geçmişteki çok sayıda tarihi depremi içeren deprem kataloglarıdır. Balıkesir’in tarihinde de, şehre ve çevresine farklı oranlarda zarar veren, önemli sayıda deprem bulunmaktadır. Biz bunlardan biri olan Ocak 1898’de gerçekleşen Balıkesir merkezi, merkeze bağlı ova köylerle, Bigadiç, Kepsut üçgeninde büyük tahribata neden olan deprem, yöre halkının diliyle "Koca Zelzele" üzerinde durmak istiyoruz.
Balıkesir’in tarihinde önemli bir yeri olan "Koca Zelzele" 29 Ocak 1898 Cumartesi günü olmuştur, ilk sarsıntı bunu üç dört dakika sonra biraz daha şiddetli İkincisi, nihayet saat 1 7’yi geçerek üçüncü ve en yıkıcısı takip etmiştir. Balıkesir ve çevresindeki sarsıntılar bunlardan sonra da birkaç ay süreyle, şiddeti eksilmekle birlikte, devam etmiştir Ocak 1898 depreminin büyüklüğünü sözle anlatmamız gerekirse, koca şehirde etkilenmeyen bina sayısının ancak 51 olduğunu söylememiz yeterli olacaktır. Bir başka ifadeyle günümüzün Balıkesir’indeki tarihi binalar dahil, hemen hepsinin bu depremden sonra yeniden yapılmış olduğunu ifade etmemiz yanlış olmayacaktır, ilkinin nispeten hafif olması, dolayısıyla daha yıkıcı müteakip sarsıntılarda, insanların evlerini terk etmiş bulunmaları dolayısıyla can kaybının, yıkıntıların büyüklüğüne göre oldukça düşük kaldığı bu deprem olduğunda, mübarek Ramazan ayının ilk haftasıydı. Mevsim, kışın en soğuk dönemiydi. Dönemin kaynaklarında bu sırada her tarafın, kar ve buzlarla kaplı olduğu ifade edilmektedir. Nitekim Balıkesirli Helvacızade Muharrem Hasbi (ö. Ocak 1915) deprem sonrasında içinde bulunulan durumun nezaketini (ve yoğun kar örtüsü dolayısıyla) Balıkesir’in kamilen kefene bürünmüş gibi" olduğu şeklinde nitelemişti. Yine Muharrem Hasbi karlarla kaplı toprak üzerinde kurulmuş deprem çadırlarının görünümünü mevsimsiz yaylaya çıkmış aşiretler" gibi diyerek tasvir etmekteydi. Bu vesile ile hatırlamamız gereken bir konu da depreme maruz kalan 11.399 hane ve buralarda oturan 53.843 kişi içerisinde, bir oranda da olsa gayri müslimle- rin, Rum ve Ermenilerin de bulunduğudur.
Deprem Allah’tandı. Ondan önce ve sonrasında alınacak tedbirler ise kullara düşmekteydi. Bu tedbirlerin alınmasında dönemin yöneticileri ve Balıkesir halkı başarılı bir imtihan vermişler. Şimdi yapılanlara kısaca bakarak bu hükmümüzün ne oranda gerçeği ifade etmekte olduğunu görelim:
Deprem ertesi günü başkente, dönemin padişahı II. Abdülhamid ve hükümete bildirilmiştir. Bunun üzerine İstanbul’da özel bir komisyon (Hey’et-i Mahsusa) oluşturulmuş, bunların Balıkesir’deki çalışmaları ile ilgili bir talimat hazırlanmış, yeterli maddî imkân sağlanmış ve hazırlanan bir vapurla (Talia) vakit geçirilmeden mahalline gönderilmiştir. Komisyon Balıkesir’de depremzedelerin gıda, yakacak, barınma, sağlık gibi acil ihtiyaçlarının temini için mahalli imkânları da devreye sokarak canla başla çalışmıştır. Bugün biz, resmi belgeler sayesinde, deprem mağdurlarına hangi gün hangi yemeklerin verilmiş olduğunu, nerede ne kadar baraka yapıldığını, kaç hastaya ne gibi tedaviler uygulandığını, ısınma için temin edilen yakacak maddelerinin miktarlarını ve bu yolda karşılaşılan güçlükleri büyük ölçüde bilebilmekteyiz. Nihayet Nisan başlarında bu sıkıntılar önemli ölçüde halledilmiş bulunuyordu. Bunların bir devletin yapması gereken sıradan işler olduğu düşünülebilir. Doğrudur da. Ama bunlar yanında bu deprem dolayısıyla ortaya çıkan bir kısım güzellikler vardır ki, onların hatırlanması, bir kadirbilirlik olacağı kadar, günümüz insanına da olumlu mesajlar verecektir.
Deprem ve diğer afetlerde, her zaman can ve mal kayıpları ortaya çıkar. Ölenleri geri getirmek mümkün değildir. Fakat geriye kalanların acılarını hafifletmek özveriyle çalışmayı ve toplumu belirli hedefler doğrultusunda yönlendirmeyi gerektirir. Balıkesir depreminde de böyle olmuştur. İstanbul’da Belediye Başkanı (Şehremini) Rıdvan Paşa başkanlığında bir yardım organizasyonu oluşturulmuş ve 1 Şubat 1898’den itibaren çalışmalara başlanmıştır. Başta dönemin padişahı, sadrazamı ve diğer devlet ileri gelenleri olmak üzere halkımız bu kampanyaya büyük katkılarda yardım edenlerin cetvellerinin gazetelerde yayınlanmış olması dolayısıyla bugün biz, bu hayırlı hizmete katılanları teker teker sayabilmekte ve isimlerini şükranla yâd edebilmekteyiz. Örnek olarak Yemen Merkez Mutasarrıfı Mehmed Reşid Paşa ’nın kızı Fatma Hanım, Sadaret Müsteşarı Şefkati Efendi’nin eşi Canan Hanım ve Bingazi Vilayeti Defterdarı Hüseyin Hüsnü Efendi’yi verebiliriz. Halkımızın depremzedelere maddî ve manevî yardımı daha başka ve çok farklı şekillerde de ortaya çıkabilmiştir ki, bu küçük yazı onların isimlerini anmaya bile imkan vermeyeceğinden bu kadarlıkla yetiniyoruz.
Balıkesirlilerin ve yakın çevredekilerin, kendilerinin ve komşularının yaralarının sarılması, beldelerinin yeniden inşası ve ihyası yolunda yaptıkları ise gerçekten takdire şayandı. Ömer Ali Bey’e ait şu ifadeler, Zağnos Mehmed Paşa Camii’nin yeniden inşası sırasındaki Balıkesirlileri anlatmaktadır: Balıkesirliler bir şevk ve hayret edilecek gayretler içerisinde ulema ve suleha, ağniya ve fukara, pir ve berna (genç) ve hatta sıbyan-ı mahdan (sünnet olmamış küçük çocuklar) hep birlikte teberrüken ve teyemmü- nen elleriyle taşını toprağını ayıklamalardır."
Deprem sonrasında halkın barınma ihtiyaçları yanında, resmi binaların tamir veya yeniden inşası, bu arada okul ve mabetlerin de yeniden yapılmaları da gerekiyordu. Baraka camiler birkaç günde Müslümanların hizmetine açılmış ve böylece mübarek Ramazan gün ve gecelerinde cemaatle namaz kılma imkânı sağlanmıştı. Yukarıda bu sırada Balıkesir’de Rum ve Ermenilerin de bulunduğundan bahsetmiştik. Dönemin yönetimi onların ihtiyaçlarını da düşünmüştü. Nitekim Mart ortalarının tarihini taşıyan ve dönemin padişahı II. Abdülhamid’e çekilmiş olan telgraftaki şu ifadeler Rum Metropolit Vekili Yuva’ya aittir: "Yiyeceksiz içeceksiz kalan diğer depremzedelerle birlikte çok sayıda bahtsız Rum da depremden zarar görmüştü. Müslümanlarla birlikte ve onlardan hiç ayırmak- sızın, bize de yeterli yiyecek ve diğer imkânlar sağlandığı gibi harap olan kilise ve mektebimizin yerine de barakadan yenileri yapılmıştır." Ermeni Cemaati adına Murahhasa Kaimmakamı Vahan’ın telgrafında da benzer ifadeler yer almakta ve kendilerini "Ermeni milllet-i sadıkası (ve) cemaat-i sadıka kullan" olarak niteledikten sonra Padişah’ın kendilerinin diğer bütün ihtiyaçları yanında bir de ibadet ihtiyaçlarını düşünerek "barakadan kilise ve mektepleri de yaptırmış" olduğunu, bunun için en içten şükranlarını hak ettiği bildirilmekte idi.
Deprem sonrasında Müslümanlar yanında Rum ve Ermeniler de çalışmışlardır. Nitekim dönemin belgeleri, onların çalışmalarından da takdirle bahseden ifadelerle doludur. Anlaşılan o ki, Ocak 1898’deki deprem sonrasında Balıkesir’in Müslümanları başarılı bir sınav vermişler, yaralarının sarılması için bütün ihlas ve samimiyetleri ile çalışmışlardı. Rum ve Ermeniler de bu çabalara katkıda bulunmuşlardı. Dönemin yönetimi, tebaasını oluşturan insanlar arasında dinlerine bakarak hiçbir ayırım yapmamıştı.
Farklı inançlara sahip insanların barış içerisinde bir arada yaşamaları her halde bu olsa gerekti.
Bu güzel örneğin artmasını temenni etmek ve bu yolda düşebilecek görevleri severek üstlenmek ise hiç şüphesiz bizlere düşmektedir. Günümüz müslümanlarının, geçmişlerindeki kültür birikimine dayanarak, bunu başarabileceklerine inancımız tamdır.