Makale

İSLAM’DA GENÇLİK VE ÖNEMİ

İSLAM’DA GENÇLİK VE ÖNEMİ

İsmail ALTINTAŞ

Genci, kısaca; hayatın en dinamik çağını yaşayan bir varlık olarak tanımlayabiliriz. O’nu bütün zamanlarda ve mekânlarda, topluma kazandırmak ve ideal seviyeye ulaştırmak için çaba sarfetmek gerekmektedir. Klasik tesbitle; "ev, okul, çevre" üçgeni, gençlerin şekil almalarında, şahsiyetlerinin oluşmasında ve gelişmesinde en büyük etkendir.
"Gençlik, yol gösterilmek ihtiyacı duyar" İnsanın en heyecanlı ve dinamik olduğu dönemin gençlik dönemi olması, yanlışlık yapma oranını artırabilir. Eğitim araçları ve metodları seferber edilerek gençlere ihtiyaçları olan konularda yardımcı olunmalıdır. Bu durum sorumluluğu olan kişi (özel) ve kurumlarca (tüzel) dikkate alınmalıdır. Esasen genci terbiye çocukluk çağında başlar; ilk görev de anne ve babanındır. Sonra okul, okul eğitimi de yıllar boyu süremeyeceğine göre, gencin okul sonrası eğitiminin devamını sağlamakta doğal olarak kendini içinde bulacağı çevreye düşecektir. İşte bugün bizim burada ilgi alanımız hem okul sonrası döneme, hem de anne-babaya; ve hatta, okula destek verebilecek çevreyi oluşturmaya gayret etmektir. Lokal olarak cami dernekleri bünyesinde gençler için son derece faydalı, onların istek ve problemlerine belirli oranda yardımcı olabilecek, çok yönlü sosyal ve mesleki bir çevre oluşturulabilir. Bunların, Almanya’da oldukça başarılı örnekleri var. Çocukların ve okul dersleri zayıf olan gençlerin ev ödevlerine yardım, Almanca öğrenimi, ihtiyaçsa okuma yazma, bilgisayar, dikiş-nakış, çeşitli el sanatlarına yönelik beceri ve meslek kursları gibi. Türkiye’den aile birleşiminden dolayı Almanya’ya gelenlere ki, hala azda olsa kırsal kesimden gelenler oluyor, sanayi toplumuna sosyal ve mesleki entegrasyonlarını sağlamak için; Arbeitsamts (İş ve İşçi Bulma Kurumu) veya diğer ilgili kurumlarla işbirliği yapılarak mesleki eğitim "Ausbildung" (Mesleki Eğitim) imkanlarının cami bünyelerinde uygun bulunan mekanlarda sağlanması temin edilebilir. Avrupa’da kendi başına iş yapma özel (teşebbüs) konularında kurslar bile düzenlenebilir. Böylece zamanla camilerimize, muhtemelen klişeleşmiş bir görev anlayışının yerleşmesi de önlenmiş olacaktır.
Gençlere kuru disiplin yerine rahat edebelicekleri sosyal ve psikolojik ortam sağlanmalıdır.
"Bir genç insana yapılabilecek en büyük iyilik, onu hayatının çizgisine vakitlice oturtmaktır." (2) "Biz yaşlılar için genç insanlarla tanışmak hep güç oluyor: Ya onlar bizden saklanıyorlar ya da biz onları kendi açımızdan yargılıyoruz." (3) Gençleri anlamaktaki ölçümüz; sadece kendi bakış açımız olmamalı, gençlerin içinde bulundukları haleti rûhiyeleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Böyle bir yaklaşım genci anlamamıza yardımcı olabilir.
" Bir toplumda gençlerin ve gençliğin kıymeti lâyıkıyla anlaşılmadıkça, en az bulunduğu yerde kalır, o toplumun yükselmesine imkân yoktur." (4)
Bu muazzam potansiyeli gereği gibi değerlendirmek gencin görevi olduğu gibi, tüm sorumlu insanlar da duyarlı olmalıdırlar. Gençlere bu kıymeti yerinde ve gerektiği gibi kullanma konusunda yardım edilmelidir.
Faziletli gence, yani yüksek ahlâklı, doğru, bilgili, deneyimli, becerikli, hâsılı insana şeref veren kıymetleri kendisinde toplayan gence, toplumda (cemiyette) değer, mevki vermek ona sevgiyle yaklaşmak, o toplumu çok kısa zamanda medeniyetin zirvesine ulaştırır. (5)

İSLAMA GÖRE GENÇ NASIL OLMALIDIR
İnsan bir gayeye yönelik olarak yaratılmıştır. Yaradanına karşı sorumluluklarını yerine getirip getiremeyeceğini sınamak için; "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." (6)
İslâm Dini’nde gençlik yaşı ve sının çok kesin olmamakla birlikte; farklı görüşler var, ancak en kuvvetli tesbitle 13-40 kabul edilir. Yani bir anlamda gençlik dönemi "mükellef" veya "buluğ" dediğimiz yaş ile başlamış olur ve kırk yaşına kadar devam eder. (7) Bu sebeple biz de burada 13-40 yaş arasındaki gençlerle ilgilenme durumundayız.
Hz. Peygamber (s.a.s.) "Muhammed el-Emin" sıfatını kazandığında, henüz Peygamber olmamış bir gençti. Üstelik o, içinde yaşadığı çağın ve toplumun bütün olumsuzluklarına rağmen bu sıfatı kazanmıştı.
Hz. Muhammed’in (s.a.s.) genç yaşında; genelde yaşlı insanların oluşturduğu "Hılf-ül Füdûl" (kötülükleri önleme) cemiyetinde bulunuşu, bizde, gençlerin dini duygulannı geliştirebilmek için, irtibat kurmaları gereken en ideal yerlerden birinin cami ve cemaat olduğu kanaatini güçlü kılıyor. Yine "Asrı Saadet "teki cami ve cemaat anlayışı bize en çarpıcı örneklerdendir. Medine Mescidi’nin bir köşesinde bulunan "suffe"nin, o çağda eğitim-ögretime, toplum bilincine katkıda bulunan çok fonksiyonlu bir müessese oluşu dikkat çekicidir.
Çağımızda, özellikle Avrupa’da camilerde gençlerimizin dini ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak, kalıcı ve sürekli tedbirlerin alınmasına katkıda bulunmak için azami gayreti göstermeliyiz. Buradaki camilerimize sadece namaz kılınan yer olma dışında "kültür merkezi" özelliği de kazandırılması zaruret olmuştur. Bu hususta derneklerimiz, din görevlisi ile istişare eden bir yönetim anlayışına sahip olmalıdır. Aksi takdirde geçen her dakika geç olacaktır. Bize göre burada fiziki yapılanma büyük ölçüde tamamlanmıştır. Bundan sonra en dinamik insan demek olan gençlerin problemleri ile yakından ilgilenilmelidir. Onların dünyalarına yönelik ihtiyaçlar tesbit edilmeli, doğru olanlarına destek verilmeli, yanlışlıklar var ise ikna ve eğitim yoluyla düzeltilmelidir. Bunu yaparken onların kalplerinin kırıl-mamasına, cami ve cemaatten soğumalarına ve kopmalarına sebep olabilecek davranışlardan kaçınılmalıdır.
"(İnsanları) Rabbi’nin yoluna hikmetle, öğütle davet et. Onlarla mücadeleni en güzel hangisi ise onunla yap." (8) Hz. Muhammed (s.a.s.) "Müjdeleyiniz! nefret ettirmeyiniz, kolaylaştırınız! zorlaştırmayınız." Hz. Ali’nin de (r.a.) "Çocuklarınızı kendi yaşadığınız zamana göre değil, onların yaşayacakları zamana göre yetiştirin." sözü ne kadar güzel dir ki çağımıza bile ışık tutacak tazelikte ve sıcaklıktadır. Ama bu söz aynı zamanda bizim de, gençlere karşı sorumluluklarımızı yerine getirmemizi ögütlüyor. Yetişkinler gençleri eğitirlerken, mükemmel insan Rasûlullah (s.a.s.)’i örnek almak durumundadırlar: "Andolsun ki,
Rasûlullahda sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için en mükemmel bir örnek vardır." (9) İslâm Dini, şu özellikteki gençleri taltif etmiştir. "Allah, azgınlık ve sapkınlık yapmayan genci beğenir." (10) Yedi sınıf insan vardır ki, Cenâb-ı Hak, Arş-ı İlâhi’den başka hiçbir yerde gölge bulunmadığı Kıyamet gününde arşının gölgesinde bunları gölgelendirecektir. Bunlardan ikincisi; Allah’a ibâdet ederek temiz bir hayat süren genç.
"Gençliğinde hevâ hevesini yenerek ibâdete yönelmesi elbette takvasının delilidir (11) Hz. Muhammed (s.a.s.)’in Peygamberliğini ilk tasdik edenlerden biri de en genç müslüman olma şerefini elde eden Hz. Ali (r.a.) idi. Genç Mus’ab b. Umeyr’in İslam’a olan hizmeti zikredilmeye değer. Şanlı tarihimizde de genç şahsiyetlerin, din, insanlık ve medeniyet yolunda gösterdikleri üstün gayretleri ve başarıları, saymakla bitmez, 21 yaşında, çağ açıp kapayan Fatih Sultan Mehmed’i hatırlatmadan geçemeyiz.

GENÇLERE TAVSİYELER:
"Hiçbir gençlik hatasını ihtiyarlığa taşımamalı, çünkü yaşlılığın zaten kendi kusurları vardır." (12)
Bir konuda başarılı olmak tek taraflı gayretle mümkün olmaz. Önce gençliğe gereken önem verilmeli onlara karşı yapmamız gerekenleri, ebeveyn ve çevre olarak yapmalıyız. Sonra haklı olarak onlardan beklentilerimiz olmalı. Yetişkinlerin ve gençliğe karşı sorumluluk sahibi olanların gençler için görevlerini yaptıklarını varsayarak, gençlerden-müsaade ederlerse- bazı beklentilerimiz olacaktır, bir gençte bulunması gereken belli-başlı özellikleri şölye sıralayabiliriz:
-Sağlam bir inanca (itikat) sahip olmalı; kısaca âmentü’nün esaslarına şüphesiz inanmalı, onları dili ile söylediği gibi, kalben de tasdik etmelidir.
- İnandığını pratikte uygulamalı (amel etmeli); genç, islâm’ın beş esasını yerine getirmeye özen göstermeli, ayrıca helâllere ve haramlara dikkat etmeli, helâl dairesinde meşru tarzda dünya nimetlerinden yararlanmalı. _
- Ümitvar olmalı; genç, Allah’ın (c.c.) rahmetinden ümidini kesmeyeceği gibi, ümidin uyanık insanın rüyası olduğunu unutmamalıdır. Yarınlara iyimser ve ümitle bakmalı. Tek tük tökezlemeler onu doğru bildiği yoldan alıkoymamalıdır.
- idealist olmalı; kendisine takip etmesi gereken bir çizgi tesbit etmeli, plan ve programlı olmalı ne yapacağını bilmelidir. 24 saatini gerekirse bölümlere ayırmalı; Sahâbe’nin (r.a.) yaptığı gibi üçe ayırmalı: 8 saat iş ve rızık arama, 8 saat uyku ve dinlenme, geri kalan 8 saatte de, günlük ibâdetin toplam bir-iki saat alacağını kabul edersek, diğer altı saat zamanını dinini öğreneceği, kültürünü artıracağı kitaplara ve diğer insani ihtiyaçlarına ayırmalıdır.
- Çalışkan olmalı; tembellik başarının düşmanıdır, yaşı müsaid ise (çocukluk çağında değilse), kendi el emeği ile geçinmeli, sanat öğrenmeli, tahsil yapmalı, iş ahlâkına ve sorumluluğuna riâyet etmelidir. Mümkün olduğu kadar kitap okumalı, okuma alışkanlığı yoksa veya az ise, geliştirmeli, İslâm’ın ilk emri "oku" sözde kalmamalı, uygulamaya konmalı, "iki günü birbirine eşit olan kimse, ziyandadır" Hadis-i Şerifini prensip edinerek, kendi kendini motive etmeli, kesinlikle bu "bilgi çağr’nda kültürlü olmalı, insani kültür, ilmi kültür, sosyal kültür diye tasnif edebileceğimiz kültürlerden yeteneği ölçüsünde nasibini almaya çalışmalıdır.
- Hoşgörülü ve merhametli olmalı; vakar ve şahsiyetini muhafaza ederek affedici olmalı, kusurlan bağışlamalı, insanları sevmeli, saymalı ve olduğu gibi kabullenmeli; İslâm’ın hoşgörüsünü Yunus ne güzel ifade etmiştir. "Yaradılanı severim yaradandan ötürü"
- Dost ve arkadaşlarını iyi seçmeli; arkadaş seçimine dikkat etmeli, dostluğu sevgi ve saygıya dayalı olmalıdır. Gayr-i müslimlere uzak komşu muamelesi yapılabilir. Diğer inanç ve dinlere mensup insanların, dinleri ve inançları ile alay etmemeli saygılı olmalıdır.
İslâm Dini modern toplumlarda başka millet ve dinlere mensup insanlarla diyalog kurmakta hiçte zorlanmaz. Şimdilerde İslâm Di-ni’nin çağla uyuşmaz olduğu veya çağın gerisinde kaldığı izlenimi yaygınlaştırılmak isteniyor. Halbuki İslâm dininin kendi yapısında gençlik ve dinamizm vardır. Bundan haberi olmayanlar ön yargıya dayalı bir takım yorumlar yapıyorlar. En genç semavi dinin İslâm olduğunu bir daha hatırlatalım. Çünkü İslam’ın çağlan kuşatıcı özelliği vardır ve kıyamete kadar kalıcıdır. "Allah katında hak din İslâm’dır." (13)
Yine İslam vahyedildiği günden günümüze kadar, her çağda ve devirde çeşitli millet, kültür, din ve inançlarla içice yaşamıştır. Yıllar boyu süren büyük bir tecrübeye sahiptir. O’nun engin hoşgörüsü başka inançlarla ve kültürlerle bir arada yaşamaya engel değildir.
- Boş zamanlarını değerlendirme; zaman müslüman genç için son derece önemlidir. Hele hele vaktimizi kahvehanelerde, atari salonlarında ve spielhalle’ lerde öldürmeye hakkımızın olduğunu hiç sanmıyoruz. "Vakit nakittir" sözü ne katar anlamlıdır. Kişiye kıyamet gününde, gençliğini nerede geçirdiği sorulacaktır. Ancak insanın elbette dinlenmeye, ibadet ve çalışma ortamının dışında birşeylerle meşgul olmaya ihtiyacı vardır. Tabii ilk akla gelen de, insan kendisini rahatlayabileceği, deşarj olabileceği bir takım uğraşlara, hobilere, spor çeşitlerine ve oyunlara yönelme ihtiyacı duyacaktır.
Gayeli oyunlar; atıcılık, binicilik, yüzücülük, yürüme ve koşu, güreş (14) vb. insanı rencide etmeyecek özellikte spor türleri, faydalı olanlardır,
Oyalayıcı oyunlar; sürekli eğlence ve gülmeye teşvik eden ve insana asli görevlerini unutturucu nitelikte olanlar, tavsiye edilmez,
- Zararlı oyunlar; kumara alışmaya sebep olabilecek paralı ve iddialı olanlardır ki bunlar da hoş görülmeyenlerdir.
- Sıhhatini korumalı; Yine kul sağlığından sorulacaktır. Bize emanet edilen bu sağlık zararlı şeylerle heder edilmemelidir. Gençlerin alkollü içkilerden, sigara tehlikesinden, uyuşturucu madde felâketinden, kumar illetinden, lüks ve israf bataklığından, moda ve kuru taklit hastalığından uzak durmaları gerektiği gibi, yine zikredilen şeylerin, insan sağlığına ve hatta nesline maddi ve manevi zararı dokunan kötü şeyler olduğunu aklından çıkarmamalıdır. Eğer gençlerimiz meslek veya öğrenimlerini tamamlamış, maddi durumları da elverişli ise (kız-erkek) evlenmelidirler.
Yukarıda ortaya koymaya çalıştığımız mütevazi prensiplere uymaya çalışan genç kardeşlerimiz mutluluğun kapısını aralayacaklardır. Onlara riayet belli bir disiplin gerektirebilir. Ama sonuçta ortaya gencin lehine bir netice çıkacaktır. İnanmak inandığını yaşamaya çalışmak buhranların, sıkıntıların ilacıdır.
Günümüzde madde açısından, insan için eksik olan şey yok gibidir. Her şey, bütün teknik imkânlar insanın emrindedir. Ama eksik olan bir şey var; o da mutluluktur. Harcanan bütün çabalar, yapılan tüm yatırımlar, geliştirilen teknoloji, insanın mutluluğu için değil midir..?
Yanlış anlaşılmasın "hikmet" mü’min’in malıdır (yitiğidir) bulduğu yerde almalıdır. Ancak teknik amaç değil, güzel kullanırsa yararlı bir araçtır. Günümüzde insan evinde, işyerinde, arkadaş çevresinde, günlük hayatında bir bocalama içinde, kendini yalnız ve mutsuz hissediyorsa, hayatına yeniden bir göz atmalıdır. Kendi icat ettiği teknolojik nimetlerden istifade edebilir. Ancak dünyaya gelişinin gayesine uygun düşen yegane yaratıcısı Rabbine yönelmeyi de unutmamalıdır. O zaman ancak hem bu dünya hem de âhiret mutluluğuna kavuşacaktır.
Kaynaklar:
1- Hermann Dorothea 5. Ge-
234567-
sang
Goete, (Lehrjahr, I, II) F. H. Jakobi, 27.12bl794 Mahir İZ, Din ve Cemiyet, s. 234
Mahir İZ, Din ve Cemiyet, s. 234
Kuran, 51/56
Prof. Dr. İbrahim CANAN, Peygamberimizin Sünnetinde Terbiye, s. 72-73; (ayrıca
Hayati HOKE-Psikolojisi, s.
891011-
121314-
bkz, Doç. Dr. LEKLİ, Din 265-83) Nahl, 125 Ahzâb/21
Ahmed İbn-i Hanbel, Ebû Ya’Lâ’dan
Buhâri, Tecrid-i Sarih Tercümesi, c. 2, s. 620; (ayrıca bkz. Buhari Tecrid-i Sarih, c. 12, s. 260,)
Eckermann, 16.8.1824 Kur’an, 3/19
Prof. Dr. İbrahim CANAN, Peygamber Efendimizin Sünnetinde Terbiye, 253-63
***