Makale

SARAY BOSNA'DA AVRASYA ŞURASI

Başyazı

SARAY BOSNA’DA AVRASYA ŞURASI

Mehmet Nuri YILMAZ
Diyanet İşleri Başkanı

20. Yüzyılın son dönemlerinde, dünyada yaşanan köklü zihnî ve fizikî değişimlerden sonra oluşan ve Avrasya olarak isimlendirdiğimiz coğrafyada yaşayan soydaş ve kardeşlerimizle kaynaşma ve dayanışmayı sağlamak amacıyla organize ettiğimiz Avrasya İslâm Şûralarından dördüncüsünü, Avrupa’nın ortasında, Saraybosna’da gerçekleştirdik. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ve Türkiye ile bağlarını canlı tutmaya büyük gayret gösteren, 1990’lı yılların ilk yarısında da sırf Müslüman olmaları ve Türkiye’ye yakınlık duymaları sebebiyle toplu bir saldırıya ve soykırıma maruz kalan Boşnak Müslümanları’nın yaşadığı yerde böyle bir toplantıyı gerçekleştirmenin mutluluğu içindeyiz.
Cihan Devleti Osmanlı’nın pek çok tarihî, kültürel ve mimarî eserler bıraktığı Saray- bosna, yüzyıldan fazla bir süre Türk yönetiminden ayrı kalmasına rağmen; hâlâ pek çok İslâm- Türk mirasını korumakla iftihar etmektedir. Yüzyıllar önce Orta Asya bozkırlarından kalkarak batıya doğru ilerleyen Türk milletinin bir kolu olan Osmanlının eserlerinin hâlâ ayakta olduğu, kültürünün yaşatıldığı bu mekânda, Türk Dünyası’nın her yerinden gelen dinî liderlerin katılımıyla gerçekleşen bu şûrada alınan kararların, başta İslâm alemi olmak üzere tüm dünyada olumlu gelişmelere vesile olacağına inanıyorum.
Şûra öncesi ülkemizin gündemine getirdiğimiz, yüce dinimiz İslâmiyet’in yeni bir nefes ve yeni bir anlayışla anlaşılması, algılanması ve anlatılmasına yönelik düşüncelerimizin Şûra’ya katılan kardeş ülke ve toplulukların temsilcileri tarafından da büyük bir coşkuyla desteklenmiş olması bizlere ayrı bir mutluluk vesilesi olmuştur. Bosna Dini İdaresi Başkanı Reisü’l-Ulema Mustafa Efendi Çeriç’in Şûra’da yaptığı bir konuşmada dile getirdiği bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum. “Biz İslâm’ın Avrupa’ya açılan en yakın penceresiyiz. Dinin aslına uygun yaşanmasının örneklerini vermeliyiz. Çeşitli sebeplerle oluşturulmuş olan olumsuz imajın değişmesini ancak böyle sağlayabiliriz.” Bu görüşe aynen katılıyorum.
Günümüzde, insan hakları temeline dayanmayan bir söylemin evrensel düzeyde kabul görmesi ve başarı şansı yoktur. İnsan haklarına ilişkin talepler temelde, insanın değerinin korunması ile ilgili taleplerdi. Kendi kutsal metinlerimizde insan haklarına ilişkin referansların bulunması, insanı yaratılmışların en şereflisi olarak gören müslümanlar açısından bir imtiyaz olarak değerlendirilmelidir.
Bu gün Batı’da kabul görmüş evrensel değerler insan haklarına ilişkin hükümler asırlar önce Peygamberimiz (s.a.s.) tarafından dünyaya ilan edilmiş prensiplerdir. İslâm evrensel değerler üzerine oturtulmuş bir dindir. Sevgi, barış ve hoşgörü gibi ilkeleri her zaman ön planda tutmuş yüce dinimizin; şiddet, işkence, çağdışı görüntülerle tanınıyor ve tanıtılıyor olması büyük bir haksızlıktır.
Şûra bu düşüncelerin bir kez daha dünya kamuoyuna açıklanmasıyla son bulmuştur. Bu Şûra’nın ayrı bir özelliği de ortaçağ ilkelliği içerisinde bir dinler savaşının yaşandığı coğrafya haline getirilmek istenen Saraybosna’daki her dinin temsilcilerinin barış ve sevgiden bahseden mesajlar vermesine fırsat teşkil etmiş olmasıdır.
Yeni sayımızda buluşmak üzere...