Makale

Geçmişten Bir Yaprak

Geçmişten Bir Yaprak

Doç. Dr. Nesimi YAZICI
Ankara Üniv. İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

Mithat Gürata, "Unutulan Adetlerimiz ve Loncalar" (Ankara, 1975, adlı kitabının Önsöz’ünü şu cümle ile bitiriyordu: "Bugünümüze, hele yarınımıza yararlı olacak yönlerini bulup çıkarmak için, düne açılan pencerelerden gördüklerimizi beraber izleyelim." Gerçekten de düne, dünümüze bir pencere açabilmeye ve sonra da orada gördüğümüz güzellikleri günümüze aktarabilmeye ne kadar ihtiyacımız var.
Bilindiği gibi Tarih, bir fantazi olsun veya geçmişimizle öğünelim diye okunup, öğrenilmez. Tarih en çok bugünümüz ve hatta geleceğimiz için gereklidir. Orada gördüğümüz güzelliklerin günümüzde de, zamanın şartlarına göre bazı değişikliklere uğrasa da, devamını temenni ederiz. Yine orada gördüğümüz hatalarından ders alır, bir daha tekrarlamama gayreti içerisinde oluruz. Toplumlar ancak bu sayede ilerler, daha güzele, daha iyiye doğru yol alırlar. Şimdi biz de bu hedefe yönelik olarak geçmişe bir pencere açalım. Yukarıda adı geçen kitapta yer alan ve bizzat yazarının başından geçmiş, ilk bakışta küçük gibi görülebilecek, mazimizde değişik örneklerine sayısız Taşlanabilecek olan şu olaya bakalım:
"Hemen hemen, yarım yüzyıla yaklaşan bir zaman önce idi. Şimdi Üniversite olan Harbiye Nezareti’nin Fincancılar yokuşuna açılan kapısına çıkan ve Zindan kapısından gelen yola Tahtakale denirdi. Bu yol, iki sıralı el ile işleyen tornacılarla dolu idi.
Rahmetli teyzem, bunlardan birine bir tahta havan sipariş etmiş, ben de almaya gimiştim.
Ben havanı almaya gittiğimde, havan yapılmış, hazır, rafta duruyordu. Usta aldı, evirdi, çevirdi baktı... Bana "Otur biraz oğlum, bu olmamış" dedi ve kalfasını çağırıp gösterdi, yeniden yapılmasını istedi...
Yarım saat kadar bekledim, yeni havanı aldım, eve geldim.
Usta o bozuk havanı verse idi, ben onu alıp gidecektim. Eminim o kadarcık kusur evde de fark edilmeyecekti. Ancak o zamanki sanatkârın san’at anlayışı bu idi. Bozuk iş hiç bir suretle müşteriye verilmez idi. Bu, o zaman benim gibi, 10-12 yaşında olan çocuğa bile uygulanan bir iş ahlâkı idi." (s. 123-124)
Yüce dinimiz inananların helal kazanç sahibi olmalarını öngörmüş, yüzyıllar boyunca müslüman zanaatkar ve esnaf da işini en doğru bir biçimde yapma ve ancak emeğinin karşılığını alma gayreti içerisinde olmuştur. Geçmiş dönemlerde esnaf ve zanaatkar, önce Fütüvvet, sonra Ahilik ve nihayet Lonca düzeni içerisinde bulunmuştur. Bu organizasyonlar, isimlerinin değişmesiyle bazı değişiklikler gösterdilerse de, esas olarak çalışanların dayanışması ve üretim faaliyeti sırasında meslekî ahlâk ilkelerine bağlılığı içerirler. Gerçekten de o düzen içerisinde eksik tartmak, noksan ölçmek söz konusu olmadığı gibi, her ürün için belirlenmiş standardın altında kötü üretim yapmak da söz konusu değildi.
Fütüvvetten başlayıp Loncalara ulaşan düzende, esnaf ve zanaatkar yalnızca iş ve meslek öğrenmez, aynı zamanda ilim tahsil eder, uygulamalı bir biçimde dinin hakikatına ulaşmaya çalışırdı. Tabiatıyla bu çabaların sonucunda müşteri memnun, üretici memnun, aracı memnun hasılı herkesin birbirinden hoşnut olduğu bir sevgi ve saygı toplumu oluşturulurdu.
Bunun örneğini günün erken saatlerinde uğranılan dükkânlarda, çoğu defa kendisi ilk alış-verişini yaptığı için, müşterisini komşu dükkâna gönderen esnafta görmek mümkündür. Unutmamak gerekir ki, geçmiş dönemlerde esnafın, toplu olarak bulunduğu çarşılarda her güne birlikte yapılan dualarla başlanır, akşama bu duaların bereketiyle ulaşılırdı.
Geliniz bu defaki geçmişten bir yaprağımızı, Ahilik geleneği içerisindeki ustalığa yükseltilme töreni sırasında, eski ustasının kalfasına verdiği şu güzel öğütlerle bitirelim:
"Taşı tut altın olsun. Allah seni iki cihanda aziz etsin. Tuttuğun işte hayır gör. Geçenler, erenler, pirler daima yardımcın olsun. Allah rızkını bol etsin, yoksulluk göstermesin, sıkıntı çektirmesin. Alimlerin dediklerini, kâhyaların öğütlerini, benim sözlerimi unutursan, ana-baba, hoca-usta hakkına riâyet etmezsen, halka zulüm edersen, kâfir ve yetim hakkını alırsan, hülâsa Yüce Yaratıcının yasaklarından sakınmazsan yirmi tırnağım ahirette boynuna çengel olsun."