Makale

EBU’L- ATAHİYE (130 - 211 h. 748-816 m.2 VE DÎVANINDAN SEÇMELER

EBU’L- ATAHİYE (130 - 211 h. 748-816 m.2
VE
DÎVANINDAN
SEÇMELER

Adı, İsmail b. el-Kasımdır. Künyesi, Ebu İshak’tır. Fakat Eba’l-Atahiye diye şöhret bulmuştur. Hicazdaki veya Enbar civarındaki Aynü’t-Temr’de doğduğundan hem buraya hem de velayet sebebiyle Anze kabilesine nisbet edilir. Kufe’de yetişmiş, Bağdad’a yerleşmiştir. Gençliğinde gazel söyleyip gömlek satıyordu, Daha sonra halifelerle irtibat sağladı. Harunu’rı Reşid vee nedimleri kendisini beğendiklerinden hac vak­ti haricinde yanlarından ayırmıyorlardı. Bu sa­yede mevkii yükseldi ve zengin oldu. Bir müddet sonra tasavvufi fikirleri iyice benimsediğinden zühde yöneldi; nedimlerin yanına gelmez oldu, güzel şiirleri söylemekten vazgeçti. Halife, gazel söylemesi için baskı yaptı ise de itaat etmedi. Artık bundan sonraki şiirleri tep zühde, ahireti ve ölümü hatırlayıp dünyayı terketmeye dâir ib­retli sözlerden ibarettir. Ebn’l-Atahiye, çok şiir vermiş, sür’at-i intikale sahip fıtratı şiir söy­lemeye gayet müsait bir şairdir. Bağdad’da ve­fat etmiştir.

Zındık alduğu, şiirlerinde sadece ölümü zikredip âhiretten ve tekrar dirilmekten hiç bahsetmediği iddiası, doğru delillere dayanmaz. 1

ÖLÜLERİ
YADETMEK

Ey gönül! Babam, dedem ve onun babası nerede? Uyanık ol da bunları sayıp hesapla!

Say; zîrâ benimle ilk atam olan Âdem arasındaki ölmüşlerden hiçbiri geri dönmüyor...

Onların ölümünden sonra sen selâmet mi umuyorsun? Keşke ar­zuna kavuşabileceğin tarafa yönelseydin...

Ceninler, süt çocukları, sütten kesilmiş bebekler ile saçı ağarmış ihtiyarların hepsi de öldüler...

Gönlüm! Seni ne zamana kadar oyunda göreceğim? Halbu ki ba­şıma gelecek ölümün oyalanmadığını bilmekteyim3...

ÖLÜM

Ölüm anıldığı an kendimizi kontrol ederiz. Fakat uzun zaman dünyaya aldanırız, eğleniriz, oyalanırız.

Biz dünyanın çocukları. Dünyadan başka bir yer için yaratıldık. Dünyadaki her şey hoşunuza gitse de...

KABİRLER
VE
İÇİNDEKİLER

Üzgün kişi ağladığı zaman ne oluyor da kabirler susuyor ce­vap vermiyorlar?

Çukurlar!,. Bunların üzerine ağır taşlar ve toprak yığınlarıyla ta­vanlar yapılmış!

İçlerinde bebekler, çocuklar, gençler ve ihtiyarlar var...

Canımın ayrılmak istemediği nice sevgililer var...

Bunlardan sarmaş dolaş olduktan sonra ayrılabildim. Çünkü çok sevdiğim kimselerdi.

Onlarla görüşme vaktimin yaklaştığını hatırlayarak kendimi teselli ettim4.

AHİRETLE
İLGİLENMEYEN
KlŞİ
NE TUHAFTIR

Ateşten korkan bir kimsenin uyumasına hayret ettim. Ebediyeti arzulayanın gafletine şaştım.

Allâh’ın bahşettiği cennet’e girmek isteyenin gafletine hayret ettim.

Ben dünya sevgisinin teşkil ettiği bîr karanlık içindeyim.

Müttakiler bu karanlığın yıldızlarıdır.

Her kime dünya kendi mıntıkası gibi geniş gelmezse gönlüne fi­kirleri sıkıntı verir.

Kim hâdiseleri müsamahayla karşılarsa yeryüzü de içindekiler de ona boyun eğer.

Kişi yaşadığı müddetçe ihtiyacını istemeye devam edecektir.

Bu tarzda olan dünyâya hayret doğrusu! Dünyâyı öven de yeren de yalan söylememiş oluyo5.

Ebul-Atahiye, bir kitabın kapağına şunları yazdı:

Dikkat edin, hepimiz de ölücüyüz. Hangi insan ebedîdir?

İnsanları ilk defa Allah yarattı. Her kişi yine Rabbine dönecektir.

Tuhaf doğrusu, kâfir nasıl oluyor da Rabbine karsı gelip onu inkâr ediyor?

Harekete geçiren ve durduran her güçte Allah’ın varlığına, birli­ğine delil vardır.

Her şeyde O’nun bir tek olduğuna dair işâret vardır6.

Geceye ve gündüze, benim dünyâya aldırış etmediğimi sor. Bu ikisi acele olarak devamlı bir şekilde beni ileriye doğru itmekledirler.

Gecelerin öldürücü, saat hareketlerinin yeni olaylar doğurucu olması, dünyâda ebediyyen kalmama imkân bırakmıyor.

Yas tutan kadınlar senin adını anarak feryat ederlerken ne halde olduğunu keşke bilebilsem...

Üzerine mezarcı toprağı yığdığı zaman altta nasıl uyuduğunu bir bilebilsem...

Üç gece sonra orada ne hale geldiğini bilebilsem...

Kişiyi ölünce mezara mirasçıları koyarlar.

Biriktirdiği mal ve mülkten ayrılan kişinin o gün mal ve mülkle ilgisinin pek az olması uygun olur.

Ey benden yardım isteyen; sana, sen öldükten sonra da yardımcı olacak Allah kâfidir.

Ömrüme and olsun ki nice ümitsizlik vaktinden sonra Allah kurtuluş ve yardım ihsan etmiştir.

Kişinin arzusu bitince kendisi de bitmiş demektir. En kuvvetli arzu en yeni arzudur7.

Gözü aydın olan kul, Allah’tan korkan ve rızkı orta olandır.

Böyle bir kul az uyur, Allah için çalışır, her hareketi olgundur.

Dünyadan ve dünyanın sapık işlerinden uzaktır. Mal da para da onu Allah’dan alıkoymaz.

Ruhunu kirlenmekten korur, bu konuda titizdir. Bundan başka da gayesi yoktur,

Allah’ın, kendine ne yapacağını bilmez; alçak gönüllüdür. Allah korkusunun şakası bile onca ciddiyettir.

Allâh’e boyun eğer. Ondan korkar. Çünkü mutlaka O’nun huzuruna çıkacaktır.

Tatlı olmasına rağmen boş ve eğlenceli hayâtı reddeder. Kendisi­ne ebedilik kazandıracak şeyleri seçer.

Menzile ulaşıncaya kadar lâzım olan şeyler kendine yeter. Başına bir belâ gelse şikâyet etmez.

Böyle birisini bulursan ona sımsıkı sarıl. Yaşayış, sadece itidal ve zühdden ibarettir8.

ÖLÜMÜ İYİ AMELLERLE KARŞILAMAK

Başına gelecek ve seni kıskıvrak yakalayacak ölüm, gerçekten ne kadar da yakındır!

Bâzan ölüme mâruz kalan, bâzan da kurtulan ey insan!

Yaşadığın yılları geri getirebilir misin?

Günah, akıllının îzâhına muhtaç değildir.

İşlerinde musamahakar ve nezaketli ol. Rızkında itidalden ayrılma. Mala köle olmaman, doğru düşünceye sahip olman demektir. Yaptığın her iyilik sana ecir ve şükür kazandırır.

Yalnız başına ölecek ve kıyamette mahşere tek başına gidecektin.

Hayırlı işte kusuru olmayan muttaki kula ne mutlu!9

ÖLÜM HERKESİN BAŞINA GELİR

Baba da oğul da ebedî değildir. Her kuvvetliyi kuvvet zayıflatır.

Kabirdekilerden hiçbiri sanki dünyada yaşamamış gibidir.

Bunlar ilk hallerine döndüler; sanki daha önce doğmadılar, do­ğurmadılar.

Ölümü untlan ey kişi, halbu ki ölüm seni daİmâ hatırlamaktadır. Ölüm başına gelince onu geri çevirmeye gücün var mı?

Etrafında bekçilerin, askerlerin nöbet tuttuğu, mühimmatın yığıl­dığı otağda oturan ey insan!

Senin yurdun, önceki oturanların öldüğü bir yurttur. Yurdunun yeniliğini, ebediyet eskitmiştir.

Gururlanarak aşkın güzelliğine kanarsın; kollar ve pazular sen­den korkar.

Ölenlere ağlıyorsun. Halbu ki ölüm seni de yarın onların yanına götürecek.

Ölümün senden ne istediğini bilseydin üzüntüden mütevellit uy­kusuzluk göz kapaklarını harabederdi!10

HIRSIN ZEMMİ VE KANÂATİN MEDHİ

Şu ölümü aslâ kiralayan yoktur; onu kîralayan da kiraya veren de ölür...

Gecelerden ve gecelerin olaylarından haberin yoksa bîl kî ben onlardan haberdarım.

Zaman belâlar getirmektedir, biz bu belâların içindeyiz. Bu ko­nuda büyüğümüzün ve küçüğümüzün arasında fark yoktur.

Zengin olmak için çok şey isteyen ey kişi! Çoğu isteyen her fert fakirdir!

Azın azı bile kişiyi zengin eder ve ona yeter; çok şey zengin etmez ve yetmez.

Hidâyeti nasıl görmezsin nasıl? Tuhaf doğrusu..., Halbuki hidâyet ışık saçan bir güneştir.

Hidâyet sana Allah’tan öğüt olarak geldi. Müjdeleyen ve korkutan Peygamber seni bununla selâmladı,

Yaşadığın müddetle sen Allah ilesin, öldükten sonra da O’nun huzuruna çıkacaksın.

Ölüm her gün kol gezmektedir. Ölümün yağmurlu bulutları vardır.

Gözler seni asla aldatmasın. Nice kör göz vardır hakikati görür.

Benim bir elbisem ve biraz da azığım olunca kendimi en zengin kul addederim11,

Ey iki kardeşim! Mezarlığa uğrayınız, kendiniz ölü olarak gel­meden önce ölülere selâm veriniz.

Burada yatan şerefli reis ve mağrur her kişiye nida ediniz...

Vaktiyle köşkü geniş ve yüzü parlak ay gibi olan hükümdarlara da şöyle sesleniniz:

"Kendilerini kabirlerin sardığı ey büyüklü küçüklü kişiler...

İçinizden iltica etmek isteyen veya ilticayı kabul eden var mı?

Bir gün bile gönüllü veya zoraki konuşan veya dinleyeniniz var mı?

Bolluktan, sevinçten, lûtuftan, ihsandan ve güzel ziynetten son­ra dostum olan ölüler...

Yüksek mevkileri, meclisleri, ordu ve köşkleri, güzel sesli şarkıcı kadınları, hevdecler içindeki dilberleri, felâket ve kötülüklerden kur­tulmak için feryat eden kadınları gördükten sonra siz mermerler ve taşlar arasında toprak altındasınız...

Ey ölüler! Sizin yanınıza eninde sonunda mutlaka gelinecektir!"12

Öğrenebildiğim kadariyle Ademoğlunun kusuru büyüktür. Çünkü ne olacağını düşünmemektedir.

Onu, ebedîliği seven nefis aldatmıştır. Halbu ki ölüm hak, dün­yada kalış süresi ise kısadır.

Ey dünya severleri Günler geçtikçe dünya süsünün nasıl olduğu­nu görmediniz mi?

Dünyayı gözünde büyütme. Çünkü -şayet bilirsen- dünyadaki her sey değersizdir, küçüktür.

Zengin olmak istersen sana verilen mala sahip ol. Eğer kanâat etmezsen bil ki fakirsin!

Ey bankası için çok mal toplayan kimse, günâhın küçüğü bile büyüktür!

Olaylarda derin bir parmağın yâni iraden var mı? Yoksa seni ölümden koruyacak bîr kalkan mı var?

İmtihan yerine gittiğin ve münker-nekir melekleri ile başbaşa kaldığın zaman ne diyecektin?13

ALLAH’IN HÜKMÜ VE O NA MÜTEVEKKİL OLMAK AHİRETİ HATIRLAMAK

Allah en yüce kudrettir, en büyüktür; gerçek O’nun kaza ve kaderindedir.

Kişi her temenni ettiğini elde edemez, arzusuna nail olamaz.

İşlere önem verme. Bilki bunlar bir plâna göre meydana gel­mektedir.

Bir gün başına bir belâ gelince sabret. Çünkü ekseriya selâmet­tesin.

Her iyilik eden iyilik görmez, ihsanda bulunan nicelerine nan­körlük edilmiştir.

İnsanlar için ne bahtsızlık! Başlarına belâ geldi, öldüler... İnkâr­ları kötü oldu...

Saçının ağarması kendisini sakındıran ve korkutan ey kişi!

Dünyadaki şeylerden iyi olanı al, kötü olanı ve saf olmayanı bırak.

Herkese nezaketle muamele et. İnsanların az işini çok say.

İnsan cam gibidir, sert davranırsan kırılır.

Her can çekişen kördür, ölünce görür.

Her zâlim ve mağrurun ölümünden hoşnud ol.

Nice çürümüş kemiklerin sahipleri gururlana gururlana yürürlerdi.

Ölümde her diriye yetecek ibret vardır. Düşünen bir kişi için bu ne meşgaledir!14

Akıbetini iyi düşün; haşir gününün sabahını unutma.

Haşir, sabredenlerin iyilik göreceği gündür. Hayır, sabırdan sonra gelir.

Kişilerin gönüllerinin hoşlandığı herşey, ayaklarının altından akan nehirler gibidir.

Ey kardeşim; dünya, gönlündeki şüpheli gayeler yüzünden hiç de geniş değildir.

Hayırdan genişliğe geçip huzura ermek istiyorsun. Halbu ki sen ihtiyaçtan ihtiyaca düşüyorsun.

Kupkuru çölde akrabasını arayan susuz kişi gibi dolaştın.

Zoraki ferahlatıcı meltemi elde edercesine bulunmayacak yerde kurtuluş arıyorsun.

Zengin olma yolunda çok oyalandın. Halbu ki zenginlik, zamana rıza göstermededir.

Kazandığın en hayırlı mal, Allah indinde işe yarayandır15.

Her canlının eceli, her şeyin sonu vardır.

Bana şükretmeyi itham eden Allah her eksiklikten yücedir. O ezelîdir, ebedîdir,

O’nun mülkü daimîdir. O, gizli ve aşikârdır.

Ey zamanını keyfince geçiren ve ey kendine yasak koyacak ve emredecek birisi olmayan kişi!

Ey mağrur, sana da ölüm oku gelip saplandı. Ölüm, hücum edi­şinde insafsızdır!

Allah’ım, Sen güç verdiğin müddetçe ben ümitvar ve şükreden bir kulunum.

Günahlarımı bağışla; bunların çokluğu bir gerçek. Kusurlarımı ört; senin affedici olduğunda hiç şüphe yok16.

Kişi yaşamayı arzu eder. Halbu ki uzun ömür kendisi için zarar­lı olabilir.

Kişinin mutluluğu yok olur. Hayatın tadından sonra acısı kalır. Zaman ona hıyanet eder. Sonunda artık sevineceği hiçbir şey göremez17.

Dirinin kulağı ile benî dinle, dinle!.. Anla ve belle!,.

Ben mezarımda rehinim. Benim gibi ölmekten sakın! Izdırap ülkesinde 90 sene yaşadım.

Takvadan başka azık yoktur. Takvadan nasîbîni al ve çek git18.

Hiçbir hayal yoktur ki onu ölüm sona erdirmesin. Hiçbir şey yok­tur ki onu ölüm önlemesin.

- Kişi gafilce arzularının peşindedir. Zaman ise onu bâzan düşür­mekte bazan da yükseltmektedir.

Yaşlılık sebepleri saçının rengini değiştirmekte, ihtiyarlık ise ölü­me doğru itmektedir.

Hayâtın her yeni şekli, eskidir. Her canlıda yama vardır.

Kişinin en hayırlı sözü, en doğru sözüdür. En hayırlı işi de en faydalı olandır.

Ölüm hiçbir şeyi kimseye bâki kılmaz. Her topluluğun yıkılışı vardır.

Kişinin işlediği her işten alacağı pay vardır; insanne ekerse onu biçer19.

DÜNYANIN İNSANLARA OYUN OYNAMASI

Dikkat ediniz; bizden öncekiler nerede? Ölüme çağırıldılar ve hapsedildiler.

Kendilerine hediyelerin, güzel ve hoş şeylerin verileceğini kesin­likle bilmedikleri halde âhîrete gittiler...

Mezarın toprağı onları sarar, vücutlarına yapışır. Üzerlerine kabir yapılır, bir müddet sonra belirsiz hale gelir.

Mezarın toprağından yatakları, çakıl taşlarından da yorganları vardır.

Ümitsiz, dostsuz kalmışlar, kaybolup gitmişlerdir.

Ölüler diyarına uğrarsın da hiç duygulanmazsınl..

Ölü olarak mezara getirilmiş kadar duygusuzsun!..

Ey dünya, andolsun ki sendeki ölüm çeşitleri, benim saydığım­dan daha çoktur.

Sen, içinde zulüm, düşmanlık ve israf olan bir yurtsun.

İçinde tasa, üzüntü ve pişmanlık var.

Sende arkadan vurma, tecâvüz ve zorluklar var...

Sende hayâta bağlılık ipi çürüktür. Sende gönül mahzundur...

Üzerinde yaşayan insanlar aldatılıp belâya uğrar ve zarar görürler,.,

İnsanlardaki mülkün, takdir edilen zaman içinde elden ele dolaşır.

Sanki sen onların arasında atılan sonra da tutulan bir topsun.

Günlerin fırsat vermediğini, saatlerin durmadığını görüyorsun.

Yeryüzündeki insanlardan hiçbirinin şan ve şerefi aslâ bâki kat­mayacak.

Herkes devamlı gaflet içindedir. Halbu ki nefesler bir bir toplan­maktadır.

Hangi kişi ölüme inanmaz ve onu itiraf etmez ki?

Dünya asla bâki değildir, elimizden alınacak sonra da kıyâmet kopacaktır.

Bu, Allah’ın bize verdiği bir sözdür. Allah, sözünden dönmez20.

Yâ Rabbi Bana azap etme... Çünkü ben kendimden sâdır olan günahları bilmekteyim.

Ümidimden, eğer affedersen bağışlamandan, hüsn-ü zannımdan başka hiçbir çârem yok.

Nice kusurlarım var. Halbu ki bana ihsanda bulundun, nimet verdin.

Günahlarımı gözönüne getirip düşününce hayretten donakaldım ve dillerim birbirine kenetlendi.

Başkaları bende iyilik var sanıyorlar. Halbu ki Sen affetmezsen ben en kötü kulum.

Dünya hayatının güzelliği ile çıldırmaktayım ve ömrümü temenni ile tüketmekteyim.

Önümde büyük bir alan var... Sanki ben... Sanki ben oraya çağı­rılmış gibiyim21.

Bir kösede yediğin bir kuru yufka ekmek,

İçtiğin tertemiz bîr testi soğuk su,

Gönlünle başbaşa kaldığın daracık bir oda.

Yahut da insanlardan uzak yerdeki bir mescidde

Direğe yaslanarak, gelip geçmişlerden ibret alarak okuduğun bîr kitap.

Yüksek köşklerin gölgesinde geçirdiğin zamandan daha hayırlıdır.

Köşkteki hayâtı bir ceza takip eder, azgın ateşe yaslandırır.

Bunlar, halimi haber veren vasiyetim.

Ne mutlu dinleyene... Bunlar, -ömrüme andolsun ki- ona yeter.

Ebu’l-Atahiye denilen merhemetli bir adamın öğüdünü dinle21...

(1) Bkz. el-Envaru’z-Zâhiye fi Divani Ebi’l-Atahiye 21; 69: 102; İst.; 160. 165; 170, Beyrut 1886-1887m. ’ ’

(2) Ebu’l-Ferec el-İsbahani: el-Egâni 3/162 Mısır 1285h.; el-Hatibu’l-Bagdadi: Tarihu Bagdad 6/250 Kahire l931m.; İbn Haligu Veyatü’l-âyan 1/198 (rakam 91) Kahire 1368h-/1948.

(3) el-Envârü’z-Zâhiye fî Dîvani Ebi’l-Atahiye 23 Beyrut 1886/87.

(4) Divân 26.

(5) Dîvân 35.

(6) Divân 69-70.

(7) Divân 60.

(8) Divan 79-80.

(9) Divan 82.

(10 Divan 85-86

(11) Divân 93.

(12) Divan 96-98.

(13) Divan 97-98.

(14) Divan 118-119.

(15) Dîvân 117.

(16) Dîvân 118-120.

(17) Divan 120.

(18) Divan 160.

(19) Divân 162.

(20) Divan 167-168.

(21} Divân 304-305.