Makale

AHMED b. HANBEL'in MÜSNEDİ

AHMED b. HANBEL’in MÜSNEDİ*

Yazan:
Dr. Muhammed ABDURRAUF

Tercüme: Mücteba UĞUR

Bu yazımızın konusu imam Ahmed b. Hanbel in Müsned’idir. Müsned denilince Ahmeâ b. Hanbel’in eseri anlaşılır. Müellifi imam Ahmed b. Hanbel Beni Şeyban’a mensuptur. Nesebi Nizâr b. Ma’d b. Adnan’da Hz. Peygamber (s.a.s.)’in nesebi ile birleşir. 164 H. yılında Bağdat’ta doğmuştur. Merv’de doğduğu, henüz süt çocuğu iken annesinin onu Bağdat’a götürdüğü de söylenir. Herhalde Ahmed b. Hanbel Abbâsi Devleti’nin altın çağında Bağdat’ta yetişmiştir. Babası çok küçükken öldüğü için yetim olarak; çocuk denecek yaşta ilim tahsiline bağlamıştır. Önceleri İmâm-ı A’zam Ebu Hanife ashâbından Ebû Yûsuf’un ilim meclîslerine devam etmiş, sonradan hadis ilmine ilgi duyarak Bağdat Muhaddislerinin şeyhi Hüşeym b. Beşir’in ders halkasına dâhil olmuştur, Hüşeym’in 183 H. yılında ölümüne kadar geçen dört yıl derslerine muntazam bir şekilde devam etmiştir. Bu demektir ki, Ahmed b. Hanbel hadis tahsil ve hıfzına henüz onaltı yağını tamamlamadan başlamıştır. Fıkıh ilmiyle uğraşması, İmam Ebû Yûsuf’tan bu ilmi tahsili ise daha öncedir.

Ahmed b. Hanbel’in ilim ve hadis arama yolculuğu 186 H. yılında başlar. Yahyâ b. Said el-Kattân, Yezid b. Hârûn, Ebû Dâvud, Veki’ b. El-Cerrâh, Sufyân b. Uyeyne, Muhammed b. İdrîs eş-Şâfi’î gibi büyük âlimlerle görüşüp hadislerini elde etmek için önce Basra’ya, daha sonraları Küfe, Vâsıt, Mekke gibi büyük şehirlere gitmiştir. Mekke’de Sufyan b. Uyeyne ve İmam Şafii ile görüşmüş, bir müddet Şafiî’nin derslerine devam etmiştir. Ahmed b. Hanbel’in şahsiyetine en çok tesir eden kimse imam Şâfii olmuştur. O, Mekke’den sonra 195 ve 198 H. yıllarında Bağdat’a geldiği Birada da İmam Şâfii ile görüşmüş, Şâfil Mısır’a gitmek üzere Bağdat’tan ayrılıncaya kadar ondan ayrılmamıştır. Mısır’da kendisini zlyâret etmeğe söz vermişse de Abdurrezzak’tan badis dinlemek Üzere Temea’e gitmeyi tercih etmesi, maddi sıkıntı ve Şafiî’nin 204 yılında vakitsiz ölümü iki alimin daha sonra karşılaşmasına imkân vermemiştir.

İslâm Ansiklopedisi’nin son ingilizce baskısında Ahmed b. Hanbel maddesini yazan H. Laoust onun İmam Şâfii ile ancak bir kere 165 yılında Bağdat’ta görüştüğünü ileri sürmekte, bu yanlışlığa Ebu’l-Fidâ’nın EI-Bidaye ve’n-Nihaye adlı eserinde verdiği bilgiye dayanarak düşmektedir. Gariptir ki Ebu’l-Fidâ İmam Şâfii’nin hayâtından bahsederken onun 195 yılında Bağdat’a dönüşünde şehrin âlimleri tarafından karşılandığını, bu âlimlerin başında Ahmed b. Hanbel’in bulunduğunu anlatır1. Bu nokta üzerinde dikkatle durmak gerekir.

Çünkü, Ebu’l-Fidâ’mn verdiği bu bilgiden iki âlimin ilk defa karşılaştıkları mânâsını çıkarmaya imkân yoktur. Nitekim Ebu’l-Fidâ Ahmed b. Hanbel’den bahsederken de imam Şafii’nin ona Bağdat’ta “Ebu’l Abdillâh, Hicazlı olsun, Şamlı, Iraklı ya da Yemenli olsun kimde sahih hadis (olduğunu) biliyorsan (söyle, almaya) gideyim." dediğini nakleder2.

Bu ifadeler Ahmed b. Hanbel’in daha önce imam Şâfii ile Mekke’de karşılaşmış olmasına mâni teşkil etmez. İki meşhur âlimin daha önce Mekke’de görüştükleri, Ahmed b. Hanbel’in burada, Şâfii’nin derslerine devam ettiği târihen sâbittir, bilinen bir gerçektir. Bu gerçeği dile getirmek üzere Ahmed b. Hanbel ile birlikte hacceden, bir ara onu kaybettiğini, sonra Mescid-i Harâm’da imam Şâfii’nin dersini dinlerken bulduğunu söyleyen bir yol arkadaşının sözlerini nakletmek kâfidir:

"Ahmed b, Hanbel ile birlikte haccettim. Onunla aynı yerde kaldım.

(Bir sabah) dışarı çıktı. Arkasından ben de çıktım. Sabah namazını kıldıktan sonra Ebû Abdillâh’ı bulmak için Mescid-i Haram’ı meclisten meclise dolaşarak Sufyan b. Uyeyne’nin meclisine vardım (orada da yoktu). Nihayet onu saçları kâküllü, elbisesi boyalı bir gencin yanında buldum. Zorla kalabalığa karışıp yanına oturdum: “Ebû Abdillâh, dedim; İbn-i Uyeyne’nin meclisine gitmiyor musun? Allah bilir ya, onda Zührî, Amr b. Dinâr, Ziyâd b. Alâka’nın hadisleri var.” Bana; “Sus, dedi; bir hadîsi âli isnadla kaçırırsan nazil isnadla başka birisinden bulursun.

Bunun dinî, akli hiçbir mahzuru yoktur. Ama bu delikanlıyı kaçırırsan ancak kıyâmette bulabilirsin. Allah Kitâbını bu Kureyşli gençden daha iyi bilen birini görmedim."3

Ahmed b. Hanbel 198 yılında haccetmek, arkasından hadis meraklılarının (tâlib) çokça ziyaret ettikleri meşhur hadis imâmı Abdurrezzak es-San’ani’den rivayette bulunmak üzere Yemen’e kadar varmak için tekrar Mekke’ye gitmiştir. Onun Mekke’ye varışı Abdurrezzak’ın bir süredir bulunduğu bu şehirden ayrılıp Yemen’e gideceği güne rastlamıştır. Bu seyâhatte Ahmed b. Hanbel’in yanında dostu ve yakış arkadaşı Yahyâ b. Main de vardır. Abdurrezzak’ı Yahyâ da tanımaktadır. Tavaf sırasında kısa bir süre görüşürler; Yahya Abdurrezzak’a Ahmed b. Hanbel’i takdim eder. Abdurrezzak methini duyduğu Ahmed b. Hanbel’le karşılaşmaktan memnun olduğunu belirtir.

Ayrılacakları zaman Yahyâ. b. Main hadis rivâyeti için Abdurrezzak’tan randevu rica ederse de Ahmed b. Hanbel bu meşhur şeyhi yolundan alıkoymak istemez. Yolun uzunluğuna, yolculuk meşakkatine bakmadan onunla Yemen’de buluşmayı tercih eder4.

Ahmed b. Hanbel bu seferinde Mekke’de birkaç ay kaldıktan sonra 199 yılında yaya olarak San’a yolculuğuna çıkmıştır. Abdurrezzak’ ın yalnızca hafızaya güvenmeyip hadisleri daima yazılı metinden rivayet etme usûlü, bu ihtimamın meşhur şeyhinin gözlerinin görmemesine kadar varması onu çok etkilemiştir. Merhum ilim aşkına, büyük âlimlerle buluşup hadis dinlemek için şehir şehir dolaşmış, yolculuk meşakkatlerine katlanmıştır. Üçü yaya olmak üzere beş defa haccetmiştir. İlim yolculuklarının çoğunu da yaya olarak yapmıştır.

Yolculuk sırasında kendi el emeği, alınteri ile geçinmiş, yük taşımış, kendisini seven, takdir eden şeyhlerinden bile olsa kimseden maddî yardım kabûl etmemiştir. 204 yılı başlarında yaşı kırka erdiği zaman Bağdat’ta İslâm âleminin her tarafından gelen talebeleri kabûl ederek ders okutmuş, büyük takdir görmüştür. Kendisinden rivâyette bulunanlar arasında el-Buhârî, Müslim, Ebû Davud gibi meşhur hadis imamları ile iki oğlu Sâlih ve Abdullah vardır.

Burada Ahmed b. Hanbel’in imânı, zühd ve takvâsı, kanâati, ilmi, zekâsı, cesareti, halk-ı Kur’an meselesinde olduğu gibi doğru olduğuna inandığı şeyler uğruna katlandığı eziyetler hakkında uzun boylu izahata ihtiyaç yoktur. Hakkındaki imam Şâfii’nin veciz şehâdeti hasletlerini belirtmeğe kâfidir; “Bağdat’tan ayrıldım. Arkamda Ahmet’ten daha anlayışlı, zeki birini bırakmadım..”5 Hâfız Zehebinin şu sözleri onun kıymetini daha iyi belirtmektedir: "Asrın âlimi, vaktinin zâhidi, dünyânın (biricik) muhaddisi, Irak müftisi, sünneti en iyi bilen, kendini sünnet yoluna adamış kimse.. Gözler onun gibisini az görür.

İlim ve amelde, sünnete bağlılıkta baştır. Parlak zekâlı, sağlam görüşlü, ihlâs sâhibidir. Allah’tan korkar. Zekâ, fetânet, hıfz, geniş ilme sâhip,.

Hasletlerini belirtmek için çok konuşmuş da olsam o, methedilmekten yücedir.”6

Ahmed b. Hanbel 241 Rebiü‘l-Evvelînde ölmüştür. Cenâzesine çok sayıda insan katılmış, öldüğü gün yirmi bin kişi müslüman olmuştur7. Allah râzı olsun... ,

Ahmed b. Hanbel’in şahsiyetinin yaşattığı devir İslâm toplumuca ve daha sonraki nesillere geniş etkisi olmuştur. Teliften kaçınır, çekingen davranır olmasına, daha çok selefin bıraktığı ilme dayanmasına rağmen kıyâmete kadar devam edecek değerli eserler bırakmıştır. İlelul-Hadis ve Ma’rifetu’r-Rical8, Mihne sırasında9 hapishânede iken telif ettiği er-Red Ale’l-Cehmiye ve’z-Zenadıka, Kitâbu’s-Salât, Tefsir, Menâsık risaleleri, Fedailu s-Sahâbe bunlardan birkaçıdır.

müsned

Ahmed b. Hanbel’in sonraki nesillere bıraktığı en büyük eseri 700’den fazla sahâbeden rivayet edilen müsned hadisleri ihtiva eden el-Müsned’idir. Bu eserinde her sahibi için bir bölüm ayırarak o sahâbî tarîkinden rivayet edilen hadislerden seçtiklerini senediyle birlikte tespit etmiştir.

Rivâyet ihtilâfı olduğu veya herhangi bir fayda mülâhaza edilen yerlerde metin, isnad yâhut her ikisini birden tekrar etmiştir. Her bölüm başlığı için Müsned kelimesini kullanmıştır. Ebubekir Müsnedi, Ömer b. el-Hattab Müsnedi, Aişe, Ebû Hureyre Müsnedi... gibi. Rivâyet ettiği hadis birden fazla olduğu zaman Müsned yerine Abdurrahman b. Avf hadisi, Ebu Ubeyde hadisi misâllerinde olduğu gibi çoğu zaman hadîs kelimesini tercih ettiği de olmuştur. Ancak bölüm birkaç sahâbîye âit ise Müsned’i uygun görmüştür. Müsned Ehl-i Beyt, Müsned el-Medeniyyin... gibi.

Önemli bir ünvanla tanınan sahâbeye âit özel bölümlerde yine hadîs kelimesini kullanmıştır. Hadisul-Hasen, Hadisu’l-Hüseyn, Hadis-u Sabit b. Abdullah el-Ensârî... gibi.

Müsned’ in bölümleri evveli İslâmiyetteki kıdeme, sonra aşiret, daha sonra coğrafî esasa yâni bâzı sahâbenin yerleştiği şehirlere göre tertiplenmiştir. İlk müsnedler Aşere-i Mübeşşere Ashabı ile onlara yakın sahâbeye âittir. Sonra Ehl-i Beyt, Benî Haşîm müsnedleri (Abdullah b. Abbas müsnedi bu aradadır) gelir, İbn-i Mes’ud, İbn-i Ömer, İbn-İ Amr b. el-As, Ebû Remse, Ebû Hüreyre, Ebû Said-i Hudri, Enes b. Mâlik, Câbir b. Abdullâh müsnedleri daha sonradır. Bunlan Mekkiyyin, Medeniyyin, Şâmiyyîn, Basriyyin, Ümmehât-ı Mü’minin müsnedleri ile kadın sahabi hadisleri, ismi mübhem bazı sahabî hadisleri takip eder. Az da olsa bir sahâbîye âit hadîse başka bir sahâbî müsnedinde tesadüf edilebilir. İbn-i Abbas’a âit bir hadîsin Ebûbekr müsnedine11, Cerir b. Abdillâh el-Becelî’ye âit başka birinin Abdullah b. Amr müsnedine12 karışmış olması buna misâl verilebilir.

Ahmed b. Hanbel Müsnedîne ilk hadîs sahifeleriyle ilk müsnedleri de almıştır. Müsned’deki bütün hadisler kırk bine ulaşır. Bu rakamdan otuz veya kırk noksandır. On bin kadarı mükerrerdir. İbn-i Abbas rivayetleri 1700’e, İbn-i Mes’ud rivâyetleri ise 900’ e kadar çıkar. Abdullah b. Ömer’in Müsned’deki hadîsleri 2000’den fazladır. Abdullah b. Amr b. As’ınkiler —Amr b. Şuayb’ın rivâyet ettiği 200’den fazla hadîsi ihtiva eden Sâhife-i Sâdıka dâhil— 1000’e yakındır. Müsned’de Ebû Hureyre’ye âit 4000’e yakın hadis vardır. Aşere-i Mübeşşere Ashabının hadisleri ise şöyledir:

Hz. Ebûbekr (80), Hz. Ömer (300), Hz. Osman —bir kısmı Abdullah b. Ahmed b. Hanbel ziyâdesi, bir kısmı haber-i mevkuf olmak üzere— (160), Hz. Ali (718), Talha b. Ubeydillâh (113), Zübeyr b. Avvam (34), Sa’d b. Ebi Vakkas (70), Saîd b. Zeyd (30), Abdurrahman h. Avf (30), Ebu Ubeyde b. el-Cerrâh (12),

Müsned’e dâhil hadis sâhifelerinden birisi Hemmam b. Münebbih’in Sâhife-i Sahiha adıyla bilinen mecmuasıdır13. Abdullah b. Amr b. el-As’ın Sâhife-i Sâdıka denilen mecmuasının hemen hemen yarısı da Müsned’de mevcuttur14. Semûre b. Cündeb sâhifesi’nin ekseri hadîsleri15, Ebû Seleme sahîfesi de Müsned münderecâtı arasmdadırı16.

Ahmed b. Hanbel Müsned’i tedvine 3. Hicri asrın başında, başka bir deyişle Abdurrezzak’tan hadîs dinleyip Yemen’den dönüşünden sonra başlamıştır17. Tamamladıktan sonra oğulları Sâlih ve Abdullah ile amcasının oğlu Hanbel b. İshak’a kırâet etmiştir. Ebûbekr Yâkub b.

Yûsuf der ki: "Ahmed b. Hanbel’in evlâtlarına Müsned’i okuyup rlvâyet ettiği meclislerde onüç yıl bulundum. Bir tek harf bile yazmadım. Ondan ancak edebini, ahlâkını yazar, sonra bunları iyice bellerdim,’’18 Ahmed b, Hanbel, ölümünden 13 yıl önce rivâyeti kesti denildiğine göre.19

Müsned’in tedvini ile rivâyeti 200 - 228 yılları arasında tamamlanmış demektir. Onun, Müsned hadîslerini güzelce hıfzettiği 750 bin hadis arasından seçtiği meşhurdur. Bugün elimizde bulunan Müsned nüshaları oğlu Ebû Abdirrahman Abdullah b. Ahmed (öl. 290) rivayetidir.

Abdullah’dan rivayet eden ise Ebûbekr Ahmed b. Ca’fer el-Kutay’î (öl. 368) dlr. Her ikisi de Müsned’e bâzı ziyâdeler eklemişlerdir. Ancak Kutayi’nîn ziyâdeleri azdır.

MÜSNED’ İN TERTİP METODU

İmam Ahmed b. Hanbel’in Müsned’e aldığı hadîsleri tertip metodu şöyledir: önce zabt ve adâlet vasıfları ile tanınan râvîlerin hadîslerini alır, sonra yalancılığı bilinmeyen, dînî hususlarda şüphe edilmeyen mestur râvîlerinkileri. Ancak bu ikinci grup râvîlerin hadîslerini, adâlet ve zabt vasıfları ile tanınmış râvîlerin hadîsleri ile çelişik olmadığı zaman sevk eder. Yalancı olarak tanınan ya da dînî hususlarda şüpheli olan râvilerin hadislerini almamıştır, Böylece sadâkati sâbit, zabtı sağlam, adâleti herkesçe bilinen râvîlerin hadîsleri Müsned’e alındığı gibi âdil, zabtı tam râvîlerin hadîsleri ile çatışmadıkça mestur, hıfzı zayıf râvîlerin hadîsleri de alınmıştır. Her şeyde ihtiyat Ahmed b. Hanbel’in özelliğidir. Böyle olduğu içindir ki, meliklerin sığınacak yeri olmayanları iskân etmeleri gerektiğine, Kasır’ın malına zekât vâcip olduğuna, yalan ve gıybetin orucu bozan şeylerden sayılacağına hükmettiği görülür. O, fikhi konularda gösterdiği hassasiyeti hadîs rivâyetinde de göstermiş; bir taraftan sâdık olabileceği için mestur ravinîn, öte yandan bâzı şeyleri hatırda tutabileceği için de hıfzı zayıf râvinin hadislerini terkatmemiştir. Böylece, bu iki çeşit râvînin hadislerini alıp adâlet ve zabtı sâbit râvilerin hadislerine muhâlif olmayanlarını Müsned’e kaydetmesi de ihtiyatlı hareketi neticesidir.

Ahmed b. Hanbel’in bu şekilde adaletle tanınan râvîlerin hadislerini aldığı gibi mestur olanların hadislerini de alması, hafızası kuvvetli olanlardan olduğu gibi zayıf olanlardan da rivâyette bulunması Müsned’i tenkit vesilesi yapılamaz. Çünkü müsnedlerin tedvininde birinci maksat kaybolmamaları, güzel ameller için faydalanılmak üzere tespit ve tertib edilmeleridir. Bunun içindir ki hadîslerin sıhhat ihtimallerini tespit ederken ihtiyatlı olmak lâzım gelir. İhtiyat, riayet edilmez yahut terkedilirse hadisi iyice bellemiş olanların ölümü ile ortaya büyük mahzurlar çıkar. Mestur yahut zabtı meçhûl râvinin rivâyet ettiği nice hadisler vardır ki gerçekten sahihdir. Adil, zabtı tam olduğu halde sonradan hata yapmış râvilerin rivâyet ettiği hadîsler de vardır. Şurası da var ki hüküm verirken Müsned hadislerini kullanan fakihe sağlam ölçüler kullanarak hüccet olmaya yeterli gördüğü hadisleri seçmek düşer.

Bu konuda Ahmed b. Hanbel ile oğlu arasında geçen bir konulmaya dikkat edelim: “Abdullah b. Ahmed b. Hanbel babasına soruyor:

— Rıb’înin Huzeyfe tarikiyle rivâyet ettiği şu hadise ne dersin?..

— Abdul’aziz b. Ebî Revâd tarikiyle rivâyet olunanı mı?

— Evet, sahih midir?

— Hayır, medlülünün aksine sahih hadisler vardır. Bu hadisi Hayyat, Rib’î tarîkiyle ismi söylenmeyen bir râviden rivâyet etmiştir.

— Ama bu hadîsi Müsned’de zikretmişsin!

— Müsned’de râvilerini Allâh’ın setrine bırakarak meşhur hadise de yer verdim. Yalnızca bana göre sahih olanları alsaydım çok az hadîs rivâyet ederdim. Oğlum, hadîs usûlümü bilirsin, aynı konuda zıt bir sahih olmadıkça zayıf hadislere muhâlif olmamışımdır.20

Ahmed b, Hanbel’den rivâyet edilen şu haberler de aynı görüşe ışık tutmaktadır: “Bu kitabı bir rehber olarak hazırladım. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in sünnetinde ihtilâf edenler ona müracaat ederler.21

"Hz. Peygamber (s.a.s.)’den helâl ve harama dair bir rivâyette bulunduk mu isnad üzerinde titizlikle dururuz. Amellerin fazîleti konusunda olan, herhangi bir dini hüküm taşımayan hadis rivâyet ederken isnadında daha yumuşak davranırız.22

Ahmed b, Hanbel merhum bu şekilde kıymetli bir kitap tertip ederek İslâm’a şanlı bir eser hediye etmiştir. Bâzı isnadlarında zayıflık bulunmasının hiçbir zararı yoktur. Çünkü Müsned’i tertip maksadının sahîh ve sahih olması muhtemel hadisleri tesbit etmek olduğunu; zayıf isnadlı bir hadisin başka bir tarikden sahih olabileceğini müellifi bizzat kendisi söylemiştir. Hâkim Nîsâbûrî re’y hadislerini tahric ederken önemli bir kaynak alarak Müsned’i kullanmış, Sahihan’da (Buhâri, Müslim) rivâyet edilmeyen hadislerin, —her ikisinin veya yalnızca birisinin şartlarına göre— sahih olduğunu göstermiş, sonunda kıymetli bir eser ortaya çıkarmıştır23. Ebu’l-Ferec b. el-Cevzî’nin Müsned’de 15 mevzu hadis olduğu (bazıları sayıyı 24’e çıkarırlar) iddiası da eserin kıymetini azaltmaz, aksine değerini ortaya koyar. Çünkü bu iddialar Müsned hadîsleri dikkat ve itina ile tetkik edilip ince ölçülerle değerlendirilerek verilmiş; bu değerlendirmeler sonunda koca eserde 15 (veya 24) tanesi hariç, bütün hadîslerin sahih veya sahih olması muhtemel hadisler olduğu açığa çıkmıştır. Böylece Müsned’in değeri isbat edilmiş, kıymeti artmıştır. Müsned’de mevzu hadis olduğu iddiasını İbn-i Hacer merhum "el-Kavin’l-Müsedded fi’z-Zeb an Müsnedi’l-îmam Ahmed” adlı eserinde çürütmeye çakşır. Gerçekte İmam Ahmed eserine mevzû hadis almaktan uzaktır. Merv, Askalan gibi bâzı şehirlerin faziletine dair bahis konusu 20-24 hadîsin kırk bin hadîs arasında ne kıymeti vardır?.. Kaldı ki hatadan münezzeh olan yalnızca Allah’tır.

MÜSNED ÜZERİNE YAPILAN ÇALIŞMALAR

İslâm âlimleri, bilhassa hadisçiler Müsned’e büyük önem vermişlerdir.

Bu cümleden olarak nüshalarını çoğaltmışlar, elden ele dolaştırmışlardır.

Müsned’i —çok azı müstesna olmak üzere bütün sahih kaynakların ihtiva ettiği hadisleri aldığım zannederek— ezberleyen bile olmuştur. Bu sebepledir ki, eser kaybolmamıştır. Halen dünyanın bellibaşlı kütüphanelerinde birçok yazma nüshası mevcuttur ve —hamdolsun— geniş hacmine ve aradan uzun zaman geçmiş olmasına rağmen bize ka­dar ulaşmıştır. İlk olarak 1313 yılında Kahire’de basılmıştır. Bu baskı büyük boy altı cilttir. Kelimeleri girift, harfleri küçüktür. Son yıllarda bu baskı üzerinde bâzı fihrist çalışmaları yapılmıştır24. Bu yazımızda biz de bu tâbi esas aldık.

Müsned üzerine yapılan çalışmalardan birisi hadislerinin bablara göre tertip edilmesidir25, Müsnedlerini sahâbe isimlerine göre harf tertibine koyan da olmuştur26. Müsned Üzerine son yıllarda yapılan şâyân-i teşekkür çalışmalardan birisi de Şeyh Nasıru’ -Din el-Elbani’nin müsnedlerin harf tertibine göre hazırlanmış fihristidir. Bu fihrist yukarıda bahsedilen 1313 tâbına göre hazırlanmıştır. Nihayet Müsned’i tertip edip kolayca faydalanmayı sağlamak üzere yapılan önemli bir çalışma da merhum Ahmed Abdurrahman es-Sâatininkidir. es-Sâati, Müsned hadislerini konularına göre, sair senetlerini zikretmeden Sahâbi ismiyle tertiplemiştir. Bu şekilde Müsned’in tamamını 7 bölüme ayırıp herbirine kitab adını vermiştir. Her kitap aynı konudaki hadisleri içine alan bablara bölünmüştür. Her babdaki hadislerin konusu isminden anlaşılacak tertibdedir. Esere el-Fethu’r-Rabbani li tertibi’l-Müsnedi’l- İmam Ahmed b. Hanbel eş-Şeybânî adı verilmiştir. es-Sâati’nin bu eserine bizzat kendisinin eklediği bir de zeyli vardır. Bu zeylde hadîslerin Senetlerini zikredip metinlerini şerhetmiş, tahriclerini yapmıştır. Zeylin ismi Bülukğu’ l-Emâni min esraril-Fethi’r-Rabbânî’dir.

Merhum Ahmed Muhammed Şâkir Müsned’in tertibini bırakıp yeniden tahkik ederek tekrar basılmasına koyulmuş ise de çalışması yarıda kalmıştır. Merhum bu çalışmasında hadislere numara koymuş, isnatları zikretmek üzere dipnotları eklemiştir. Her cüzün sonuna hadîslerin numaralarına işâret ederek konularına göre tertiplenmiş bölüm endeksi koymuştur. Yeni baskı sayfalarında hadislerin ilk baskıdaki sayfa numarasına da işâret edilmiştir. Bu mühim çalışma I. cildin sonu II. ciltten Hemmam b. Münebbih sâhifesinin başlarına kadar 15 cüz halinde neşredilmiştir, Ahmed Muhammed Şâkir bu çalışmasını tamamlayamadan vefat etmiştir.

MÜSNEDİN RİVAYETİ

Yukarıda zikrettiğimiz gibi, Müsned’i Ahmed b. Hanbel’den oğlu Abdullah rivâyet etmiştir. Abdullah babası gibi 77 yaşında iken 290 H. yılında ölmüştür. Müsned’i küçük yaşta iken tamamen rivâyet etmiştir.

Eseri Abdullah’dan rivâyet eden Ahmed b. Ca’fer b. Hamdan el-Kutay’ı (274 - 368) de rivâyetini küçük yaşta tamamlamıştır. Abdullah ve Kutay’î her ikisi de Müsned’e müellifinden başka kimselerden rivâyet ettikleri rivâyetler eklemişlerdir. Kutay’î’nin ekledikleri azdır, Kutay’î Abdullah’dan rivâyet ettiği her hadiste haddesenâ Abdullah (bize Abdullah tahdis etti)” der. Bu, Kutay’î’nin hadisi Abdullah’ın kırâetinden bizzat işiterek rivâyet ettiğini gösterir. Abdullah da babasından rivâyetini ifade etmek üzere çok kere “Haddeseni Ebi (bana babam rivâyet etti)” tâbirini kullanır. Bu tâbir de aynı şekilde hadîsin sema (işitme yoluyla rivâyet) usûlüyle nakledildiğini ifade eder.

Abdullah bu tâbiri Müsned’in baş tarafında ve bâzı müsnedlerin başlangıcında çokça kullanır. Bâzen “min kitâbihî (yazılı metninden okumak suretiyle)” der ki, o yazılı metinden okudu, ben dinleyip hıfzederek rivâyet ettim, demektir. Bâzen da, ‘Kara’tu alâ Ebi (babama okudum)” tâbirini kullanır. Bunun mânâsı hadisi babasından sema yoluyla değil de o okumak babası dinlemek sûretiyle rivâyet etmiş demektir. (Bu usûle hadis terimi olarak arz denir.) Abdullah, birkaç hadîsi rivâyete bu şekilde başlarsa “kara’tu alâ ebî min hahuna (buradan itibaren babama okudum)" der. Abdullah bâzan da “vecedtu hâze’l-Hadise min kitabi ebi (bu hadisi babamın yazılı metninde buldum)’’ der. Bâzan da tekid için, "bi hattihi (kendi elyazısıyle yazılmış)’’ kaydını ekler. Bu ise Abdullah’ın hadisi vicâde (bulma) yoluyla elde ettiğine delâlet eder. Arada bir her iki ifadeye “ve semi’tuhu minhu (aynı zamanda ondan dinledim de)” kaydını ekler ki, hepsi de Abdullah’ın Müsned’i babasından daha çok sema, kısmen arz, kısmen de vicâde yoluyla rivayet ettiğini; bir kısım rivâyetin sema-kıraet, bir kısmının da sema - vicade usûlüyle yapıldığını gösterir. İsnadlarda kullanılan bu ifadelerin hepsi de Müsned’in dikkatle, itinalı ve emin bir şekilde rivâyet edilmiş olduğuna delâlet etmektedir. Şimdi bunlara birkaç misâl verelim:

1) Bize Ebû Abdirrahman Abdullah b. Ahmed b. Muhammed b. Hanbel (Allah hepsinden râzı olsun) tahdis etti. Dedi ki: Bana babam Ahmed b. Muhammed b. Hanbel yazılı metninden tahdis etti27. ‘‘Ebubekr (r.a.) bir hitabesinde ayağa kalkıp Allâh’a hamd ü sena ettikten sonra;

“Ey nâs, dedi; siz şu âyeti okuyorsunuz: Ey iman edenler! Nefislerinizi düzeltmeye dikkat edin. Hidâyete erdiğinizde dalâlette olanlar size hiçbir zarar veremezleri28. Biz Hz. Peygamber (s.a.s.)’in şunları söylediğini işitmişizdir: İnsanlar bir kötülük görüp onu düzeltmezlerse Allâh’ın topunu birden ikab etmesi yakındır.”29

2) Bize Abdullah tahdis etti, bana babam tahdis etti. İbn-i Abbas demiştir ki: "Hz. Peygamber (s.a.s.) kızlarından birini ölmek üzereyken bağrına bastı. Kız göğsü üzerindeyken rühunu teslim etti Bunun üzerine Ümmü Eymen ağlamaya bağladı. “Rasûlullah huzûrunda ağlıyor musun?” dediler. O, “Yâ Rasûlâllah, sen de ağlamıyor musun?" deyince Hz.

Peygamber (s.a.s.); "Ben, dedi; merhametimden üzülüyorum, Mü’min her halde hayır iledir. Allâh’a hamdederken iki yanından cam çıkıverir30.

3) Bize Abdullah tahdis etti. Dedi ki: Babama okudum... Abdullah b. Mes’ud’dan, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in “Cenâb-ı Hak gecenin geri kalan üçte birinde semâ kapılarını açar, dünya semâsına iner (tecellî eder), rahmet elini uzatır; fecir vakti oluncaya kadar “Benden isteyen kul yok mu, vereyim" buyurur." dediği rivâyet olunmuştur41.

4) Bize Abdullah tahdis etti, dedi ki: Buradan itibaren babama okudum. Tasdik etti... Abdullah b. Umeyr şöyle söylemiştir: ‘‘Ebû Ubeyde b. Abdillâh b. Mes’ûd’un yanında idim. Aralarında alışveriş yapmış iki adam çıkageldi. Biri, "Ben şu, şu fiyata aldım”, Öbürü “Ben de şu, şu fiyata sattım” dedi, Ebû Ubeyde (ikisini de dinledi, sonra), “Abdullah b. Mes’ûd’a buna benzer bir mesele getirildi (soruldu) da o, satıcıya yemin etmesini emretti. Alıcıyı da ister alması, ister almaması için muhayyer bıraktı."32

5) Bize Abdullah tahdis etti, dedi ki: “Bu hadisi babamın yazılı bir metninde buldum...” İbn-i Abbas, “Hz. Peygamber (s.a.s.) evinden (sefere) çıktığında dönünceye kadar namazlarını iki rekâttan fazla kılmazdı" demiştir33.

6) Bize Abdullah tahdis etti, dedi ki: "Bu hadisi babamın yazısıyla yazılmış bir metinde buldum...” îbn-i Abbas’dan: Hz, Peygamber (s.a.v.), Bir yerde iki kıble sahih olmaz. Müslümana da cizye yoktur’ buyurmuştur34.

7) Ebu Abdirrahman (Abdullah), bu hadisi babamın el yazısı ile yazılmış bir metinde buldum, dedi... İbn-i Abbas, "Hz. Peygamber (s.a.s.) bir şey içeceği zaman, iki kere üzerine üflerdi" demiştir35.

8) Bize Abdullah tahdis etti, dedi ki: “Bu hadisi babama alt yazılı bir metinde buldum. İnşaallah, iyi biliyorum ki ondan ayrıca dinledim de.’

Ali b. Ebî Tâlib nakleder: “Hz. Peygamber bir gün bize namaz kıldırdı. Sonra uzaklaştı. Biraz sonra başı ıslak, geri geldi, tekrar namaz kıldırdı. “Az önce sîze namaz kıldırdım. Kendisine bana isabet eden gibisi isabet eden yahut karnından bir ses kaçıran benim yaptığımı yapsın” dedi.”36

Ahmed b. Hanbel merhum Müsned hadislerini metnine veya senedine lüzumlu yerlerde bazı izahlar ekleyerek tertibe koymuştur. Onun, oğlu Abdullah’ın yâhut Kutay’i’nin ekledikleri kısa ve faydalı izahlardır.

Çoğu bir iki satırı geçmez. Hepsi de —tekrar edelim— Müsned’e gösterilen alâka ve emniyetin eseridir. Meselâ:

1) Ali b. Ebî Tâlib’den; demiştir ki: “Hz. Peygamber (s. a. s.) kabak ve ziftli kaplardan yemeyi men etti.” Ebu Abdurrahman dedi ki: "Babam, “Kufe’de Ali’den rivayet edilen bundan sahih hadis yoktur” derken İşittim."37

2) Ali b. Ebî Tâlib’den; demiştir kt: “Hz. Peygamber (s.a.s.) (Ramazanın son) on günü girince âilesini uyandırır, eteğini kaldırırdı (el etek çekerdi).” Ebubekr’e, “Eteğini kaldırırdı ne demek?” diye soruldu; ’‘Kadınlarından ayrı dururdu, demektir” dedi38.

3) İbn-i Ömer’den rivâyet edilmiştir: “Hz. Peygamber (s,a.s.) zekât için bir şeyler yazdırdı. Vefâtına kadar zekât âmillerine vermedi. Kılıcının yanında durdurdu. Vefat ettiğinde Ebûbekr, o vefat edince Ömer ölünceye kadar onunla amel ederlerdi, içinde, beş deve için bir, on deve için İki, onbeş deveye üç, yirmiye dört koyun zekat düşer. Yirmibeş deve için ise on aylık bir deve yavrusu zekât gerekir” yazılı idi.” Babam bu hadisi rivayet ettikten sonra bana, “Abbad b. el-Avvam’ın meclisinde bu hadisi rivayetten sonra bana bir şeyler oldu. Hadisin tamamını yazmıştım.

Bir kısmını iyice anlamadım, zannettim. Bundan sonraki kısımdan şüphelendiğim için Müsned’e almadım” dedi39.

4) İbn-i Ömer’den, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Kadir gecesi hakkında; “Kadir gecesini arayan onu Ramazan’ın yirmiyedinci gecesi arasın” buyurduğu rivâyet edilmiştir. Bu hadîsi rivâyet edenlerden Şu’be der ki; “Sika birisi Sufyan’dan naklederek O’nun (Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yalnızca, “Kadir gecesini arayan onu Ramazan’ın son yedi gecesinin birinde arasın” dediğini söylemiştir. Şu’be tereddüt etmiş, "Öyle mi yoksa böyle mi dedi bilmiyorum” demiştir. Babam “Sika birisi” Yahya b. Sait el-Kattan’dır, dedi40.

5) Ebû Hureyre’den, Hz. Peygamber (s.a,s.)’in şunları söylediği rivâyet edilmiştir: “Ümmetimi Kureyş’ten şu grup helâk eder.” Sahabe, “öyle olunca bize ne emredersin yâ Rasulallah?” diye sordular: “insanlar onlardan uzak dursa” cevabını verdi. (Abdullah der ki): Ölümüne yol açan hastalığında babam bana, “Bu hadisi iyice tahkik edin, dedi; çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.)’ in, "Dinleyin, itâat ve sabredin” sözüne aykırı düşüyor.”41

Müsned’deki ta’lik denilen izahlar bâzen da isnad sırasında söylenir.

Meselâ:

Bize Ebû Ukayl tahdis etti. Babam dedi ki: “Bu Abdullah b. Ukayl’dir. Hadisleri sağlam, kendisi sikadır.” İbn-i Ömerden; demiştir ki: ‘‘Hz. Peygamber (s.a.s.) ’in, “Yâ Rabbi, fulana lanet et Allâh’ım, Hâris b. Hişam’a lânet yağdır. İlâhi Süheyl b. Amr’a lânet et. Safvaa b. Ümeyye’ye de lânet et, Allâh’ım..." diye müşriklere beddua ettiğini duydum. Bunun üzerine, “Senin elinde (onları cezalandırmak veya affetmek için) bir şey yok.” Âyeti42 nâzil oldu.”43

Müsnel’in —az bir kısmı mevkuf (Sahâbeye ait haberler) ve maktû (Tabiine ait nakiller) olmak üzere— hemen hemen bütün hadîsleri merfudur (Hz. Peygamber’e aittir). Senetleri ise hiçbir sahâbî veya başka nesilden râvî adı atlanmaksızın muttasıldır, isnadda bizzat karşılanmadığı raviden rivâyette bulunan muhaddis adına pek rastlanmaz. Sahibeye âit mevkuf haberlerden birkaçını aşağıya alıyoruz:

1) İbn-î Abbas’dan: “Hz. Peygamber için mezar kazmak istedikleri zaman Medine’de bu işi yapan Ebû Ubeyde b. el-Cerrah ile Ebû Talha Zeyd b. Sehl vardı. Ebû Ubeyde mezarı Mekke usûlü kazıyordu. Ebû Talha ise Medînelilerin mezarını kazar, kabri lâhit şekline koyardı.

Abbas iki kişi çağırdı. Birine Ebû Ubeyde’ye, ötekine Ebû Talha’ya gitmesini söyledi. “Yâ Rab, dedi; Rasûlüne hayırlısını ver." Gidenlerden biri Ebû Talha’yı bulup getirdi. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in mezarını o kazdı."44

2) Ebû Hureyre’den: “En uygun duâ kişinin şu duasıdır: Allâh’ım, Sen benim Rabbimsin. Bense Senin kulunum. Ben nefsime zulmettim.

Günâhımı itiraf ediyorum. Yâ Rab! Beni, günahlarımı bağışla. Benim Rabbim Sen’sin. Günahları affedecek senden başka kim vardır?..”45

Müsned’deki Tâbii kavline misâl: “Ali b. el-Huseyn, “Cebrâil (a.s.)’ın adı Abdullah, Mikâil (a.s.)’inki de Ubeydullah’dır” dedi.”46

Müsned‘de bulunan eserlerden bir tanesini aşağıya alıyoruz:

Bize Abdurrezzak tahdis edip dedi ki: “Mekke ehil, “İbn-i Cureyh namazı Atâ’dan öğrendi. Atâ, İbnu’z-Zübeyr’den, Îbnu’z-Zübeyr Ebubekr’den öğrendiler. Ebûbekr ise namazı Hz. Peygamber (s.a.v.) "den öğrendi” derler. Namazı İbn-i Cureyh’den daha düzgün kılan birini görmedim."47

İsnadında râvî ismi müphem bırakılarak yâhut da râvînln şeyhinden sema’ı sabit olmama yüzünden inkıta olan eserlere şunlar misâl verilebilir:

1) Bâzı ordu mensuplarından. Mikdad b. Ma’dîkerb’den rivâyet edilmiştir: Mikdad: “Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hayvanların başına tekme vurmaktan men ettiğini ve “Allah size değnek, kamçı vermiştir” (hayvanları sürerken onları kullanın) buyurduğunu nakletmiştir."48

2) Bir muhacirden rivayet olunmuştur: Demiştir ki: Hz. Peygamber (s.a.s.); "Ey insanlar, Allah’a tevbe edin, O’ndan mağfiret isteyin. Ben bile günde yüz kere (veya yüz kereden fazla) Allâh’a tevbe ve istiğfar ederim” buyururken duydum.”49

3) Osman b. Affan’dan; şöyle demiştir: “Hz. Peygamber (s.a.s.)’i abdest alırken gördüm. Yüzünü, ellerini üçer kere yıkadı. Kollarım da üçer defa yıkadı. Başına meshetti. Ayaklarını güzelce yıkadı.’’50 Bu hadisi Ata, Hz. Osman’dan rivâyet etmiş; ancak onunla görüşmediği halde rivayette bulunmuştur.

MÜSNED’ İN İSNAD METODU

Ahmed b. Hanbel’in Müsned’de kullandığı bir metod da şudur:

Peşpeşe gelen iki veya daha çok hadisi aynı senetle rivâyet ederken isnadı birinci hadiste sevkeder, ikinci hadîste tekrar etmez. Buna en iyi misâli Hemmam b. Münebbih sâhifesini rivâyet usulü teşkil eder. Şöyle ki:

Merhum sâhifenin ilk hadisini Abdurrezzak - Ma’mer - Hemmam b. Münebbih - Ebû Hureyre – Hz. Peygamber (s.a.s.) isnadıyla sevketmiş, diğer hadîslerini “Kale Ebu’l-Kaasım” veya "Kale Rasûlullah” veyahut da benzer lâfızlarla vermiştir. İsnadı ancak bir yerde, o da kendisinden bir ziyâde ile iki hadîsin arasını ayırırken tekrarlamıştır. Hadislerin geri kalan kısmını vermediği zaman da isnadı başta tekrar etmiştir51.

İsnad —kendisine yakın şahıslarda bile olsa— değişik olduğu zaman da her hadis için bütünüyle tekrar edilir. Buna en iyi misâli de Müsned’de peşpeşe sıralanan Sâhife-i Sâdıka hadîsleri teşkil eder. Bu hadîslerin hepsi de Amr b. Şuayb - Babası - Dedesi, Abdullah b. Amr b. el-As tarîkiyle rivâyet edilmiştir. Bu sâhifeden de birkaç misâl alalım:

1) Bize Abdullah - bana babam - Bize Half b. El-Velîd - Bize Ebû Ca’fer (yâni er-Râzî) tahdis ettiler52. Matar el-Verrak’dan - Amr b. Şuayb’den - babasından - dedesinden: Demiştir ki: “Hz. Peygamber (s. a. s,)’i ayakkabısı ile namaz kılarken gördüm. Onu yalınayak namaz kılarken de gördüm. Ayakta iken su içerken de gördüm; oturarak içerken de.. Sağ tarafından ayrılırken de gördüm, sol tarafından ayrılırken de..."53

2} Abdullah - babam - İsmail - Leys tahdis ettiler: Amr b. Şuayb’dan - babasından - dedesinden. Demiştir ki: "Hz. Peygamber (s.a.s.), ’"İhtiyarlığın ak saçlarına aldırmayınız. Çünkü onlar müslümanın nûrudur. İslâm uğruna saçını ağartan hiçbir müslüman yoktur ki Allah o saçları için ona bir hasene yazmasın, bir derece yükseltmesin yâhut bir günâhını yok etmesin” buyurdu.54

3) Abdullah - babam - İsmail tahdis ettiler. Leys’den - Amr b. Şuayb’dan - babasından - dedesinden - Hz. Peygamber (s.a.s.)’den:

"Kim suyunun yâhut otunun fazlasını kıskanırsa Allah da kıyâmet günü onun faziletini kıskanır .”55

Râvînin isnaddaki dedesinden sözünden maksat, Amr’m dedesi değil; Amr’ın babası Şuayb’ın dedesidir ki (yukarıda geçtiği gibi) Abdullah b. Amr ta. el-Âs’dır.

Fuat Sezgin bu sâhife hakkında şıı bilgiyi veriyor: "Ahmed b, Hanbel’in isnatlarından muhtelif rivayetler için Sâhife-i Sâdıkayı mı kullandığı, yoksa hadîslerini başka bir kaynaktan mı aldığı anlaşılmamaktadır.”56

Tekrar edelim, Ahmed b. Hanbel Sahife-i Sâdıkayı diğerlerini olduğu gibi yalnız ezberden değil yazılı bir metinden de rivayet etmiştir Sema veya vicâde olmadan yalnızca yazılı metinden rivâyet etmekle de kalmamıştır. Merhum’ un Sâhife-i Sâdıka hadîslerinin hepsini bir defada tek isnadla vermeyip, bîr kısmını aynı isnatla peşpeşe, bir kısmını diğer bir isnatla ayrı ayrı verişine bakılırsa bu hadîslerin tek bir kaynaktan elde edilmediğine; öte yandan Hemmam b. Münebbih’in sâhifesini naklederken yaptığı gibi bir defada peşpeşe kaydettiklerinin muhtemelen tek nüshadan rivayet edilmiş olduğuna hükmedilebilir.

Son olarak şunları söyleyelim ki, Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i önemli İslâmî kaynaklardan, sağlam kültür hazînelerinden birisidir. Ondan etraflıca bahsetmek sözü uzatır. Daha fazlasını isteyenler etraflı muhtevasından faydalanmak üzere Müsned’in bizzat kendisine başvurmalıdırlar.

(*) el-Va’yu’l-İslâmi, Aralık 1974; Sayı 120, sh. 24 vd.

(1) el-Bidaye ve’n-Nihâye; X/251 vd., 326 vd.

(2) A.g.e.: X/327.

(3) Ahmet b. Hanbel; Abdulhalim el-Cundi, Kahire 1970 sh. 66 vd.

(4) Müsned Mukaddimesi; Tah. Ahmed M. Şakir. Kahire 1368, 1/61. Ahmed b. Hanbel’in hayatına dair geniş bilgi veren bu mukaddimeye Talai’n’l-Müsned denilmiştir.

(5) Tala’i’u’l-Müsned; 87.

(6,7) Aynı yer.

(8) Bu eseri Ayasofya kütüphanesindeki şimdilik yegâne nüsha olarak bilinen yazmasından Doç. Dr. Talât Koçyigit ve Doç. Dr. İsmail Cerrahoğlu tahkiki ile ilahiyat Fakültesi yayınları arasında neşredilmiştir. (Mütercim)

(9) Mihne halk-ı Kur’ân münakaşasının başka bir tabiridir. (Mütercim)

(10) Bu sebeptendir ki Müsned’de kitabın hemen hemen dörtte birini tutacak kadar tekrar vardır. Meselâ Hz. Peygamber’in duasına dair Abdullah b. Amr hadisi gibi, Merhum bu hadisi bir kere Şeyhi Yunus - Leys: bir kere de Şeyhi Huzaî tarikiyle keza Leys’den rivayet eder. İki hadisin isnadlari şeyhlerinden başkasında aynıdır. Metin de iki kelime tertibindeki fark hariç aynıdır. Bk. Kahire 1313 tabı; II/185 vd. Buna benzer epey misal verilebilir.

(11) el-Müsned: I/8.

(12) Aynı eser; II/204.

(13) el-Müsned; II/312-319.

(14) Aynı eser; II/178-227.

(15) Aynı eser; V/7-22.

(16) Aynı eser; IV/305-306.

(17) Talai’u’1-Müsned: ah. 25.

(18,19) Aynı yer.

(20) Talai’u’l-Müsned; 27.

(21) Aynı yer; sh. 22. En ifadeler aynı zamanda Müsned ve tertibinin İslam Ansîklopedisi’nin son İngilizce baskısında iddia edildiği gibi oğlu Abdullah’ın değil, Ahmed b. Hanbel’in kendi eseri olduğunu alıkça gösterir.

(22) Abdu’l-Halim el-Cundi, A.g.e.; sb. 219.

(23) el-Müstedrek’i kasdediyor (Mütercim).

(24) Bu çalışmalar arasında M. Fuad Abdu’l-Baki’nin Miftahkunûzi’s-Sünne adlı eseri ile birkaç müsteşrik tarafından hazırlanan el-Mu’cemu’l-Müfehres li el fazi’l-Hadîsi’n-Nebevj’yi sayabiliriz. İkinci eserin basılması birkaç yıl evvel tamamlanmıştır.

(25) Müsnedi bablarına göre 8. hicri asırda İbn-i Zenkûn Ali b. Hüseyin tertip elmiştir. Eserine el - Kevakibu’d - Derari fi tertib Müsnedi’l - İmam Ahmed Ala Ebvabi’l-Buhari adını vermiştir.

(28) Müsnedi sahabe isimlerine göre alfabetik tertibe koyan Ebubekr Muhammed b. Ebi Muhammed Abdullah el-Makdisi ve birkaç kişi vardır.

(27) Misallerde üzerinde durulan konu senetlerden çok isnaddaki ifâdeler olduğu icin senetler bırakıldı. Durumun daha İyi bir seklide anlaşılması için de ilgili kısım dilimize çevrildi.(Mütercim)

(28) Maide s. 105.

(29) Müsned; 1/2.

(30) Aynı yer: 273, 274.

(31) Aynı yer; 446, 447,

(32) Aynı yer; 466.

(33) Aynı yer; 284, 355.

(34), (35) Müsned: I/284, 285.

(36) Aynı yer; 99.

(37) Aynı yer: 88.

(38) Aynı yer; 132. Son kısımların Abdullah b. Ahmed b. Hanbel’in ziyadesi olduğu açıktır.

(39) Müsned; II/14.

(40) Aynı yer: 157.

(41) Aynı yer: 201.

(43) Al-i İmran. 128.

(43) Müsned: II/93.

(44) Müsned: I/8.

(45) Müsned: II/515.

(46) Müsned; V/15, 18.

(47) Müsned; I/15.

(48) Müsned; IV/131.

(49) Aynı yer: 261

(50) Müsmed: I/72.

(51) Bk. Müsned: II/318 vd.

(52) Sened her şahısta hadis rivayet usûlüne uygun olarak haddesena lafzıyla verilmiştir. Ancak müşterek kısım an iledir. İsnadın tekrar ediliş sebebinin daha iyi anlaşılabilmesi için senadi tercüme ederken tekrarlardan kaçınmak üzere bu yolu seçtik (Mütercim).

(53) Müsned; II/178.

(54), (55) Ayın yer; 179. Son İki hadisin isnadı —dikkat edilirse— aynıdır. Müsnedde her İkisi peşpeşe yer almıştır. Buna rağmen isnad tekrar edilmiştir. Sebebi de birinde “haddesena Leys" Ötekinde “an. Leys’’ denmiş olmasıdır. Merhumun titizliğine bakın ki isnadı küçücük bir fark yüzünden tekrar etmiştir.

(55) (Arab Kültür Tarihi), Leiden 1970, I/254.