Aile İçi Kuşaklar Çatışması
Yüzyılımızda baş döndürücü hızdaki toplumsal değişmeler bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de sosyal problemler ortaya çıkarmıştır. Bunlardan birisi de kuşaklararası çatışmadır. Kuşaklar çatışması tarih boyunca görülmüştür, fakat modem ve karmaşık toplumlarda genel bir problem haline gelmiştir. Sanayileşme sürecine giren Türk toplumunda da genç kuşaklarla yaşlı kuşaklar bir anlaşmazlık ve uyumsuzluk içine düşmekte, birbirini suçlamaktadırlar. Şüphesiz bu gelişme sosyal denge ve istikran bozabilir, bütünleşmeyi geciktirebilir ve en önemlisi aile yönünden yıkımlara yol açabilir.
Gençlerle yaşlılar çatışması arttıkça düzensiz ailelerin ve ruh sağlığı bozuk dengesiz bir toplumun ortaya çıkması kaçınılmaz hale gelebilir. Daha kötüsü; ailesine ve topluma sırt çeviren, kendisine ve mazisine yabancılaşmış bir gençlik ortaya çıkabilir. Bu ise milletin geleceğini tehlikeye sokar.
Bugün, Türk ailesinin geçirdiği değişim ve sarsıntının ekonomik, sosyal ve kültürel boyutları vardır. Yüzyıllardır, çoğunluğu kırsal kesimde yaşayan Türk toplumunun şehirleştirilmesi ile ilgili ciddi bir girişim olmadı. Hatta, denilebilir ki, statükonun korunması için halk, toprağına bağlı kalmaya, geleneksel çevresinde yaşamaya teşvik edildi. Ancak, 1950’ lerden sonra, her ne kadar, tarımın makinalaştınlması ile ilgili girişimler, köy hayatının kolaylaştırılmasını temine çalışmışsa da Türkiye’de “köyden şehire göç” başlamıştır.
Başlangıçta, bu göç akımı plânlı olarak şehirlere yerleştirilmeye çalışılmış, fakat 1970’lerde tamamen kontrolden çıkmıştır. Böylece, bugün dahi tüm hızıyla devam eden, plânsız, intizamsız şehirler ortaya çıkmıştır.
Belki de, tek başlarına gelen ve şehirde bir işe sarılan kırsal kesim, insanları birazcık elleri ekmek tutunca ailelerini de yanlarına aldılar. Gelirlerine uygun, mütevazi bir hayat sürebilmek için şu veya bu ölçüde aynı kültürel ve ekonomik şartlan taşıyan insanlarla gecekondu çevresini oluşturdular.
Fakat sorun fizikî sığınma ile bitmiyordu. Şehir toplumu olmanın gereğini yerine getirmeleri gerekiyordu. Şehirleşmenin yol açtığı sosyal değişmenin derin ve çok yönlü olduğu muhakkaktır. Bu değişme toplumsal kurum ve ilişkilerden en ferdî davranışlara kadar çok geniş bir alanı içine alır.
Hemen her toplumsal değişme kademeli bir şekilde oluşur. Kır- sal-geleneksel bölgelerden hareket eden nüfus, şehir çevresinde, önce eski kurum ve ilişki şekillerinin çözülmesi olayına şahit olur. Geleneksel düşünce ve davranış değerleri tesirini kaybeder. Zamanla şehirle bütünleşme ve uyum başlar. Bu aşamada artık şehir ilişkileri ve değer yargılan hâkimiyet kazanır. (’)
Bu aşamalarda toplumsal değişmenin en belirgin örneği aile kurumunda görülür. Ailenin birinci nesli kırsal kesimdeki değerlerini yaşatmaya çalışırlarken, ikinci nesil olan çocuklar ise daha ziyade şehir değerlerinin etkisi altında kalırlar. Bunun yanında eğitim farklılığı, kültür farklılığını ve değerler farklılığını daha da belirgin hale getirir. Bu noktada aynı çatı altında düalizm (ikilik) yaşanmaya başlar. Böylece aile içinde kuşaklar çatışması başlamış olur. Ancak şunu ilave edelim : Kuşaklar çatışması sadece kırsal kesimden gelen ailelerde görülmez. Şehrin yerlileri olan ailelerde de görülür. Bu kaçınılmaz bir durumdur. Fakat çatışmanın boyutlarında ve şiddetinde farklılıklar olabilir.
Genel olarak birinci nesil, gençleri kendilerine saygısızlık ve eski kültür ve değer yargılarına aldırmam azlıkla suçlarken, ikinci nesil, birinci nesli dünyadaki hızlı değişime ve yaşanan hayata ayak uy duramamak, yarına hazırlayamamakla suçlar.
Burada şuna işaret etmekte fayda vardır : Kuşaklar çatışmasının olumlu toplumsal değişmeye ve gelişmeye yol açma gibi pozitif yönü de vardır. Bu, durgun bir toplumdan canlı bir topluma geçişe araç ve aracı olabilir. Sosyologlar, işin bu yönünü sık sık dile getirmemektedirler. Aslında gençlerde eskilere benzememek, onlardan farklı olmak isteği onları yenilikler peşinde koşmaya sevk etmektedir. Böylece sosyal hayatta, düşüncede, bilim ve sanatta sayısız yenilikler eskilere bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.
Daha önce de değindiğimiz gibi, tabiî bir eğitim kurumu olan aile, kuşak çatışmasının en bariz ve kesif olduğu yerdir, özellikle sanayileşmiş şehirlerdeki çekirdek aileler çatışmalara daha geniş ölçüde sahne olmaktadır. Kırsal bölgelerdeki toplumlarda kuşaklar çatışmasına daha az rastlanır. Çünkü yasaklar, gelenekler ve töreler kısa zamanda değişmez. Dolayısıyla bu değerlerin etkisi altındaki genç her konuda ailenin ferdi olarak kalır. Fakat modern toplumlarda anılan değerler daima değişikliğe uğradığından toplum ve aile hayatında değer yargılan konusunda bir belirsizlik vardır. Bu belirsizlik ise çatışmaları doğurur. (2) Kuşaklar çatışması ile ilgili sosyokültürel sebepler şöyle özetlenebilir :
1 — Teknolojik devrim ve değişmeler hayat tarzında değişiklikler oluşturmaktadır. Bir manada geleneksel toplumlar kaybolmaktadır.
2 — Eğitim süresinin uzun olması gençlerde bilgi patlamasına neden olmaktadır. Özellikle alt tabakadan gelen ailelerin çocukları üniversite ve yüksek okullarda bilgi bakımından ebeveynden daha üst düzeye çıkmaktadır. (3)
Dini Konularda Kuşaklar arası Çatışma
Yapılan araştırmaların ortaya koyduğu gibi dini inanç ve davranışlardan dolayı da çatışmalar olmaktadır. Bu sahada, genelde çatışmanın özünü “Dini emir ve yasaklara daha riayetkar olmaya ve daha yoğun bir dini bir hayat yaşamaya çağırma” oluşturmaktadır, özellikle Öğrenciler ana-baba ve yetişkin kuşakların fazla tutucu, bağnaz, gelenek ve göreneklerine ve katı kurallara bağlı sabit düşünceli ve değişken şartlara uyamayan olarak tenkit etmektedirler. (4) Buna rağmen yapılan anketlerde dini inanç ve davranışlar yönünden okuyan gençlerin % 60’ı çatışmalarının olmadığını söylerken, ancak % 40’ı çatışmaya girdiklerini ifade etmişlerdir. (5) Dini konulardaki kuşaklar çatışmasını sadece çağımızın bir problemi olmadığı açıktır. Yüzyıllar boyunca boyutları daha küçük ve kontrol edilebilir de olsa devam edegelmiştir. Kur’ân-ı Kerîm iki aile tipini yani çatışmasız ve çatışmalı aile tipini şu ayetlerde ortaya koymakta ve insanların ibret almasını istemektedir.
“Biz insana anne ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir; Zira annesi onu karnında zorluğa uğrayarak taşımış, onu güçlükle doğurmuştur. Taşınması ve sütten kesilmesi otuz ay sürer. Sonunda evlilik çağına gelince ve kırk yaşına varınca “Rabbim! Bana ve ana-baham a ver. İğin nimete şükretmemi ve benim hoşnut olacağı yararlı işler yapmamı sağla; bana verdiğin gibi soyama da salah ver; doğrusu Sana yöneldim. Ben kendimi Sana verenlerdenim.” demesi ¡gerekir. İşte kendilerini en güzel şekilde kabul ettiğimiz ve kötülüklerini geçtiğimiz bu kimseler Cennetlikler içindedirler.” (6)
“Anne ve babasına “Of ikinizden; benden önce nice nesiller gelip geçmişken beni tekrar diriltilmekle mi tehdit ediyorsunuz?” diyen kimseye Ana ve babasının Allah’a sığınarak “Sana yazıklar olsun! İnan, doğrusu Allah’ın sözü haktır.” dedikleri halde “Bu Kur’ân öncekilerin masallarından başka bir şey değildir” diye cevap verenler işte onlar kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş ümmetler içinde Allah’ın azap vadinden aleyhlerinde gerçekleştirdiği kimselerdir.” (7)
Ayetin tefsirinde nüzul sebebi olarak bazı zayıf rivayetler zikredilmişse de genelde müfessirler mananın umumi olduğunu söylemişlerdir. (e) Bu ayette, aileci kuşaklar çatışmasının dini boyutları açık bir şekilde sergilenmektedir, ilgi çekici olan şu ki, çatışma konusunun muhteviyatı yüzyıllar boyunca aşağı yukarı hiç değişmemiştir. Günümüzde hâlâ genç kuşağın ebeveyni ile giriştiği çatışmalarda aynı itirazlar ileri sürülmektedir :
1 — “Benden Önce nice nesiller gelip geçmişken beni tekrar diriltilmekle mi tehdit ediyorsunuz?” Bu itirazla görünmeyene inanmama ve ahireti inkâr dile getirilmektedir.
2 — “Bıı Kur’an Öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.” itirazıyla da vahye inanmamak, dinin tamamını reddetmek gündeme getirilmiştir.
Ayette açıkça görüldüğü gibi ebeveyn çocuğun bu durumundan rahatsızdır. Fakat onun tamamen helak olmasını, küfürde ısrar etmesini istememekte “Sana yazıklar olsun. İnan ; doğrusu Allah’ın sözü haktır” diye uyarmaktadır. Ayette geçen “veylek” (Sana yazıklar olsun) kelimesinin bir helâk duası olması yanında gerçekte burada helâk için değil azarlayarak teşvik ve tergib için kullandığı müfessirler tarafından zikredilmiştir. (9)
Kur’an’da inanç konusunda aile içi çatışmanın en açık misallerinden birisi de Hz. Nuh (a.s.) ile oğlu arasındaki anlaşmazlıktır. Bilindiği gibi babasının risaletine inanmayan oğul Tufan esnasında "Ey oğulcağızım gel bizimle beraber bin. Kafirlerden olma”(10). çağrısına kulak asmamıştır.
Belirtilmesi gereken bir diğer nokta da şudur : Daha dindar elmaya çağırma her zaman yaşlı kuşaklardan gelmemekte, bazan da gençlerden aynı yönde ebeveynlerine yönelik ikazlar duyulmaktadır. Bu daha ziyade gençler arasında dini inançları dönme durumunda anne ve babaları tarafından kolay kabullenememekten kaynaklanmaktadır. Buna örnek olarak Hz. İbrahim (a.s.)m babasıyla olan mücadelesini gösterebiliriz. İbrahim (a.s.) babasına şöyle demişti ; “Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası olmayanı şeylere niçin tapıyorsun?”, “Babacığım! Doğrusu sana gelme
yen ’bir ilim bana geldi. Bana uy, seni doğru yola eriştireyim”, “Babacığım! Şeytana tapma. Çünkü şeytan Rahman’a baş kaldırmıştır.” (11) Allah Teâlâ yaşlı kuşaklarla çatışma konusunda, gençlere ancak Allah’a isyana teşvik ve zorlama durumlarında izin vermiştir : “Ey insan oğlu! Ana-baba seni körü körüne bana ortak koşman için zorlarsa onlara itaat etme.”(12) Bunun dışında ma’ruf sınırlar içinde onlarla iyi geçinmek vardır. Çatışmanın yumuşak bir şekilde geçiştirilebilmesi için Ahkaf sûresinin yukarda zikredilen ayetinde de vurgulandığı gibi ana babalar yine çocuklarını imana ve İslâm’a davet edecekler onların doğru yola erişmelerine rehberlik yapacaklardır. Aksi taktirde yıkımın boyutları daha korkunç olabilir. Yine Lokman Hekim’in oğluna verdiği öğütlerden de anlıyoruz ki olgun ve tecrübeli büyükler gençleri iman, amel ve beşerî münasebetler konusunda eğitmelidirler. Bunun yanında “Ey iman edenler! kendilerinizi ve çocuklarınızı Cehennem ateşinden koruyun. ”(13) âyet müminleri aynı göreve davet etmektedir.
Kuşaklar çatışması bir anlamda da geleneklerin çatışmasıdır. Dini ve millî geleneklerin yerini yenilerinin —çağdaş dünyanın ortak geleneklerinin alması sürecidir. Tabi ki bu durumda herkesi düşündüren’ ortak dünya geleneklerini kabullenirken ki bu gelenekler bugün dünyaya hakim olan milletlerin geleneğidir— bizim milletimize dünya milletleri içinde aynı bir kimlik ve kişilik veren, başka bir deyimle bizi biz yapan değerlerin değişmesi sonucu benliğinizi daha ne kadar koruyabiliriz? sorusudur.
Sosyologların dediği gibi, aile millet denen vücudun hücreleri İse, manevi ve kültürel değerlerde o hücrenin genleridir. Dolayısıyla genlerde meydana gelecek aşırı değişme ve tahribat hücreyi dolayısıyla da vücudu değiştirir ve aynı karaktere büründürür. Bu ise o milletin yok olmasına yol açar. Bu bakımdan aile içi kuşaklararası çatışmaların müspet sonuçlara yol açacak yönde olmasına dikkat edilmelidir.
1960’da Kızılcahamam Taşlıca köyünde doğan Seyfeddin ERŞAHİN, 1978 yılında Ankara Merkez İmam-Hatip Lisesini bitirip aynı yıl İmam-Hatip olarak göreve başladı. 1984 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun olup, 1985 yılında Müftü olarak atandı. 1987-1988 döneminde 10 aylık İngilizce lisan kursunu bitirerek ’İslâm Tarihi dalında araştırma yapmak İçin İngiltere’ye gönderildi. İngiltere’de Londra Üniversitesi ve Cambridge Üniversitesinde konusuyla ilgili araştırmalarda bulundu. 1989-1990 yılında Manchester Üniversitesi İslâmî Araştırmalar bölümünde master programına devam etti.
“TheOttoman Ulema and The Reforms of Mahmut II" adlı master tezini tamamlayarak 1990 da yurda döndü. D.Î.B, Dini Yayınlar Dairesi Başkanlığında göreve başlayan ERŞAHİN, evli ve iki çocuk babasıdır.
(1) Yakut Sencer, Türkiye’de kentleşme, Kültür Bak. Yay. Ank. 1979, s. 323-325
(2) Doç. Dr. Mahmut Tezcan, Kuşaklar çatışması, Eğitim Fak, Yay. Arık.1981, s. 3
(3) Tezcan, a.g.e., s. 39-40.
(4) a.g.e. s, 67
(5) a.g.e. s. 76-80
(6) Ahkaf 46/15-16
(7) Ahkaf 46/17-18
(8) İbn-i Kesir, Tefsivu’I—Kur’âni’I Azim, Beyrut, 1400—1980, C. 4, s. 158-159
(9) Muhammed Hatudi Elmalı, Kur’ân Dili, İst., 1979, C. 6, s. 4350.
(10) Hud 11/42-43
(11) Meryem 19/42-46
(12) Lokman 31/15
(13) Tahrim 66/6