Makale

KADININ ADI VE İSLÂM’DA HAKKI

KADININ ADI VE İSLÂM’DA HAKKI

Hayati OTYAKMAZ

İslâm, en son ve mükemmel ‘Din” dir (1). İslam, hem dünyevî hem de uhrevî konularda in­sanlığa en güzeli, en iyiyi, en doğruyu getirmiştir. Gerçek manada İslâm’ı yaşayan fert ve cemiyetler, gerçek mutluluğu da etmiş olurlar. Çünkü insa­nın mutluluğu için gerekli pren­sipleri koyan îslâm Dinidir. Her konuda olduğu gibi “kadın’ ko­nusunda da en güzel prensiple­ri İslâm ortaya koymuştur. İslam’a göre kadın, her şeyden önce insandır. İnsan; mahlûka- tın en şereflisi, en mükerremi ve en güzelidir. Allah’ın lütfuyla; mükemmel olarak dünyaya gelen, yaratılanlar içinde irade­si eline verilen, akılla donanan en şerefli varlıktır İnsan. Âlem, insanlık için yaratılmıştır. Her şey insanın hizmetine sunul­muştur. insan, kâinatın özüdür, göz bebeğidir. Şeyh Galib, Di­vanımda ne güzel söylemiş İn­san için

"Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen / Merdum-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.’’

İslam’ın kutsal kitabı, insan­lığın son ilahi rehberi olan Kur’an-ı Kerîm’de, insanın ya­ratıcısı olan Allah Teâlâ, insa­nı şöyle tarif ediyor : “Biz, in­sanı hakikat en güzel şekilde yarattık.” (2)

Bir yanda iyilikler ve güzel­likler, diğer yanda kötülükler ve çirkinlikler... Dilerse nuru, dilerse nârı bulmak, vazifeleri­nin şuurunda olup, güzelliğine güzellik katmak kendi irade cüz ’iyesinde olan varlık... Diler­se Eşref-i mahlûkat, yeryüzün­de Allah’ın Halifesi olabilecek bir varlık; dilerse hayvanattan da aşağı bir duruma düşebile­cek sefil bir varlıktır insan. Fa­kat İslâm’ın istediği insan; nur-u süruru bulan, vazifesinin ve yaratılış gayesinin şuurunda olup; yeryüzünde Allah’ın Halifesi, mahlukatın en şereflisi ve en güzeli olan seçkin var­lıktır.

Erkek ve kadın ise, insan neslinin devamı için var olması gereken iki unsurdur. İnanan erkek ve kadının dünyadaki va­zifesi nedir? işte Kur’an-ı Ke­rîm’de, Yüce Allah bunu şöyle beyan ediyor :

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve Pey­gamberine itaat ederler.

İşte Allah, bankına rahmet edecektir. Allah, şüphesiz Azîz’ dir, Hakim’dir.”(3)

Erkek ve kadının takip ede­ceği yol, birbirleriyle üstünlük, özgürlük yarışı değil; omuz o­muza, gönül gönüle verip iyilik ve güzellikte en güzel merte­beye, Allah’ın rahmetine ulaşa­bilme yarışı olmalıdır. Gösteri­len yolda titizlikle ilerleyip rah­mete gark olmak ne büyük mü­kâfattır insan için...

İslâmiyet, kadının başına analık tacını giydirerek, onu bu vasfıyla erkeklerden ayırmış, yüceltmiştir. Analar iyilik ve güzelliğe öncelikle lâyıktırlar. Bunu insanlığın son peygambe­ri, mü’minlerin önderi Hz. Muhammed (s,a.s.) in hayatında ve mübarek kelâmında açıkça görmekteyiz.

Peygamber Efendimiz’e bir adam gelerek şöyle dedi :

— Bana ne emreder siniz?

Peygamber-i Zişan Efendi­miz :

— Annene iyilik etmeyi, bu­yurdu. Adam yine sordu :

Hz. Peygamber (s.a.s.) yine:

— Annene iyilik etmeyi, bu­yurdu.

Bu soru ve cevap dört de­fa tekrarlandı. Adam beşinci kez yine sordu. Peygamberi­miz :

1 Babana iyilik etmeyi, (4) buyurdular.

İslam’ın kadına koyduğu isimlerden biri ANA’dır. Dini­nin icabını yerine getiren her kadının bir ismi ve şahsiyeti vardır. Bilhassa Müslüman Türk milleti bunu çok iyi bilir. Edebiyatımızda bile anne sev­gisi ve saygısı en büyük ilgi konulan arasında yer almıştır. Satır satır, hece hece, cümle cümle ana sevgisi, ana hasreti, ana kucağı en güzel temalar o­larak işlenmiştir :

“Ana başta tâc imiş,

Her derde ilâc imiş,

Bir evlat pir olsa da

Anaya muhtaç imiş.”

“Ağlarsa anam ağlar,

Gerisi yalan ağlar}

Sen ağlama anacığım

Sesin yüreğim dağlar ”(5)

Anne rızası olmadan Cen­net’e girilemeyeceği sözü, ResûIüllâh’ın mübarek fem-i saadet­lerinden südûr etmiştir.

Müslüman anne için, aylarca çektiği sıkıntı ve zahmetlere

rağmen bütün acı ve güçlükleri göğüsleyip o mutlu sona ermek, annelik tâcını giymek, yav­rusunu doyasıya sevmek dün­yalara bedeldir. O misk koku­lu yavrusunu kucakladığı ân, kendisini bulutların üzerinde zanneder. Başına konan şeref tâcını bütün benliği ve özünde hisseder. Bundan sonra yük­lendiği mesuliyetlerin düşünce­sine dalmakla birlikte kendini bir kuş gibi hafif hissetmek... Bu mutluluk ve saadet her şe­ye değer onun iğin.

Bu mutluluktan sonra, Allah’­ın ona ihsan ettiği ruh ve ye­tenekler ve Resulüllah (s.a.s.)’ in gösterdiği eğitim üzere kuca­ğındaki yavrusunu yoğurup, şe­killendirir. O yavruya, Allah ve Peygamber sevgisini, onun e­mirlerini öğretip, doğru ve Hak yolu seçebilmesi için gayret eder. Tek dileği, yavrusunun Allah’ın hoşnutluğunu kazana­cak bir kul olmasıdır.

“Cennet annelerin ayaklan al­tındadır.”(6)

Bu samimi sevdaya ancak böyle bir hediye, böyle bir tal­tif ve böyle bir takdir yaraşır.

Zaten bu yürekten gayret ve şuurun kaynağı, kadına şahsi­yet kazandıran ilham rüzgârla­rı o iklimden gelen emir, nehiy ve vaatler değil midir? .

Kadının adı yok mu, var mı?

Bu kavga, ancak Cahiliye Devri düşüncesinin mahsulüdür. Bu kavganın nedeni, İslâm’dan uzak sistem ve görüşlerin kadı­nı horlaması, ezmesi ve sömür­mesidir. İşte bu kavgalar, bu etkilere bir tepki olarak doğ­muştur. Halbuki, eğer İslâm gerçek manada bilinip ani asıl­saydı ve İslam’ın değerleri sos­yal hayatta tam manasıyla ya­şanmış olsaydı böyle bir kavga meydana gelmezdi. Çünkü İslam, kavgaya, anarşiye, zulme ve haksızlığa giden yollan tı­kamıştır. Getirmiş olduğu âdil ve İnsanî değerlerle, insanlığa gerçek medeniyeti sunmuştur. Bugün insanlığın en büyük problemi, İslâm’ı tanımamak, bilmemek ve yaşamamaktan kaynaklanmaktadır...

Kadının itibar ve değerinin İslâm tarafından nasıl verildiği­ni, haklarının ne şekilde korun­duğunu daha iyi anlayabilmek için, diğer dinlerde kadının ye­ri neymiş, kısaca bir göz atalım :

Yahudilikte, kadının miras hakkı elinden alınmıştır. Koca­sının ölümünden sonra ikinci

bir evliliği aklından bile geçi­remez. Kız olarak dünyaya gel­mek utanç vesilesidir. Kadın horlanmış ve ezilmiştir. Hatta bir sömürü aracı olarak görül­müştür.

Hıristiyanlıkta kadına veri­len hakları, Peder Ter Tuhan’ın St. Paul Tymothus’a gönderdi­ği mektuplar ortaya koyuyor: “Erkek kadın için doğmadı, fakat kadın erkek için doğdu. Kadın, kendini köleliğin sembo­lü saymalıdır.”

Hinduizm’de; kadının bir kö­le statüsünde muamele gördü­ğü açıktır. Hintli hukukçu Manoe Raj : “kadın, çocukluğun­da babasının, gençliğinde koca­sının, dul kaldığında oğulları­nın buyruğu altında olmalıdır.” diyor.

Grek ve Roma’da olduğu gi­bi, İslamiyet’ten önce Arabis­tan’da da bir kızın doğumu karşısında babalar utanç ve ü­züntüye boğulur, yüzleri sim­siyah kesilirdi. Kadına - kıza karşı şefkat ve sevgi şöyle dur­sun, kız çocuklarını diri diri top­rağa gömerlerdi. (7)

Sahabeden biri, Hz. Peygamber’e cahiliye günlerindeki tu­tum ve davranışlardan bahsediliyordu. O sahabe şöyle anlat­mıştı :

“Beni çok seven kızım var­dı. Ne zaman çağırsam, koşa­rak ve sevinçle bana doğru ge­lirdi, Bir gün onu çağırdım, yi­ne koşarak yanıma geldi. Ve beni takip etti. Onu bir kuyu­nun yanına götürüp, içine it­tim. O anda (baba, baba) diye ağladı." deyince Peygamber Efendimiz (s.a.s.) in mübarek gözleri yaşla doldu. (8)

Bu vahşi ve ürpertici karan­lıklardan kadınları kurtaran, ebedî nuruyla onları hürriyetle­rine kavuşturan, mutluluk yollar mı açan İslâm. Nizam’ıdır. Kur’an-ı Kerîm’in bazı âyet-i kerîmeleri şöyledir :

“Beyinsizlikleri yüzünden, kö­rü körüne çocuklarını öldüren­ler ve Allah’ın kendilerine ver­diği nimetleri haram sayanlar mahvolmuşlardır.” (9)

“Çocuklarınızı yoksulluk kor­kusuyla öldürmeyin...” (10)

"Kız çocuğun hangi suçtan ö­türü öldürüldüğü kendisine so­rulduğu zaman...” (11)

Kız çocuğunu öldürmeyi ya­saklayan ve kınayıp, cezalandı­ran ayetlerin yanında; ’kız ço­cuğu yetiştirmenin faziletinden bahseden birçok hadis-i şerif vardır. işte bunlardan birkaçı:

“Allah, annelerinize itaatsizlikten, kız çocuklarını diri diri gömmekten sizleri menetti.” (12)

"Kız sahibi olan bir adanı ne onu aşağılar, ne de onu canlı canlı gömer ve erkek çocuğu da ona tercih etmezse, böyle davranan kimseye Allah cenne­ti vaat etmiştir.” (13)

“Kim üç kız çocuğu yetiştirir ve onlara iyi muamele ederse, cennet onlar içindir/’ (14)

Bugün çağdaş geçinen çevre­lerin çoğunda bile, illâ da erkek çocuk istenir. Doğan kız çocukları için yalnızca kadın suçlanır. Halbuki, asırlarca önce İslâm, kız çocuk yetiştirmeyi teşvik et­miş, yetiştiren ve iyi eğitenle­rin mükâfatlandırılacağını açık­lamıştır.

Kız ve kadının en iyi bir şekilde yetişebilmesi için âdeta prim verilmiştir. Çünkü onlar geleceğin anneleri, dolayı­sıyla istikbâlin fertlerinin, iş­lenmek üzere ellerine teslim edileceği sanatkârlarıdırlar. ¡El­lerindeki cevherleri en iyi bir biçimde şekillendirebilirlerse, insanlık kurtarılmış olur.

Kadın kendi benliğini kay­bederse, çocuklarına verebilecek ne iyiliği olabilir. Ahlâkını ö­zentilerle dejenere etmiş, aklını fikrini “feminizm’’ e adamış, erkeklere savaş açmış bir anne­nin gocuklarından meydana ge­len toplumdan ne umulur?

Halbuki İslâm Dini, kadın ve çocukların ihtiyaçlarını karşıla­maya erkeği memur etmiştir. Ve erkeğe de insan gibi yaşa­yabilmenin yollarını en güzel şekilde açmıştır. İşsize iş bul­mak, fakir ve yoksulları korumak Müslüman devlet yöneti­cilerinin aslî görevlerinden biri kabul edilmiş ve bu konuda ağır mesuliyetler yüklenmiştir. Ay­rıca hanımını sıhhatli, dinç ve huzurlu tutmak erkeğin göre­vidir.

Müslümanların “Evrensel İn­san Hakları Beyannamesi” hük­münde olan Veda Hutbesinde, kadınların ev dışındaki işlerde ve ilişkilerde incitilmemeleri, evlerinin sultanı olmalarının sağlanmasa için bir kez daha erkekler nezâkete davet edili­yorlar, İnsanlığın Efendisi Hz. Peygamber (s.a.s.), bu muhte­şem hitabesinde insanlığa ve bilhassa müslamanlara şöyle buyuruyorlar:

“Ey Nas! Kadınların haklarına, riayet ediniz. Bu hususta Allah’tan korkunuz. Kadınları­nız, size Allah emanetidir. On­ları A Halı adına söz vererek he­lâl edindiniz. Sisin kadınlar ü­zerinde bakkamız olduğu gibi, kadınlarınızın da sizin üzeriniz, de hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki haklarınız Kadınla­rındın aile şerefinizi hiç kimse­ye çiğnetmemesidir. Eğer, on­lar razı olmadığınız herhangi bir kimseyi yuvanıza alırsa on­ları men edebilirsiniz.

Kadınlarınızın da sizin üzeri­nizdeki haklan : Örfe göre on­ların her türlü yiyecek ve içe­cek ihtiyaçlarım karşılamanız- dır. Onlar sizin haklarınıza riayet etsinler, siz de onların hak­larına riayet edin,”(15)

Kurân-ı Kerîm’de kadınların adını taşıyan bir sûre vardır. Bu sûrenin adi: Nisa Sûresi ­dir. işte bu sûrede Allak Teâlâ şöyle buyurur.

“Kadınlarınızla iyi geçinin,,.” (16)

Kadın haklan Allah’ın koru­ma ve himâyesi altındadır. Bu ilahi haklardan daha güzelini ortaya koyabilmek mümkün de­ğildir. öyleyse insanlığa düşen görev; bu haklara sanılmaktır. Bu haklan gerçek manasıyla sosyal hayatta uygulamaktır. Ancak bu sayede erkek ve kadın arasındaki anlaşmazlık, kavga ve anarşi önlenebilir.

Eş, gönüldaş, hayat arkada­şı, çocukların annesi olan ka­dın incitilmemelidir. Peygam­ber Efendimiz (s.a.s.) böyle tatsızlıklara meydan verilme­sini, güzel ahlâkın tamamlayı­cısı huy güzelliğinin aile saade­tine yansımasını öğütleyerek şöyle ¡buyururlar:

“Müminlerin imanca en ol­gunu huy itibariyle en güzel oğ­lanıdır. Hayırlınız; kadınlarına hayırlı olanınızdır.”(7)

Madem ki kadın annedir, nes­lin devamına vesile olandır, in­sandır; ona sevgiyle yaklaşıl­mak, şefkat ve hürmet sunul­malıdır.

“Ana gibi yâr olmaz” sözü ne kadar anlamlıdır.

Resul-i Ekrem (s.a,s.) Efen­dimiz bir hadis-i şeriflerinde bu­yururlar ki:

“Bana dünyada güzel koku ve kadınlar sevdirildi. Benim en mes’ud ânım namazda bulundu­ğum zamandır.”(18)

Keşke kadınlarımız haklarının ne olduğunu hakiki kaynağın­dan öğrenebilseler. “Şüphe yok ki, kadınlar erkeklerin dengi ve eşidir.” (19) işte eşitlik, eşitliğin yegâne uygulayıcısından. Bu e­şitliği dengeleyip, sürdürebil­mek her iki cinsin de kendileri­ne ait hak ve hukuka riayeti, İs­lâm ahlâk ve adabına bağlılık­ları nispetinde gerçekleşecek­tir.

Erkeğin kendine has, kadının da kendine özgü Özellikleri var­dır. Bir erkek ne kadar istese, bütün varlığını feda etmeyi gö­ze alsa da anne olma saadetine ermesi mümkün değildir. Çocu­ğu göğsüne yaslayıp, onun hem karnım, hem de ruhunu doyu­rabilmesi de öyle...

Kadınlara bu dünyada kısıt­lama gibi görülen bazı şeyler muhakkak ki onların lehinedir. Aslında onlara sağlanan kolay­lıklar. Onların ince yaratılış ve ahlâklarının dünyanın zor ve çetin şartlarının etkisinden ko­runabilmesi için tanınan tole­ranstır.

Kadının cennete nail olabil­mesi de, erkeğe göre daha ko­laydır. Bunun yolunu iki ciha­nın serveri Hz. Peygamber E­fendimiz (s.a.s.) şöyle açıkla­mışlardır :

“Kadın beş vakit namazım kı­lar, orucunu tutar, ırzını muhafaza eder ve kocasına itaat ederse cennet kapılarının dilediğinden girsin”(20)

Hz. "Aişe (r.a.), mükerrem ve muhterem eşleri Peygamber Efendimize sordular :

— Cihat kadınlara farz mı­dır?

Efendimiz (s.a.s.) buyurdular ki:

_

“Evet onlara farzdır. Fa­kat hu harpteki cihat değil, farz olan hac ve (sünnet olan) um­redir.” (21)

Erkeğin bin bir tehlike ve güçlük içerisinde kazandığı ecir ve sevap, kadına hac ve umre ile veriliyor. Fakat gereğine uy­gun şekilde yapılırsa elbette...

Bununla beraber, kadım bilfiil cihadın içinde de görüyoruz. Ge­rek yaralan sarmak, cephane taşımak, erzak temini gibi iş­lerde; gerektiği yerde eline ge­çen silah ve âletlerle...

Hz. Meryemler, Hz. Âsiyeler, Hz. Fâtımalar, Hz. Sümeyye- ler, Hz. Hafsalar, Nene Hatun­lar, Kara Fatmalar ve isimleri­ni saymakla bitiremeyeceğimiz daha nice müslüman hanımlar bu hususta en büyük dirildir­ler. Kurtuluş Harbimiz ’de, Türk askerine cephane taşırken yav­rusunu bile feda edebilen muh­tereme hanımlar hiç unutulur mu? Onlara olan vefa ve minnet

borcumuzu ancak onların amaç ve inançlarına bağlı kalmakla Ödeyebiliriz...

İslâm’ı ilk kabul eden, Hz. Peygamber Efendimizin dâveti­ne ilk icabet eden, Hz. Hatice (r.a.) annemizdir.

İlk İslâm şehidi olma saade­tine eren de bir kadındır. Kureyşlilerin kendisine reva gör­dükleri çeşitli işkenceler karşı­sında cihadım sürdürüp, Ebu Cehl’in süngüsü altında ilk şehadet şerbetini içen Hz. Sümeyye (r.a.) dır. Hz. Sümeyye’nin bu yüce davranışı üzerine âyet bile nazil olmuştur. Bu âyet-i ke­rime şudur:

“Ey inananlar! Sabredin, düş. inanlarınızdan daha sabırlı olun. Cihada hazır bulunun, Allah’a karşı gelmekten salımın ki ba­şarıya erişebilesiniz”(22)

Onları İslâm uğrunda, Allah yolunda can feda edebilecek şuura erdiren İslâm’ın teşvik ve eğitimidir...

Kadına verilen, onu kayırıcı bir çok kolaylık ve haklara rağ­men; yapılan vaatlerde hiçbir ayırım yoktur. Kur’an’ı Kerîm’- de bir âyet-i kerime’de Yüce Allah şöyle buyuruyor.

“Oraya, ADN cennetine gi­rerler.. Babalarının, eşlerinin, çocuklarının iyi olanları da ora­ya .girerler. Melekler her kapı­dan yanlarına girip, sabretme­nize karşılık size selâm olsun; burası dünyanın en güzel sonu­cudur, derler.”

İnsan olarak herkes eşit İlâhî adalette! ister erkek, ister ka­dın olsun.. Yeter ki bu eşitliği reddedip, hüsranına sebep ol­masın, Yeter ki kuvvetli iman ile İslâm’ı yaşayıp, O’nun yolu­na ¡baş koysun,..

“Rableri dualarını kabul etti. Birbirinizden meydana gelen siz. terden erkek olsun, kadın olsun iş yapanın işini boşa çıkarmam. Hicret edenlerin, memleketle­rinden çıkarılanların, yolumda ezaya uğratılanlar”(23), savaşan ve öldürülenlerin günahlarını el­bette örteceğim. Ant olsun ki, Allah katından bir nimet olarak, onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Nimetin en güzeli Allah katındadır.”(24)

Kısaca konuyu şöyle Özetle­yebiliriz :

Erkek de, kadın da Allah Teâlâ’nın kuludur. Üstünlük an­cak yüksek ahlâk ve ibadetle­dir. Allah ve Resul’ünün yolu­na ne derece iyi tâbi olurlarsa

o kadar yükselirler. Ne mutlu Allah ve Resul’ünün hoşnutlu­ğunu kazananlara!.

1961 yılında Yozgat’ın Sarıkaya İlçesinde doğ­du. Tik ve Ortaokulu Sarıkaya’da, İ. H. Lisesini 1979 yılında Yozgat’ta bitirdi. Kısa bir süre İmam-Hatiplik görevinde bulundu.‘ 1984 yılında M. Ü. ilahiyat Fakültesi’nden me­zun oldu. 1935 Yılında D. İ. Başkanlığı merkez teş­kilatına girdi. Bir süre Devlet Memurları Yabancı Diller Eğitim Merkezi’ne devam etti. 1987 yılında yedek subay olarak vatani görevini yaptı. 3 yıldır "Diyanet Çocuk Dergisi’nin yayına hazırlanmasın da görev yapmaktadır. Birçok el kitabı ile çeşitli, dergilerde yazıları yayımlanmıştır.

(1)Âl-i îmrân Sûresi, Ayet: 19.

(2)Tîn Sûresi, Ayet: 4.

(3)Tevbe Sûresi, Ayet: 71.

(4) Buharı, Edebü’l-Müfred. Cilt : 1, Hadis No: 6.

(5) Rıza Akdemir, Şiir Demeti, Di­yanet İşleri Başkanlığı Yayını sh. 163.

(6) Suyûtî, Câmi’us-Sağîr, Cilt: 1, sh. 150.

(7)Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, İs­lâm’da Kadın; Doç. Dr. M. Ya­şar Kandemir, örneklerle İslâm Ahlâkı —özetlenerek alınmıştır.

(8) Dârimî, Sunen.

(9) En’âra Sûresi, Ayet: 140.

(10) İsrâ Sûresi, Ayet: 31.

(11) Tekvîr Sûresi, Ayet: 8-9.

(12) Tecrid-i Sarih, cilt 7, Hadis No: 1078.

(13) Man sur Ali Nâsıf, et-Tac, cilt 5, sh, 8.

(14)a.s.e., cilt 5, sh. 8.

(15)İrfan YÜCEL, Peygamberimizin Hayatı, D.Î.B. Yayını.

(16)Nisâ Sûresi, Âyet 19.

(17)Riyazü’s-Safihîn, cilt 1, Hadis No: 278.

(18) Mişkâtu’l Mesâbİh, cilt 2, sh. 669.

(19) Ebû Davûd, Tahare, 96, Hadis No: 237.

(20)Münzirî, et-Terğib ve’t-Terhib, cilt 3, Hadis No: 19.

(21) İbni Mâce, Sünen.

(22) Âl-i imrân Sûresi, âyet: 200. 14S

(23)Râ’d Sûresi, Âyet: 23.24.

(24)Al-i îmrân Sûresi, Ayet: 195.