KADININ ADI VE İSLÂM’DA HAKKI
İslâm, en son ve mükemmel ‘Din” dir (1). İslam, hem dünyevî hem de uhrevî konularda insanlığa en güzeli, en iyiyi, en doğruyu getirmiştir. Gerçek manada İslâm’ı yaşayan fert ve cemiyetler, gerçek mutluluğu da etmiş olurlar. Çünkü insanın mutluluğu için gerekli prensipleri koyan îslâm Dinidir. Her konuda olduğu gibi “kadın’ konusunda da en güzel prensipleri İslâm ortaya koymuştur. İslam’a göre kadın, her şeyden önce insandır. İnsan; mahlûka- tın en şereflisi, en mükerremi ve en güzelidir. Allah’ın lütfuyla; mükemmel olarak dünyaya gelen, yaratılanlar içinde iradesi eline verilen, akılla donanan en şerefli varlıktır İnsan. Âlem, insanlık için yaratılmıştır. Her şey insanın hizmetine sunulmuştur. insan, kâinatın özüdür, göz bebeğidir. Şeyh Galib, Divanımda ne güzel söylemiş İnsan için
"Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen / Merdum-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.’’
İslam’ın kutsal kitabı, insanlığın son ilahi rehberi olan Kur’an-ı Kerîm’de, insanın yaratıcısı olan Allah Teâlâ, insanı şöyle tarif ediyor : “Biz, insanı hakikat en güzel şekilde yarattık.” (2)
Bir yanda iyilikler ve güzellikler, diğer yanda kötülükler ve çirkinlikler... Dilerse nuru, dilerse nârı bulmak, vazifelerinin şuurunda olup, güzelliğine güzellik katmak kendi irade cüz ’iyesinde olan varlık... Dilerse Eşref-i mahlûkat, yeryüzünde Allah’ın Halifesi olabilecek bir varlık; dilerse hayvanattan da aşağı bir duruma düşebilecek sefil bir varlıktır insan. Fakat İslâm’ın istediği insan; nur-u süruru bulan, vazifesinin ve yaratılış gayesinin şuurunda olup; yeryüzünde Allah’ın Halifesi, mahlukatın en şereflisi ve en güzeli olan seçkin varlıktır.
Erkek ve kadın ise, insan neslinin devamı için var olması gereken iki unsurdur. İnanan erkek ve kadının dünyadaki vazifesi nedir? işte Kur’an-ı Kerîm’de, Yüce Allah bunu şöyle beyan ediyor :
“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve Peygamberine itaat ederler.
İşte Allah, bankına rahmet edecektir. Allah, şüphesiz Azîz’ dir, Hakim’dir.”(3)
Erkek ve kadının takip edeceği yol, birbirleriyle üstünlük, özgürlük yarışı değil; omuz omuza, gönül gönüle verip iyilik ve güzellikte en güzel mertebeye, Allah’ın rahmetine ulaşabilme yarışı olmalıdır. Gösterilen yolda titizlikle ilerleyip rahmete gark olmak ne büyük mükâfattır insan için...
İslâmiyet, kadının başına analık tacını giydirerek, onu bu vasfıyla erkeklerden ayırmış, yüceltmiştir. Analar iyilik ve güzelliğe öncelikle lâyıktırlar. Bunu insanlığın son peygamberi, mü’minlerin önderi Hz. Muhammed (s,a.s.) in hayatında ve mübarek kelâmında açıkça görmekteyiz.
Peygamber Efendimiz’e bir adam gelerek şöyle dedi :
— Bana ne emreder siniz?
Peygamber-i Zişan Efendimiz :
— Annene iyilik etmeyi, buyurdu. Adam yine sordu :
Hz. Peygamber (s.a.s.) yine:
— Annene iyilik etmeyi, buyurdu.
Bu soru ve cevap dört defa tekrarlandı. Adam beşinci kez yine sordu. Peygamberimiz :
—1 Babana iyilik etmeyi, (4) buyurdular.
İslam’ın kadına koyduğu isimlerden biri ANA’dır. Dininin icabını yerine getiren her kadının bir ismi ve şahsiyeti vardır. Bilhassa Müslüman Türk milleti bunu çok iyi bilir. Edebiyatımızda bile anne sevgisi ve saygısı en büyük ilgi konulan arasında yer almıştır. Satır satır, hece hece, cümle cümle ana sevgisi, ana hasreti, ana kucağı en güzel temalar olarak işlenmiştir :
“Ana başta tâc imiş,
Her derde ilâc imiş,
Bir evlat pir olsa da
Anaya muhtaç imiş.”
“Ağlarsa anam ağlar,
Gerisi yalan ağlar}
Sen ağlama anacığım
Sesin yüreğim dağlar ”(5)
Anne rızası olmadan Cennet’e girilemeyeceği sözü, ResûIüllâh’ın mübarek fem-i saadetlerinden südûr etmiştir.
Müslüman anne için, aylarca çektiği sıkıntı ve zahmetlere
rağmen bütün acı ve güçlükleri göğüsleyip o mutlu sona ermek, annelik tâcını giymek, yavrusunu doyasıya sevmek dünyalara bedeldir. O misk kokulu yavrusunu kucakladığı ân, kendisini bulutların üzerinde zanneder. Başına konan şeref tâcını bütün benliği ve özünde hisseder. Bundan sonra yüklendiği mesuliyetlerin düşüncesine dalmakla birlikte kendini bir kuş gibi hafif hissetmek... Bu mutluluk ve saadet her şeye değer onun iğin.
Bu mutluluktan sonra, Allah’ın ona ihsan ettiği ruh ve yetenekler ve Resulüllah (s.a.s.)’ in gösterdiği eğitim üzere kucağındaki yavrusunu yoğurup, şekillendirir. O yavruya, Allah ve Peygamber sevgisini, onun emirlerini öğretip, doğru ve Hak yolu seçebilmesi için gayret eder. Tek dileği, yavrusunun Allah’ın hoşnutluğunu kazanacak bir kul olmasıdır.
“Cennet annelerin ayaklan altındadır.”(6)
Bu samimi sevdaya ancak böyle bir hediye, böyle bir taltif ve böyle bir takdir yaraşır.
Zaten bu yürekten gayret ve şuurun kaynağı, kadına şahsiyet kazandıran ilham rüzgârları o iklimden gelen emir, nehiy ve vaatler değil midir? .
Kadının adı yok mu, var mı?
Bu kavga, ancak Cahiliye Devri düşüncesinin mahsulüdür. Bu kavganın nedeni, İslâm’dan uzak sistem ve görüşlerin kadını horlaması, ezmesi ve sömürmesidir. İşte bu kavgalar, bu etkilere bir tepki olarak doğmuştur. Halbuki, eğer İslâm gerçek manada bilinip ani asılsaydı ve İslam’ın değerleri sosyal hayatta tam manasıyla yaşanmış olsaydı böyle bir kavga meydana gelmezdi. Çünkü İslam, kavgaya, anarşiye, zulme ve haksızlığa giden yollan tıkamıştır. Getirmiş olduğu âdil ve İnsanî değerlerle, insanlığa gerçek medeniyeti sunmuştur. Bugün insanlığın en büyük problemi, İslâm’ı tanımamak, bilmemek ve yaşamamaktan kaynaklanmaktadır...
Kadının itibar ve değerinin İslâm tarafından nasıl verildiğini, haklarının ne şekilde korunduğunu daha iyi anlayabilmek için, diğer dinlerde kadının yeri neymiş, kısaca bir göz atalım :
Yahudilikte, kadının miras hakkı elinden alınmıştır. Kocasının ölümünden sonra ikinci
bir evliliği aklından bile geçiremez. Kız olarak dünyaya gelmek utanç vesilesidir. Kadın horlanmış ve ezilmiştir. Hatta bir sömürü aracı olarak görülmüştür.
Hıristiyanlıkta kadına verilen hakları, Peder Ter Tuhan’ın St. Paul Tymothus’a gönderdiği mektuplar ortaya koyuyor: “Erkek kadın için doğmadı, fakat kadın erkek için doğdu. Kadın, kendini köleliğin sembolü saymalıdır.”
Hinduizm’de; kadının bir köle statüsünde muamele gördüğü açıktır. Hintli hukukçu Manoe Raj : “kadın, çocukluğunda babasının, gençliğinde kocasının, dul kaldığında oğullarının buyruğu altında olmalıdır.” diyor.
Grek ve Roma’da olduğu gibi, İslamiyet’ten önce Arabistan’da da bir kızın doğumu karşısında babalar utanç ve üzüntüye boğulur, yüzleri simsiyah kesilirdi. Kadına - kıza karşı şefkat ve sevgi şöyle dursun, kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi. (7)
Sahabeden biri, Hz. Peygamber’e cahiliye günlerindeki tutum ve davranışlardan bahsediliyordu. O sahabe şöyle anlatmıştı :
“Beni çok seven kızım vardı. Ne zaman çağırsam, koşarak ve sevinçle bana doğru gelirdi, Bir gün onu çağırdım, yine koşarak yanıma geldi. Ve beni takip etti. Onu bir kuyunun yanına götürüp, içine ittim. O anda (baba, baba) diye ağladı." deyince Peygamber Efendimiz (s.a.s.) in mübarek gözleri yaşla doldu. (8)
Bu vahşi ve ürpertici karanlıklardan kadınları kurtaran, ebedî nuruyla onları hürriyetlerine kavuşturan, mutluluk yollar mı açan İslâm. Nizam’ıdır. Kur’an-ı Kerîm’in bazı âyet-i kerîmeleri şöyledir :
“Beyinsizlikleri yüzünden, körü körüne çocuklarını öldürenler ve Allah’ın kendilerine verdiği nimetleri haram sayanlar mahvolmuşlardır.” (9)
“Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin...” (10)
"Kız çocuğun hangi suçtan ötürü öldürüldüğü kendisine sorulduğu zaman...” (11)
Kız çocuğunu öldürmeyi yasaklayan ve kınayıp, cezalandıran ayetlerin yanında; ’kız çocuğu yetiştirmenin faziletinden bahseden birçok hadis-i şerif vardır. işte bunlardan birkaçı:
“Allah, annelerinize itaatsizlikten, kız çocuklarını diri diri gömmekten sizleri menetti.” (12)
"Kız sahibi olan bir adanı ne onu aşağılar, ne de onu canlı canlı gömer ve erkek çocuğu da ona tercih etmezse, böyle davranan kimseye Allah cenneti vaat etmiştir.” (13)
“Kim üç kız çocuğu yetiştirir ve onlara iyi muamele ederse, cennet onlar içindir/’ (14)
Bugün çağdaş geçinen çevrelerin çoğunda bile, illâ da erkek çocuk istenir. Doğan kız çocukları için yalnızca kadın suçlanır. Halbuki, asırlarca önce İslâm, kız çocuk yetiştirmeyi teşvik etmiş, yetiştiren ve iyi eğitenlerin mükâfatlandırılacağını açıklamıştır.
Kız ve kadının en iyi bir şekilde yetişebilmesi için âdeta prim verilmiştir. Çünkü onlar geleceğin anneleri, dolayısıyla istikbâlin fertlerinin, işlenmek üzere ellerine teslim edileceği sanatkârlarıdırlar. ¡Ellerindeki cevherleri en iyi bir biçimde şekillendirebilirlerse, insanlık kurtarılmış olur.
Kadın kendi benliğini kaybederse, çocuklarına verebilecek ne iyiliği olabilir. Ahlâkını özentilerle dejenere etmiş, aklını fikrini “feminizm’’ e adamış, erkeklere savaş açmış bir annenin gocuklarından meydana gelen toplumdan ne umulur?
Halbuki İslâm Dini, kadın ve çocukların ihtiyaçlarını karşılamaya erkeği memur etmiştir. Ve erkeğe de insan gibi yaşayabilmenin yollarını en güzel şekilde açmıştır. İşsize iş bulmak, fakir ve yoksulları korumak Müslüman devlet yöneticilerinin aslî görevlerinden biri kabul edilmiş ve bu konuda ağır mesuliyetler yüklenmiştir. Ayrıca hanımını sıhhatli, dinç ve huzurlu tutmak erkeğin görevidir.
Müslümanların “Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi” hükmünde olan Veda Hutbesinde, kadınların ev dışındaki işlerde ve ilişkilerde incitilmemeleri, evlerinin sultanı olmalarının sağlanmasa için bir kez daha erkekler nezâkete davet ediliyorlar, İnsanlığın Efendisi Hz. Peygamber (s.a.s.), bu muhteşem hitabesinde insanlığa ve bilhassa müslamanlara şöyle buyuruyorlar:
“Ey Nas! Kadınların haklarına, riayet ediniz. Bu hususta Allah’tan korkunuz. Kadınlarınız, size Allah emanetidir. Onları A Halı adına söz vererek helâl edindiniz. Sisin kadınlar üzerinde bakkamız olduğu gibi, kadınlarınızın da sizin üzeriniz, de hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki haklarınız Kadınlarındın aile şerefinizi hiç kimseye çiğnetmemesidir. Eğer, onlar razı olmadığınız herhangi bir kimseyi yuvanıza alırsa onları men edebilirsiniz.
Kadınlarınızın da sizin üzerinizdeki haklan : Örfe göre onların her türlü yiyecek ve içecek ihtiyaçlarım karşılamanız- dır. Onlar sizin haklarınıza riayet etsinler, siz de onların haklarına riayet edin,”(15)
Kurân-ı Kerîm’de kadınların adını taşıyan bir sûre vardır. Bu sûrenin adi: Nisa Sûresi dir. işte bu sûrede Allak Teâlâ şöyle buyurur.
“Kadınlarınızla iyi geçinin,,.” (16)
Kadın haklan Allah’ın koruma ve himâyesi altındadır. Bu ilahi haklardan daha güzelini ortaya koyabilmek mümkün değildir. öyleyse insanlığa düşen görev; bu haklara sanılmaktır. Bu haklan gerçek manasıyla sosyal hayatta uygulamaktır. Ancak bu sayede erkek ve kadın arasındaki anlaşmazlık, kavga ve anarşi önlenebilir.
Eş, gönüldaş, hayat arkadaşı, çocukların annesi olan kadın incitilmemelidir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) böyle tatsızlıklara meydan verilmesini, güzel ahlâkın tamamlayıcısı huy güzelliğinin aile saadetine yansımasını öğütleyerek şöyle ¡buyururlar:
“Müminlerin imanca en olgunu huy itibariyle en güzel oğlanıdır. Hayırlınız; kadınlarına hayırlı olanınızdır.”(7)
Madem ki kadın annedir, neslin devamına vesile olandır, insandır; ona sevgiyle yaklaşılmak, şefkat ve hürmet sunulmalıdır.
“Ana gibi yâr olmaz” sözü ne kadar anlamlıdır.
Resul-i Ekrem (s.a,s.) Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde buyururlar ki:
“Bana dünyada güzel koku ve kadınlar sevdirildi. Benim en mes’ud ânım namazda bulunduğum zamandır.”(18)
Keşke kadınlarımız haklarının ne olduğunu hakiki kaynağından öğrenebilseler. “Şüphe yok ki, kadınlar erkeklerin dengi ve eşidir.” (19) işte eşitlik, eşitliğin yegâne uygulayıcısından. Bu eşitliği dengeleyip, sürdürebilmek her iki cinsin de kendilerine ait hak ve hukuka riayeti, İslâm ahlâk ve adabına bağlılıkları nispetinde gerçekleşecektir.
Erkeğin kendine has, kadının da kendine özgü Özellikleri vardır. Bir erkek ne kadar istese, bütün varlığını feda etmeyi göze alsa da anne olma saadetine ermesi mümkün değildir. Çocuğu göğsüne yaslayıp, onun hem karnım, hem de ruhunu doyurabilmesi de öyle...
Kadınlara bu dünyada kısıtlama gibi görülen bazı şeyler muhakkak ki onların lehinedir. Aslında onlara sağlanan kolaylıklar. Onların ince yaratılış ve ahlâklarının dünyanın zor ve çetin şartlarının etkisinden korunabilmesi için tanınan toleranstır.
Kadının cennete nail olabilmesi de, erkeğe göre daha kolaydır. Bunun yolunu iki cihanın serveri Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle açıklamışlardır :
“Kadın beş vakit namazım kılar, orucunu tutar, ırzını muhafaza eder ve kocasına itaat ederse cennet kapılarının dilediğinden girsin”(20)
Hz. "Aişe (r.a.), mükerrem ve muhterem eşleri Peygamber Efendimize sordular :
— Cihat kadınlara farz mıdır?
Efendimiz (s.a.s.) buyurdular ki:
_
“Evet onlara farzdır. Fakat hu harpteki cihat değil, farz olan hac ve (sünnet olan) umredir.” (21)
Erkeğin bin bir tehlike ve güçlük içerisinde kazandığı ecir ve sevap, kadına hac ve umre ile veriliyor. Fakat gereğine uygun şekilde yapılırsa elbette...
Bununla beraber, kadım bilfiil cihadın içinde de görüyoruz. Gerek yaralan sarmak, cephane taşımak, erzak temini gibi işlerde; gerektiği yerde eline geçen silah ve âletlerle...
Hz. Meryemler, Hz. Âsiyeler, Hz. Fâtımalar, Hz. Sümeyye- ler, Hz. Hafsalar, Nene Hatunlar, Kara Fatmalar ve isimlerini saymakla bitiremeyeceğimiz daha nice müslüman hanımlar bu hususta en büyük dirildirler. Kurtuluş Harbimiz ’de, Türk askerine cephane taşırken yavrusunu bile feda edebilen muhtereme hanımlar hiç unutulur mu? Onlara olan vefa ve minnet
borcumuzu ancak onların amaç ve inançlarına bağlı kalmakla Ödeyebiliriz...
İslâm’ı ilk kabul eden, Hz. Peygamber Efendimizin dâvetine ilk icabet eden, Hz. Hatice (r.a.) annemizdir.
İlk İslâm şehidi olma saadetine eren de bir kadındır. Kureyşlilerin kendisine reva gördükleri çeşitli işkenceler karşısında cihadım sürdürüp, Ebu Cehl’in süngüsü altında ilk şehadet şerbetini içen Hz. Sümeyye (r.a.) dır. Hz. Sümeyye’nin bu yüce davranışı üzerine âyet bile nazil olmuştur. Bu âyet-i kerime şudur:
“Ey inananlar! Sabredin, düş. inanlarınızdan daha sabırlı olun. Cihada hazır bulunun, Allah’a karşı gelmekten salımın ki başarıya erişebilesiniz”(22)
Onları İslâm uğrunda, Allah yolunda can feda edebilecek şuura erdiren İslâm’ın teşvik ve eğitimidir...
Kadına verilen, onu kayırıcı bir çok kolaylık ve haklara rağmen; yapılan vaatlerde hiçbir ayırım yoktur. Kur’an’ı Kerîm’- de bir âyet-i kerime’de Yüce Allah şöyle buyuruyor.
“Oraya, ADN cennetine girerler.. Babalarının, eşlerinin, çocuklarının iyi olanları da oraya .girerler. Melekler her kapıdan yanlarına girip, sabretmenize karşılık size selâm olsun; burası dünyanın en güzel sonucudur, derler.”
İnsan olarak herkes eşit İlâhî adalette! ister erkek, ister kadın olsun.. Yeter ki bu eşitliği reddedip, hüsranına sebep olmasın, Yeter ki kuvvetli iman ile İslâm’ı yaşayıp, O’nun yoluna ¡baş koysun,..
“Rableri dualarını kabul etti. Birbirinizden meydana gelen siz. terden erkek olsun, kadın olsun iş yapanın işini boşa çıkarmam. Hicret edenlerin, memleketlerinden çıkarılanların, yolumda ezaya uğratılanlar”(23), savaşan ve öldürülenlerin günahlarını elbette örteceğim. Ant olsun ki, Allah katından bir nimet olarak, onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Nimetin en güzeli Allah katındadır.”(24)
Kısaca konuyu şöyle Özetleyebiliriz :
Erkek de, kadın da Allah Teâlâ’nın kuludur. Üstünlük ancak yüksek ahlâk ve ibadetledir. Allah ve Resul’ünün yoluna ne derece iyi tâbi olurlarsa
o kadar yükselirler. Ne mutlu Allah ve Resul’ünün hoşnutluğunu kazananlara!.
1961 yılında Yozgat’ın Sarıkaya İlçesinde doğdu. Tik ve Ortaokulu Sarıkaya’da, İ. H. Lisesini 1979 yılında Yozgat’ta bitirdi. Kısa bir süre İmam-Hatiplik görevinde bulundu.‘ 1984 yılında M. Ü. ilahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 1935 Yılında D. İ. Başkanlığı merkez teşkilatına girdi. Bir süre Devlet Memurları Yabancı Diller Eğitim Merkezi’ne devam etti. 1987 yılında yedek subay olarak vatani görevini yaptı. 3 yıldır "Diyanet Çocuk Dergisi’nin yayına hazırlanmasın da görev yapmaktadır. Birçok el kitabı ile çeşitli, dergilerde yazıları yayımlanmıştır.
(1)Âl-i îmrân Sûresi, Ayet: 19.
(2)Tîn Sûresi, Ayet: 4.
(3)Tevbe Sûresi, Ayet: 71.
(4) Buharı, Edebü’l-Müfred. Cilt : 1, Hadis No: 6.
(5) Rıza Akdemir, Şiir Demeti, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını sh. 163.
(6) Suyûtî, Câmi’us-Sağîr, Cilt: 1, sh. 150.
(7)Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, İslâm’da Kadın; Doç. Dr. M. Yaşar Kandemir, örneklerle İslâm Ahlâkı —özetlenerek alınmıştır.
(8) Dârimî, Sunen.
(9) En’âra Sûresi, Ayet: 140.
(10) İsrâ Sûresi, Ayet: 31.
(11) Tekvîr Sûresi, Ayet: 8-9.
(12) Tecrid-i Sarih, cilt 7, Hadis No: 1078.
(13) Man sur Ali Nâsıf, et-Tac, cilt 5, sh, 8.
(14)a.s.e., cilt 5, sh. 8.
(15)İrfan YÜCEL, Peygamberimizin Hayatı, D.Î.B. Yayını.
(16)Nisâ Sûresi, Âyet 19.
(17)Riyazü’s-Safihîn, cilt 1, Hadis No: 278.
(18) Mişkâtu’l Mesâbİh, cilt 2, sh. 669.
(19) Ebû Davûd, Tahare, 96, Hadis No: 237.
(20)Münzirî, et-Terğib ve’t-Terhib, cilt 3, Hadis No: 19.
(21) İbni Mâce, Sünen.
(22) Âl-i imrân Sûresi, âyet: 200. 14S
(23)Râ’d Sûresi, Âyet: 23.24.
(24)Al-i îmrân Sûresi, Ayet: 195.