Makale

İSLAM AHLAKI

İSLAM AHLAKI

Veli ERTAN

Semavî dinlerin sonuncusu ve en mütekâmili bulunan İslâm dîni, Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (S. A.) in tebliğine memur olduğu İlâhî bir dindir.

İslâm dîninin mevzuunu üç bölümde mütalâa edebiliriz.

1) İtikat,

2) Amel,

3) Ahlâk.

İslâm lügatte, itaat, inkıyat ve müsâlemet anlamına gelir. Kur’ân-ı Kerim’e göre İslâm, Cenâb-ı Hakk’a inkıyattır, ihlâs ve mütavaattır.

Ahlâk ise lügatte hulk’un cem’idir. Huy, tabiat demektir.

İslâm dîninin gayesi güzel ahlâktır. Ahlak mefhumu dînî yönden yüksek duygularımızın bir eseridir. Bu mefhum, en iyi ve en güzel huy­ların bütününün bir ifadesidir;

Resûl-i Ekrem’e : «İslâm nedir?» diye sorulduğunda : «Güzel huy­dan ibarettir» cevabını vermişler ve bu hususta başka hadislerinde de «Ben ancak en güzel ve en yüksek ahlâkı tamamlamak için gönderildim.» «Müzminlerin en yüksek ve değerlisi ahlâkı en güzel alanıdır» buyurmuşlardır.

Resûl-i Ekrem’in bu mübarek sözlerine göre İslâm dîninin ahlâka verdiği önemi başka bir din ve felsefî meslekte göremeyiz.

İslâm dîninde ahlâkî emirlerin hemen hepsi îman ile sıkı sıkıya bağ­lıdır.

Bir müslümanın Kelime-i Şahadet getirmesi nasıl imanını açıklarsa, bütün Müslüman kadın ve erkek kardeşlerimizin de menfaatlerini koru­mak, onlara eziyet verecek herhangi bir mâniayı ortadan kaldırmak da îmanımızı açıklar.

Hakiki ahlâk terbiyesi ancak din ile mümkündür. Çocuklarını bu ba­kımdan terbiye etmek ve ideal bir tarzda yetiştirmek elbette anne ve ba­banın vazifesidir. Çocukları iyi bir dînî terbiye görmüş mîlletler istik­balden emindirler.

Din duygusu fıtrîdir. Her insan inanma istidadiyie dünyaya gelir. Bu ulvî duygu sayesinde hidâyete ve gerçek saadete ulaşır. Bir Hadî-i Şerîfe göre «Her doğan İslâm fıtratı üzerine doğar.»

Hayata gözlerini açan her yeni varlık şüphesiz diğer varlıkların tesiri altında kalır. Çocukların iyi veya fena olması, herşeyden önce aile­nin göstereceği alâkaya ve vereceği terbiyeye bağlıdır. Çünkü terbiye ahlâkı yükseltir. Ahlâkın insanın hayatının her safhasında rolü mühim­dir. İnsanın insanlarla olan münasebetlerini de düzenler.

Peygamberimiz «Ahlâkınızı güzeleştiriniz», «İlâhî ahlâk ile ahlâkla­rınız.» buyurmuşlardır.

İslâmiyet’ten önce Hıristiyanlık itibarım kaybetmiş ve tevhit akide­si de unutulmuştur. Araplar da ayni; durumda ve dalâlet içinde idi. Mü­teaddit ilâhlara, güneş’e, aya ve yıldızlara taparlardı. Kabe’de 360 dan fazla putları vardı. Kız çocuklarını merhametsizce diri diri gömerlerdi. Hurafelere inanırlardı. Türlü kepazelikleri ve ahlâksızlıkları mubah sayar­’ tardı.

İşte İslâm dînî, böyle bir kavim içinde vahdaniyet akidesinin unutul­duğu bir devirde zuhur etmiş, insanları sapıklıktan kurtarmıştır. Sefahat hayatından saadete, hurâfattan hakikata ve zulmetten nura çıkarmıştır, İslâmiyetin ışığı altında ahlâk da, şahikasına yükselmiştir.

Resûl-i Ekrem?in zevcesi Hazret-i Âişe’ye; Peygamberimizin ahlâkı nasıldı? diye sorulduğunda, Hazret-i Âişe:

— «O’nun ahlâkı Kur’ân’dan ibarettir.» cevabında bulunmuştur.

Evet, Cenab-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de meâlen: «Şüphe yok ki sen (Yâ Muhammed) ahlâk güzelliğinin en yüksek mertebesindesin.» buyurmuştur.

İslâm ahlâkı iki mukaddes kaynağa dayanı :

1) Kur’ân-ı Kerîm.

2) Sünnet-i Nebeviyye.

İslâm ahlâkı amelî bir ahlâkdır. Ahlâkî vazifeler şu suretle grupla­dır:

1) Cenâb-ı Hakk’a ve Peygamberimize karşı olan vazifelerimiz.

2) Şahsımıza karşı olan vazifelerimiz.

3) Ailemize ve yakınlarımıza karşı olan vazifelerimiz.

4) Vatanımıza ve milletimize karşı olan vazifelerimiz.

5) İçtimaî ve İnsanî vazifelerimiz.