Makale

Ramazan Bayramı ile İlgili Meselelere Toplu Bakış

Ramazan Bayramiyle İlgili Meselelere Toplu Bir Bakış

Kur’ân dilinde “bayram” demek olan “id" kelimesi : “dönüp dönüp her yıl gelen {avdet eden) sürür ve sevinç günü”, yahut “kullarına, Cenâb-i Hakk’ın tahsis buyurduğu in’âm ve ihsân aidatının dağılma vakti” ma’nâlarına gelir. Dînimizde İstılah olarak Fıtr ve Nahr günlerine mahsustur. (Müfredat-i Ragıp, h. 1373 tab’ı, S, 257).

Ramazân meşruiyeti hicretin ilk yılından başlar.

Ramazân bayramı şer’an bîr gündür. Kurbân bayramı ise üç gündür.

Nasıl ki bu üç günün hangisinde olsa kurban kesilir. Dört gün kurban ve bir gün ramazan bayramında olmak üzere yılda beş gün oruç tutmak günahtır.

Ramazan bayramında namazdan evvel bir, üç, veya beş... gibi tek adedlerle tatlı bir şey yemek; kurbân bayramında ise, yemeği, namazdan sonra kesilip pişirilen kurbân etine bırakmak, câmi’e yürüyerek gitmek, yolda tekbîr almak men- dubdur: ya’nî sevabdır.

Bayram namazının vakti : güneşin tulûu ile giren kerahet vakti çıktıktan sonra başlar ve güneşin zevâline kadar devam eder. Namaz bitmeden zeval vukua gelirse namaz fesâda uğrar. (Vakit dâhilinde başlanıp da, Hanefiyye’ye göre sabah namazından başka, kendileri hitâm bulmadan vakitleri geçen namazlar sahih ve kabil-i itmam ise de bayram namazı bunlardan değildir.)

Bayram namazları cum’a için iktiza eden şartlarla vâcîb olur. Ancak cum’alarda hutbe farz ve şart, bu sebeble de mukaddemdir; bayramlarda ise sünnettir.

Bayram namazı, cum’a namazının şartları dâiresinde vâcib olması muktezasından olarak, meselâ seferilik, hâlinde bulunup en az onbeş gün ikâmet niyyetinde bulunmıyanlara, hastalara, bitkin ihtiyârlara, körlere, bizzât yürümeğe kudreti olmıyanlara, şiddetli kar, yağmur, çamur manialarına, sel, çığ, yangın.. gibi âfetlere ma’rûz olanlara vâcib değildir. Şâyed gidebilirlerse çok sevaba nail olurlar.

Buna nazaran her türlü mânialara, güçlüklere katlanarak bayram namazlarını terk etmiyen bir çok kimselerin hiç bir sûretle sâkıt olmıyan beş vaktin farz namazları hususunda tekâsül göstermeleri şaşılacak bir şeydir. Bu hâlin bir müslümâna yakışmıyacağında şüphe yoktur.

Ramazân bayramı namazı, cemâat-ı müslimînin bir meşru ma’zereti dolayısiyle, ikinci günü;

Kurbân bayramı namazı ise, üçüncü günü dahi muayyen vakitte olmak şartiyle kılınabilir. Ramazân bayramında özürsüz teahhur caiz değildir. Kurban bayramında ise mekruhtur. Ayni şehir halkının bir kısmı bayramın birinci günü, bayram namazlarını edâ edince diğer kısmının ertesi günü kılmaları artık câiz olamaz.

Bayram namazlarının her rek’atında şâir namazlardakinden fazla olarak üç tekbîr vardır. Bu tekbîrler birinci rek’atte kıraatten evvel ikincide ise sonradır. Cemâatten biri, imâm birinci rek’atin kırâatinde iken, ya’nî bahis mevzuu tekbîrlerden sonra yetişse kendi kendine tekrâr eder ve her birinde bermu’tâd ellerini kaldırır. Ve ayrıca İmâm rükû edinceye kadar bu vazifeyi etmediyse hal-i rükû’da tekrâr eder ve fakat bu def’a ellerini kaldırmaz. Namazın birinci rek’atine yetişmiyen kimse, imâm selâm verdikten sonra kalkar, o kalan rekati kılar. Yalnız tekbîrleri kıraatten sona bırakır. Bu suretle bu adamın namazında tekbîrât-i zaide her iki rek’atte kıraatten sonraya düşmüş olur. Bunun sebebi ise, her iki rek’atin tekbîrat-i zâidesi tevali etmeyip aralarında bir kırâet fasılasının lüzumudur.

İmâma ikinci rek’atin rükûundan sonra uyan kimse imâm selâm verdikten sonra kalkıp münferiden namazı edâ eder. Tekbîrlerini, imâm gibi, birinci rek’atte kırâetten evvel, ikinci rek’atte kırâetten sonra İfâ eder.

Aynı musallada iki ayrı cemâat biri birini takiben bayram namazı kılamaz.

Ramazan bayramı namazının edâsına azıcık te’hir ve teenni ile başlamak, kurbân bayramı namazında ise, isti’câl göstermek müstehabdır.

Ramazan bayramına «Îd-i Fıtr» denmesi, o günün fecr-i sâdıkının hulûlü ile “Sadaka-i fıtır” ın da vücûb kesbetmesindendir. Sadaka-i fıtr, zekât verecek kadar veyahut zekât alamayacak kadar mâli kuvvet ve istitâatı bulunanlara vâcibdir. Sadaka-i fıtrı verebilen kurban da keser, mahremlerinden fakir olanların infâkı ile mükellef olur.

Sadaka-i Fıtr : bunu verecek kudrette olanların ona muhtaç fakirlere yardım ellerini uzatmaları, bayram sevincine yoksulları da katmaları gibi yüksek bir gayeye müstenittir.

Sadaka-i fıtrı insân, kendi adına, bir de ayrıca mâli olmayan çocukları ile delirmiş büyük çocuğu namına vermekle mükelleftir. Büyük çocuktan, büyük, küçük kardeşleri, zevcesi, anası ve babası için-âilesi dâhilinde bulunsalar dahi sadaka-i fıtr vermekle mükellef değildir. Çünki sadaka-i fıtrda kaide : velâyeti ve bakımı kendisine âid olanlar nâmına verilmektir. Halbuki anaya, babaya karşı velâyet hakkı yoktur. Zevceye karşı velâyet hakkı ve bakım mecburiyeti kısadır ve bâzı hususlara münhasırdır. Şu kadar var ki: bir insan ailesi dâhilinde bulunanların ayrı gayrı gözetmeksizin sadaka-ı fıtrlarını, kendilerinden izin almadan verirse onların da ayrıca vermelerine hacet kalmaz.

Sadaka-i fıtr bayram gününden sonra verilebilirse de sevâbı eksilmiş olur. O gün bayram namazından evvel verilmesi müreccahtır. Ramazan içinde verilmesi mümkin ve bir bakıma müstahsendir.

Sadaka-i fıtr ile mükellefiyyette, ramazanı tutarak geçirenlerle özürlü veya Özürsüz tutmayanlar müsâvidir.

Sadaka-i fıtr : Hurma, kuru üzüm, arpa, buğday, un üzerinden aynen veya bedelen verilir. Bedelen ve nakden vermek : aynen vermeğe tercih olunur. Hâli, vakti yerinde olanların ucuzuna, asgari haddine gitmeyip en pahalısına, a’zami haddine göre ödemeleri tavsiyeye şâyândır. Sadakanın servetle mütenasib olabilmesi için bu şarttır.

Hanefîyye’ye göre :

Hurma 1040 dirhem = 3.334 kg.

Kuru üzüm 1040 dirhem = 3.334 kg.

Arpa veya arpa unu 1040 dirhem = 3.334 kg.

Buğday veya Buğday unu 520 dirhem = 1,667 kg.

(Hanefiyye’den başka diğer üç ehl-i sünnet mezhebinde bu da 1040 dirhem = 3,334 kg. dır.)

Bunların bedelleri, her yıl âlâkalılarca, rayice göre, tâyin ve ilân olunur.