Makale

KADİR GECESİ

KADİR GECESİ

Kur’ân-i Kerim’in 97 nci Kadir sûresinde meâlen anladığımıza göre şöyle buyurulmaktadır :

“Biz onu Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin mâhiyyetini ne bildirdi sana? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Aralarında Rûh da (Rû-hu’l - Emin olan Cebrail de) bulunduğu hâlde melâike, Rablarının izniyle habire iner. Her işten esenlik! O, tan yeri ağarana kadar.”

İlk âyetin “Biz onu indirdik” demek olan meâlini tefekkür ettiğimizde hatırımıza bir suâl gelebilir: Neden “Biz” buyuruldu da “Ben” denmedi?

Meâl-i Hâkîm’i Türkçeye nakleyliyenler, keyfiyyeti çok defa “tahkik Biz Azîmü’ş-şân” kelimeleriyle İfâde etmeğe çalışıyorlar; şübhesiz ki doğrudur. Çünkü “Biz” kavl-i şerifindeki cem’ : azamet ma’nâsını tazammun eder.

İnzal : “İnme İsti’dâdını hâiz bir şey’i indirme" demektir. Arabcada if’âl babı : tekellüften vârestelik de bildirir.

Zamir : şübhesiz Kur’ân-i Kerim’e râci’dir. Mü’minîn ma’lûmu ve mesmûu bulunması îcâb eden Kur’ân-i Kerim’e teallûku hasebiyle mercii zâhir ve bâhirdir. Esasen : “Ramazân ayı öylesine mübarek bir aydır ki insânlar için hidâyet rehberi, hidâyetten ve furkandan bürhânlar olarak Kur’an onda indirildi.” meâlindeki âyet-i kerîme de keyfiyyeti te’yîd eder. (Bakara, 185).

Kur’ân ; fuyûzât-i ahadiyye, hakayik-i Ahmediyye, tecelliyât-i sermediyyedir. Bir Hadîs-i şerifte: “Hayırlınız, Kurân’ı öğrenmeye çabalayan ve onu öğretmeye çalışandır.” buyuruluyor.

Başka bir Hadıs’te de : “Ümmetimin ileri gelenleri, Kur’ân’ı hâmil olanlardır.” deniliyor.

Kur’ân-ı Kerîm’in yalnız elfâzının değil, esrârının, irfanının hâmili, füyûzâtının kâmili olmak da lâzımdır.

Kur’ân-i Kerîm : her türlü şübheden uzak olan Kitâb-i İlâhî’dir. O : bir çöl kanunu değil, insan ruhunu çöl olmaktan, İnsanlığı çiğnenmiş çul olmaktan kurtaran rabbani, bittab’, Rahmanî ve Samadânî bir ışıktır.

Gönül gözü görmiyen : bu ışıkla uyanır; bu ışıkla ezelî ve ebedî hakikatin künhüne ulaşır.

Güneşe bakamazsınız; gözünüz kamaşır. Kur’ân’a baktıkça aydınlanır, aydınladıkça hakikatleri anlarsınız. Bunun tek şartı : takvadır. Çünki Bakara sûresinin 2-4. âyetlerine nazaran : "Gaybe inananlar, namazı kılanlar, Hakk’ın kendilerine verdiğinden zekâtlarını, sadakalarını yoksullara verenler; bir de Hazret-i Peygamber’e indirilene, Kur’ân-i azîmü’ş-şâna, onun ihtiva ettiği esâsata, desâtîre Fahr-i Kâinât Efendimiz’den evvelki peygamberân-i izâma indirilenlere inananlar, âhirete yakîn ve teyakkun elde edenler"dir ki ancak ittika erbabı idâdına dâhildir ve : “İşte onlardır ki felaha ermişlerdir.” Bu itibarla Kur’ân’dan feyz almak istiyenlerin İttikadan ayrılmamaları lâzımdır.

Kadr sûre-i celîlesinde : “Biz onu (= Kur’ân-i Kerim’i) kadr gecesinde (— ilâhî değer gecesinde) indirdik.” buyuruluyor.

Gece kadri, Kadr gecesinde anlaşılır. Kadr gecesinin kadrini bilmiyenlere kızmıyalım, acıyalım. Onların kara ve karanlık gönüllerine Hakk’ın nûrunu, hidâyetini diliyelim.

Bu gecenin sözü “Duhân” sûresinde de geçer; şöyle ki : “Açıkça bildiren Kitâb’a and olsun! Hakikat, biz Onu mübarek bir gecede indirdik. Gerçek, biz (azâbı) haber vericiyiz. Her iş hikmet ve tedbirimize muvafık olarak bilhassa indimizden sâdır olan bir emir ile o gece ayrılır, tevzi edilir.”

Âyet-i Kerime’deki kâf-ı hitabın muhatab-i kâ olarak tavsif-i Rabbâniye mazhar olmuştur; evet, mübarek gece!

“Ne bildirdi sana?" da hitab Sâhib-i Kelâm’dan, mehbit-i kelâma; ya’nî Fahr-i Kevneyn, Resûl-i Sakaleyn, Habîb-i Kibriyâ, Resûl-i Hudâ, Mâh-i fezâ-yi hüda salla’llâhu teâlâ aleyhi ve sellem Efendimiz’edir.

Âyet-i Kerime’deki kâf-ı hitâbın muhâtab-i kâfisi : “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak yolladık.” “Biz seni ancak Şâhid, Mübeşşir ve Nezîr olarak gönderdik.” âyet-i kerimelerinde Zât-i Ahad’in teveccüh-i samedânîsine nail olan zât, yanî: Fahr-i Kâinat’tır. Bu kâf’a : ke-mâl-i Ahmedî’ye delâlet ve izafeti dolayısiyle “Kâf-ı Kemâliyye” itlâkı caiz, bu sebeble işbu harf, hurûf-i sâire arasında âdetâ bir imtiyazı hâizdir. Nitekim Fatiha’nın : "Ancak Sana kulluk ederiz ve ancak Senden yardım umarız.” âyet-i kerimesinde de işbu mümtaziyyet-i kâfiyyeyi derketmek mümkindir.

Kâf-i Kemâliyye mukabilinde Kâf-ı Celâliyye!

Buhâri-i Şerîf’in beyânına nazaran İbnü Uyeyne Hazretleri : “Âyet-i Kerimede Cenâb-i Hakk, “Sana ne bildirdi?” buyurduğu için Hazret-i Peygamber’e Kadr’i bildirmiştir. "Sana ne bildirir?” buyurulmuş olsaydı bildirmezdi.” demişti. Çok doğrudur; çünkü Kur’ân-i Kerim’de : “Sana ne bildirir?” kelimesiyle ifâde buyurulan hususlar gizli tutulmuştur.

“Kadir Gecesi : (içinde bu gece bulunmıyan) bin aydan hayırlıdır."

Bin aydan, yani seksen üç yıl dört aydan hayırlı bir ay! Şu halde bu gecede yapılan her şey, bin ay, ya’nî şöyle böyle uzun bir ömür boyunca işlenmiş gibidir, öyle ise bu gece tevbe edelim; bu gece istiğfar edelim; bu gece ibâdet edelim; bu gece Hakk’a varalım; bu gece Hakk’a yalvaralım!

“Melâike iner de iner, habire iner, fevc fevc iner.”

Melâike : Allah’ın mahlûkat-i nûrâniyyesidir. Bunu Samavna’lı Şeyh Bedreddîn gibi “Kudret-i mücerrede”, “Kuvâ-yi unsuriye” farz ve zannedenler hatâdadırlar.

Ayet-i Kerimede : “Rûh da içinde olduğu halde” buyurulmuş tur.

Tefsir-i Celâleyn ve Medârik, Ruh’u : Ruhu’l-Emîn, ya’nî Cenâb-i Cibril olarak kabul ediyor. Medârik’te ayrıca “Rûh isimli melek”, yahud “Rahmet-i İlâhiyye” kaydı da mevcuttur.

Âyet-i Kerîme’de “Rûh” kelimesinin “Melâike” yi ta’kiben gelmesi dolayısiyle - ta’mîmden sonra tahsis kaidesine tevfikan - bunun Cibrî1-i Emin olduğu anlaşılır. Zâten mevzû’i inzal olan Kur’ân-i Kerim’in zamân-ı İnzali olan Kadr gecesi’nde vahy ve inzale vâsıta olan Cibrîl’e bu melâike-i kirâm arasında bulunmak daha çok yaraşır.

Maamâfih zamiri “gece” ye ircâ’ edenler de vardır.

Yine âyet-i kerime’de : “Melâike-i kirâm Rab’lerinin izniyle (iner de inerler)." deniliyor. Celâleyn’de izin kelimesi : “emr” ile tefsîr ve cümle-i celîle ‘‘Rab’lerinin emriyle” diye îzâh olunmuştur.

“Her işten, her emirden esenlik!”

“Her işten” i “Melekler ve Rûh, Rablerinin izniyle iner de iner.” cümle-i mübârekesine bağlarsak, bundan “selâm!” ın bir hitâb-ı Rabbani olarak âfâk-ı mükevvenâtta ezelden ebede kadar aksedip durduğu ma’nâsı müstebân olur.

“Selâm” ma’lûmdur ki Esmâ-i Hüsnâ’dandır. Şu halde Leyle-i Kadr, Selâm isminin tecellisine de mazhardır.

Sûre-i celîle “O, - o devletli Kadr gecesi (sürer) ‘Tan yeri ağarana kadar!” âyet-i kerimesile biter.

Burada bir nokta hatıra gelir. Gece, bir zamân-i izafidir; bizde gece iken başka ülkelerde gündüzdür; kutublarda da gece tehâlüfleri vardır. Öyle ise tecelliyyât-ı kadriyye buralarda nasıl olur? Bu nokta Tefsirlerin hiç birinde yoktur. Acizâne kanaatimizce mes’eleyi burada şöyle mütalea etmek mümkündür :

Gece nerede ise füyûzât-ı Rabbânîyye, tecelliyyât-ı kadriyye orada tahakkuk eder.

Başka bir sual :

Biliyoruz ki Kur’ân-i Kerim 23 yılda pey-der-pey geldi. Halbuki Sûre-i celîlede, “Biz o’nu indirdik” deniyor. Arada mübâyenet yok mudur?

Cevab şudur ki : İnzalin mebdei Kadr gecesi’dir. Kelâm : bir sıfat-i ezelİyye-i nefsiyyedir. Tecezzi kabûl etmez. Bu i’tibârla Kur’ân-i Kerim’in her harfi, sırr-ı Kur’ân-ı mündemiçtir. “Alâk” sûresinin nüzûlü Kur’ân’ın Levh-i Mahfuz’dan, ilm-î ezelî’den, ufuk-ı iblâğa intikali demektir. Maamâfih Şâh Veliyyu ’llâh-i Dih1evi “ Huccetü’llâhi’I- Bâliga ” adlı meşhur eserinde: “Kadir gecesi İkidir. Biri Duhân Sûresinin 4. âyetinde zikredilen gecedir ki onda Kur’ân bir kül hâlinde inmiş; sonra senenin içinde bir gecede de parça parça inmeğe başlamıştır.” diyor.

Celâleyn’e nazaran : “Levh-i Mahfûz’dan dünyâ göğüne topyekûn olarak” inzal buyurulmuş; Beyzâvî ve Medârik’e göre de : “Kuran’ın inzaline o gece başlanmış” tır.

Bir def’a Kadr gecesi Ramazân’dadır. Arzettiğimiz veçhile “Ramazan ayı kî Kur’ân onda indirildi..” âyet-i kerîmesi bunun burhân-i kat’isidir. (Bakare, 185).

Gizli tutulması ihyâya teşvik ve tergib içindir. Nitekim Hazret-i ömer radiya ’llâhu anh Efendimiz’in beyânına nazaran Cenâb-i Hak : “Rızâsını tâatte, gazabını ma’siyette, İsm-i A’zam’ını Kur’ân da, Kadr Gecesi’ni Ramazan ayında, Salât-i Vustâ’yı namazlar içinde, kıyamet gününü günler arasında gizlemiştir.” (Münebbihât-i İbnü Haceri’1-Askalâni, s.25). Cüm’ada icabet ânı da böyledir.

Ashâb-ı Kirâm’dan Ubeyy ibnü Kâ’b Hazretleri, : Kadr gecesi’nin Ramazân’ın 27. gecesi olduğuna yemîn ederdi.

Tireli İbnü Melek : “Ramazân da bir senenin tek, bir senenin çift gecesinde olmak üzere seyr eder” demektedir. Bu seyri, yukarıdaki tehâlüf-i leyl keyfiyetine bağlıyabiliriz.

Imâm-i Ahmed b. Hanbel’in Müsned’in de İbnü Amiş Hazretlerinden riâyet edilen bir Hâdis’te : “Kadr gecesi’ni arayın. Kim onu arıyacaksa Ramazân ayının 27 sinde arasın.” buyurulmuştur.

İmâm Ebü’1-Hasen-i Horâsâni demiş ki :

“Bâliğ olalı beri Kadir gecesi’ni fevt eylemedim : ammâ bu tertîb ile buldum. Ramazânın evveli Yekşenbih (Pazar) olursa Kadir Gecesi 29. Gece olur. Düşenbih (Pazartesi) olunca 21. ye, Seşenbih (Salı) olunca 27. ye, Çiharşenbih (Çarşamba) olunca 19. ya rastlar. Pençşenbih (Perşembe) olunca 25.. Âzîne (Cümüa) olunca 23. olur.” (Mişkâtü’l-Envâr’dan naklen müellifi mechûl Dûâ-Nâme, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kütüphanesi, 1smâî1 Sâib Efendi kitâbları muvakkat no. 1/1378).

Sûrenin sebeb-i nüzulü hakkında rivayet muhteliftir.

1— İbnü Münzir’in, İbnü Ebi Hâtim’in ve Sünen’inde Beyhaki ’nin Mücâhid’den rivayet ettiklerine göre, Hazret-i Peygamber Salla ’ilâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’in Benî-lsrâil’den bir kimsenin Allah yolunda bin ay cihâd ettiğini anlatması, ashabın buna teaccüb ederek kendi amellerini küçük görmeleri üzerine bu sûre nazil olmuştur,

2—İbnü Ebî-Hâtim’in Alîb. Urve’den rivayetine göre, Hazret-i Resûl, Zekeriyyâ aleyhi’s-selâmın ve Benî-Isrâîl Peygamberlerinden bir kısmının seksen sene Allah’a ibâdet edip bu müddet zarfında bir lâhza bile günâh işlemediklerini anlatması üzerine ashâb-i kirâm imrenerek teaccüb etmişlerdir. Bundan sonradır ki Cenâb-i Hak Sûretü’l-Kadr’i inzâl buyurmuştur.

3—Hazret-i lmâm-ı Mâ1ik’in Muvatta’da zikrettiğine göre Resû1u’11âh Efendimiz’e ümem-i sâlifenin ve ümmet-i merhumenin ömürleri gösterilmiş, Efendimiz de kendi ümmetini teşkil eden ferdlerin ömürlerini kısa görerek başkalarının uzun ömürde yaptıkları amellere yetişmemelerinden endişe etmiştir. Cenâb-i Hak da Kadir gecesi’ni vermiş ve onu diğer ümmetlerin bin ayından hayırlı kılmıştır.

Abdu’llâh İbnü Ömer radiya’llâhu anhümâdan rivâyet edildiğine göre ashâb-i Resûlu’llâh’dan ba’zılarına rü’yâda Cenâb-i Hak tarafından Kadr gecesi, Ramazân’ın son yedisinde gösterilmiştir, Hazret-i Peygamber de ashabına :“Rüyanızı biliyorum, Kadr gecesi’ni aramaya cehd eden, onu Ramazân ın son yedisinde arasın!" buyurmuştur.

Birçok Hâdislerde Kadr gecesi’nin Ramazânın 1, 17,21,23,25,27,29,30. gecelerinden bîrini iltizâm eden haberler vardır.

İmâm-i A’zam Hazretleri : “Kadr gecesi Ramazân’dadır. Fakat gâh tekaddüm, gâh teahhur eder.”, demiştir.

İmâm-i Mâlik Hazretleri : “Ramazân’ın son on günündedir.”

İmâm-i Şafiî Hazretleri:“Ramazân’ın son on günü cümlesindedir.”

Imâm-i Muhammed ve Ebû-Yûsuf Hazretleri : “Ramazân’ın belli olmıyan bir gecesidir”

Başka bîr rivayete göre : "Kadir sûresi 30 kelimedir. 27 nci kelimesi “h” zamiridir. Bu da Kadr Gecesine İşarettir.”;

“Leyletü’l-Kadir kelimesi 9 harftir. Sûre de üç defa tekerrür ettiğine nazaran 27 harf eder ki bu, 27 nci geceye işarettir.” diyenler de vardır.

Müslim, Ebû-Dâvûd, İmâm-i Mâlik, Abdullâh İbnü Ömer radiya’llâhu anhüma Hazretlerinden, Kadir Gecesi’nin, Ramazân’ın son yedi gününde olduğu yolunda bir Hadîs rivâyet etmişlerdir.

Kezâ İmâm-i Ahmed b. Hanbe1’in, Tirmizî ve Beyhaki’nin Hazret-i Âişe radiya’llâhu anha ve an-ebîhâdan(1) naklettikleri bir Hadîsde Kadr Gecesinin Ramazân’ın son on gününün tek sayılı olanlarında olduğunu söyler. Dikkat etmek lâzımdır ki, burada tehâlüf eden nokta Hadîslerin Kail-i A’zam’ında değil, râvîlerin kavlindedir.

Buhârî-i Şerif’in naklettiği, Müslim, Ebû-Dâvûd, Neseî ’nin, Ebû-Hüreyre radiya’llâhu anhden, Neseî ’nin aynca Hazret-i Âişe radiya’llâhu anhâ ve an-ebîhâdan rivâyet ettikleri bir Hadîs-i Şerîf’te : “Kim inanarak ihlâs ile ramazânda sâim olursa geçen günahları bağışlanır ve kim inanarak ihlâs ile Kadr Gecesi’nde kaim olursa geçen günahları bağışlanır." buyurulmuştur.

İhlâs, Ahmed b. Hanbel Hazretlerinin beyânına nazaran; “Amel âfetlerinden halâs" demektir. Buhârî’nin nakline nazaran Hazreti Âişe : “Ramazân’ın son on günü girdi mi Hazreti Peygamber yatak örtüsünü attı, gecesini ihyâ etti; âilesi efradını uyandırdı, yatmağa komadı.” buyurmuştur.

Sünen sahibi Beyhaki’nin Enes b. Mâlik Hazretlerinden rivâyet ettiğine göre Fahrü’r-Rüsü1 Efendimiz : “Herkim Ramazân ayı çıkıncaya kadar akşam ve yatsı namazlarını-cemâatle kılarsa Kadr gece’sinin faziletinden âzamî nisbette nasîbedâr olur.” demişlerdir.

İmâm-i Ahmed b. Hanbel, Tirmizi, Nesei, îbnü Mâce Hazretle- rinin, Hazret-i Âişe anamızdan rivâyetlerine nazaran müşârünileyha “Kadr gecesine ulaşınca hangi duâyı okuyayım?” dîye soruyor. Salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz : “Allâh’ım, Sen afv edicisin; afvi seversin, beni afvet!” cevâbını veriyor.

Süfyan-ı Sevri : “Kadr gecesinde duâ ve istiğfar, salâvâttan daha sevimlidir. Kur’ân okunduktan sonra duâ etmek daha güzeldir” demiştir.

Sahih ve kuvvetli rivâyetlere nazaran :

“1— Müdmin-i hamr olan (= bırakmamasıya içkiye düşkünlük gösteren),

2— Ebeveynine isyân üzere bulunan,

3 — Sıla-i rahmi (yakınlarıyla teması) kesen,

4 — Din kardeşiyle üç günden fazla dargın kalan kimse” Kadr gecesinden müstefiz olamaz. Sûretü’l-Kadr’in ilk harfi olan «elif» 17; son-harfi olan «r» de on defa tekerrür eder. 17+10=27 nüktesinde Leyletü’l - Kadr’în Ramazân’ın 27 sinde olduğu işâreti vardır, denilebilir.

Bir şâir:

"Herkes kendi sa’yi nisbetinde feyz-i İlâhîden behre bulur; eğer kabın az alıyorsa denizin suçu yoktur” diyor.

Kaplarımızı taşıra taşıra doldurmağa bakalım.

Kemâl Edîb KÜRKÇÜOĞLU