Makale

TARİHTE TÜRK-YUNAN İLİŞKİLERİ

TARİHTE
TÜRK-YUNAN
İLİŞKİLERİ

İçinde bulunduğumuz günler, Kıbrıs görüşmeleri sebebiyle Türk Yunan ilişkilerinin gözden geçirildiği günlerdir.
Tarih bir ibretler ilmidir. Türk- Yunan münasebetlerini temelden incelemek istersek, bunun adı "Ele- nizm" olurdu. Dolayısıyla, Türk- Yunan münasebetlerini İlmî temellere oturtabilmemiz ve Tarih’ten "ibret" dersi çıkarabilmemiz için "Ele- nizm"in ne anlama geldiğinin bilinmesi gerekmektedir.
Kısaca, "Elenizm, Doğu Roma İmparatorluğunu ihya etmek, Aya- sofya’ya çan takmaktır."
Rumlar, bu idealin gerçekleşmesi için disiplinli ve organize bir hareketin mecburiyetini idrak ederek "Etni- ki Eterya" ismini verdikleri ve adına Türk ve Dünya kamuoyunu yanıltmak için "Cemiyeti Hayriye" dedikleri bir cemiyet kurdular Manuel Eksanto, Nikola Iskafe isimli Rum ile, Atmos Çarkalo isimli Bulgar’ın kurdukları bu cemiyetin amaçları kısaca şöyledir:
Yunan milletinin tam istiklalini temin etmek. Batı Trakya ve Selanik’i Yunanistan’a ilhak etmek. Ege adalarını Yunanistan’ın yapmak. Girit Ada- sı’nı Yunanistan’a bağlamak. Pontus Rum Devletinin kurulmasını sağlamak. 12 Adayı Yunanistan’ın yapmak. Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını sağlamak. İmroz ve Bozcaada’yı Yunanistan adası haline getirmek ve nihayet İstanbul’u işgal ederek Doğu Roma İmparatorluğunu ihya etmek.
Cemiyeti Hayriye, yani Etniki Eterya çok gizli çalıştı. Sır çıkarmadı, la- kaydî davranan üyelerini ölümle cezalandırdı. Kurucularından Manuel Eksanto güya ticaret amacıyla İstanbul’a gelerek Mason Locası’na üye oldu. Masonlardan disiplinli çalışmayı öğrenerek bu usûlleri Cemiyeti Hayriye’de uyguladı. Kendilerine bir hami aradılar ve buldular. Bu hami Rus Çarı nın harp yaveri Aleksandır Ipsila- ti idi. Ipsilati, Etniki Eterya’nın gizli başkanı oldu.
Etniki Eterya merkezini İstanbul’a aldı. Emirlerini İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesi’nden alıyordu. Cemiyet, Osmanlı İmparatorluğu içerisindeki bütün Hristiyanları silahlandırmak, beyinlerini Osmanlı aleyhine yıkamak yönünde hedeflerini tespit etmiş, Rus ve Avusturya’nın "Grek Projesi"ni gerçekleştirmek için kolları sıvamıştı.
Oysa Osmanlı Devleti, ülkedeki bütün azınlıklara ve tabii bu arada Yu- nalılara da büyük bir hoşgörü sunuyor, demokrasi imkânlarını onların emrine veriyordu. Her köyde bir papaz vardı. Kendi hükümetleri mevcuttu. Yine her köyde kendi öğretmenleri ile eğitim-öğretim yapabiliyorlardı.
İtalyan Filozofu Campenolla, "Fikir hürriyetine, vicdan hürriyetine, lisan hürriyetine ilişmeyen Türkle- rin varlığı hiç olmazsa yarın, Güneş Ülkeyi yeryüzünde bulma umudunu bana veriyor." dediği bu günlerde OsmanlI’nın geniş hoşgörüsünden istifade ederek milyarlarla oynayan Rumların baskı gördüklerini, akıl almaz işkenceler içinde olduklarını ellerinde buludurdukları deniz ticaret filoları ile dünyaya yayıyor, birkaç cephede düşmanlarla savaşmak zorunda kalan OsmanlI’yı içerden çökertebilmek için "Palikarya" dedikleri çeteler kuruyorlardı.
İsterseniz Osmanlı’nın hoşgörüsünü bir örnekle daha da netleştirelim.
Yıl 1577. Yani İstanbul’un alınmasının üzerinden tam 124 sene geçmiş. İstanbul’da bir sayım yapılıyor ve bu sayıma göre Osmanlı’nın başkenti İstanbul’da 485 camiye karşılık 743 kilise ve 743 yabancı okul mevcut. Üstelik bu 743 kilise ve 743 yabancı okul Osmanlı’nın hoşgörüsünden istifade ile Osmanlı’nın aleyhine çalışmaya devam ediyor.
İşte bu yabancı okullardan biri olan Edremit’e bağlı Cunda adasının Rum okulunda ele geçirilen gizli bir ders programı.
Birinci kısım:
1- Türkleri ezeli bir düşman olarak Rumlara tanıtmak. 2- Türklerin en ufak hatalarını büyülterek, Avrupa’ya duyurmak, medenî âlemi Türklere düşman etmek. 3- Türkleri iktisaden çökertmek, bunun için de zengin Türkleri sakat ticaret yollarına götürmek, bol faizli krediler açmak, ağır şartlarla rehin kabul etmek, Türk mamulatının sahtelerini, çürüklerini yapıp Türk malı damgası ile satışa çıkarıp Türk müesseselerini iflasa sürüklemek, her türlü Türk malı ile rekabet etmek. Herhangi bir RurrYun bu hususta yapacağı fedakârlığın karşılığı Rum Bankaları, ticaret kulüpleri tarafından ödenecektir. 4- Türk Milletini ahlâk, milliyet, din ve gelenekleri bakımından çürütmek. Bu hususta: a) Küfür sözleri öğretmek, küfürü Türkler arasında yaymak, laubalileştirmek. b) Türkleri zinaya, diğer ahlâksızlıklara teşvik etmek, bilhassa asil Türk aileleri arasına genç, güzel Rum kızlarını ve kadınlarını hizmetçi olarak verip, bu âile ocaklarını yıkmak. Devrin büyük ricali yanına Rum dilberlerini yerleştirip, Rum emellerinin kolay elde edilmesine çalışarak, millî ve dinî duygularını bozmak, c) Gençlere külhanbeyi ruhunu aşılayarak Türk geleneklerini çürütmek. Gençler arasında kabadayılık ruhunu yayarak, sevgi-saygı ve bağlılıkları kırmak. Onları birbirine düşürmek, milli terbiyeyi bozmak, d) Argoya benzeyen bir küfür dilini Türkler arasında yaymak suretiyle milli dillerini ve duygularını bozmak.
İkinci Kısım:
1- Türk hükümranlığını baltalamak. Bu işi kademe kademe geliştirip, İstanbul’u ele geçirmek. Eski Konstan- tiniye’yi yeniden kurmak. 2- Türk halkı arasına daima fitne ve fesat sokarak devletle milletin arasını açmak.
İsyanlar organize ederek Türkler arasında kardeş kanı akıtmak. 3- Bir harp sırasında Türk halkını sefalete sürükleyecek her çareye baş vurarak, en lüzumlu gıda maddelerini halkın elinden süratle toplamak, gizlice adalara sevketmek, komşu memleketlere satmak. Rum tüccarların uğradıkları zarar, bankalar tarafından karşılanacaktır. 4- Doktor ve eczacı Rumlar Türk hastaları ve bilhassa kimsesiz hastaları gizlice zehirleyip öldürecek. Kör, sağır ve sakat ederek saf dışı bırakmaya çalışacak. Bu tavsiyeler çok gizli olarak tatbik edilecek. 5- Türk çiftçisi ağır faizlerle toprağından edilecek. 6- Fırsat çıktıkça, bilhassa resmi devlet binalarında yangın çıkarmak, ölümlü kazalara sebebiyet vermek, harp gemilerini yakmak. 7- Bütün Rum ustaları Türk çırak kullanmaktan sureti kafiyede men edilmişlerdir. Politik düşüncelerle bir çırak almak icap ederse, Rum usta bu çırağı hizmetçi gibi kullanmalıdır.
Uzayıp gidiyor. Bu program bir gestapo teşkilatının programı değildir. Bu, OsmanlI’nın lütfuyla kendi dillerinde eğitim görmesine izin verilen Rum okulunun ders programıdır.
Etniki Eterya ve emrindeki Rum okulları Türk-Yunan ilişkilerinde belirleyici rol oynamışlardır. İstanbul’daki Fener Patrikhanesi 98 yıl Etniki Eter- ya’nın genel merkezliğini yapmıştır. Yunanistan’ın kurulması bu teşkilatın, Rum okullarının ve Patrikhane’nin gayreti ile olmuş, yine Yunanistan’ın Türkiye aleyhine genişlemesi adı geçen teşkilat, okul ve Patrikhane’nin gayretleri ile mümkün hale gelmiştir.
Mora İsyanı:
Benim saf ve güzel Osmanlım, iyi niyetli olduğu için bu tarihte Divanı Hümayun Başkatibi olarak Halet Efendi’yi yetkili kılmıştı. Oysa Halet
Efendi Etniki Eterya’nın adamı, Fener Rum Patrikhanesi nin direktiflerini uygulayan bir Rum idi.
Mora’da Tepedelenli Ali Paşa 12 bin askeri ile sulh ve sükunu sağlamaya çalışıyor ve fakat adadaki Rum kıpırdanmalarından alabildiğine endişe ediyordu. Durumu sık sık saraya bildirmesine rağmen Halet Efendi vahim gelişmeleri maharetle gizliyordu.
Tepedelenli Ali Paşanın ısrarları Sarayı harekete geçirdi. Fakat Halet Efendi Fener Rum Patrikhanesi’nin isteği istikametinde Sarayı ikna ederek Mora’ya olayları incelemek için Rum asıllı Nikola Morzi’yi görevlendirdi. Tabii ki, Nikola Morzi’nin raporu, "Mora’da hiç bir şey olmuyor. Tepedelenli Ali Paşa yalan söylüyor" mealinde olmuştu.
Saray, bir Rum’un görevlendirdiği ve bir Rum’un tuttuğu rapora inanarak Tepedelenli Ali Paşa ve 12 bin askerini Mora’dan çekti. Ardından Rumlar hemen ayaklandı. Osmanlı Donanması Navarin’de yakıldı. Ruslarla savaşa girildi. Fransızlar Mora’yı işgal ettiler.
Fener Patrikhanesi’nin ihanetleri belgelerle sâbit olduğu için Patrik, Patrikhane kapısında idam edildi. Rumlar kapıyı ördüler. Bir Türk din adamı o kapıda asılmadıkça kapıyı açmayacaklarına dair yemin ettiler.
İşte daha pek çok olaylardan sonra Yunan devleti kuruldu. Etniki Eter- ya’nın pek çok emeli gerçekleşti.
Dünya kamuoyunu Türkler aleyhine öyle bir şartlandırdılar ki, hâlâ bu milletin hak ve hukuku ayaklar altındadır. Türkiye aleyhine faaliyetler el altından devam ’ölmektedir. Bunun en bariz örneği PKK militanlarının Rum ve Yunan subaylar tarafından eğitilmesidir.