Makale

KIBRIS'TA EKSİK OLAN NE?

HALİT GÜLER
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı

KIBRIS’TA EKSİK OLAN NE?

Bu sayımızın gündemi Kıbrıs. Bu zamana kadar Kıbrıs’tan çok bahsedildi. Mecliste genel görüşmeler yapıldı. Gazetelerde haberler, röportajlar yayınlandı. Filmler çevrildi, tiyatrolar sahnelendi. Resim sergileri açıldı. Mevlidler okutuldu. Birleşmiş Milletler düzeyinde heyetler bir araya geldi.
Öğrenci olduğumuz 1950’li yıllarda yapılan Kıbrıs mitinglerinden bu yana epey zaman geçti. Şartlar Türkiye’yi 1974 Barış Harekatı’na zorladı. Beşyüzden fazla şehit verildi. Nihayet "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti" kuruldu.
Kıbrıs bizim milli davamız, Kıbrıs bizim ayrılmaz parçamız.
Dergimizin bu sayısını Kıbrıs konusuna ayırmaya karar verince, yayın kurulumuzdan iki arkadaşımızı Kıbrıs’a gönderdik. Onların ilgililerle görüşerek hazırladıkları yazıları ve elde ettikleri dokümanları diğer sayfalarımızda göreceksiniz. Arkadaşlarımız Kıbrıs sayımızı hazırlarken, bu hazırlığa katkıda bulunurum düşüncesiyle çalışmalarla çok ilgilendim. Yirmi yıl önce gördüğüm Kıbrıs’ta nasıl gelişmeler oldu merak ediyordum. Bunları yeniden yerinde görme imkanını buldum.
18.5.1993 Salı günü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gitmek üzere saat 14.30’da Esenboğa Havaalanından ayrıldık ve bir saatlik yolculuktan sonra Ercan Havaalanına indik.
Bulutların hafiften gölgelediği alanda heyetimizi ilgililer ve din görevlileri karşıladılar. Bir müddet şeref salonunda dinlendikten sonra Girne’ye hareket ettik. Dome Otelinde önceden ayrılan odalarımıza yerleştik. Biraz istirahat ettikten sonra sahil boyundan tarihi Gime Kalesine doğru kısa bir gezinti yaptık. Bu arada Girne Kalesi civarında Ağa Cafer Camii’ne uğradık. Caminin etrafında mülkiyeti kime ait olduğu anlaşılamayan bakımsız tarihi binalar gördük. O binalar gibi cami de bakımsızdı. Yalnız sevinçle kaydedelim ki caminin tamirine başlanmış. Rastgele atılmış bir yığın molozun içinden camiye girebildik. İçerisi tamircilerin eşyaları ile sanki hiç terke-dilmeyecek gibi döşenmiş, bir köşesi de mutfak haline getirilmiş. Bu arada yatağının üzerinde Kur’an-ı Kerim okuyan bir işçi, herhalde, mabedin bir an önce bitirilmesi için Allah’a dua ediyordu. Kur’an-ı Kerim okuyan işçinin gönlünden geçirdiklerine katılarak Ağa Cafer Camii’nin restorasyon çalışmalarının bir an önce tamamlanıp, bütünüyle ibadete açılmasını biz de temenni ederek otelimize döndük.
Akşam Meclis Başkanı Hakkı ATUN’un Tepebaşı Restorant’ta onurumuza verdiği yemeğe katıldık. Yemekte yardımcısı M. Vehbi SERTEL de vardı. Çok sıcak ilgi gördüğümüz yemekten sonra otelimize döndük.
19.5.1993 Çarşamba sabahı Gazi Magosa’ya gitmek üzere otelden ayrıldık. 1974 Barış Harekatı’nda şehit düşen yüzlerce erimizin mezarının bulunduğu Girne’yi geride bırakarak Beşparmak Dağlarına doğru ilerliyorduk. Rum mevzilerini ortadan kaldırmak için, tepeleri Türk uçaklarınca barış bombardımanına tabi tutulan Beşparmak Dağlarının Girne geçidi herhalde o zamanlar böyle sakin değildi. Yalnızca Girne geçidini değil, adayı sükunete kavuşturan kahraman Türk askerini şükranla yadetmek gerekir. Girne geçidinden çıkıp Lefkoşa’yı görme açıklığına kavuştuğumuz noktadaki askeri garnizonda, Türk bayrağının şerefle dalgalanışını görmek gurur vericiydi.
Müftü Vekili Ahmet Cemal’in arabasında Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Sami USLU, Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyet Üyesi Av. Ethem ALİMOGLU ile beraberiz. Önümüzdeki iki arabada Diyanet İşleri ve Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Mehmet Nuri YILMAZ, Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Sabit ŞİMŞEK, Mütevelli Heyet Üyeleri Yakup ÜSTÜN, Mustafa BAYRAKTAR, İsmet SELİM ve Genel Müdür Vekili Niyazi BALOĞLU bulunuyor.
Semalarını Selimiye Camii minarelerinin süslediği Lefkoşa’yı sağımızda bırakarak yolumuza devam ediyoruz. Yolumuzun sağ ve solunda geniş ekin tarlaları görülüyor. Sanki Konya ovası gibi. Bu sene yağmur çok yağdığı için ekinler güzel. Biçer döverler ekinleri biçmeğe başlamışlar. Bereketli mahsûlü görünce ambarlar boş kalmayacak diye seviniyoruz. Kıbrıs’ta yetişen buğdaya, Türkiye’den sağlanan buğday karıştırılmadan ekmek elde edilemediğini öğrenince de üzüldük.
Yol boyunca yarım kalmış inşaatların çokluğu dikkat çekince Ahmet Cemal’den, "Acaba bu evleri Türkiye’den gelen göçmenler mi yaptırıyor?" diye sordum. "Yok, onlar burada kazandıkları paralarla anavatana ev yaptırıyorlar." cevabını verdi. Buna da üzüldük. Demek ki yerlisi, yabancısı, herkes kendisi için çalışıyor. Kıbrıs için çalışan ve Kıbrıs’ı düşünen pek kimse yok. Kıbrıs için verilen mücadele sanki unutulmuş gibi.
Gazi Magosa’ya girerken sol tarafta "Doğu Akdeniz Üniversitesi" ile "Sakıp Sabancı Öğrenci Yurdu" tabelalarını gördük. Gözlerimiz biraz ilerde Lala Mustafa Paşa Camii’nin minareleri ile parladı.
Venediklilerden kalma kale ve zindanlarıyla, Osmanlılardan kalma camileriyle, düşmanı şehre sokmamak için mücadele veren yiğit halkıyla, Namık Kemal’in hapsedildiği hücresiyle meşhur Gazi Magosa’nın sakin sokaklarından geçerek, T.C. Din Görevlileri Yöneticiliği bürosuna ulaştık. Oradan da Türkiye’den gönderilen din görevlileriyle toplantı yapılacak salonun bulunduğu Belediye sarayına geçtik.
Toplantı, din görevlilerimizden Cemal ÖZKAN’ın okuduğu Kur’an-ı Kerimle başladı. Yönetici Halis ARSLANER’in takdim ve teşekkür konuşmasından sonra Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri YILMAZ, din görevlilerine hitabetti. Kıbrıs halkının din hizmetine büyük ihtiyacı olduğunu belirten Yılmaz, din görevlilerini, daha çok çalışmalarını, dini bir şefkatle Kıbrıs halkını kucaklamalarını istedi. Din görevlilerinden söz alanlar da karşılaştıkları problemleri dile getirdiler. Toplantıya katılanlar arasında heyetimize refakat edenlerin dışında, Kaymakam Ziya UZAK ile Belediye Başkanı Kemal ÇELİK de vardı.
Toplantıdan sonra iskana açılmamış olan Maraş’ı içimiz burkularak gezdik. Kaderine terkedilmiş binalarla, ormanlık hale gelmiş yeşil meydanlarla karşılaştık. Sokaklarda Türk askerinden ve Birleşmiş Milletler görevlilerinden başka kimse görülmüyordu.
İnşaallah Maraş’ın da diğer bölgeler gibi kısa zamanda yüzü güler.
Maraş sokaklarında kısa bir tur attıktan ve ordu evimizin salonundan Akdeniz’i seyrettikten sonra, Gazi Magosa’ya döndük ve öğle namazını 1571 yılında ibadete açılan Sinan Paşa Camii’nde kıldık. İngilizler zamanında uzun süre ambar olarak kullanılma talihsizliğine uğradığı için, halk arasında Buğday Camii de denilmektedir. Ne hikmetse bizimkiler, Mehmetçiğin Kıbrıs’ta ne için, kim için kanını akıttığını idrak edememiş olacaklar ki, bu mabedi uydurma bir sahne ile tiyatro salonu olarak kullanmışlar. Camiye yakışmayan bu değişikliğe, şehitlerin isyanının da tarlana varamamışlar.
Salamis harabelerinin de bulunduğu şekilde inşa edilen Salamis Oteli’nde öğle yemeğinde Belediye Başkanı Kemal ÇELİK’in misafiri idik. Deniz güzel, otel güzel... Güzel ama kimseler yok.
Yemekten sonra Lala Mustafa Paşa Camii’ne uğradık. Çok şükür, Lala Mustafa Paşa Camii’nde de tamirat devam ediyor. Barış Harekatının üzerinden çeyrek asra yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen, her nedense ecdadın emaneti ve Ada’nın bizim olduğunu belgeleyen tapu senetleri mesabesindeki camilerimizin tamirat ve bakımları gecikmiş.
Kıbrıs şehitlerinden Kilis Beyi Canbulat’ın Venediklilerden kalma kalenin bağrına bir cesaret abidesi gibi yerleşmiş türbesini ziyaret ettik. Şehadet tarihi Temmuz 1571. Ruhaniyetine sığınarak kabrinin başında okuduğumuz fatihalar, bütün Kıbrıs şehitleri içindi.
Namık Kemal’in sürgün hayatı yaşadığı konakvari zindanı dışarıdan ziyaret ederek, Antalya’dan göç eden vatandaşlarımızın bulunduğu mahalleye geçtik. Mahallenin adıyla anılan caminin minare inşaatını gördük ve bir an önce tamamlanmasını diledik. Çünkü tamamlandığı zaman Gazi Magosa’nın tek minaresi olacak. İnşaallah diğer Kıbrıs camilerimiz de birer minareye kavuşurlar. Gazi Magosa’da açtıkları kız ve erkek öğrenci yurtlanyla hizmet vermeye çalışan Türk-lslâm Kültür Cemiyeti’ni ziyaretten sonra heyetimiz Girne’ye döndü.
Girne’de mülkiyeti vakıflara ait, cami yapılmaya müsait, iki arsa gördük. Otelimize uğramadan zirveleri hep sisli Beşparmak Dağlarını solumuza alarak sahil boyu ilerledik. Maksadımız 1974 Barış Harekatı’nda ilk çıkarmanın yapıldığı yeri görmekti. Çıkarmanın yapıldığı sahile ulaştık. O mahalle Beşparmak Dağlarını hedefleyen ve çıkarmayı sembolize eden bir abide yapılmış. Abidenin yakınında Karaoğlanoğlu Şehitliği var. İsmi bilinen bilinmeyen, memleketi hatırlanan hatırlanmayan Akdeniz’in mavi sularına, Beşparmak Dağlarının yeşil eteklerine gömülmüş bütün şehitlerimiz, Rumlar tarafından pusuya düşürülerek kalleşçe kurşunlanan Albay Karaoğlanoğlu ve kahraman askerlerine fatihalar göndermek, gerçekten iç dünyamızı huzura kavuşturdu.
T.C. Lefkoşa Büyükelçisi Cahit BAYAR’m Olive Tre-e’de şerefimize verdiği akşam yemeğine katıldık.
20.5.1993 Perşembe günü saat 9.00’da otelden ayrıldık. Sırasıyla Başbakan Dr. Derviş EROĞLU’nu, Meclis Başkanı Hakkı ATUN’u, Büyükelçimiz Cahit BAYAR’ı, Cumhurbaşkanı Rauf DENKTAŞ’ı ve Kolordu Komutanı Korg. Hasan KUNDAKÇI’yı makamlarında ziyaret ettik. Bu zevat ziyaretimizden çok memnun ve mütehassis oldular.
Öğle yemeğinde Cumhurbaşkanı Rauf DENKTAŞ ve misafirleri ile beraber olduk. Rauf DENKTAŞ yemek öncesi sohbette önemli konulara temas etti. Özetle şunları söyledi:
"Anavatan bizim her şeyimiz. Diğer konularda olduğu gibi dini işlerimizde de bize destek olunmalı. Öğretmenler Türkiye’den gönderiliyor. Din görevlilerinin de tamamı öyle olmalı. Eğitim merkezi olarak Ankara’yı görmeliyiz. Din merkezi olarak da Ankara’yı görmeliyiz. Yerli din adamlarını gördünüz. Rumlarla anlaşsak ta anlaşmasak da iyi yetişmiş din görevlilerine çok ihtiyacımız var. Farzet ki Rumlarla anlaştık. O zaman din görevlilerine daha çok ihtiyacımız olacak. Türk toplumunun manevi değerlerini kaybetmeden ayakta durmasını sağlayacak din görevlileridir. Burada halkımızı irşad edecek olan öğretmen ve din görevlisidir. Bizim öğrencilik yıllarımızdaki gençliğe milli ruh ve heyecan veren milliyetçi öğretmenleri çok arıyoruz. Dini sahada kalıcı çalışmalar yapılabilmeli. Din hizmetinde kopukluk olmamalı ve boşluk bırakılmamalı..."
Bunlar Cumhurbaşkanı Rauf DENKTAŞ’ın güzel konuşmasından zaptedebildiğimiz cümleler.
Cumhurbaşkanı Rauf DENKTAŞ, ertesi sabah, Kıbrısla ilgili görüşmelere katılmak için A. B. D. ’ne hareket edecekti. "Maraş konusunda daha burada iken baskılar başladı, bakalım ne yapacağız?" demekten’kendini alamıyordu. Zihninin hep o işle meşgul olduğu belli oluyordu.
Kıbrıs’ın genel görüntüsüyle uyumlu, mütevazi sarayının aşırı lükse kaçmayan salonunda verdiği yemekten, Denk-taş’a başarılar dileyerek ayrıldık.
Doğruca Selimiye Camii’ne gittik. Selimiye Camii’nin iç tamiratı bitmiş. Yalnız zemin düzensiz ve halılar perişan. Bu durumu gören Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyet Üyeleri halıları yenilemeye söz verdiler. Caminin müştemilatı sayılan tarihi binalar da ilgi bekliyor. Camiyi ziyaretten ve Allah rızası için kılınan ikişer rekat namazdan sonra Saray Oteline geçtik. Barış Harekatında karargâh olarak kullanılan Saray Oteli’nin terasından Lefkoşa’yı seyrettik. Görkemli binaların kapladığı bölge Rum kesimi, Türk kesimi de dedelerimiz nasıl bırakmış ise öyle duruyor. Yalnız camiler dedelerimizden teslim aldığımız gibi durmuyor. İsterseniz terastan camilere bir resmi geçit yaptıralım.
Arap Ahmet Camii; tamiratta, ibadete kapalı.
Turunçlu Camii; ibadete kapalı, neden kapalı olduğunu bizimle beraber olanlar da bilmiyordu.
Ömeriye Camii; Türk kesimiyle Rum kesimi arasındaki tampon bölgede kalmış. Rum kesimindeki müslüman ülkelerin elçilik mensupları namaz kılıyorlarmış.
Bayraktar Camii; Rumların elinde. Lamaka’daki Hala Sultan Türbesi, camii ve tekkesi gibi.
Haydarpaşa Camii; ibadete kapalı ve resim galerisi olarak kullanılıyor. Sanki başka bina yokmuş gibi. Yeni Camii ile Laleli Camii çok şükür ibadete açık. Vakıflar idaresi ile müftülüğü de ziyaret ederek otelimize döndük. Vakıflar İdaresi Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin ERDAL’ın şerefimize verdiği akşam yemeğine katıldık. Yemekten sonra Vakıflar idaresi yönetim kurulu üyeleri ve müftü vekili ile bir araya gelerek yapılması gereken işleri müzakere ettik. Zaman zaman bir araya gelinmesinin faydalı olacağı neticesine vardık.
21.5.1993 Cuma sabahı saat 12.00’de kalkacak olan uçağımıza yetişmek için otelden ayrıldık. Ercan Havaalanına giderken kafamız karma karışıktı. Kıbrıs’ta güzel şeyler gördük. Gördük ama eksik olan bir şey vardı. Camide, okulda, fabrikada, tarlada, sokakta ve insanda eksikliği farkedilen birşey var. O da dini eğitim ve öğretim. Bu hizmet de yerine getirildiği zaman, Kıbrıs’ta her şeyin daha güzelleşeceğine inanmamak mümkün değil. Bu konuda Kıbrıs idaresini ve halkını suçlamaya da hakkımız yok. Bu hizmeti Kıbrıs, Anavatandan beklemektedir. Dini kollejler açılmalı. Çok şükür üniversitemiz var. Hemen bir İlahiyat Fakültesi açılmalı. Kıbrıs halkının kültür seviyesi ve anlayışı buna müsait. Ada’nın tarihi tablosu, manevi havası ve mücahitlik ruhu da buna müsait.
Bütün bunları düşünerek uçakta yolumuza devam ederken, Kıbrıs’a gelmekte ne kadar geciktiğimizin farkında idik. Her karış toprağı şehit kanı ile yoğrulmuş Ada da, dini heyecanı ve milli kültür hamlesini başlatmak için henüz vakit geçmiş değil.