Makale

TEFSİR SAHASINDA İSRÂÎLİYYÂTA KISA BÎB BAKIŞ

TEFSİR SAHASINDA İSRÂÎLİYYÂTA KISA BÎB BAKIŞ

-II-

Dr. İsmail CERRAHOĞLU

İsrâiliyyatı üç kısımda mütalâa etmek mümkündür: Birincisi, sıh­hati bilinip, Kitab’a muvafık olanlar ki, bunlar makbuldürler. İkincisi, yalan olduğu bilinip Kitab’a muhalif olanlardır ki, bunların rivayeti asla tecviz edilmez. Üçüncüsü ise sıhhatini tam olarak bilemediğimiz ve bu bakımdan da ne kabul ve ne de yalanlayabildiklerimizdir ki, işte İslâmi tefsirdeki İsrâiliyyat ihtilâfları buradan çıkmaktadır. Bası müfessirler bunları kabul ediyor, bazıları ise etmiyorlar, ilk devirdeki Müslümanlar, aralarında doğruluk esas olduğundan, haber nereden gelirse gelsin, nakle güvenerek, inceleyip araştırmadan her şeyi naklettiler. Bu hususda İbni Haldun, «Tanrı kitabını tefsir edenler ve rivayet üstadlarının naklettikleri haber ve rivayetlerin doğru veya zayıf olduğunu incelemeden, yalnız nakil ve rivayete güvenerek aktardıklarım, hikmet ve felsefe bakımın­dan incelemedikleri ve tabiat kanunlarına vurmadan naklettikleri hadise ve olayları mümkün olup olmadıklarını düşünmeden naklettikleri içinçok yanılmışlar ve doğru yoldan şaşarak vehim ve hata çöllerinde kay­bolmuşlardır.»[1] demektedir. Bu müfessirler, tayininde dinî bir fayda mülâhaza edilemiyen boş şeylerle uğraşmışlar, çok konuşmalarının neti­cesi olarak da hataya düşmüşlerdir. Meselâ: Ashâb-ı Kehf’in sayıları, isimleri, köpeklerinin rengi. Mûsâ’nın asasının hangi ağaçtan olduğu, Kur’an’da açık olarak belirtilmemiştir ve mükelleflere göre bu şeylerin tayi­ninde dinî bir fayda yoktur.[2] Eski tefsirler bunların izahlariyle dolu­dur. Taberî olsun, başka müfessirler olsun, bu kabilden olan, gayri sahih bir çok şeyleri tefsirlerinde zikretmişlerdir.

Kur’ân-ı Kerim’de kıssalar kısaltılmıştır; Kur’an cüz’iyyâtının tafsiliyle uğraşmaz; vak’aların tarihini zikretmez; Tevrat’ta olan beldelerin isimlerini saymaz. O, ancak mevzuun esasını ve ibret verici kısmını alır. Halbuki müfessirler, bu kıssaları, uzunluk ve genişliğine anlatıyorlar, Bunları da, Ehl-i Kitab ulemasından alıyorlardı. Meselâ; Hazreti Âdem kıssasını misal olarak alacak olursak Bakara süresi, 36. âyetini Vehb ibn Münebbih tefsir ederken, Adn cennetinin şarkta, nehyolundukları ağacın ise, Cennetin ortasında, Havvâ’ya hitab edenin yılan: olduğu ve Allah’ın ondan karnı üzerine süründürmek ve ona toprak yedirmekle intikam aldığını zikrediyor ve bunun gibi daha bir çok rivayet­ler anlatılmaktadır.[3] Bunlar tamamen Tevrat’tan nakledilmedir.[4] Yahudilerin Kur’ân-ı Kerîm’deki hurûf-ı mukattaaları, adetlerle tef­sir etmeye kalkışmaları hakkında bir haber İbn-i İshâk’tan rivayet edilmektedir. Peygamberin nazm-i celîlini okuduğunu işiten bir yahudi cemaatı, onunla istihza eder­cesine bazı sualler sorduktan sonra, reisleri olan Huyey ibn Ahtab, ya­nındakilere dönüp elif—1, lam—30, mim=40, yekûn=71 eder... daha sonra bu gibi harflerin Kur’an-ı Kerîm’de olup olmadığını, Peygamberce sormuş, O da mevcut olduklarını söylemişti. Huyey de onlara muayyen adetler vererek, bazı yekûnlar elde etmiştir[5] Bu hurûf-ı mukattaanın rakamlarla izahı ilk defa Yahudilerde görülüyor. Fakat sonradan bu hal muhtelif Kur’an tefsirlerine de girmiştir.

Hazret-i Peygamberin vefatından bir müddet sonra, bir çok yahudiler İslama dahil olmuşlar. Müslümanlar, onların anlattıkları, yahudi ta­rihine âit haberleri ve hikâyeleri hatta Tevrat şerhlerini alıp, onlara, iti­mat ederek Kur’ân tefsirine raptetmişlerdir. Şimdi tefsir konusunda mü­him tesir icra eden bası meşhur şahısları ele alalım:

Abdullah ibn Selâm (ö. 48/663-664) : Hazret-i Peygamberin vefa­tından iki sene evvel Müslüman olmuştur. Benû Kaynukâ kabilesindendir. Kendisi, neseb ve ilim cihetinden, kavmi arasında tanınmıştı. Asıl ismi, el-Hasîn idi.[6] Peygamber ona Abdullah ismini takmıştır. Müslüman olduktan sonra kabilesinin de Müslüman olması için çalışmış, onlara nasihat etmiş, fakat kavmi onu dinlemiyerek yalanlamışlardı.[7] Ken­disinden yahudi kültürü zahir olurdu. Sahabe arasında ilimde meşhur olanlardandı. Muâz ibn Cebel, ilim alınacak dört kişiden, biri olarak Abdullah’ı da zikrediyor. Bu dört kişi, İbn Mes’ud, Abdullâh ibn Selâm, Selmân el-Fârisî, Ebü’d-Derdâ idi.[8] Atıyye, Şuara Suresi 197. izah ederken Onlar beş kişi idiler: Abdullah ibn Selâm, İbn Yâmin, Salebe ibn Kaysy Esed, ve Useyd.[9] Müslümanlar, ondan Tevrat hakkında çok şeyler naklettiler. İsmi etrafında bir çok israiliyyât toplandı. Taberî de, dinler tarihi meseleleri hakkındaki kavilleri Ona atfeder. Ahmed Emin, «Onun İslâmiyete girmesiyle Tevrat ve Tevrat hakkındaki kaviller İslâmiyete girmiştir. Bunlar daha ziyade Kur’ân tefsirinde ve bilhassa kıssalarda gö­rülür»[10] demektedir.

Burada şunu unutmamak lâzımdır ki, Sahabe ve Tâbiûn’dan İslâmiyetle müşerref olmuş yahudiler, eski dinlerinin tesirinden kendilerini tamamiyle kurtaramamışlardır. Tefsirde görülen geniş israiliyyâtı külliyen şu bir kaç şahsa yüklemek de kanaâtımca doğru değildir. Çünkü: muhtelif fırkalar ve bilhassa İslâmiyet içinden vurmak isteyenler tara­fından tasnif edilen şeyler, her ne kadar İslâm ruhu ile bağdaşmasalar da, onları sağlam bir isnada bağlamayı, böylece, bu rivayetleriyle İslâm topluluğu arasına bir şüphe sokarak onların kafalarım lüzumsuz şey­lerle meşgul etmeyi düşünmüş olabilirlerdi.

Tefsir ve tarih kitaplarına İsrailiyyâtın girişine en fazla âmil olan bölgelerden birinin Yemen olduğunu söylemiştik. Yemen yahudilerinden Vehb ibn Münebbih ve Kâbu’l-Ahbâr bu işte en mühim rolü oynamış­lardır.

Vehb İbn Münebbih: (Ö. 110-114416/728-732-734). Bu şahıs Tabiundandır ve İsrâilî kıssaların en mühim membaı addolunur. O, geçmiş ha­berleri evvelki kitablardan öğrendi. Kardeşi olan Hemmam ibn Münebbih, ticaret için Şam’a gittiğinde, ona mütalâa etmesi için kitablar satın alıverirdi.[11] Onun, Allah’ın kitablalarından 72 tanesini okuduğu söyle­nir.[12] Bu zatın kadere âit bir kitab tasnif edip, sonradan buna piş­man olduğuna dâir haberler de zikredilmektedir.[13] Dâvud ibn Kays es-San’ânî, Vehb ibn Münebbih’den şöyle konuştuğunu işittiğini söylü­yor: «Hepsi de semadan inmiş 92 kitabı okudum, onlardan 72 si ibadet yerlerinde, 20 tanesi de insanların ellerinde idi. Onlar bunların pek azını bi­liyorlardı. Bütün bu kitablarda Meşiyyet-i îlâhiyyeyi inkâr edenin kâfir olduğunu gördüm diyordu.[14]» Bu haberlerin ittifak ettiği nokta, onun eski din kitablarını okuyup, eski dinler hakkında geniş bilgiye sahib ol­duğudur. İbn Kuteybe, «O, ilk haberleri, dünyanın oluşu, Peygamberlerin ve Hükümdarların sîretlerine ait haberleri, biliyordu. Himyer meliklerine ait onun bir tasnifini gördüm ki, onların kıssaları, şiirleri, kabirleri bir cild içinde idi. O, faydalı kitablardandı. Hemmem ibn Münebbih onun bü­yük kardeşi idi. O, Ebû Hüreyre’den rivâyet etti[15].» diyor.

Bu zatın tefsirlerde pek çok rivayeti vardır. Fakat bunların bir kıs­mı tamamen îsrailiyyâttandır. Meselâ Tefsîr-i Taberî’de, Zülkameyn hakkında, Vehb’den gelen uzun rivayetin hakikatla alâkası olmadığı der­hal anlaşılır.

Diğer bir misal de (...Allah burasını, ölümünden sonra acaba nasıl diriltecek demiş, Allah da onu yüz sene ölü bırakmış sonra dirilterek ona...)Bakara Suresi 259. âyetinin tefsirinde Kitâb-ı Mukaddes’teki Yeremya[16]’nın hadisesini anlatmaktadır. Bu âyetteki şahsın Uzeyr veya Yeremya ol­duğu üzerinde ihtilâflar vardır, Kudüs’ün tahribinden sonra, tekrar ma’mur olması meselesi zikredilmektedir.[17] Yine, Araf Suresi 174. âyetinde de Beor oğlu Belam’ın hikâyesi anlatılmaktadır.[18] Bu da aynen Tevrat’tan alın­mıştır.[19] Mevzuu uzatacak bu gibi misaller daha pek çoktur. Bu kadarlıkla iktifa etmeyi uygun görüyoruz.



[1] Mukaddime, I. 20.

[2] Tefsiru ibn Kesir, I. 4.

[3] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Camiu’l-Beyan an te’vili’l-Kur’- an. 1. 525-526. Mısır 1374.

[4] Tevrat, tekvin, bab 3.

[5] İbn Hişam, Es-Siretu’n-Nebeviyye, , I. 545-546, Kahire 1375/1956.

[6] İbn Hacer, el-isabe fi Temyizi’s-Sahabe II. 312, Mısır 1358/1939; İbnu’l- Esir, Usdu’l-Gâbe fi ma’rifeti ’s- Sahabe, III. 176, Mısır 1280.

[7] Es-Siretu’n-Nebeviyye, I. 517.

[8] İbn Sa’d, Kitâbu’t-Tabakati’l-kabîr, II. 111, Leiden 1904-1940; Usdul-Gâba III. 177.

[9] Tabakâtu ibn Sa’d, II. 111-112.

[10] Ahmed Emin, Fecru’l-îslâm. s. 150, Mısır 1374/1955 (Yedinci tab’ı).

[11] Târihu’i-Arab, VI. 71.

[12] İbn Kuteybe, el-Maarif s. 202. Mısır 1353/1934.

[13] Yâkut el-Hamawi, Mu’cemu’l-Udeba, VII. 232. D. S. Margoliouth neşri.

[14] Ez-Zehebi, Târihu’l-îslâm ve Tabakatu’l-Maşahir ve’l-A’Iam, V. 16. Kahire 1367.; Tabakatu ibn Sa’d, V. 395.

[15] İbn Hallikan, Vefeyatu’l-A’yan ve enbau ebnai’z-Zaman, V. 88, Kahire 1367/1948-1949.

[16] Tevrat, Yeremya, bab 1 vd.

[17] Tefsiru’t-Taberi V. 447-454.

[18] Tefsiru’t-Taberi, IX. 77-78 (Mısır 1321 tab’ı).

[19] Tevrat, Sayılar, bab 22.