Makale

İSLÂMİYET VE KOMÜNİZM

İSLÂMİYET VE KOMÜNİZM

Halil ASLANGÜL

Hayat ve saâdet dîni olan İslâmiyet, kadın - erkek Müslümanları hayata atılmaya, çalışmaya, servet kazanmaya teşvik etmiş, her insana malında, mülkünde dilediği gibi tasarruf yetkisi tanımıştır.

Ancak, serveti telef olmadan esirgeme gayretiyle, aklı noksan olan­ların tasarrufunu menetmiş, insanlar arasına düşmanlık soktuğu, ser­veti erittiği, bünyeyi çürüttüğü için içki - kumarı, iktisadiyatı felce uğ­rattığı için de tefeciliği yasak etmiştir.

İslâmiyet, serveti kötülemiş, fakirliği övmüş değildir. Nitekim Kur’ân’da Peygamberimiz’e hitaben: «Biz seni yoksul bulubda varlıklı kılmadık mı?» buyrulmakta, Allah’ın, dilediği kimselere hesapsız servet ve­receği bildirilmektedir.

Eğer İslâmiyette çalışıp, kazanıp zengin olmak iyi bir şey olmasay­dı, Peygamberimiz çalışmaz, serveti övmez, fakirliği yermez, Peygamber’in yanında Hz. Ebu Bekir, Hz. Osman gibi servetiyle bir orduyu dona­tacak derecede zengin şahsiyetler yer almazlardı. İslâmiyet bunların ser­vet ve hamiyetlerinden büyük çapta faydalanmıştır.

İslâmiyet zekâtı, zenginlerle fakirler arasında bir denge sağlamak için değil, yoksulları, öksüzleri gözetmek, toplum içinde şefkat ve merha­met gibi yardımlaşma duygusunu, insanlık ülküsünü yaymak içindir. Toplum içinde malının hesabını bilmeyecek kadar zenginler bulunacağı gibi, günlük ihtiyacını karşılayamayacak kadar yoksul olanlar da vardır. Dilimizde yer eden «Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar.» sözü meş­hurdur. İşte İslâmiyet, bu kıyametin kopmaması, yoksulların, öksüzlerin gözetilmesi, onların dilencilik gibi kötü duruma düşmelerinin veya ihtiyaç içinde kıvranmalarının önlenmesi için zenginlerin mallarından belli bir mikdar ile yardım etmeleri keyfiyeti sağlanmış, komünizm tehlikesi ön­lenmiştir.

Sevinçli bir günümüz olan bayramda verdiğimiz fıtır sadakası ile de yoksulların bir kısım ihtiyaçları karşılanmış, öksüzler sevindirilmiş, ce­miyette bir tesanüt meydana getirilmiştir.

Kur’ân’da «Mülk Allahındır» anlamındaki âyet, sanıldığı gibi sosya­lizme, komünizme kapı açan bir durum ifade etmez. Evet, yerde gökte ne varsa hep Allahın yaratması neticesidir. Allah Kur’ân da yeryüzünün her tarafında gezip tozmayı, ekip dikmeyi, yapıp etmeyi ve bu suretle yeraltı cevherlerinden, yerüstü servetlerinden, tabiat kuvvetlerinden, Allahın her türlü nimeti erinden faydalanmayı ebetmiş, çalışanlar için rızık kapılarının arşa kadar açık olduğunu bildirmiştir.

Peygamberimiz, «Çalışan Allahın dostudur, insan çalışması, çabala­ması, emeği nisbetinde zengin olur, bakımsız bir toprağı imar eden kimse ona sahip olmaya hak kazanır, geçiminizi toprakta arayın...» buyurmuş, çalışmanın ve yerde, gökte Allahın sayısız nimetlerinden faydalanmanın önemini duyurmuştur.

İslâmiyetten önce dünyanın hemen her yerinde istibdat ve İktisadî saltanat hüküm sürüyor, insanların mühim bir kısmı köle - cariye diye alınıp satılıyor, esirler köle gibi kullanılıyor, işçi sımfı çalışmasının, eme­ğinin karşılığını göremiyor, türlü sebeplerle işinden çıkarılanlar büsbü­tün aç bi-ilâç kalıyordu.

İslâmiyet, insanlığın yüzünü kızartan köleliği ortadan kaldırma amacını gütmüş, Peygamberiz: Kendiniz ne yerseniz kölelerinize de onu yedirin, kendiniz ne giyerseniz onlara da onu giydirin, onların kardeşiniz olduğunu unutmayın demiş, işçilere emeğinin karşılığım vermeyi, iyi mu­amele etmeyi tavsiye etmiş, işverenle işçi arasında düzenli bir işbirliği sağlamıştır.

Sosyalizm, komünizm İslâmiyetle asla bağdaşamaz. Çünkü İslâmi­yet, namuslu aileye, meşru evlâda, hayırlı servete, mal mülk tasarrufuna yer vermiş; komünizm ise, serveti, gasbedilmiş bir mal bilmiş, aileyi orta malı haline getirmiş, ırz, namus mefhumunu ortadan kaldırmış, mukad­desata en büyük düşman kesilmiştir.

Komünizme karşı en büyük silâh, İslâmiyettir. Mikrobun güneşden hoşlanmadığı, şeytanın mabede giremediği gibi, komünizm de dinden hoşlanmaz, îmanla bağdaşamaz, imanlı topluma yanaşamaz. Bir toplum’un en büyük kuvveti, îmandır, imansız toplum hayatı dümensiz gemiye ben­zer.

Peygamberler umumiyetle yoksul insanlar değildir. Nitekim içlerin­de Davud, Süleyman gibi saltanat sürenler de vardır. Hele İslâmiyette zenginliğe, servete karşı gelinmiş değildir.

İslâmiyet yalnız zekâtı verilmiyen malı, ihtiyaç zamanlarında piya­saya sürülmeyen eşyayı iyi görmemiş, ihtikârcıyı, ticarette hiyle katma­yı, rüşvet almayı, israf, sefahati, içki, kumarı, tenbelliği, serveti kötüye kullanmayı, gümrükten mal kaçırmayı, yabancı ülkelere mal aşırmayı tefecilik yapmayı yasak etmiştir.

Velhasıl, İslâmiyetle komünizm ve sosyalizim yerle gök kadar birbi­rine ırak, geceyle gündüz kadar birbirine zıddır.