Makale

Münacat

İSLÂM EDEBİYATI İSLÂM KÜLTÜRÜNÜN BİR ÖNEMLİ BÖLÜMÜ.. MÜNÂCÂT İSE İSLÂM
EDEBİYATININ.

Doç. Dr. Cemal KURNAZ


MÜNACÂT

MÜNÂCÂT, konusu Allah’a yakarış olan eserlerin ge-Inel adıdır. Duâ ve tazarru’
adıyla da anılırlar. Genellikle şiir şeklinde yazılırlar. Mensur örneklerin sayısı fazla değildir. En meş-huru Sinan Paşa’nın Tazarru’nâme isimli eseridir. Manzum münâcât-ların bazıları beste ile de okunmaktadır.
Münacatlar, başta kaside olmak üzere, gazel, kıt’a, rübâî, mesnevi ve murabba gibi nazım şekilleriyle yazılmaktadır. Kaside nazım şekliyle yazılanlar, klâsik divan ve mesnevi tertibinde, başta tevhid-lerden hemen sonra yer alırlar. Divan edebiyatı yanında, Halk ve Tekke edebiyatı şairleri de münacatlar yazmışlardır. Tanzimat’tan sonra gelişen Batı tesirindeki Türk edebiyatında da çok sayıda müna-cât meydana getirilmiştir.
Münâcâtlarda, âyet ve hadislerden iktibaslar yapılarak Allah’ın isim ve sıfatları sayılır, O’nun kudreti, azameti, ayıpları örtücü, merhametli ve bağışlayıcı oluşu dile getirilir. Kul ise âcizdir, başı sıkıştığında O’na yönelir. Gidecek başka kapısı yoktur. Günahlardan, pişmanlıklardan sonra merhametine, affına sığınır. İşte böyle gözyaşıyla
Allah’a yönelen gönüllerin rikkatli şiiridir münâcâtlar. Beşerî aczin, korku ve ümidin dile getöiği şiirler-dir. Zengin bir lirizme sahiptirler. Bu sebeple, Türk edebiyatının sanat değeri yüksek eserleri arasında yer alırlar.
Münâcâtlar, şahsî yakarışların ve pişmanlıkların şiiridir. Fert doğrudan Allah ile karşı karşıyadır. Türk-çe’nin büyük şairi Allah’a şöyle yalvanyon
Acep bu benim canım özât ola mı yâ Rabl.
Yoksa yedi tamuda yana kala mı yâ Rabl
Acep bu benim hâlim, yer
altında ahvâlim,
Varıp yatacak yerim, akrep
dola mı yâ Rab!.
Allah olıcak kâzi, bizden ol mı
razı,
Görüp Habibi bizi, şefi ola mı
yâ Rabl.
Can hufkuma geldikte, Azrail’i gördükte
Yâ canımı aldıkta, âsân ola mı yâ Rab.’.
Vûnus kabre vardıkta, Münker Nekir geldikte,
Bana sual sordukta, dilim
döne mi yâ Rab!.
Münâcât geleneği içinde, sultanlarla kullar yan yana dururlar. "Adlî" mahlâsıyla şiirler yazan II. Bayezid’in şu münâcâtı, yalın ve samimi üslûbu ile dikkati çeken
Hudâyâ Hudâlık sana yaraşır, Nitekim gedâlık bana yaraşır
Çü sensin penanı, cihan halkının Kamudan sana iltica yaraşır
Şefi oldur ki, kulluğun etti senin Kulun olmayan şen gedâ yaraşır
Şu dil ki mariz-i gamındır senin Ana zikrin ile şifâ yaraşır
Eğerçi ki isyanımız çok dürür Sözümüz yine Rabbena yaraşır
Sen eyle ânı kim, sana yaraşır, Ben ettim anı kim, bana yaraşır
Şu günde ki bir çâresi kalmaya Ana çâre-res Mustafâ yaraşır
"Bahtı" mahlâsıyla şiirler yazan I. Ahmed de, dünya saltanatına değer vermeyip, mânâ âleminde sultan olabilmek için Allah’a yalvarır.
Bana lütfün ile eyle tecelli, Bu tâc-u taht ile gelmez teselli Hudâyâ eyleyip ı’hsön-ı külfî Beni kıl âlem-i mâ’nada sultan Ricâl-ü mâla yoktur i’timâdım Değildir taht-u taca istinadım Rızâyi pâkin olmuştur muradım Beni kıl âlem-i ma’nâda sultan
Cumhuriyet döneminde yazılan münâcâtlann en dikkate değerlerinden birisi, Cahit Sıtkı’ya aittir, şair, "Allah’ı Ararken" isimli şiirinde, gözyaşı ve pişmanlıkla Allah’a yalvarır:
Belli ne birdir, ne iki; Günahım başımdan aşkın. Yâ Rab, sen de bilirsin ki Bir sen varsın bana yakın.
Yaşaran gözlerime bak Ben yalan söylemek bilmem. Her şeyim güneşte çıplak Nedamet bende cehennem.
Bende senden gayrı hasret Değmez gözyaşı dökmeye. Medet, Büyük Allah’ım medet, Kulunu saran geceye.
Millî felâket dönemlerinde, sosyal muhtevalı münacatlar da yazılmıştır, şairler bu şiirlerinden, milletin sözcüsü olarak kurtuluş için Allah’a dua ederler. Mehmed Akif, ziya Gökalp, Halide Nusret, Şükûfe Nihal, Orhan Seyfi gibi şairlerin yazdığı münâcâtlar, aynı zamanda milletin moralini yükseltmeye yöneliktir. Günümüzde de şairler, çağdaş şiirin imkânları içinde münâcât türünü yenileyerek devam ettirmektedirler.
Sözlerimizi Arif Nihat Asya’nın "Dua" isimli şiiriyle bitiriyoruz:

DUÂ
Biz kısık sesleriz.. Minareleri, Sen, ezansız bırakma Allah’ım!
Ya çağır surda bal yapanlarını; Ya kovansız bırakma Allah’ımı Mahyasızdır minareler.. Göğü de Kehkeşansız bırakma Allah’ım.’
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu Müslümansız bırakma Allah’ımı
Bize güç ver... Cihâd meydanını, PehUvansız bırakma Allah’ımı
Kahraman bekleyen yığınlarını, Kahramansız bırakma Allah’ımı
Bilelim hasma karşı koymasını: Bizi cansız bırakma Allah’ımı
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah’ımı
Varının yollarında yılları da, Ramazansız bırakma Allah’ım!
Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü, Ya çobansız bırakma Allah’ım!
Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız Ve vatansız bırakma Allah’ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu Müslümansız bırakma Allah’ım!

MERSİYE
Hudâ, ki rûz-i ezelden asil kıldı
bizi,
Resûl-i Ekrem’e birgün vekil kıldı
bizi:
Taraf taraf, yedi iklimi Hakka da’vette
Delil kıldı bizi;
Sonra bilmem ne oidu: baht-ı
siyah,
Hadi kıldı bizi...
O hacâletle büktü boynumuzu Ve melûl melil kıldı bizi...
Düştü, bir bir kopup
kanadlanmız..
(Aziz-i vakt idik... a’da, zelil kıldı
bizi)



Günümüz şairleri de, çağdaş şiirin imkânlarıyla münâcât türünü yenileyerek devam ettirmektedirler.
Türkiye Diyanet vakfı’nın bu yıl düzenlediği Münâcât Yarışması, bu türde yüzlerce yeni şiirin yazıl-masını sağlayacaktır.
Geçen yılki "Na’t-ı Şerif" yarışması bu konuda çok büyük ümitler vermiştir.
Bir defa, Türkiye çapında şiire ilgi duyan insanları Allah ve kul ilişkileri etrafında düşünmeye yö-nelteceği için çok yararlıdır. Bu düşünceler fikir ve his dünyamızı zenginleştirecektir. Bunların arasından estetik değeri yüksek, çağdaş insanın
Allah’a yönelişini dile getiren taze ve orijinal eserler çıkacaktır.