Makale

Ayasofya Minarelerinin Ezana kavuşması

AYASOFYA MİNARELERİ “EZANÂ HIRKA-İ SAADET “KUR’AN”A KAVUŞTU

Kültür Bakanı Namık Kemal ZEYBEK

AYASOFYA MİNARELERİNİN EZANA KAVUŞMASI-
TOPKAPI KUTSAL EMANETLER BÖLÜMÜNDE SÜREKLİ KUR’AN KERİM OKUNMASI- KÜLTÜR YOZLAŞMASI M MİLLİ KÜLTÜR-EVRENSEL KÜLTÜR, HAKİM KÜLTÜR-TÂBÎ KÜLTÜR TARTIŞMASI -AYDIN KOMPLEKSİ -DÜNYADA VE ÜLKEMİZDE SON KÜLTÜREL-SİYASÎ OLUŞUMLAR
Konularında sorularımızı cevaplandırdı.

Sayın Bakanım, ülkemizde bir "Kültür Yozlaşması", kültür aşınması, milli kültür erozyonu vakıası var. Kültür Bakanı olarak, bu acı gerçek konusunda ne buyurursunuz?
Sayın Mert, bu sorunuza önce küçük bir espri ile cevap vereyim: Bu iddia (vakıa diyelim) 1000 sene önce de, 500 veya 100 sene önce de öne sürülmüş, söylenmiştir. Yetişkinler, hep yeni yetişenlerin ter-biyelerinde, istek ve tutkularında farklılıklar görmüşler, "kültür yozlaşıyor" demişlerdir. Bu bugün de, dün de öyleydi. Bunu biz de yaşadık. Yetişme çağımızda da yaşadık, yetişkinlik günlerimizde de..
Bu konuda bir problem, bir yanlışlık var tabiî.. Şu var; Bir yoğun yabancı kültür telkini, aşısı.. Batı kültürünü, olduğu gibi, ayıklamadan aktaralım, kendi kültürümüzden toptan kopalım.. Bu yanlıştır. 1 Bizde bu yanlış yapıldı. Kendimizi hor gördük, küçük gördük. Hatta, bizden olan bazı şeyleri zaman-zaman yasakladık.. Bunun sonucu olarak, bir yozlaşma, yabancılaşma süreci yaşadık..
Bizde, buna tepki olarak bir yanlış daha yapıldı. "Dışarıdan hiçbir şey almayalım" yanlışı.. Bu, kapalı bir yapı oluşturur.. Görgü ve tabiî kültür akışını dondurur.
Yukarıdakilerin ikisini de yaşadık Eskiden koptuk yeniye adapte olamadık. Bu, kültürsüzlüğü doğurur. Asıl rahatsızlık burada..

"Ayasofya Minarelerinden
Ezanın duyulması hem bir ihtiyaçtı,
hem de bir geleneğin yaşatılması için gerekli idi. Onu yaptık.
Kutsal emanetler ve Hirka-i Saadetin bulunduğu bölümde de, Ramazandan itibaren 24 saat, aralıksız Kuranı Kerim okunmaya başlahacak.

"Bu ezanlar ki, şehâdetleri dinin temeli, Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli..."

Doğrusu nedir? Doğrusu, kendi kültürümüzün "kalıcı" unsurlannı muhafaza etmek, ama teknik bazı yeniliklerden de istifade etmek. İnsanlığın ortak malı olan şeylerden korkmamak lazım.
Efendim, tam burada "Millî Kültür", "Evrensel Kültür" tefriki akla geliyor. Yani "Millî Kültür" yanında "Evrensel" bir kültür gelişiyor, yayılıyor. Zevklerde musikî olur, mimarî olur, hatta giyim kuşam olur-, tercihlerde ülke ve sınır tanımaz bir ortak kültür oluşuyor. Bu konuda ne buyuruyorsunuz? Kültür "MM" midir "Evrensel" midir, her ikisi midir, hangisidir!
Kültür hem "millî" olur, hem "evrensel" olur, hatta hem "mahallî" olur. Mahallî kültür olmadan, millî kültür olmaz, millî kültür olmadan evrensel kültür olmaz.
Burada bir parantez açalım: "Evrensel" tabirini de ben biraz yanlış bulurum. Ama kullanıyoruz. Evren-sel deyince biraz "dünya"nın dışına, çıkıyoruz, "Evren"e açılıyoruz gibi geliyor. Halbuki konumuz dünya ve orada yaşayanlar.. Bir de şu "..sel" ekine takılıyorum. Şimdi parantezi kapatalım; "Galat-ı meşhurdur diyelim ve devam edelim:
Buradaki problem de şu: "Evrensel" adı altında "yabana" kültür istilâsı davet ediliyorsa, bu hata olur. Bu dengeleri iyi kurmak lazım.
"Millî" olmadan, "cihanşümul" olunmaz. Bir sanatkâr evrensel olmak-istiyorsa, millî ve yerli değerleri çok iyi anlamalı, değerlendirmeli ve yorumlamalıdır. İşte boşluk, kargaşa ve yozlaşma buradan başlıyor.
Tabiî olanda yozlaşma olmaz. Osmanlı klâsik mimarisi, Selçuklu’dan hatta Bizans’tan faydalandı. Ama Osmanlı eserleri ne tek başına Selçuklu, ne de Bizans eserleridir. Faydalanmışlar, tabiî olarak, zorlanmadan, ama kendilerinden çok şey katmışlar ve âlemşümul eserler meydana getirmişler..
Kültürde ilk basamak "Mahallî" değerlerdir. Oradan "Milli"ye, millîden de "evrensel’e ulaşılır.
"Hakim Kültür", "Tabî Kültür" mefhumlarına girsek...
Bir millet "Güçlü" ise, kültürü de "Hâkim" kültür olur. Yönetimde Fatih, Yavuz, Kanuni gibi güçlü yöneticiler, sanatta Mimar Sinan gibi büyük sanatkârlar varken, Osmanlı kültürü hâkim kültürdü..
Şimdi "Bilgi", enformasyon çağındayız. Bu devirde "tek düze" kültür olmaz. Siz yapmak isteseniz de olmaz.
Kapınızı aralayın ama, kendi sağlam kültürünüzü de tahkim edin. Kültür farklılığı, aslında daha sağlıklıdır.. Yerli, Millî kültürleri yok saymak yoketmek, tehlikelidir. İnsanlık için tehlikelidir. Bunun için tedbir almak lazım.
Bizde bir de aydın kompleksi var.. Dışarıdan zorla gelmiyor.
Yabancılaşmaya biz, kendimiz talip oluyoruz, aydınlar olarak..

Evet.. Birtakım aydınlar, özellikle Batıyı bizden daha çok gelişmiş gördükleri için, onu taklide yöneli-yorlar. Neyi dışarıdan alalım, kendimizden neleri muhafaza edelim, düşünmeden...
Gelişmenin ipuçlarını kendi kültür köklerimizde aramak lâzım. Gelişmenin zihnî muhtevasını, un-sarlarını kendi kültür kökeninizde aramak yerine toptan dışarıya yönelirseniz, boşlukta kalırsınız.
Her zaman söylerim: Kufan-ı Kerim gelmeseydi, şu önümde duran teyp te olmazdı, elinizdeki fotoğraf makinası da, şu televizyon ve video da, hiçbiri olmazdı.
Bu yaklaşımımı yanlış anlayanlar da oldu. Söylemek istediğim şu: Kuran-ı Kerim olmasa, İslam Medeniyeti olmazdı, İslam Medeniyeti olmasa bugünkü medeniyet olmazdı.
Kuran-ı Kerim’de "Varlığın hikmeti "ni bilmek; "Arzın derinlikleri" ni araştırmak, Allah’ı ve O’nun kudretini anlamak için "İlim" emrediliyor. Kur’an-ı Kerim insanların dillerinin, renklerinin ayrı olduğunu; bunda hikmetler bulunduğunu belirtmekle, inananlannı Antropolojik, Etimolojik araştırmalara yöneltiyor. Kuran’da 750 ayet, insan-lan bilime ve araştırmaya yönlendiriyor.
Şunu herzaman söylüyorum: Gençlerimiz Kur*ana bir daha baksınlar.. Kuranı doğru anlarsak Türk toplumunu "Bilgi Toplumu" haline getirecek zihnî muhtevayı orada bulacağız.
Tarih içerisindeki başarımızın sebebi de "bilim "e verdiğimiz önemden geliyor: Melikşah, bütçesinin önemli bir kısmını sanatkâr ve bilginlere ayırıyordu. Maiyetinden biri diyor ki, "Efendim, bu parayı da orduya ayırırsak biz Bizans’ı kısa zamanda fethederiz".. Cevaben şöyle diyor: "Bu yaptığımız iş, Bizansı fethetmek kadar önemlidir."
Fatih devrin büyük bilgini "Ali Kuşçu"yu davet ediyor ve "Osmanlı topraklarına girdiğin andan itibaren, attığın her adıma bir altın vereceğim" diyor.
Bu bakış, Kur’andan geliyor. O sebepledir ki, Kimya, Cebir, Tıp, Sosyoloji., birçok ilmin kurucuları müslümanlar..
Dönüp kendimize, tarihimize, değerlerimize yeniden bir daha bakmamız lâzım.
Sayın Bakan, dünyada ve bölgemizde yeni değişimler oluyor. Bu yeni değişimler, ülkemizi de etkiliyor tabi.. Bu açıdan ülkemizi değerlendirir misiniz?
Bizim kültürümüzün temelinde ve köklerinde, bugün "Doğu" ve "BatT’nın gelmek istediği merhale, zaten mevcut.
"Millî olmadan, cihanşümul olunmaz. Bir sanatkâr, evrensel olmak istiyorsa, millî ve yerli değerleri çok iyi anlamalı, değerlendirmeli ve yorumlamalıdır.’
Bir küçük örnek vereyim: 1992 yılı, bir hadisenin 500’üncü yılı. 0 hadise şu: 500 yıl önce İspanya’da bir müslüman devlet vardı: ENDÜLÜS.. Zaman geldi, tarih sayfasından silindi. Müslümanlar toplu kıtale ve tehcire tabi tutuldu. Sadece Müslümanlar mı? Museviler, Avrupa’da sığınacak bir ülke aradılar. Hiçbir ülke Musevileri kabul etmedi. "Ya Hristiyan olacaksınız, ya da yok olacaksınız" tehdidine muhatap oldular. Onlar 3’üncü bir yol buldular. Kaçmak zorunda kaldılar., ve enterasandır, İspanya’daki Musevileri, "Sofu Beyazıt" denilen 2’nci Beyazıt, gemilerle Osmanlı topraklarına taşıdı..
İşte "SOFU", dindar olduğu için bunu yaptı desek..
Onu siz değerlendirin.. Tabii inancının gereğini yapıyordu.
Fatih Sultan Mehmed’in analığı Prenses Mara, Hristiyan.. 2’nci Mu-rad’ın vefatından sonra Fatih analı-ğına saygıda kusur etmiyor. Hatta ona, Topkapı Sarayı’nın avlusunda bulunan Aya İrini Kilisesi’ni tahsis ediyor. Prenses Mara, Fatih’in himayesinde Hristiyan olarak yaşıyor, Hristiyan olarak ölüyor.
Batı bugün bile bu seviyeye gelebilmiş midir, bakmak incelemek lazım. Ben bunları 1990 yılında Pa-lermo’da toplanan Kültür Bakanla-n "Çok kültürlülük" seminerinde anlattım. Bizim Kültürümüzün te-melinde, muhtevasında bu hoşgörü seviyesi var.. Herhalde onun için büyüktük
Bugün de Türkiye, bir alt kültürler mozayigi durumunda.. Bir rahatsızlık yok Dünyanın neresinde Türk varsa, Türkiye’ye gelmiştir. Özbek Kırgız, Tatar, Başkırt, Türkmen, aklınıza ne gelirse!. Kırmanç-lar, zazalar, Afşar Boylan..
Mesela Kazakistan’dan gelenler, evlerinde Kazak lehçesi konuşurlar. Bunun gibi, Türkiye’de Kır-manç lehçesi, Zaza lehçesi ile konuşan insanlar var.. Türkmeniyle, Boşnagıyla, Torveçiyle, Kıpçagıyla, Adıdegesiyle, Kabartayıyla, Karaçayıyla, tüm bu grupların birlikte oluşturdukları müşterek bir kültürümüz var.
Bu müşterek kültür hepimizin.. Ve gelişmiş bir kültür. Zamanla, bu ortak kültür içerisinde kaybolmuş alt kültürler de var. Kaybolan bu alt kültür de, bugünkü müşterek kültürün sahibi.. Zaman içerisinde kendiliğinden oluşan bu hadise, o alt kültürü silmek yok etmek manasına da gelmez.
Türkiye’de mevcut alt-kültürler bizim zenginliğimiz. Mahallî kültür olmadan milli kültür de olmaz, o

Efendim konuyu değiştirmek istiyorum. Şu Ayasofya konusu var. Ayasofya minarelerinin Ezana kavuşması, bizim meslek kamuoyu ve tüm kamuoyumuzda memnuniyet uyandırdı.
□ Evet.. Ayasofya minarelerinden "Ezan"ın duyulması hem bir ihtiyaçtı, (zira o yakında başka mescit yok), hem de bir geleneğin yaşatılması için gerekli idi. Onu yaptık Şimdi artık Ayasofya minarelerinde 5 vakit Ezan okunuyor.. Camiin bir bölümünde, Hünkâr Mahfilinde 5 vakit namaz kılınıyor.
Bir de Topkapı’da, Hırka-i saadet odasında Kur’an-ı Kerim okutulması hadisesi.. Basında o da geçti..
Tabi, onun da hazırlıklarını yapıyoruz. Kutsal emanetlerin ve Hirka-i Saadet’in bulunduğu bölümde de, Ramazandan itibaren 24 saat, aralıksız Kur’an-ı Kerim okunmaya başlanacak
Efendim, biraz konu dışına çıkacağım. Şu eski eserlerimizi Diyelim ki camiler artık sahipsiz değil. Diyanet bakıyor, Vakıflar Genel Müdürlüğü sahip çıkıyor, özel vakıf ve dernekler var. irfan sahibi milletimiz tesahüb ediyor. Saray ve köşkler de öyle, sahipsiz değiller. Ama şu çeşmeler, türbeler, kümbetler biraz sahipsiz, İstanbul’da, Ayasofya arkasında bir 3. Ahmet çeşmesi var, çevrenin çöp dökme mahalli. Tophane’de, Üsküdar’da çeşmeler var, aynı. Bakımlı tek çeşme gördüm: Sultan Ahmet Meydanı’ndaki "Alman" çeşmesi. Diğerleri öyle değil. Çok sayıda kabristan, türbe, kümbet gibi.
Not aldım. Bunların hepsi Bakanlığımı ilgilendirmiyor ama, ilgileneceğim.
Sayın Bakanım, bu müjdeleri okuyucularımıza ve milletimize sizin ağzınızdan duyuracağız. Şüphesiz geniş bir memnuniyet uyandıracak.. Efendim son olarak teşkilatımıza bir mesaj/n/z olacak mı?
Allah yardımcıları olsun.. Kaymakamlık günlerimde, görevlilerinizle çok yakından ilgilenirdim. İç-lerinden çok bilgili olanları var. Tabi daha az bilgili olanları da..
Dünya yeni bir çağa giriyor.
Bilim zihniyetinin, bilim çağının temelinde Kuran var. Bunu iyi anlamalı ve anlatmalı ki, daha güçlü olalım.
Bu yeni tavrınızdan ve çabanızdan dolayı da Başkanınızı ve sizi tebrik takdir ediyorum. Dergiyi kastediyorum. Böyle dinamik, canlı, statik olmayan, yapıcı bir mesaj lâzımdı. Bize bağlı bütün kütüpha-nelere de her ay alınması ve arşivlenmesi için talimat verdim.
Bir de temennim var. Bu dergi "aylık" değil, "haftalık" olmalı.. Türk toplumunun dinî üsluplu, yapıcı, haftalık bir yayına ihtiyacı var.. Onu da düşünmelisiniz.



"Kendi kültürümüzün kalıcı unsurlarını muhafaza etmek, ama teknik bazı yeniliklerden de istifade etmek., insanlığın ortak malı olan şeylerden korkmamak lazım."

“Milli olmadan cihanşümul olunamaz. bir sanatkar evrensel olmak istiyorsa milli ve yerli değerleri çok iyi anlamalı değerlendirmeli ve yorumlamalıdır.”

"Kur’an-ı Kerim olmasa, İslâm Medeniyeti olmazdı, islâm Medeniyeti olmasa bugünkü medeniyet olmazdı.
Gençlerimiz Kurana bir daha baksınlar.. Kuranı doğru anlarsak, Türk toplumunu "Bilgi Toplumu haline getirecek zihnî muhtevayı orada bulacağız."

AYASOFYA MİNARELERİ “EZANÂ HIRKA-İ SAADET “KUR’AN”A KAVUŞTU

Kültür Bakanı Namık Kemal ZEYBEK

AYASOFYA MİNARELERİNİN EZANA KAVUŞMASI-
TOPKAPI KUTSAL EMANETLER BÖLÜMÜNDE SÜREKLİ KUR’AN KERİM OKUNMASI- KÜLTÜR YOZLAŞMASI M MİLLİ KÜLTÜR-EVRENSEL KÜLTÜR, HAKİM KÜLTÜR-TÂBÎ KÜLTÜR TARTIŞMASI -AYDIN KOMPLEKSİ -DÜNYADA VE ÜLKEMİZDE SON KÜLTÜREL-SİYASÎ OLUŞUMLAR
Konularında sorularımızı cevaplandırdı.

Sayın Bakanım, ülkemizde bir "Kültür Yozlaşması", kültür aşınması, milli kültür erozyonu vakıası var. Kültür Bakanı olarak, bu acı gerçek konusunda ne buyurursunuz?
Sayın Mert, bu sorunuza önce küçük bir espri ile cevap vereyim: Bu iddia (vakıa diyelim) 1000 sene önce de, 500 veya 100 sene önce de öne sürülmüş, söylenmiştir. Yetişkinler, hep yeni yetişenlerin ter-biyelerinde, istek ve tutkuiannda farklılıklar görmüşler, "kültür yozlaşıyor" demişlerdir. Bu bugün de, dün de öyleydi. Bunu biz de yaşadık. Yetişme çağımızda da yaşadık, yetişkinlik günlerimizde de..
Bu konuda bir problem, bir yanlışlık var tabiî.. Şu van Bir yoğun yabancı kültür telkini, aşısı.. Batı kültürünü, olduğu gibi, ayıklamadan aktaralım, kendi kültürümüzden toptan kopalım.. Bu yanlıştır. 1 Bizde bu yanlış yapıldı. Kendimizi hor gördük, küçük gördük. Hatta, bizden olan bazı şeyleri zaman-zaman yasakladık.. Bunun sonucu olarak, bir yozlaşma, yabancılaşma süreci yaşadık..
Bizde, buna tepki olarak bir yanlış daha yapıldı. "Dışarıdan hiçbir şey almayalım" yanlışı.. Bu, kapalı bir yapı oluşturur.. Görgü ve tabiî kültür akışını dondurur.
Yukarıdakilerin ikisini de yaşadık Eskiden koptuk yeniye adapte olamadık. Bu, kültürsüzlüğü doğurur. Asıl rahatsızlık burada..

"Ayasofya Minarelerinden
Ezanın duyulması hem bir ihtiyaçtı,
hem de bir geleneğin yaşatılması için gerekli idi. Onu yaptık.
Kutsal emanetler ve Hirka-i Saadetin bulunduğu bölümde de, Ramazandan itibaren 24 saat, aralıksız Kuranı Kerim okunmaya başlahacak.

"Bu ezanlar ki, şehâdetleri dinin temeli, Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli..."

Doğrusu nedir? Doğrusu, kendi kültürümüzün "kalıcı" unsurlannı muhafaza etmek, ama teknik bazı yeniliklerden de istifade etmek. İnsanlığın ortak malı olan şeylerden korkmamak lazım.
Efendim, tam burada "Millî Kültür", "Evrensel Kültür" tefriki akla geliyor. Yani "Millî Kültür" yanında "Evrensel" bir kültür gelişiyor, yayılıyor. Zevklerde musikî olur, mimarî olur, hatta giyim kuşam olur-, tercihlerde ülke ve sınır tanımaz bir ortak kültür oluşuyor. Bu konuda ne buyuruyorsunuz? Kültür "MM" midir "Evrensel" midir, her ikisi midir, hangisidir!
Kültür hem "millî" olur, hem "evrensel" olur, hatta hem "mahallî" olur. Mahallî kültür olmadan, millî kültür olmaz, millî kültür olmadan evrensel kültür olmaz.
Burada bir parantez açalım: "Evrensel" tabirini de ben biraz yanlış bulurum. Ama kullanıyoruz. Evren-sel deyince biraz "dünya"nın dışına, çıkıyoruz, "Evren"e açılıyoruz gibi geliyor. Halbuki konumuz dünya ve orada yaşayanlar.. Bir de şu "..sel" ekine takılıyorum. Şimdi parantezi kapatalım; "Galat-ı meşhurdur diyelim ve devam edelim:
Buradaki problem de şu: "Evrensel" adı altında "yabana" kültür istilâsı davet ediliyorsa, bu hata olur. Bu dengeleri iyi kurmak lazım.
"Millî" olmadan, "cihanşümul" olunmaz. Bir sanatkâr evrensel olmak-istiyorsa, millî ve yerli değerleri çok iyi anlamalı, değerlendirmeli ve yorumlamalıdır. İşte boşluk, kargaşa ve yozlaşma buradan başlıyor.
Tabiî olanda yozlaşma olmaz. Osmanlı klâsik mimarisi, Selçuklu’dan hatta Bizans’tan faydalandı. Ama Osmanlı eserleri ne tek başına Selçuklu, ne de Bizans eserleridir. Faydalanmışlar, tabiî olarak, zorlanmadan, ama kendilerinden çok şey katmışlar ve âlemşümul eserler meydana getirmişler..
Kültürde ilk basamak "Mahallî" değerlerdir. Oradan "Milli"ye, millîden de "evrensel’e ulaşılır.
"Hakim Kültür", "Tabî Kültür" mefhumlarına girsek...
Bir millet "Güçlü" ise, kültürü de "Hâkim" kültür olur. Yönetimde Fatih, Yavuz, Kanuni gibi güçlü yöneticiler, sanatta Mimar Sinan gibi büyük sanatkârlar varken, Osmanlı kültürü hâkim kültürdü..
Şimdi "Bilgi", enformasyon çağındayız. Bu devirde "tek düze" kültür olmaz. Siz yapmak isteseniz de olmaz.
Kapınızı aralayın ama, kendi sağlam kültürünüzü de tahkim edin. Kültür farklılığı, aslında daha sağlıklıdır.. Yerli, Millî kültürleri yok saymak yoketmek, tehlikelidir. İnsanlık için tehlikelidir. Bunun için tedbir almak lazım.
Bizde bir de aydın kompleksi var.. Dışarıdan zorla gelmiyor.
Yabancılaşmaya biz, kendimiz talip oluyoruz, aydınlar olarak..

Evet.. Birtakım aydınlar, özellikle Batıyı bizden daha çok gelişmiş gördükleri için, onu taklide yöneli-yorlar. Neyi dışarıdan alalım, kendimizden neleri muhafaza edelim, düşünmeden...
Gelişmenin ipuçlarını kendi kültür köklerimizde aramak lâzım. Gelişmenin zihnî muhtevasını, un-sarlarını kendi kültür kökeninizde aramak yerine toptan dışarıya yönelirseniz, boşlukta kalırsınız.
Her zaman söylerim: Kufan-ı Kerim gelmeseydi, şu önümde duran teyp te olmazdı, elinizdeki fotoğraf makinası da, şu televizyon ve video da, hiçbiri olmazdı.
Bu yaklaşımımı yanlış anlayanlar da oldu. Söylemek istediğim şu: Kuran-ı Kerim olmasa, İslam Medeniyeti olmazdı, İslam Medeniyeti olmasa bugünkü medeniyet olmazdı.
Kuran-ı Kerim’de "Varlığın hikmeti "ni bilmek; "Arzın derinlikleri" ni araştırmak, Allah’ı ve O’nun kudretini anlamak için "İlim" emrediliyor. Kur’an-ı Kerim insanların dillerinin, renklerinin ayrı olduğunu; bunda hikmetler bulunduğunu belirtmekle, inananlannı Antropolojik, Etimolojik araştırmalara yöneltiyor. Kuran’da 750 ayet, insan-lan bilime ve araştırmaya yönlendiriyor.
Şunu herzaman söylüyorum: Gençlerimiz Kur*ana bir daha baksınlar.. Kuranı doğru anlarsak Türk toplumunu "Bilgi Toplumu" haline getirecek zihnî muhtevayı orada bulacağız.
Tarih içerisindeki başarımızın sebebi de "bilim "e verdiğimiz önemden geliyor: Melikşah, bütçesinin önemli bir kısmını sanatkâr ve bilginlere ayırıyordu. Maiyetinden biri diyor ki, "Efendim, bu parayı da orduya ayırırsak biz Bizans’ı kısa zamanda fethederiz".. Cevaben şöyle diyor: "Bu yaptığımız iş, Bizansı fethetmek kadar önemlidir."
Fatih devrin büyük bilgini "Ali Kuşçu"yu davet ediyor ve "Osmanlı topraklarına girdiğin andan itibaren, attığın her adıma bir altın vereceğim" diyor.
Bu bakış, Kur’andan geliyor. O sebepledir ki, Kimya, Cebir, Tıp, Sosyoloji., birçok ilmin kurucuları müslümanlar..
Dönüp kendimize, tarihimize, değerlerimize yeniden bir daha bakmamız lâzım.
Sayın Bakan, dünyada ve bölgemizde yeni değişimler oluyor. Bu yeni değişimler, ülkemizi de etkiliyor tabi.. Bu açıdan ülkemizi değerlendirir misiniz?
Bizim kültürümüzün temelinde ve köklerinde, bugün "Doğu" ve "BatT’nın gelmek istediği merhale, zaten mevcut.
"Millî olmadan, cihanşümul olunmaz. Bir sanatkâr, evrensel olmak istiyorsa, millî ve yerli değerleri çok iyi anlamalı, değerlendirmeli ve yorumlamalıdır.’
Bir küçük örnek vereyim: 1992 yılı, bir hadisenin 500’üncü yılı. 0 hadise şu: 500 yıl önce İspanya’da bir müslüman devlet vardı: ENDÜLÜS.. Zaman geldi, tarih sayfasından silindi. Müslümanlar toplu kıtale ve tehcire tabi tutuldu. Sadece Müslümanlar mı? Museviler, Avrupa’da sığınacak bir ülke aradılar. Hiçbir ülke Musevileri kabul etmedi. "Ya Hristiyan olacaksınız, ya da yok olacaksınız" tehdidine muhatap oldular. Onlar 3’üncü bir yol buldular. Kaçmak zorunda kaldılar., ve enterasandır, İspanya’daki Musevileri, "Sofu Beyazıt" denilen 2’nci Beyazıt, gemilerle Osmanlı topraklarına taşıdı..
İşte "SOFU", dindar olduğu için bunu yaptı desek..
Onu siz değerlendirin.. Tabii inancının gereğini yapıyordu.
Fatih Sultan Mehmed’in analığı Prenses Mara, Hristiyan.. 2’nci Mu-rad’ın vefatından sonra Fatih analı-ğına saygıda kusur etmiyor. Hatta ona, Topkapı Sarayı’nın avlusunda bulunan Aya İrini Kilisesi’ni tahsis ediyor. Prenses Mara, Fatih’in himayesinde Hristiyan olarak yaşıyor, Hristiyan olarak ölüyor.
Batı bugün bile bu seviyeye gelebilmiş midir, bakmak incelemek lazım. Ben bunları 1990 yılında Pa-lermo’da toplanan Kültür Bakanla-n "Çok kültürlülük" seminerinde anlattım. Bizim Kültürümüzün te-melinde, muhtevasında bu hoşgörü seviyesi var.. Herhalde onun için büyüktük
Bugün de Türkiye, bir alt kültürler mozayigi durumunda.. Bir rahatsızlık yok Dünyanın neresinde Türk varsa, Türkiye’ye gelmiştir. Özbek Kırgız, Tatar, Başkırt, Türkmen, aklınıza ne gelirse!. Kırmanç-lar, zazalar, Afşar Boylan..
Mesela Kazakistan’dan gelenler, evlerinde Kazak lehçesi konuşurlar. Bunun gibi, Türkiye’de Kır-manç lehçesi, Zaza lehçesi ile konuşan insanlar var.. Türkmeniyle, Boşnagıyla, Torveçiyle, Kıpçagıyla, Adıdegesiyle, Kabartayıyla, Karaçayıyla, tüm bu grupların birlikte oluşturdukları müşterek bir kültürümüz var.
Bu müşterek kültür hepimizin.. Ve gelişmiş bir kültür. Zamanla, bu ortak kültür içerisinde kaybolmuş alt kültürler de var. Kaybolan bu alt kültür de, bugünkü müşterek kültürün sahibi.. Zaman içerisinde kendiliğinden oluşan bu hadise, o alt kültürü silmek yok etmek manasına da gelmez.
Türkiye’de mevcut alt-kültürler bizim zenginliğimiz. Mahallî kültür olmadan milli kültür de olmaz, o

Efendim konuyu değiştirmek istiyorum. Şu Ayasofya konusu var. Ayasofya minarelerinin Ezana kavuşması, bizim meslek kamuoyu ve tüm kamuoyumuzda memnuniyet uyandırdı.
□ Evet.. Ayasofya minarelerinden "Ezan"ın duyulması hem bir ihtiyaçtı, (zira o yakında başka mescit yok), hem de bir geleneğin yaşatılması için gerekli idi. Onu yaptık Şimdi artık Ayasofya minarelerinde 5 vakit Ezan okunuyor.. Camiin bir bölümünde, Hünkâr Mahfilinde 5 vakit namaz kılınıyor.
Bir de Topkapı’da, Hırka-i saadet odasında Kur’an-ı Kerim okutulması hadisesi.. Basında o da geçti..
Tabi, onun da hazırlıklarını yapıyoruz. Kutsal emanetlerin ve Hirka-i Saadet’in bulunduğu bölümde de, Ramazandan itibaren 24 saat, aralıksız Kur’an-ı Kerim okunmaya başlanacak
Efendim, biraz konu dışına çıkacağım. Şu eski eserlerimizi Diyelim ki camiler artık sahipsiz değil. Diyanet bakıyor, Vakıflar Genel Müdürlüğü sahip çıkıyor, özel vakıf ve dernekler var. irfan sahibi milletimiz tesahüb ediyor. Saray ve köşkler de öyle, sahipsiz değiller. Ama şu çeşmeler, türbeler, kümbetler biraz sahipsiz, İstanbul’da, Ayasofya arkasında bir 3. Ahmet çeşmesi var, çevrenin çöp dökme mahalli. Tophane’de, Üsküdar’da çeşmeler var, aynı. Bakımlı tek çeşme gördüm: Sultan Ahmet Meydanı’ndaki "Alman" çeşmesi. Diğerleri öyle değil. Çok sayıda kabristan, türbe, kümbet gibi.
Not aldım. Bunların hepsi Bakanlığımı ilgilendirmiyor ama, ilgileneceğim.
Sayın Bakanım, bu müjdeleri okuyucularımıza ve milletimize sizin ağzınızdan duyuracağız. Şüphesiz geniş bir memnuniyet uyandıracak.. Efendim son olarak teşkilatımıza bir mesaj/n/z olacak mı?
Allah yardımcıları olsun.. Kaymakamlık günlerimde, görevlilerinizle çok yakından ilgilenirdim. İçlerinden çok bilgili olanları var. Tabi daha az bilgili olanları da..
Dünya yeni bir çağa giriyor.
Bilim zihniyetinin, bilim çağının temelinde Kuran var. Bunu iyi anlamalı ve anlatmalı ki, daha güçlü olalım.
Bu yeni tavrınızdan ve çabanızdan dolayı da Başkanınızı ve sizi tebrik takdir ediyorum. Dergiyi kastediyorum. Böyle dinamik, canlı, statik olmayan, yapıcı bir mesaj lâzımdı. Bize bağlı bütün kütüpha-nelere de her ay alınması ve arşivlenmesi için talimat verdim.
Bir de temennim var. Bu dergi "aylık" değil, "haftalık" olmalı.. Türk toplumunun dinî üsluplu, yapıcı, haftalık bir yayına ihtiyacı var.. Onu da düşünmelisiniz.



"Kendi kültürümüzün kalıcı unsurlarını muhafaza etmek, ama teknik bazı yeniliklerden de istifade etmek., insanlığın ortak malı olan şeylerden korkmamak lazım."

“Milli olmadan cihanşümul olunamaz. bir sanatkar evrensel olmak istiyorsa milli ve yerli değerleri çok iyi anlamalı değerlendirmeli ve yorumlamalıdır.”

"Kur’an-ı Kerim olmasa, İslâm Medeniyeti olmazdı, islâm Medeniyeti olmasa bugünkü medeniyet olmazdı.
Gençlerimiz Kurana bir daha baksınlar.. Kuranı doğru anlarsak, Türk toplumunu "Bilgi Toplumu haline getirecek zihnî muhtevayı orada bulacağız."