Makale

IRCICA

İSTANBUL, İSLÂM KÜLTÜR VE
MEDENİYETİNİN BİR ÖNEMLİ MERKEZİ.. ŞİMDİ DE İSLÂM
KONFERANSI TEŞKİLÂTINA KUCAK AÇTI..

İSLÂM ülkelerini kendi aralarında bir araya getiren beynel-lslâm teşkilâtlanmalar henüz yeni... Tarihi yarım yüzyıl gerilere kadar ine Sâdabad Paktı ile onu takip eden Bağdat Paktı, CENTO gibi teşkilâtlar, Batılı ülkelerin de bulundukları siyasi örgütlenmeler idi.
İslâm Konferansı Teşkilâtı’nın kuruş tarihi 1969? Türkiye bu teşkilâta bilâhare üye olarak girmiş... 1980 yılında İstanbul’da Yıldız Sarayı’nda İslâm Konferansı Teşkilâtı’na bağlı olarak "İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi" (IRC1CA) kurulmuş.
Sorumlu Yazı işleri Müdürümüz Orhan BALCI, kuruluş başkanı Prof. Dr. Ekmeleddln İhsanoğlu dan, teşkilâtın kuruluş ve çalışmaları hakkında bilgi aldı.

Türkiye’de Bir İslâm Konferansı Teşkilâtı

IRCICA

Sayın Ekmeleddin İHSANOĞLU, IRCICA ne zaman, nasıl kuruldu, hangi ihtiyaçtan doğdu, anlatır mısınız?
Türkiye, Devlet Başkanlan ve Dışişleri Bakanlan seviyesinde temsil edilen İslâm Konferansı
Teşkilâtının ilk üyelerinden biri.. IRCICA İslâm Konferansı Teşkilâtına bağlı ilk kültür müessesesi olarak, 10 yıl önce bu odada faaliyetlerine başladı.
"Hangi ihtiyaçtan doğdu?" dediniz. 45 İslâm Ülkesi (46 idi, iki Yemen’in birleşmesi ile 45 oldu) müş-terek bir kültür mirasına sahip. Çoğu farklı etnik, kültürel ve lengüistik temellerden gelen bu 45 ülkenin ortak kültür mirasının araştırılması, kaynaklanma tesbiti ve ilmi metotlarla incelenip, dünya kamuoyuna tanıtılması, işte IRCICA bu ihtiyaçtan doğdu.
Niçin Türkiye’de? Teşkilâtınız, İslâm Konferansının bir alt kuruluşu.. Öyle ise niçin Türkiye’de ve İstanbul’da kuruldu?
Türkiye, özellikle de İstanbul, İslâm Ülkeleri ve Şehirleri içerisinde kültür birikimi en büyük bir merkez. Kahire, Şam vb. başka merkezler de var. Ama İstanbul bu merkezler içerisinde ayrı bir özellik taşıyor.
Ev sahibi ülke olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sağladığı altyapı imkânları ve İstanbul’un 3 büyük tarihi sarayından biri olan muhteşem Yıldız Sarayı’nda-, şu görkemli mekânda, 10 yıl içerisinde doğu ve batıda akademik itibarı yüksek bir kurum haline geldi.
Kısa süre içerisinde, büyük faaliyetler, fedakârlıklarla önemli bir birikim sağladık; 45’i teşkilâta bağlı, 100’ü aşkın ülkede ilgi ile izlenebilir hale geldik.
Üye ülkelerin katkılarını, dostların desteğini, özellikle de Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin ev sahipliğini burada şükranla anıyorum.
Çalışma alanınız nedir? Hangi sahalarda hizmet üretiyorsunuz Hocam?
Merkezimizin araştırmaları "Bilim ve teknoloji tarihi"; "Mimari tarihi"; "Arşivler ve el yazmaları" hakkında katalog ve bibliyografya çalışmaları-, "islâm ülkelerinde kalkınmanın kültürel boyutlanrı”nın incelenmesi., gibi, tamamen kültür mirasına yönelik çalışmalar.. Bunlar, 45 İslâm ülkesini ve dünyada yaşayan 1.5 milyar müslümanı birbirine bağlayan müşterek belge ve kaynaklar. Bunları araştırıyoruz, gün yüzüne çıkarıyoruz ve sadece müslümanların değil, dünya kamuoyunun değerlendirmesine sunuyoruz.
İslâm ülkeleri arasındaki siyase-ten bölünmeleri, bu suretle kültürel bütünlük ve yakınlaşmaya çe-virmeye çalışıyoruz.
Sayın Hocam, şu altyapı dikkatimi çekti. Gerçekten zengin bir merkez Nasıl kuruldu ve nelerden oluşuyor bu altyapı?
1. Önce kompitür teknolojisine geçtik Bugün, şu gördüğünüz makinalarla Türkçe, Arapça ve Latin karakterde metin dizgileri yapılabiliyor, merkezimizde bulunan diğer koleksiyonlar kompitürize bir halde kullanılabiliyor. Ayrıca Türkiye bazında bütün teşkilâtlı kütüphanelerle müşterek bilgisayar ağına girdik
2. Fotoğraf koleksiyonumuz 50 bin fotoğrafı ihtiva ediyor. Koleksiyon iki bölümden oluşuyor: Yıldız albümleri koleksiyonunda bulunan, 19’uncu yüzyılda çekilmiş 35 bin fotoğraf Türkiye, Kuzey Afrika, Ortadoğu, Güneydoğu Asya ve hatta Kuzey Amerika ve Avrupa’dan şehir, mimarî eser, sosyal hayattan sahneler, taşıma araçları gibi çok çeşitli tarihî görüntüleri veriyor. Tarihî şahıs fotoğraflarını ihtiva eden ayrı bir koleksiyonumuz da, 2’nci bölümü oluşturuyor.
3. El yazması eserler ve bilim tarihi ile ilgili kısım, İslâmiyetin başlangıcından Osmanlı döneminin sonuna kadar, astronomi başta, ilmî eserleri arşivliyor.
4. El yazması Kuran-ı Kerim tercümeleri için ayrı bir bölüm ayırdık Burada Kuran tercümeleri bibliyografyası çalışmalarını sürdürüyoruz. Bugüne kadar 38 değişik ülkeye dağılmış; 28 ayrı dilde, 3350 yazma Kuran-ı Kerim tercümesi nüshasının tespiti yapıldı.
5. Bir bölümümüz de, hat şaheserleri bölümü.. Bu konuda da bir projemiz var. Kuran-ı Kerim’in ilk yazılışından günümüze kadar geçen zaman içinde İslâm ülkelerinde meydana getirilmiş hat şaheserlerinden seçilmiş örnekleri yayınlayacağız.
şimdi de müşahhasa insek sayın Hocamı.
Bugüne kadar hangi hizmetleri gerçekleştirdiniz?
İlk kapsamlı faaliyetimiz 1983 yılındaki "İslâm sanatları Milletlerarası Sempozyumu "dur. Kültür ve Dışişleri Bakanlıklarımızla işbirliği içerisinde Uluslararası seviyede bir sanat festivali gerçekleştirdik Bu forumda, İslâm sanatlarıyla ilgili bütün bilim adamlarını bir araya getirdik Bu forum, sanat ve kültür bakımından ülkemizi ilk defa dünyaya tanıttı. Bu geniş tanıtımdan sonra özellikle kardeş Arap Ülkele-rinden ertesi yıl büyük bir turizm patlaması da gerçekleşti. Bu, faaliyetin hedeflenmeyen, tasarlanmayan, düşünülmeyen bir yan ürünü oldu.

1985 yılında Kahire’de Eş-Şems Üniversitesi’nde "İslâm Araştır-•nalan" toplantısı gerçekleştirdik.
1986’da İslâmabat’ta bir organizasyonumuz oldu. Rahmetli Ziya
Ül Hak’ın başkanlığında.. 0 da "Güney Asya’da islâm Medeniyeti" ile ilgili bir toplantı idi.
Brunei’de "Güneydoğu Asya’da İslâm Medeniyeti" ile ilgili bir organizasyonumuz oldu. Şimdi de "Afrika’daki İslâm Medeniyeti"
ile ilgili bir projemiz var. Geçen yıl Budapeşte’de bir toplantı yaptık "Doğu Avrupa ve Sovyetler Birliği’ndeki İslâm Yazmaları" ile ilgili.
Sayın Hocam, yeni projeleriniz var mı, bundan sonra neler yapmayı tasarlıyorsunuz.?
"Batı dünyasından İslâm dünyasına modern bilimin transferi" ile ilgili bir projemiz var.
"İlmi ve Teknik Cemiyetler Tarihi" ile ilgili bir çalışmamız olacak.
"Osmanlı Döneminde Modern Haberleşme ve Ulaştırma Teknikleri" ile ilgili bir araştırma yapıyoruz.
Bu Nisan Ayı’nda "İslâm Medeniyetinde İlim Müesseseleri" hakkında bir çalışma yapacağız. Bununla, bütün İslâm Tarihi boyunca ilim yapan müesseselerin tarih ve çalışmalarını gün ışığına çıkarmak istiyoruz.
Sayın İnsanoğlu.’. Görüyoruz ki, Türkiye İslâm tarihinin kültür mirasını çağdaş dünyaya ve İslâm ül-kelerine tanıtma görevini üstlenmiş. Yaptıklarınızdan, yapacaklarınızdan bunu anlıyoruz Türkiye’nin öncülüğünde başka Beynel İslâm teşkilâtlar var mıdır?
Sayın Balcı, var tabii.. Türkiye önce İslâm Konferansı Teşkilâtının bir öncül, saygın üyesi..
Ayrıca İslâm Konferansı Teşkilâtının önemli organlarına ev sahipliği yapıyor. Bunlardan biri işte bu merkezimiz.
"İSLÂM KÜLTÜR MİRASINI KORUMA MİLLETLERARASI KOMİS-YONU"nun merkezi de İstanbul..
Ankara’da "İSLAM ÜLKELERİ İS-TATİSTİKİ VE EKONOMİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ" var. Onda da ev sahibi ülke Türkiye.. Bu da bizim merkez statüsünde bir alt organ.
Bir de, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Başkanı olduğu İSEDAK var. "İSLÂM ÜLKELERİ TİCARİ VE EKONOMİK İŞBİRLİĞİ DAİMİ KOMİTESİ"..
Tabiî İslâm Konferansı Teşkilâ-tı’nın başka İslâm ülkelerinde ve merkezlerinde başka organları da var. Cidde’de, Karaçi’de, Mekke’de, Riyad’ta, Kahire’de.. Bir de "islâm ülkeleri Arası Çimento Birliği" var.. Onun merkezi de, Türkiye.
Hocam, anlıyoruz ki Türkiye, özellikle ekonomik ve kültürel işbirliği konusunda devrede. Halbuki geçmişte bir tecerrüd hali vardı, İslâm ülkeleri birbirine yatan değildi. Türkiye de devre dışı idi. Şimdi görüyoz ki, bir işbirliği ve yakınlaşma var. Bu mesut, güzel bir netice.. Bir de bunu değerlendirir misiniz? Özellikle Türkiye açısından..
İslâmi dayanışmada Türkiye’nin rolü fevkalâde önemli. Zira Türkiye’nin tarihten gelen bir ağırlığı var. Ayrıca, bölgenin ve İslâm ülkelerinin en gelişmiş ülkesi.. Tabiî buna bağlı olarak bir de SORUMLULUĞU var. Türkiye’nin gerçekleştirdiği siyasî, ekonomik, teknik, kültürel gelişmeler var. Bu sebeple mümtaz bir yeri var. Ortadoğu ve Batı arasında bir köprü.. Şimdi buna bir de Sovyetler ve Karadeniz Bölgesi İşbirliği eklendi. Yani güneye, doğuya, batıya olduğu kadar kuzeye de bir köprü. Fevkalâde önemli ve stratejik bir konumda.. Coğrafya olarak, kültür olarak, tarihi bağlar açısından. Bunun herkes farkında.
En önemlisi, Türkiye de farkında. Geçmişte bazı hatalar oldu. Kendimizi batı ile bütünleştirme politi-kasını, İslâm ülkelerinden tecerrüt olarak algıladık Bu yanlıştı. Şimdi daha rasyonel bir anlayışa girdik Hem batı, hem Sovyetler, hem kardeş ülkelerle diplomatik sıcaklıklar var. Bunu ekonomik kültürel irtibatlar izleyecek Doğru olan da budur.
Türkiye özellikle İslâm ülkeleriyle dayanışmaya giriyor. Bu onun tarihi vazifesi idi. Batı ve Sovyetlerle de.. Akılcı politika budur.
Teşekkür ederim sayın Hocam.
Güzel mesajlar aldık Bunu okuyucularımıza duyuracağız.
Çok haz duyduğum bu güzel fırsatı bana verdiğiniz için asıl ben size teşekkür ediyorum. Merkezimiz size, okuyucularınıza, milletimize her zaman açıktır. Daha iyi günlerde, daha iyi ve yeni mesajlar alıp vermeyi Mevlâ’mız cümlemize nasip eylesin..


SUÇ "KADERİN Mİ ?

"Kader" ve "Kaza" kulu mazur gösteren bir tecellî olamaz, ilâhî takdirin, kulun fiiline bağlı olmayan hikmetleri bulunsa da...
İslâm milletlerinin bugün içinde bulundukları müzmahil durum, "takdir-i ilâhi" şemsiyesine sığınmayı asla meşru kılmaz. İslâm’ın cihanşümul mesajını Kızılderili-karaderili dünyanın her köşesine tebliğ ile muvazzaf Müslümanlar’ın eski dünyadan - yenidünyaya perişanlıkları, darmadağınıklıklarının dünyevî vebalidir. Ahiretteki sorumlulukları ise herhalde daha vahim olacaktır.
Müslüman milletlerin Filistin’den -Kara Afrika’ya durumları, islâmiyet’in ekmel din oluşuna ters bir tecellîdir. Osmanlı’nın "emn" ve "ümran" medeniyetinin enkazı üzerinde ortaya çıkan 40 ayrı çadır devletinin horoz döğüşü gibi birbirlerine efelenmeleri, bu ibtidailiğin sonucudur. Silâh tüccarı devletlerin yegâne pazarı bu bölge ise, buna vebalin de ötesinde bir sıfat bulmak lâzım... İnsan öldüren bu silâhların hele bir de Müslüman’dan-Müslüman’a çevrildiği düşünülürse...
Güneşin doğuşu, karanlığın en koyu noktasından sonra başlar. Karanlık, bir bakıma ışığa müjdedir, islam âleminin en karanlık günlerinde ikbal ve Akif’in verdiği kurtuluş müjdeleri, Türk milletinin silkiniş ve ardından istiklâl vakıasını getirdi. Bölgemiz açısından içinde bulunduğumuz dağınıklık ve krizde kulun kavrayamayacağı bir va’din müjdesi ve müjdecisi olabilir.
İslâm âleminin körfez krizi ile içine düştüğü utanç, belki de bir intibaha vesîle olacak.
Kim bilir? Bu uyanış İslâm âleminin intibahına vesile olursa, güneşi müjdeleyen karanlık bir daha aralanacaktır.