Makale

RAMAZAN BAYRAMI’NIN AYDINLIĞI İÇİNDE

RAMAZAN BAYRAMI’NIN AYDINLIĞI İÇİNDE

Kemal Edîb KÜRKÇÜOGLU

Dünyâ nüfûsunun tahminen beşte birinden terekküb eden İslâm âle­mi, îmÂn ve irfân câmiası: Ramazân’dan, bu ezelî rahmet ve mağfiret, ebedî hidâyet ve saâdet ayından doyasıya nasibini aldı. O âleme, o cami­aya dâhil insanlar olarak ne kadar sevinsek, ne kadar övünsek yeridir. Sevincimiz: şükran sevincidir; övüncümüz: ihlâs övüncüdür. Şükranımız: Allâh’a, ihlâsımız Resûlullâh’adır.

Bu yıl da Ramazan’ın ruhlara kazandırdığı hazlarla bayram ediyoruz. Daha nice nice bayramlar gelip geçecek. Sağ olanlar görecek, gönül yüz­leri ak olanlar erecek, feyizlerini derecek. Niyazımız budur ki: sağlıkla, yüz aklığıyle o günleri görelim, o günlere erelim, güllerini derelim. El-ve­rir ki kendimizi olanca gücümüzle Allâh’a, olanca hulûsumuzla Peygamber-i âgâh’a verelim.

Fakihlerce Kevser sûresi nasıl Kurban’ın ve Kurban Bayramı’nın vücûb delili ise, A’lâ sûresinin: "Kendini arıtan, Tanrısının adını anıp na­maz kılan kişi elbette felâh buldu.” (14 - 15.) mealindeki âyetleri de öylecene Ramazan Bayramı’nın Kitâbullâh’tan hüccetidir. ,

Ramazan orucu Hicret-i Nebeviyyenin ikinci yılında farz kılındığına göre 9 u Zamân-ı Saâdet’te olmak üzere 1380 yıldan beri bu bayramın icab ve vücûblarına riâyet edilmektedir. *

Hadîs ulemâsının ser-tâcı olan ve Türk milletinin medâr-ı iftihân bu­lunan İmâm-ı Buhârî Hazretlerinin rivâyetine göre, Resûlullâh’ın ve Ashâb-ı kiramın başından sonuna kadar oruçla geçirdikleri ilk Ramazânı ta’kîb eden Şevvâl’in ilk günü sabahında Hazret-i Ebû-Eekr, Hâne-i Saâdet’e gelir. İçeriden bir takım neş’eli sesler işitir. Efendimiz’in mübârek huzûrlarının kaçırılmakta olduğu mülâhazasiyle kızı Hazret-i Âişe’ye çı­kışmak ister. Nebiyy-i zî-şan, Habîb-i Rabb-i Rahman : “Ey Ebû-Bekr, her kavmin bir bayramı var; bu da bizim bayramımız!” der.

Bayramları neş’eyle, sevinçle geçirmek, ma’şerî varlığın muktezâsı ve gerçek yoksullara, muhtaçlara neş’eli, sevinçli bayramlar geçirtmek de içtimâi yardım îcâbı olduğu kadar, Resûl-i Ekrem Efendimiz’in tasvibi, tavsiyesi ve emri cümlesindendir. Ancak, bir az önce de tasrih ettiğimiz veçhile, yoksulların gerçek yoksul, muhtaçların gerçek muhtaç olmaları şarttır. Yardım elinin uzanacağı kimseler: ancak ve ancak "tam yoksul” vasfım hâiz bulunanlardır. Böylelerine ne verilse, ne kadar verilse yine azdır. Kanâatimizce Fıtr sadakası ve Zekât, yoliyle ve tamâmiyle veril­miş, verilişte ehliyyet gözetilmiş olsaydı, eminiz ki bir tek yoksul kalmazdı, demekte mübalağa yoktur. Esasen Dînimizin Sadaka ve Zekât sistemi: cem’iyyette yoksul bırakmamak gayesinden mülhemdir.

Bayram namazına Resûlullâh Efendimiz, bir yoldan giderler, başka, bir yoldan dönerlerdi. Bu hareketlerinde ne derin hikmetler vardır. Zâten O’nun hangi hareketleri hikmetli ve ma’nâlı değil ki!..

Bayram ziyaret ve iâde-i ziyâretleri : makbul geleneklerimiz cümlesindendir. Bu ziyaretlerde yaş, mevki ve bilgiden, önde gelir.

Ziyaret edilen kimseye hürmet ilgisi gösterilmiş, - bir dakikalık za­mana inhisar eylese bile - ziyâreti iade olunan kimsenin de gönlü hoş edil­miş olur. Uzak yerlerdeki hısımlara, tanıdıklara tebrik telgrafı, mektub göndermek, bu hususta gelen telgraflara, mektublara aynı yolda cevab vermek, imkân hâlinde onları telefonla aramak dînimizin ehemmiyetle tavsiye ettiği “Sıla-i Rahm = Yakınlık Bağı” keyfiyetine riâyet mâhiyyetindedir. Sıla-i Rahm’e, yakınlık bağı’na i’tinâ gösteren ferdlerden mü­rekkep milletin bünyesi sağlam olur.

Bu ziyaret, arama, sorma: yalnız dirilere münhasır değildir. Bayram­larda, ölmüşlerin kabirlerini ziyaret etmek, onlara mezarları başında Yasin, Mülk, Nebe’ ve Tekâsür sürelerinden, hiç olmazsa en az bir Fâtiha. ile üç Ihlâs’tan mürekkeb birer nur buketi, çelengi sunmak, sunanlar için huzur kaynağı, sunulanların ruhları için de sürür vesilesi olur. Bu da Re­sûlullâh Efendimiz’in mübarek âdetlerindendir.

Semerkandli fakih Ebü’l-Leys’in naklettiğine göre ashâb-i kirâmdan Enes b. Mâlik Hazretleri : “(İki Bayram’dan başka) mü’minin beş bay­ramı vardır.

Birincisi: mü’minin geçirdiği ve kendisine günah yazılmadığı gündür. bu, bayram günüdür.

İkincisi: dünyâdan îmanla, kelime-i şahadet getire getire, Şeytan tu­zağından kurtularak gittiği gündür; bu, bayram günüdür.

Üçüncüsü : Ahirette Sırât’ı, sere-serpe geçtiği, Kıyâmet korkunçluk­larından masûn kaldığı, husûmeti olanların ve zebanilerin ellerinden kur­tulduğu gündür. Bu, bayram günüdür.

Dördüncüsü : Cennet’e girdiği, Cehennem’den tamâmiyle emîn bulun­duğu gündür; bu, bayram günüdür.

Beşincisi: nihayet Allah’ın likasına nâil olduğu gündür; bu, bayram günüdür.

Bizi, bu beşli bayrama ulaştıracak tek vâsıta: tam bir takvâ, Resû­lullâh’a tam bir ittibâ’, evâmire tam bir inkıyad, nevâhîden kat’iyyetle ictinâb ahdi ile, bu ahidte sâbit-kadem olma cehdidir.

Bu bayramla başlayan Şevval ayında, 6 gün oruç tutmak memduhtur. Nitekim Peygamberimiz’in beyanlarına nazaran: “Ramazan orucunu tu­tan ve ona Şevval’den altı gün katan, bütün yılı oruçla geçirmiş gibidir. Yine Resûl-i Ekrem Efendimiz, bir Hadîs-i şeriflerinde Ramazan bayramı gününde muhtaçlara sadaka vermeğe; namaz kılmak, zekât ödemek, teş­bih ve tehlîlde bulunmak gibi hayr ve hasenat işlerini işlemeğe çalışın. Çünkü o (gün), Allah’ın günâhlarınızı bağışlıyacağı, duânızı kabûl ede­ceği, size rahmetle nazar kılacağı bir gündür.” demişlerdir.

Bayramlarda yoksul yetimleri doyurmak, giydirmek: pek sevablı bir ibâdettir. Bu bakımdan bu mukaddes hizmeti ifâ için teşkilâtlandırılmış olan Kızılay ve Himâye-i Etfâl Cem’iyyetlerine yardım etmek , insanlık ve Müslümânlık borcumuzdur.

Sevgili ve hamiyyetli din kardeşlerim, Allâh’a şükürler olsun, bu bay­ramı da sükûn içinde, huzûr içinde, selâmet ve saâdet içinde, gelişme haz­zı ve kalkınma şevki içinde kutluyoruz.

Hadisler

Muâz bin Cebel’den rivâyet olunuyor, Peygamberimiz- buyurduki: Sana hayır kapılarını haber vereceğim. Oruç kalkandır. Sadaka , suyun ateşi söndürdüğü gibi günahları söndürür. Gecenin ortasında kulun ibâdeti de böyle. Sonra şu mealdeki âyet-i kerîmeyi okudu:“Onlar ki yanlarını yataklara koyamazlar, Rablarına korku ve ümit içinde niyaz ederler. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan hayıra sarfederler. Hiç bir kimse onların işlediklerine mükâfat olarak gizlenmiş göz aydınlığı olan nimetleri bilemez.”

*

Sehl bin Sa’d’dan, demiştir ki, Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu :“Her şeyin bir zekâtı vardır. Cesedin zekâtı da oruçtur.”