Makale

HABBAB İBN ERET

Dr. Durak PUSMAZ / Haseki Eğitim Merkezi Müdürü

HABBAB İBN ERET

Habbab b. Eret (r.a.) dan anlattığı rivayet edilmiştir:
İslam’ın ilk günlerinde Resûlullah (s.a.s.] Kabe’nin gölgesinde hırkasına yaslanmış yatıyordu. (o sırada müşriklerin zulmü dayanılmaza hale gelmişti.] Kendisine halimizden şikayet ettik ve:
“- Bizim için (müşriklere karsı) Allah’tan yardım dilemez misiniz, bizim (bu işkenceden kurtulmamız) için Allah’a dua etmez misiniz?” dedik. Bunun üzerine Allah Resûlü:
“- (Sabrediniz.) Sizden öncekilerden mümin bir kimse yakalanır, kendisi için bir çukur kazılarak oraya konulur, sonra testere ile basından aşağı ikiye ayrılır ve demir taraklarla etleri ve kemikleri taranırdı da bu is onu dininden çevirmezdi. Allah’a yemin ederim ki, Allah’ü Teâlâ bu İSİ (dini) kemale erdirecektir. Hatta atlı bir kimse San’a’dan Hadramevt’e kadar gidecek Allah’tan ve koyunlarına kurdun saldırmasından başka hiç bir şeyden korkmayackatır. Fakat siz sabırsızlanıyorsunuz.” buyurdular.1
Hadis-i şerifte dikkatimizi çeken bazı hususlara temas etmek istiyoruz.

Müşriklerin Müslümanlara Karşı Zulüm ve Baskıları

İslamiyet’in ilk yıllarında müslüman olanlar genellikle kimsesiz, yoksul ve zayıf kimselerdi. Mekke Müşrikleri bu müslümanlara zulmederler, akla, hayâle gelmedik işkencede bulunurlardı. Ûyle ki artık işkenceleri çekilmez hale gelmiş, müslümanlar dayanamaz olmuşlar ve Resûlullah’a gelerek bu sıkıntıdan kurtulmaları için Allah’a dua etmesini istemişlerdir. Peygamber efendimiz (s.a.s.) de sabretmelerini tavsiye etmiş ve onları teselli etmek için de bu zulüm ve işkenceye maruz kalanların sadece kendilerinin olmadığını, daha önceki inanan kimselerin de benzeri, hatta daha ağır zulüm ve işkencelere maruz kaldıklarını belirt mistir.
Mekke müşriklerinin bu zulüm ve işkencelerine maruz kalanlardan biri de hadis-i şerifimizin ravisi olan Habbab b. Eret (r.a.) dır. Habbab b. Eret, Temîm kabilesine mensuptur. Künyesi Ebû Abdillah’tır. İlk müslüman olanlardandır. Hatta rivayet edildiğine göre sahabeden İslam’a girenlerin on altın- cısı olmuştur. Dini uğruna birçok işkence, eza ve cefaya maruz kalmıştır. Habbab, Ümmü Enmâr isminde müşrik bir kadının kölesi idi. Bu müşrik kadın, Habbab’ın müslüman olduğunu öğrenince beyninden vurulmuşa dönmüştü. Bir köle nasıl olur da sahibinin izni olmadan yeni bir dine girer, müslüman olurdu. Hem üstelik bu din Allah katında köle ile efendisini esit olduğunu söylüyordu. Bu hiç olacak is miydi. Ümmü En- mar Habbab’ın dininden dönmesini istiyordu. Habbab’ın bunu kabul etmediğini görünce dininden döndürmek için ona akla hayale gelmedik işkenceler yapmaya başlamıştı. Öyle demiri ateşte kızdırır, kıp kırmızı olunca onunla Habbab’ın bedenini ve basını dağlardı. Habbab da buna sabrederdi. Ama bunun biteceği yoktu. Diğer kimsesiz sahhabUere de benzeri işkenceler yapılıyordu. Artık dayanamaz hale gelmişlerdi. Habbab durumunu bir gün Hz. Peygambere şikayet etmiş, Hz. Peygamber de: “Allahümmensur Habbâben: Allahım! Ha- bbab’a yardım et.” diye dua etmişti.
Bu, Habbab’a yapılan bir zulümdü. Tarih boyunca hiçbir zalimin yaptığı yanına kalmamıştır. Onun için “mazlumun ahi, indirir şâhı” denilmiştir. Bu İlâhî bir kanundur, burada da öyle olmuştur. Ümmü Enmâr ismindeki bu müşrik kadın çok geçmeden basından bir derde tutulmuştu. Ûyle ki şiddetli sancıdan dolayı kıvranıp duruyordu. Köpek gibi ulumaya başlamıştı. Tedavisi için her türlü çareye başvurmuş, basını kızgın demirle dağlaması tavsiye edilmiş, aksi taktirde bundan kurtulamayacağı söylenmisti. Allah’ın hikmetine bakınız, bu defa kızgın demirle dağlama sırası Habbab’a gelmişti. Habbab kızgın demiri alır, hanımefendisinin basını dağlardı.
Tabiînin büyük alimlerinden eş-Sa’bî demiştir ki: “ Habbab kendisine yapılan işkencelere sabredip müşriklere istediklerini vermemiş, dininden dönmemiştir. Müşrikler Habbab’ın sırtına kızgın tası koyarlar, hatta sırtının eti erirdi.”2
Hz. Ömer halife olunca; birgün Habbab’a müşriklerden gördüğü işkenceyi sormuştu. O da sırtını açarak: "Ey mü’minlerin Emiri! Sırtıma bak.” demişti. Hz. Ömer sırtına bakınca gördüğü manzaradan ürpererek: “Bu günkü gibi hiç kimsenin sırtını görmedim” demişti. Habbab da olayı şöyle anlatmıştı: “Ey mü’minlerin Emir! Benim için ateş yakılır, üzerine yatırılırdım, sırtımın yağları ateşi sön- dürürdü.”3 Hz. Ömer, Habbab’ın basına gelenlerden dolayı çok duygulanmış ve gözlerinden yaşlar boşanmıştır.
Hz. Ömer’in müslüman olması olayında Habbab’ın isminden de bahsedilir. Habbab’ın okur yazar olduğunu, Resulullah’a inen Kur’an ayetlerini öğrendiğini ve kendisinden sonra müslüman olanlara da öğretmeye çalıştığını görüyoruz. Bu, Mekke döneminde islamiyetin ilk yıllarında çok tehlikeli bir işti. Fakat onun her türlü tehlikeyi göze alarak bunu yaptığını müşahede ediyoruz. Hz. Ömer’in kız kardeşi Fatıma ile eniştesi
Said’e de Kur’an’ı Habbab öğretiyordu. Hz. Ömer müslüman olmadan önce müşriklerin ileri gelenlerinin tahriki ile kılıcını kuşanıp Hz. Peygamber’i öldürmeye giderken yolda, eniştesi Said ile kız kardeşi Fatıma’nın da müslüman olduklarını işit- mişti. Hiç beklemediği bir durumla karşılaşan Hz. Ömer’in tepesi atmış, önce onları ortadan kaldırmak için doğruca kız kardeşinin evine gitmişti. Tam o sırada Habbab, Hz. Ömer’in kız kardeşi ile eniştesine Kur’an öğretiyor, elindeki sahife’den Tâhâ sûresini okutuyordu. Hz. Ömer’in geldiğini hissedince Habbab hemen evin kilerine gizlenmiş, Fatıma da sa- hife’yi alarak saklamıştı. Aralarında geçen sert münakaşa ve mücadeleden sonra Hz. Ömer’in gönlü yumuşamış: “Biraz önce okuduğunuz sahife’yi bana veriniz. Muhammed’in ne getirdiğine bakayım.” demişti. Okuyunca da onun ne güzel söz olduğunu belirtmiş, bunu işiten Habbab, saklandığı yerden çıkarak: “Umarım ki ey Ömer! Allah, Nebîsinin duasını senin hakkında gerçekleştirir. Dün onun: “Allah’ım! islamiyeti ya Ebu’l-Hakem b. Hişam, ya da Ömer b. Hattab’la kuvetlendir.” diye dua ettiğini işittim. Allah Allah! Su işe bak ey Ömer!” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer:
- “Ey Habbab! Hz. Muham- med nerede bana bildir, yanına gidip müslüman olayım” demiştir. Habbab da: Hz. Muham- med Safa Tepesi’nde bir evdedir. Yanında da ashabından bazı kimseler var, dedi. Hz. Ömer oraya giderek müslüman olmuştur.4
Hz. Ali (r.a.) şöyle demiştir. Allah Habba’a rahmet eylesin. O, isteyerek müslüman olmuş, itaat ederek hicret etmiş, mücahid olarak yasamış ve çeşitli işkencelere maruz kalmıştır. Elbette Allah güzel amel işleyen kimsenin ecrini zayi etmeyecektir.”5
Habbab yapmadığı şeyi başkasına söylemezdi. Bizzat yaşadığı ve hayatında tatbik ettiği şeyleri söylerdi. Bir defa ashab mescidde iken Habbab gelmiş, oturup susmuştu. Ashab: “Bunlar senin başına, kendilerine hadis nakletmen veya öğüt vermen için toplandılar." deyince, Habbab susmasının sebebini söyle belirtti: “Belki de onlara yapmadığım şeyi emredebilirim. ”6
Habbab demirci idi. Kılıç ve zırh yapıp satıyordu. Azılı müşriklerden As b. Vâil’e de yapmış olduğu kılıçlardan satmıştı. Alacağını isteyince, As. b. Vâil: “Senin dinine girdiğin Muham- med, Cennette cennet ehli için altın, gümüş, elbise ve hizmetçilerin olduğunu söylemiyor mu?” dedi. Habbab da: “Evet, söylüyor.” dedi. As b. Vâil: “Öyle ise kıyamet gününe kadar bana mühlet ver, orada senin hakkını ödeyeyim. Ey Habbab! Allah’a yemin ederim ki sen ve peşinden gittiğinden Muham- med, Allah katında benden daha üstün olmayacaksınız ve size verilecek nimet benden daha çok olmıyacaktır.” dedi, iste bu olay üzerine su âyetler inmiştir7.
“Ayetlerimizi inkar edip: “Bana mal ve evlad verilecek” diyen adamı gördün mü? Gaybe mi çıkıp baktı, yoksa Rahman’ın huzurunda bir ahit mi aldı (Allah ile bir anlaşma mı yaptı?) Hayır (yanılıyor), biz onun dediğini yapacağız ve onun için azabı uzattıkça uzatacağız, ü dediği (malı ve evladı) na biz varis olacağız (nesi varsa bize kalacak ve o, bize tek basına gelecek (yanında ne malı, ne de evladı olmayacak)."181
Habbab hicretin 37 inci senesinde vefat etmiş ve Kûfe’ye defnedilmistir.

Hz. Peygamberin Mucizesi

Konumuz olan hadis-i şerifte Hz. Peygamber’in bir mucizesine de şahit oluyoruz. Peygamber Efendimiz zulüm, işkence ve baskı altında bulunan müslümanlara sabretmelerini, huzur ve rahata kavuşmak için acele etmemelerini istemiş, müslümanların mutlaka müşriklere galip geleceklerini, İslam Dininin Arap yarım adasına hakim olacağını, her tarafta huzur ve güvenin sağla- nayacağını, insanların huzur ve güven içerisinde kimseden korkmadan San’a’dan Hadramevt’e kadar gideceklerini beyan etmiştir. Peygamber Efendimizin vermiş olduğu bu haber aradan çeyrek asır geçmeden tahakkuk etmiştir. Bu, Peygamber efendimizin istikbâle âit mucizelerinden biridir. Nitekim İmam Buhârî konumuz olan yukarıdaki hadis-i şerifi Manâkıb bölümünde “Bâbu alâmâti’n-i nübüvve fi’l-islâm: İslamda Peygamberlik alametleri” baslığı altında kaydetmiştir.

1-Buhârî, Menâkıb, 25 (IV, 244).
2- Üsdü’l-Ğâbe, II, 114-117.
3- Üsdü’l-Ğâbe, II, 115.
4- ibn Hisâm, es-STra, I, 367-370.
5- Muhammed Ali es-Sâbûnî, Min Kü-
riîzi’s-sünrıeh, s. 90-91.
6-Üsdü’l-Ğâbe, II, 116.
7- ibn Hişam, es-Sîra, I, 383.
8- Meryem sûresi: 19/77-80.