Makale

1.000' inci yıldönümü münasebetiyle MANAS DESTANI

1.000’ inci yıldönümü münasebetiyle
MANAS DESTANI

Mustafa Turan
Tarih Öğretmeni


Gerçeküstü ile gerçeğin, efsane ile tarihin birbirine karıştığı, bir kahramanı, ya da önemli bir tarihsel olayı övüp, yücelten uzun manzumeye biz, destan diyoruz.
Tarihlerinde görkemli zaferler bulunmayan milletler, kendilerine hayâli destanlar icat ederek, ulusal şeref ve gurur kazanmak isterler. Destan, şehname veya epope denen milli menkıbeler; bir milletin maddi ve manevi dayanağı olduğu kadar, kıvanç da verici bir vesilesidir. Kahramanlığın milletçe şahlanıp, zaferlerin şahikalara yükseldiği müstesna olayların hatırası, ulusların şuurlarında mahfuzdur. Şayet bir millet, zaferlerle taçlanmış destânî menkıbelerden mahrumsa, öksüz ve yetim bir çocuğa benzer. Uluslar tarihleriyle yaşadıkları gibi, kahramanlıklarıyla da izzet bulurlar. Bizim her sayfası destanlaşan tarihimiz, yüzlerce kubbesi ve binlerce sütunu ile gökleri delen muhteşem bir mabede benzemektedir. Fakat, öyle millet vardır ki, tarih deyip en basit şeyleri destan olarak yazar. Millet de vardır ki, bizim gibi şahane tarih yapar ama destanını yazmayı pek umursamaz. Destanları en güzel şekilde ifade ederek dilden dile, nesilden nesile aktarmak, ancak usta kalemlere ait bir mev-hibedir.
Tarih’te böylesine görkemli destanların ve yiğitlerin geçit yaptığı başka bir millet bulmak oldukça zordur. Biz bugün, destanlaşan tarih yapraklarından sadece birini açacağız ve Kırgız Türklerine ait olan, "Manas Destanı’ndan bahsedeceğiz. Çünkü 1995 yılı, Manas Destanı’nın 1000. yılıdır.
Türk kavminin tarihçe bilinen en eski boylarından gelen Kırgızların, milli ve kahramanlık destanına Manas Destanı denmektedir. Manzum olarak yazılan bu destan, dil ve folklor açısından çok zengin bir kaynağı oluşturmaktadır. Destan, Kırgızların mitolojileri, inançları, adetleri, yaşam savaşları ve eğlencelerinden bahsetmesi dolayısıyla, "Kırgız Ansiklopedisi" diye de nitelendirilmektedir.
Kırgızlar; önceleri Uygurlara bağlıyken, 840’da Pamir Yamaçları, Talaş Irmağı ve Tanrı Dağları civarında Kırgız Hakanlığını kurduklarını görüyoruz. Rus işgaline karşı şanlı mücadele verdikleri, yenildikten sonra çeşitli Türk boylarına katıldıkları, ancak bu zorlu dönemlerde dahi varlıklarını korudukları anlaşılmaktadır. Sovyetler, Batı Türkistanı 6 kışıma bölüp her birine "Cumhuriyet" (nasıl cumhuriyetse?) ismi verdiklerinde, Kırgız Türklerine de "Kırgızistan Cumhuriyeti" ismini layık görmüşlerdir. Uzun süren Rus zulmü ve hegemonyasından sonra, Rus İmparatorluğu (Sovyetler) çökerken, 31 Ağustos 1991 tarihinde bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir.
Kırgızlar arasında hâlâ yaşamakta ve yenileşmekte olan Manas Destanı’nın temel konusu: Müslüman Türkler (Nogay Kırgızları) ile putperest Çinli, Kalmuk ve Uygurların sürekli mücadeleleri, Kırgızların Çin’den kurtuluş savaşları ve ona uyruk Kalmuklardan intikam alışlarının efsanevi anlatımıdır. Türkoloji edebiyatında bu konu, son yıllara kadar ele alınmamıştır. Manas Destanı hakkında ilk bilgiyi, 1849’da Franal isimli bir Rus memuru vermiş, bu destanı keşfedip dünyaya tanıtan ise, Kazak prenslerinden Velihanov’dur. Ancak, 1917 Sovyet ihtilalinden sonra, Manas Destanı’nı Ruslar 1958’e kadar yasakladılar. Çünkü bu destan, 16. yüzyıldan beri Türk ülkelerine musallat olan Rus emperyalizmine karşı, Türk mücadelesinin özünü içermesi yanında, Türklük, İslâmlık ve törelere sevgi ve hasreti canlandırmaktaydı. 1958’de, Türk milliyetçiliğini diriltecek bölümlerle, Rus emperyalizmine ait kısımlar çıkartılarak neşrine izin verilmiştir. Manas’cı denilen Kırgız ozanlarının söyledikleri bu destanın parçaları Sagımbay Orazbakoğlu tarafından derlenmiş ve yazıya geçirilerek 4 cilt halinde yayımlanmıştır. Manas’ın ve oğlu Semetey ile torunu Seytek’in maceralarını üç bölümde anlatan Sagımbay rivayeti, 180 bin 378 mısra tutmaktadır. Bunun 4 cilt olarak tahminen 105 bin mısraı yayımlanmış, kalan kısmı ise, Kırgızistan ilimler Akademisi Kütüphanesi’nde saklıdır.
Ancak bu destanın Anadolu Türkçesiyle tam bir metni yoktur. Sadece Kültür Bakanlığı’nın 1000 temel eser dizisinin 117.Sİ, Abdülkadir İnan tarafından 4 cilt özetlenerek "Manas Destanı" başlığıyla yayımlanmıştır. Dün-ya’nın en uzun destanlarından birisi olan Manas Destanı, sayısız ve oldukça karışık olay ve söylentileri de İçermektedir.
Destan’a göre; Kırgız ve Kazaklar Çin Hükümdarı zalim Esen Han’ın esareti altında, sürgünde yaşarken, Yakup Han ve Çıydır Hatun’dan Manas doğmuştur. Beşikte konuşmuş, 10 yaşında tam bir silahşorluk kazanarak 14 yaşında yenilmez bir yiğit olmuştur. Şimdi destan hakkında bir fikir edinmek üzere doğumu ve yetişmesinin bir kısmına günümüz Türkçesiyle bakalım.

DOĞUŞ
Yakup Han’ın Çıyırdı
adlı hatunundan
Bir oğlan çocuk doğdu
Çocuğun yüzüne baktı
Teni ap-ak pamuk
gibiydi
Kemikleri bakır gibiydi.
…………….
Manas, bir gün
beşiğinden
Seslenerek şöyle dedi:
Aksakallı atam Yakup Han
Ben Müslüman yolunu
açacağım
Kafirin mallarını
(davar) dağıtacağım,
Hepsini burdan
kovacağım.
…………….
Manas’ın annesi oğlunu yetiştirmesi amacıyla, çobanların başına emanet etmiş, ancak Manas’ın yaramazlıkları bitmediğinden, getirip ailesine: "Bu adam olmaz, çocuğunuza sahip çıkın" diye şikayet eden çobanbaşını dinleyen annesi kocasına şöyle der:
"Bu Manasım bizi uzakta kalan yurdumuza kavuşturacak. Manas’ım sürgün halkımızı düşman elinden kurtaracak." Bir süre sonra Kırgızlar ana yurtlarına doğru kaçmaya karar vererek yola çıkarlar. Sonrası için yine Manas Destanı’na bakalım. Esen Han bağırıp çağırdı. Sonra yanındaki alplara: "Manas’ı yakala, ayağını, kolunu bağlayıp getir. Manası yakalayamazsanız hepinizi öldüreceğim." dedi. Davullar vuruldu, zurnalar çalındı. Tam silahlanmış Çin, Moğol askerleri Kırgızlar üzerine harekete geçtiler. Fil ve gergedanlar, katır ve develerin bağırmaları bütün sahrayı inletiyordu. Bu haberi işiten Yakup Han şaşırdı ve Kırgızlara şöyle dedi: "Gık demeden istediğini yapalım. Ne kadar malımız varsa verelim de canımızı kurtaralım. Güzel kızlarımızdan bir "dokuz" yapıp Esen Han’a takdim edelim. Zavallı sığıntı halkız." Manas yerinden sıçrayıp: "Vay babacağım, ne diyorsun? Neden bu kadar alçaldın. Böyle namus, haysiyet kıracak iş yapmaktansa ölelim, geberelim. Aymanboz’a bineyim bu gelen düşmana hücum kılayım. Kırgız halkım, senin ben kurbanın olayım" diye bağırdı. Bu olaydan sonra destanda, Manas’ın kahramanlıkları ve zaferleri geniş geniş anlatılmaktadır.
Manas, Buhara Beyi’nin kızı Kanıkay ile evlenir. Bu kadın, destanın baş kişilerindendir. Manas bir süre sonra zehirlenerek öldürülür. Karısı, ana ve babası yoksullasın Fakat Allah onlara acır. Ayrıca Kırgızların İslâm’ı yaymalarını da murat ettiğinden dolayı, Manas’ı diriltir ve zaferler nasib eder. Ancak nice savaştan sonra Manas ve atı ihtiyarlayıp ölürler. Karısı bu sırada Semetey’e hamiledir. Buhara’ya babasının sarayına döner. Orada doğup büyüyen Semetey de babası gibi güçlü bir kahraman olur ve babasının yurduna döner. O da Ay-Çörek’le evlenir ama, çıktığı bir seferde ihanetle öldürülür. Hanımı Ay-Çörek’ten doğan Seytek de, babası ve dedesi gibi bir yiğit olmuştur. Kırgızları refaha, zafere ve zenginliğe kavuşturur. Talas’tan Taşkent’e kadar geniş toprakların ve insanların hakanı olur.
Asıl destanın 40 bin dize, Manas’ın oğlu Semetey ile onun oğlu Seytek’in destanlarının da 60 bin dizeden meydana geldiğini belirtenlerde bulunmaktadır. Manas’ın Pekin’e akınını konu edinen büyük gazavat bölümü 28 bin dizeden oluşmuştur. Bu bölümde Manas’ın karargahında kılınan bir sabah namazı şöyle anlatılır: ’Tan ağarıp attığı, yeryüzünü sis kapladığı zaman, çok güzel bir ezan sesi kırlarda yankılandı... Herkes bütün savaşçı askerler uykudan kalkup abdest alıp sabah namazına hazırlandılar." Bu tarzda devam eden dini levhalar da yer yer çizilmektedir.
Destan’ın bazı bölümleri Kırgız halk ozanları tarafından, belli makamlara göre ve iki telli yaylı bir saz eşliğinde toplantılarda okun-’ maktadır. Hatta ünlü Manas’cılar yapıtı, kendi dönemlerinin olaylarıyla da zenginleştirmektedirler. En ünlü Manas’cılardan olan Keldibek, destan anlatırken, çadırın sallandığı, fırtınaların koptuğu, karanlıkta atların göründüğü, nal seslerinin duyulduğu, onu sürüdeki hayvanların dahi dinlemeye geldiği rivayet edilmektedir.
Türk kültürünün engin ve zengin oluşunun somut bir örneği olan, diğer destanlar gibi Manas Destanı’nı da, okumalı ve genç neslimize de okutup öğretmek için gayret sarfetmeliyiz.