Makale

Peygamberimizin Hadislerinde "ANNE" Kavramı

Peygamberimizin Hadislerinde "ANNE" Kavramı

Doç. Dr. Hüseyin Algül
Uludağ Ürıiv. İlahiyat Fak. Öğretim Üyesi

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de, bize anne- babalarımıza iyilik etmemizi, yaşlandıkları zaman da onlara merhametle davranmamızı emreder; bilhassa annelerimizin hamilelik süresince nice güçlüklere göğüs gerdiklerini de bize hatırlatır. Peygamber Efendimiz de: "Allah’ın rızası ana-babanın rızasında, gazabı da ana-babanın gazabındadır” ve "Büyük günahların en büyüğü, Allah’a ortak koşmak ve ana-babaya karşı gelmektir*’ buyurur.
Allah’ın Rasûlünde bizim için kâmil bir örnek vardır. Her konuda ilk örneğimiz Nebiyy-i Muhterem (S.A.S.)’dir. O halde Rasûlüllâh’a giden yolda bir yürüyelim ve aile dünyamızda, O’nun, anneye bakışını birlikte görelim!
Sevgili Peygamberimiz henüz altı yaşında iken annesini kaybetti. Ama 0, ömrü boyunca onu hiç unutmadı, daima hürmetle ve gözleri yaşararak andı. Hudeybiye Umresi’nde Mekke’ye giderken Ebva’ya uğrayıp annesinin kabrini ziyaret etti, bu esnada kabri eliyle düzeltti, teessüründen ağladı. Bunu gören Müslümanlar da ağladılar. Niçin ağladığını soranlara Rasûl-i Ekrem Hazretleri şu cevabı veriyordu: "Annemin, benîm hakkımdaki şefkat ve merhametini hatırladım da ağladım!"
Şimdi düşünelim: Biz küçüklüğümüzde annelerimizin bize gösterdikleri şefkat ve merhameti hatırlayarak duygulanabiliyor ve gerektiğinde göz pınarlarımızı göz yaşı seliyle yıkayabiliyor ve Kur’ânî bir talime uyarak: "Allahım! Onlar bana, küçükken merhamet ettikleri gibi Sen de onlara (anneme- babama) merhametle muamele buyur!" diyebiliyor muyuz?
Ya şu örneğe ne diyeceksiniz? Süveybe adlı bir hanım var. Bu hanım, Peygamberimiz doğduğunda sadece bir hafta kadar ona süt emzirmiş. Peygamber Efendimiz ne yapmış biliyor musunuz? Kendi başına hayatını temin edebilecek bir safhaya geldiği andan itibaren onunla ilgilenmiş, bedelini ödeyerek ve cariye statüsünden onu kurtararak âzâdetmek istemiş, fakat Ebu Leheb’in cariyesi olduğu için o buna müsade etmemiş. Ne var ki, Sevgili Peygamberimiz, hicretten sonra da o hanımla ilgilenmeye devam etmiş, sürekli olarak ona erzak ve hediyeler yollamıştır. Bir de Halime Hatun var. Peygamberimizin süt annesi. İki yıl sütünü emmiş, evlerinde dört yıl kalmış. Bir defasında Halime Hatun Mekke’ye gelmişti. Ortalıkta yaman bir kıtlık vardı. Peygamberimiz onu görünce "Anneciğim, anneciğim!" diye hürmet etmiş, sırtındaki hırkasını yere serip onu oturtmuş, kırk koyun ile erzak ve taşıması için de bir deve vermişti. Hevazin savaşındaki esirleri, Hali- me’nin hemşehrileri oldukları için karşılıksız salıverdi, süt kardeşi Şeyma’yı da hediyelerle memleketine uğurladı.
Çoğumuz annelerimiz mesabesindeki muhterem hanımların sütünü emmişizdir. Çoğumuzun süt anneleri ve süt kardeşlerimiz vardır. Acaba kaçımız bunlara karşı Peygamber Efendimizin gösterdiği hassasiyet ve yakınlığı gösterebiliyoruz? Kaçımız neş’eleriyle sevinip, kederlerine ortak oluyoruz?
Bir de şu örneğe bakalım: Ümmü Eymen-Bereke Hanımefendi Çahiliye devrinde putperestlerin hor gördüğü bir sosyal sınıfa mensup cariye statüsünde. O çağda böylelerine insan muamelesi bile yapılmıyor. Ama Cenâb-ı Hak bu hanıma Peygamber Efendimize çocukluğunda dadı olmayı nasip ediyor.
Bu muhterem hanımın üzerindeki emeklerini hiç unutmayan Sevgili Peygamberimiz bu hanıma, daima “Anne!" diye hitap ediyor ve “Sen benim ikinci annem sayılırsın!" diye iltifat ediyordu. İşte bu, İslam’ın , aile hayatında en büyük inkılâbı gerçekleştirecek oluşunun müjdesi idi. Bozulan her şey İslâm’la yerli yerine oturacak, her varlık hakettiği mevki ve davranışı İslâm’da bulacaktı.
Söz buraya gelmişken, Peygamber Efendimizin yengesi Fatıma Hatun’dan da bahsetmeliyiz. Bu hanım, Ebu Talib’in zevcesidir. Peygamberimiz 8-13 yaşları arasında amcası Ebu Talib’in evinde kalmıştı. Yengesi Fatıma Hatun ona öz çocukları gibi davranmış, hatta himaye etmişti. Rasûl-i Ekrem Hazretleri, vaktiyle bu hanımın kendisine gösterdiği şefkat ve merhameti hiç unutmamış, ömrü boyunca ona hürmet ve hizmette kusur etmemiştir. Müslüman olan bu hanım, hicretten sonra Medine’de öldüğü zaman, Peygamberimiz (S.A.S.) onun hakkında: "Annem öldü" ifadesini kullanmış, kefen niyetiyle gömleğini vermiş, cenaze namazını kıldırıp, kendi elleriyle kabre indirmiş ve kabirde bir süre uzanıp sonra çıkmıştı. Peygamberimizin gösterdiği bu sıcak ilgiye oldukça şaşıran ashab, sebebini sormadan edemedi. Anne mefhumuna en güzel anlamı kazandıran ve anneye saygı ve hizmetin en güzel örneklerini bizzat kendi hayatında yaşayarak gösteren Kâinatın Efendisi cevap olarak şöyle buyurdular: "Ebu Talib’ten sonra bu kadıncağız kadar bana iyiliği dokunan hiç bir kimse yoktur. Ahirette cennet elbiselerinden giyinmesi için ona gömleğimi kefen olarak verdim. Kabre ısınması, alışması için de oraya kendisiyle birlikte uzandım. O benim annemdi. Kendi çocukları aç durur, suratlarını asarlarken, o, önce benim kamımı doyurur, saçımı tarardı, o benim annemdi!"
Evet!.. Peygamber Efendimizin, kayın validelerine, Ümmü Haram, Ümmü Süleym, Ümmü Umare gibi İslam’a hizmeti geçen hanımlara ve anne mevkiindeki hanımlara hürmeti ve hizmeti anlatmakla tükenmez. O’nun, annesine verdiği büyük önemi aksettiren şu mübarek sözüne dikkatlerinizi çekerek yazımızı şimdilik noktalayalım: "Ben, annemin rüyasına mazhar olmuşumdur." Evet, Sevgili Peygamberimiz, erişilmez yüce peygamberlik mevkiinin sahibi iken anneye hürmet ve onu minnetle yâdetmekte, tevazünün en büyüğünü sergileyerek muhterem validesinin rüyasına mazhar olduğunu söylüyor.
Düşünelim değerli okuyucular, hepimizin annesi, istikbalimiz hakkında rüyalar görmedi? Hangimizin annesi, geleceğimizle ilgili ninniler söylemedi? Hangimiz, annelerimizin: "Büyü de adam ol! Yüce Rabbim seni kazalardan, belâlardan korusun, işlerin âsân, yolların açık olsun!.." dua ve temennilerini ve gece karanlığındaki içli yakarışlarını unutabiliriz?
Ah annelerimiz! Biz, sizlere, Allah Rasûlü’nün bize öğrettiği ve anne kavramına kazandırdığı derin mânaya uygun davranışlardan çok uzaklardayız. Ama Sevgili Peygamberimizde billurlaşan anne sevgisinde buluşacağız. Buna muhtacız, hatta mecburuz.
Ölmüş annelerimiz kabirlerinde nurda yatsınlar, Allah’ın rahmeti onlarla olsun! Yaşayan annelerimize Cenâb-ı Hak, sağlık ve âfiyet versin! Bizim için umut ve meserret kaynağı olan hayır duaları dillerinden düşmesin!

- Buhan, el-Camiu’s-Sahîh, l-VIII, İstanbul 1979
- Müslim, el-Camiu’s-Sahîh, (nşr. M.F.Abdülbaki), l-V, Mısır 1374/1955.
- Tirmizî, es-Sünen, l-V, Kahire 1381/ 1962.
- Ibn Hişam, es-Siretü’n-Nebeviyye, l-IV, Mısır 1355/1936
- Ibn Sa’d, Tabakat, I-IX, Beyrut ts.
- Halebî, Insânü’l-Uyûn, l-lll, Beyrut ts.
- Ibnü’l-Esîr, e!-Kâmil, I-XVI, Beyrut 1385/1965.
- Ö. Rıza Kehhale. A’Lâmü’n-Nisâ, l-V, Öimeşk 1397/1977.