Makale

HER ŞEY DAHA İYİ BİR TÜRKİYE İÇİN

Merhaba

HER ŞEY DAHA İYİ BİR TÜRKİYE İÇİN

Harun ÖZDEMİRCİ
Dini Yayınlar Dairesi Başkanı

Milletler ve devletler değerlerine sahip oldukları sürece yaşıyor, değerlerinden uzaklaştıkları zamanlarda ise huzur ortamından uzaklaşıyorlar. Devletler, o devleti oluşturan milletin tarihi tecrübelerinden, kazanmalarından, ülke gerçekleri ve ihtiyaçlarından yola çıkarak şekilleniyor. Millî devletler bu hususları göz ardı etmeden dünyadaki gelişmeleri ve değişmeleri dikkate alarak oluşuyor ve dünya devleti olma özelliğini kazanıyorlar.
Milletimizin en zor günlerinde Anadolu’da Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından başlatılan Kurtuluş Savaşımız sonunda ‘Millî Hakimiyet’ prensibine dayalı olarak kumlan yeni Türkiye Devleti’nin İdarî yapılanması Cumhuriyet olarak belirlenmiş, 1924’den 1937’ye uzanan süreç içerisinde de yukarıda belirtmeye çalıştığımız hususlara dayalı demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti yapılanması gerçekleştirilmişti. Bu devletin yönetim tarzı ve şekillenmesi ile nasıl bir devlet anlayışına sahip olması gerektiği de ard arda yapılan düzenlemeler, değişiklikler ve oluşturulan kurumlar ile açık bir şekilde ortaya konmuştu.
Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti’nden devraldığı toplum üzerinde mecburi bir değişim ve dolayısıyla bir kültür gelişmesi başlatmıştı. Bu değişim ve gelişme ile cemiyetin kültür bakımından bütünleşmesini sağlamak suretiyle modernleştirilme aşamasına adım atılmış oluyordu. Türk halkı her hususta medenî olduğunu göstermek zorundaydı. Çünkü modernlik, iç ve dış görünüşler arasında tutarlılığı mecbur kılan bir vasıftı. Dolayısıyla bütün medenî dünyanın yaşadığı ve kabul ettiği değişimler Türkiye’de de yaşandı.
1863 yılından beri yazarlar ve fikir adamları tarafından tartışılan Latin Alfabesi, oluşturulan bir mütehassıslar kurulu tarafından tamamlandı ve Atatürk tarafından 9 Ağustos 1928’de açıklandı. Ülkede ilmî tarihçiliğin tesis edilmesi amacıyla, tarih ilminin ciddi olarak ele alınması ve onun ilmî metoduna göre uygulanması gerekiyordu. Cumhuriyetin kuruluş yıllarının zorlukları aşılıp, rejim meselesi halledildikten sonra Atatürk, 1930’da adı sonradan, Türk Tarih Kurumu olarak değiştirilen Türk Tarihini Tedkik Cemiyeti’ni kurdu. Daha sonra Türk dilini kendi millî bünyesine kavuşturmak ve zenginleştirmek suretiyle, büyük bir kültür dili haline getirmeye karar verildi.
Bu devirde ele alman diğer bir atılım ise üniversiteler oldu. Ülkede mevcut tek üniversite olan Darü’l Fünun yapılan düzenlemeler ile yeniden yapılandırıldı, ismi İstanbul Üniversitesi olarak değiştirildi ve daha sonra kurulan bir çok üniversitenin fikri temelleri atıldı.
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra daha başka birçok değişim yaşandı. Bu değişimler millî birliğin oluşumunda ön plana çıkan, belki ilk etapta farkedilemeyen unsurlardı. Bununla birlikte din işlerinde yapılan düzenlemeler de köklü değişimin bir parçasıydı. Cumhuriyetimizin laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti niteliklerini belirleyen irade, devletin teşkilat yapısında genel idare içerisinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yer almasını tesbit eden irade olarak belirginleşiyordu. Burada dikkatlerden kaçırılmaması gereken husus, yeni devlet anlayışlarının artık belirgin bir hale geldiği dönemde, dünyadaki gelişmelere uygun böyle bir modeli seçmiş olması ve ülke şartlarını ve millet geleneğini de göz önüne alarak bu yapılanmaya genel idare içerisinde Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir müesseseyi yerleştirmiş bulunmasıdır. Çünkü Türk Milleti’nin geleneğinde devlet ve din her zaman iç içe olmuş, dinî müesseseler de hep devlet teşkilatlanması içerisinde yer almıştır. Bütün bu düzenlemelerin halk nezdinde büyük bir oranda kabul görmesi de, ‘nev’i şahsına münhasır’ bize ait modelin bütün hassasiyetler gözetilerek ortaya konmuş olmasındandır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 77. kuruluş yıl dönümünü yaşadığımız bu günlerde, bizlere bu kutsal vatanı emanet olarak bırakan atalarımıza minnet ve şükranlarımızı sunuyorum.
Her şey daha iyi bir Türkiye için.
Bir sonraki sayımızda buluşmak üzere, her şey gönlünüzce olsun, hoşça kalınız.