Makale

HAT SANATI

HAT SANATI

Hayati OTYAKMAZ

Hz. Muhammed (s.a.s.)’den, Kur’an-ı Kerim’in toplanmasından sonra, İslam Dini’nin bilime verdiği özel önemin etkisiyle, çok sayıda kâtip yetişmiş, yazı da doğal olarak büyük aşamalar göstererek mimarlık, bezeme ve musikî gibi önemli bir sanat kolu olmuştur. Başlangıçta “Ma’kılî” denilen basit ve düz çizgilerden oluşan yazıdan Hz. Ali’nin “kûfî” hattı bulduğu söylenir. Ümmü’l-Hutut (yazıların anası) denilen kûfî hat, birçok yazı türüne kaynak olmuştur.
Aklâm-ı Sitte (altı kalem) denilen ve Hat ve Hat- tatan’da tespit edilen sıralamaya göre Sülüs, Nesih, Muhakkak, Reyhânî, Tevki ve Rika kalemleri ortaya çıkmıştır. Burhan-ı kâtı’da bazılarının Ta’lik’i yedinci kalem olarak aldıkları ve ölçülü yazıların aslının Heft Kalem (yedi kalem) olduğu belirlenmiştir.
Sülüs ve nesih yazılarının lbn-i Mukle (885940) tarafından ortaya konduğu kabul edilir. Muhakkak ve Reyhâni yazılarını bulup kurallarını belirleyen hattat da, XI. yüzyılda yetişen Ibn-i Bevvab adıyla tanınan Bağdatlı Ahmet İbnü’l Fazl’dır. Ta’lik yazıyı bulan ise kesin olarak bilinmemekle birlikte değişik söylentiler vardır. Müstakim-zâde’nin “Tuhfe-i Hattâtin” deki aktarmalarına göre Tebriz’li Mir Ali bulmuştur. Hat ve Hattatan’a göre ise, Hoca Ebu’l-Al’dir.
Abbasi halifelerinden Muşta’sim’a (1299) gelinceye kadar kamış kalemin ağzı düz kesilirdi. Yakut eğri keserek, Aklâm-ı Sitte’yi kurallara bağlayıp, yazı sanatına yeni bir görünüş kazandırmış, diğer hattatlar onu izlemek durumunda kalmışlardır.
Hat sanatı, Abbasiler’den sonra Türkler’in ve Iranlılar’ın elinde ge- üşmesini sürdürmüştür. Büyük Selçuklulardan Anadolu Selçuklulan’na uzanan süreçte hat sanatında kullanılan yazı türlerinde farklılık görülmez. Bu dönemde kullanılan yazı türleri sülüs, nesih, muhakkak ve reyhani’dir. Mevlâna Müzesi’nde sergilenen Ebulizz Ömer bin Ali tarafından muhakkak ve reyhani hat- tıyla yazılmış olan Kur’an-ı Kerim (1206) Selçuklu döneminin seçkin örneklerinden biridir.
Osmanlı hattının Türk zevkini yansıtan bir üslûp olarak ortaya çıkması XV. yüzyıl sonlarında olur. Dönemin ünlü hattatları Ahmet Şemseddin Karahi- sarî, Yakut el-Mustasımî ve hat sanatında yeni bir çığır açan, koyduğu kurallarla Şeyh Üslûbu denilen okulun oluşmasına sebep olan Amasyalı Şeyh Hamdullah (1429-1520)’tır.
Osmanlı hat sanatında klasik üslûp XVII. yüzyılın ikinci yarısında, olgunlaşmaya başlar.
Hat tarihinde yeni bir üslûp, "Hafız Osman" (1642-1698) okulu olarak ortaya çıkar. Bu okula mensup dönemin ünlü hattatları ise Ambarizâde Derviş Ali, Yedikuleli Seyyit Abdullah, Eğrikapılı Mehmet Rasim, Hafız Halil, Yusufi Rumî, Yamak Salih ve İsmail Zühdi Efendi’dir.
Daha sonraki dönemlerde gelenek oluşturmuş sanatçılardan birisi de Kazasker Mustafa İzzet Efendi (1876)’dir. Sanatçı, önceleri Hafız Osman’ı izlemesine rağmen, daha sonra Hafız Osman ve Şeyh Hamdullah’ın yazılarında beğendiği harflerle ayrı bir yol tutmuş, son döneminde gene Hafız Osman’a dönmüştür. Abdullah Zühdî, Şefik Bey, Alaettin Bey, Burdurlu Hafız Osman Kayışzâde. Muhsinzâde Abdullah, Haşan Rıza, Hacı Nuri Bey, Hafız Vahdetî, Mehmet Hilmi, Çırçırlı Ali, Efendi Kazasker Mustafa îzzet tarzında eser veren sanatçılardır.





XX. yüzyılda Hafız Osman okullarına mensup Kamil Akdik’e, Sultan V. Mehmet tarafından Re- isü’l-Hattatîn (hattatların reisi) unvanı verilmiştir. Mehmet Emin Yabacı, Macit Ayral, Mustafa Halim Özyazıcı ve Hamid Aytaç diğer ustalardır. Bugün Haşan Çelebi, Mustafa B. Pekten, Mahmut Öncü, Hüseyin Kutlu, Fuat Başar, Mehmet ve Osman Özçay, Erol Dönmez, Savaş Çevik ve Hüseyin Gündüz dikkati çeken hattatlardır.
Kitap ve murakkaların dışında Aklâm-ı Sitte yazıları kitabe ve levhalarda da kullanılmıştır. Normalden büyük yazılan bu yazılara celî yazı adı verilir. Celî yazı adı sadece, muhakkak, sülüs ve nesih için kullanılır. Muhakkak, harflerin yayvan olması dolayısıyla celi de tercih edilmemiştir. Aklâm-ı Sitte dışında kalan talik yazının celî biçimi de vardır. Bursa’da Ulu Cami ve Yeşil Cami yazıları, Osmanlı celîsinin ilk habercisi sayılır. Celî yazısının gelişmesi Ali Bin Yahya Sofi ile başlamıştır. Ahmet Karahisarî, Haşan Çelebi, Kasımı Gubarî, Mehmet Bursavî ve Beşir Ağa nın yazılarıyla gelişmiş, asıl güzelliğine XIX. yüzyılda Mustafa Rakım Efendi (1757-1826) ile ulaşmıştır.
XIX. yüzyılda celi yazıda iki okul bulunur. Mustafa Rakım ve Mahmut Celalettin okulları. Mahmut Celalettin okulu öğrencileri Sultan Abdülmecid, Tahir Efendi, Çukurcumalı Mahmut Celalettin’in ölümleriyle sona ermiştir.
Mustafa Rakım Okulu ise günümüze kadar gelmiştir. Rakım okulunun takipçileri, Haşim Efendi, Sultan II. Mahmut, Mehmed Rakım, Abdulfettah Efendi, Çarşambalı Hacı Arif Bey, Sami Efendi, Tuğrakeş İsmail Hakkı Altunbezer, Macit Ayral, Halim Özyazıcı ve Hamid Aytaç’tır. Günümüzde Haşan Çelebi. Hüseyin Kutlu. Fuat Başar, Davut Bektaş ve Osman Özçay bu türde eser vermektedir. Aklâm-ı Sitte’nin dışında kalan talik yazı İranlılar tarafından bulunmuş, Anadolu’ya tran’h İınad’ın talebesi Buharalı Derviş Abdi tarafından getirilmiştir. Derviş Abdi’den sonra talik yazı Tophaneli Mahmut, Siyasi Ahmet Efendi, Kadı Durmuşzâde Ahmet, Katipzâde Mehmet Refi, XVIII. yüzyılda ise Şeyhülislâm Veliyüddin tarafından yazılmıştır.
XIX. yüzyıla kadar İran etkisinde olan talik yazı, Mehmet Esat Yesarî ve oğlu Yesarizâde Mustafa izzet Efendi tarafından Türk zevkinin katılmasıyla gelişmiştir. Bu tarzda ise Ali Haydar Bey, Çarşambalı Hacı Arif Bey, Sami Efendi, Nazif Bey, Ömer Vasfi, Aziz Efendi, Mehmet Hulusi, Necmettin Okyay, Halim Öz- yazıcı, Kemal Batanay, Sa’di Belger, Hamid Aytaç, Ali Alparslan, Muhittin Toy ve Ali Serin eserler vermişlerdir.
Divan da alman kararların yazıldığı yazı çeşidine Divan yazı denir. Türkler tarafından bulunan ve XV. yüzyılda Tacüddin adlı hattat tarafından geliştirilen Divanî yazının, XIX ve XX. yüzyılda en güzel örnekleri verilmiştir. Bu yazının güzel örneklerini, Mümtaz Efendi, Nasuh Efendi, Kemal Akdik, Tuğrakeş İsmail Hakkı Altunbezer, Halim Özyazıcı, Hamit Aytaç ve Ali Alparslan vermiştir. Ayrıca ferman, menşur, berat ve anlaşmalarda kullanılmış Ce- lî Divanı adlı bir yazı türü daha mevcuttur.
Osmanlılar tarafından bulunan Rık’a yazısı XIX. yüzyıl başından itibaren yaygın bir biçimde kullanılmıştır. Bu yazı türünün ustaları Mümtaz Efendi, Mehmet İzzet Efendi, Şefik Bey, Ferit bey, Hafız Haşan, Tahsin Hilmi, Hafız Vah- detî, İsmail Hakkı Altunbezer, Halim Özyazıcı, Hamid Aytaç ve Ali Alparslan’dır. Gerçekten Türkler’in bu süsleme dalında sağladıkları gelişme “Kur’an Hicaz’da nazil oldu, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı” denmesine neden olmuştur.

Kaynak: Sözen Metin, Geleneksel El Sanatları, 1998-Istanbul.