Makale

KUR’AN-I KERÎMİ TAKLİD TEŞEBBÜSLERİ

KUR’AN-I KERÎMİ TAKLİD TEŞEBBÜSLERİ

Prof. M. TAYYİB OKİÇ

Kur’ân-ı Kerîm, Arab nesir edebiyatının ilk ve ebedî şaheseri olmakla kalmamıştır. Aynı zamanda Hazret-i Muhammed (S.A.S.)’in nübüvvet ve risâletini te’yid eden en büyük bir mu’cizedir. Geçmiş peygamberlerin mu’cizeleri, ekseriya geçici ve hissî (el-mu’cizetü’l-hissiyye), yâni sâdece o devirde yaşayanlar ve o anda hazır bulunanlar tarafından müşâhede edilebi­lirdi. Meselâ, sihrin revaçta bulunduğu ve ünlü sâhirlerin yaşadıkları bir de­virde Hazret-i Mûsâ’ya mu’cize olarak sihirli bir asâ verilmiş ve bununla sâhirler mağlûb edilmiştir. Tıbbın ve hâzık tabiblerin yüksek derecelere ulaştıkları bir zamanda da Hazret-i İsâ, tıb sahasında büyük mu’cizeler gös­termiştir. Hazret-i Muhammed (S.A.S.)’in mu’cizeleri ise, ekseriyetle sürekli ve aklî (el-mu’cizetü’l-’akliyye) idi.1 Hazret-i Muhammed (S.A.S.) zamanın­da Arab dili üslûbu ve hitabeti, en yüksek dereceye ulaşmış bulunuyor, âdetâ altın çağını yaşıyordu. Bunun timsâlini meşhur yedi muallâkada görü­yoruz. Filhakika o sıralarda zaman zaman tertib edilen edebî müsabakalar (meselâ Sûku ’Ukâz’da), edebî mahsullerin daha verimli bir şekilde inki­şafında âmil oluyordu. O zamanki edebî mahsuller böylece tenkid süzgecin­den geçerdi.2

İşte Arab kavminin belâgat ve fesahat sahasında en yüksek bir merte­beye ulaştığı bir devirde gereken en büyük mu’cize, hiç şüphe yok ki belâ­gat ve fesâhatin en büyük timsâli olan ve hiç kimse tarafından taklid edile­meyen Kur’ân-ı Kerîm’in vahyedilmesi olmuştur.

Kur’ân-ı Kerîm’in i’câzını, ona benzer veya ona yakın başka bir eserin meydana getirilememesinde, bu hususta insanların âciz olmalarında görü­yoruz.

( … )

“De ki: Bu Kur’ân’ın bir benzerini [meydana] getirmek için ins ve cin bir araya gelseler ve hattâ birbirlerine yardımcı olsalar bile, onun gibisini [meydana] getiremezler”.3

Kur’ân-ı Kerîm’de, yukarıdaki âyetiyle, kendisine benzer bir eserin meydana getirilemeyeceği buyurulduktan sonra, aksini iddia edenlere ve böyle bir eser meydana getirmek isteyenlere de şu gibi davetler yapılmıştır:

( … )

“[Senin için, Kur’ân’ı] O uydurdu diyorlar [değil mi?]; [onlara] de ki: Siz, sözünüzde samîmî iseniz, Allah’tan başka kimi [yardıma] çağırırsanız çağırın da, onun gibi on sûre uydurup meydana getirin”.4

( … )

"Eğer kulumuza [Muhammed’e] indirdiğimizden [Kur’ân’dan] şüphe ediyorsanız ve doğru sözlü iseniz, Allah’tan başka yardımcılarınızı [yardı­ma] çağırın ve onun sûrelerine benzeyen bir sûre [meydana] getirin. [Bu­nu] yapamazsanız —ki [elbette] yapamayacaksınız— kâfirler için hazırlan­mış bulunan ve yakıtı insanlar ile taşlar olan ateşten korkun”.5

Filhakika bu dâvetler karşısında muârızlar, tabiatiyle, aczlerini göster­mekten başka bir şey yapamamışlardır. Vâkıa bu sâhada bâzı cür’etkârların ortaya atıldıkları görülmüştür. Gûyâ Kur’ân-ı Kerîm’e bir nâzire olmak üzere sözüm ona birkaç cümle ortaya atanlardan biri, yalancı (sahte) peygamber Museylime olmuştur.6 145 H. târihinde ölen İbnü’l-Mukaffa da7, rivayete göre, Kur’ân-ı Kerîm’in bir taklidini yapmağa niyetlenmiş, fakat bir müddet sonra Hûd Sûresi’nde, ( … ) “Ey arz, suyunu çek, ey semâ [yağmurunu] tut”8 âyetinin bir çocuk tarafından okunduğunu işi­tince, bu işten vazgeçmiştir. Hattâ bu âyet-i kerîme, ruhunda öyle büyük bir tesir yapmıştı ki, o âna kadar hazırladığı bütün taklitleri imha etmiş ve Kur’ân-ı Kerîm’in hiçbir zaman taklit edilemeyecek bir Allah Kelâmı oldu­ğuna inanmıştır. Feylesof şâir Ebu’l-‘Alâ’ el-Ma’arrî’ye de böyle bir niyet nisbet edilmiştir. Bunu Ez-Zemahşerî bile muhtemel addetmiştir. Fakat Fahrü’d-Dîn er-Râzî buna itiraz etmiştir. Diğer taraftan müsteşrik Kremer, böyle bir ihtimâli kabûl etmemektedir. Rivayete göre şâir Ebü’t-Tayyib el-Mutenebbî’nin9 de buna benzer muvaffakiyetsiz bir teşebbüsü olmuştur.

Hazret-i Ebû Bekir devrinde, Zeyd İbn-i Sabit tarafından cem’ edilen Mushâf-ı Şerîf esas tutularak Hazret-i Osman’ın emri üzerine ve kendisinin tâyin ettiği bir komisyon tarafından çoğaltılan Mushâf-ı Şerîf (el-Mushâfü’l-İmâm), Şiîler de dâhil olmak üzere bütün Müslümanlar tarafından kabûl edilmiş bulunmaktadır. Fr. Buhl bu mevzua temas ederken, “Mushâfın tamamiyyeti aleyhinde fikir serdedenler daha ziyade bâzı Şiîler arasında görülmektedir” der ve devamla: “Fakat bu, yalnızca, bu Mushafta Ali ve sü­lâlesinin üstün mevkiine, hâkimiyet haklarına ve dünyânın sonunda gizli imâmın zuhûruna dâir ifadeler bulamamak ızdırabı ile müteessir olmaları vâkıasından ileri geliyordu” şeklinde hüküm verir.10 Zaten böyle münferit ve menfî iddialar hakîkî Şiîler tarafından değil, aşırı olanların bâzıları tara­fından gelmektedir ki, bunları hakîkî Şiîler dahi reddetmektedirler. Nitekim Şiîlerin en büyük fırkası olan “İmâmiyye”nin bu husustaki inanışlarını, Ebû Ca’fer el-Kummî hulâsa etmekte ve "Şimdiki Mushâfın iki kapağı arasında bulunan metinden başka tek bir âyetin mevcut olmadığını ve böyle bir id­diayı Şiîlere isnat edenlerin yalancı olduklarını” söylemektedir.11

Gerçi Hindistan’ın Bankipore şehrindeki genel Şark kütüphânesinde cümle veya bütün “sûreleri” ihtiva eden apokrif (uydurma) bir mushaf, yazma halinde, mevcuttur.12 Bu nüshada Kur’ân-ı Kerim metninin muhtelif yerlerine bâzı ilâveler yapıldığı gibi, tasni’ edilmiş iki ayrı “sûre" de bulun­maktadır. Bunlardan birincisi “sûretü’n-Nûreyn” yâni iki nûr sûresidir (ki, iki nurdan Hazret-i Peygamber (S.A.S.) ile Hazret-i Ali kastedilmektedir). Kırk bir “âyet”ten [hamd ve Âmini ihtiva eden bir “âyet” daha sona ek­lenmiştir] mürekkep bu apokrif parçanın ilk defa 1842 târihinde, Fransız müsteşriki Garcin de Tassy tarafından, Fransızca tercemesi neşredilmiştir.13 Ondan bir sene sonra (1843), Kazan Üniversitesi profesörlerinden mutanassır Mirza [Alexandre] Kazem Bek’in aynı mecmuada buna dâir bir tenkit ve tahlil yazısı çıkmıştır.14

İkinci apokrif “sûre” ise, yedi “âyetten” ibaret “sûretü’l-Velâye”dir ki, Hazret-i Ali ile imamlara gösterilmesi lâzım gelen hürmet ve itaatten bahseder.

Yazma halinde mevcut bu nüshanın ihtiva ettiği apokrif parçalar İran’­da misyonerlik yapmış bulunan W. St. Clair Tisdall tarafından 1913 yılında İngilizceye terceme edilmiştir.15

Bütün bu apokrif “sûre” ve “âyetler”in, Mirza Kazem Bek’in belirttiği gibi, Şiîler tarafından nazar-ı itibara alınması şöyle dursun, meşhur polemik kitablarında bile kendilerinden hiç bahsolunmamaktadır.

Diğer taraftan, tanınmış Mısır âlimlerinden merhum profesör Dr. Draz “Initiation au Koran” adlı çok değerli eserinde dediği gibi, bu apokrif cüm­leleri bir defa okumakla, Kur’ân-ı Kerîm’in esas parlak ve ahenkli stili16 ile bunların ne kadar büyük bir tezat teşkil ettiği, kolayca anlaşılabilir.17

Nihayet bu apokrif “sûretü’n-Nûreyn” üzerinde incelemeler yapmış bulunan Kazem Bek ile T. Nöldeke, bütün çırpınmalarına rağmen, onun uy­durma olduğunu teslim etmek mecburiyetinde kalmışlardır.

Bu uydurma “sûre” ve “âyet”lerin kimin tarafından tasni’ edildiği ve bu tasni’in târihi belli değildir. Şu var ki, bu çirkin tasni’den, Kur’ân-ı Kerîm’e tam imanları olup, ona kuvvetle bağlı olan Şia kardeşlerimizi de tebrie etmek, zan altında bulundurmamak, îcâb eden bir vazifemizdir. Uyduran kim olursa olsun, muhakkak ki o, koyu bir İslâm düşmanıdır.

Mezkûr yazma mushaftaki sûreler şu sıra ile tertib edilmiştir18:

1/1 ( … ) el-Fatiha

2/96 ( … ) el-Alak

3/68 ( … ) el-Kalem

4/73 ( … ) el-Müzzemmil

5/74 ( … ) el-Müddessir

6/111 ( … ) EbûLeheb

7/81 ( … ) et-Tekvîr

8/87 ( … ) el-A’lâ

9/92 ( … ) el-Leyl

10/ 89 ( … ) el-Fecr

11/93 ( … ) ed-Duhâ

12/94 ( … ) el-İnşirâh

13/103 ( … ) el-Asr

14/100 ( … ) el-Âdiyât

15/108 ( … ) el-Kevser

16/102 ( … ) et-Tekâsür

17/107 ( … ) el-Mâûn

18/109 ( … ) el-Kâfirûn

19/105 ( … ) el-Fil

20/113 ( … ) el-Felak

21/114 ( … ) en-Nâs

22/112 ( … ) el-İhlâs

23/53 ( … ) en-Necm

24/80 ( … ) Abese

25/97 ( … ) el-Kadr

26/91 ( … ) eş-Şems

27/85 ( … ) el-Burûç

28/95 ( … ) ve’t-Tîn

29/106 ( … ) Kureyş

30/101 ( … ) el-Kâria

31/75 ( … ) el-Kıyâme

32/104 ( … ) el-Hümeze

33/77 ( … ) el-Mürselât

34/50 ( … ) Kâf

35/90 ( … ) el-Beled

36/86 ( … ) et-Târık

37/54 ( … ) el-Kamer

38/38 ( … ) Sad

39/7 ( … ) el-A’râf

40/72 ( … ) el-Cinn

41/36 ( … ) Ya Sîn

42/25 ( … ) el-Furkân

43/35 ( … ) el-Melâike

44/19 ( … ) Meryem

45/20 ( … ) Ta Ha

46/56 ( … ) el-Vakıa

47/26 ( … ) eş-Şuarâ

48/27 ( … ) en-Neml

49/28 ( … ) el-Kasas

50/- ( … ) Benû İsrâil

51/10 ( … ) Yûnus

52/11 ( … ) Hûd

53/12 ( … ) Yûsuf

54/15 ( … ) el-Hicr

55/6 ( … ) el-En’âm

56/37 ( … ) es-Saffât

57/31 ( … ) Lokmân

58/34 ( … ) es-Sebe’

59/39 ( … ) ez-Zümer

60/40 ( … ) el-Mü’min

61/41 ( … ) es-Secde

62/42 ( … ) eş-Şûrâ

63/43 ( … ) ez-Zuhrûf

64/44 ( … ) ed-Duhân

65/45 ( … ) el-Câsiye

66/46 ( … ) el-Ahkâf

67/51 ( … ) ez-Zâriyât

68/88 ( … ) el-Ğâşiye

69/18 ( … ) el-Kehf

70/16 ( … ) en-Nahl

71/71 ( … ) Nuh

72/14 ( … ) İbrahîm

73/21 ( … ) el-Enbiyâ

74/23 ( … ) el-Mü’minûn

75/32 ( … ) Elif, Lâm, Mîm, Secde

76/52 ( … ) et-Tûr

77/67 ( … ) el-Mülk

78/69 ( … ) el-Hâkka

79/70 ( … ) el-Meâric

80/78 ( … ) en-Nebe’

81/79 ( … ) en-Nâziât

82/84 ( … ) el-İnşikâk

83/82 ( … ) el-İnfitâr

84/29 ( … ) el-Ankebût

85/83 ( … ) el-Mutaffifûn

86/30 ( … ) er-Rûm

87/2 ( … ) el-Bakara

88/8 ( … ) el-Enfâl

89/3 ( … ) Âl-i İmrân

90/33 ( … ) el-Ahzâb

91/60 ( … ) el-Mümtehine

92/4 ( … ) en-Nisâ

93/99 ( … ) el-Zilzâl

94/57 ( … ) el-Hadîd

95/47 ( … ) Muhammed

96/13 ( … ) er-Ra’d

97/55 ( … ) er-Rahmân

98/76 ( … ) Hel Etâ

99/65 ( … ) et-Talâk

100/98 ( … ) el-Beyyine

101/59 ( … ) el-Haşr

102/110 ( … ) en-Nasr

103/24 ( … ) en-Nûr

104/22 ( … ) el-Hacc

105/63 ( … ) el-Münafikûn

106/58 ( … ) el-Mücâdele

107/49 ( … ) el-Hucurât

108/66 ( … ) et-Tahrîm

109/61 ( … ) es-Sâf

110/62 ( … ) el-Cum’a

111/64 ( … ) et-Teğâbün

112/48 ( … ) el-Feth

113/9 ( … ) et-Tevbe

114/5 ( … ) el-Mâide

115/- ( … ) en-Nûrân

116/- ( … ) el-Velâye

Zikri geçen mushâfa ilâve edilen iki sûre (sûretü’n-Nureyn ve sûretü’l-Velâye) en son “nâzil” olan sûreler olarak yer almaktadır. Bu iki uydurma sûreden başka, bu yazma mushafta, çeşitli sûrelerde daha otuz üç uydurma “âyet”in de dağınık olarak bulunduğu tesbit edilmiştir. Yukarıda görüldüğü gibi bu mushaftaki sûreler nüzûl sırasına göre tertib edilmiştir.

Bu mevzua ilk münasebette tekrar dönmek niyetindeyiz.19

________________________________________

(1) Es-Suyûtî, El-İtkan fî ‘ulûmi’l-Kur’an, Kahire 1318 (II, 119); Ebû Zehre, Muhammed Resûlullâh, (Liwa’ul-İslâm, Kahire 1368/1949, II/7, s. 43).

(2) Bkz. Curcî Zeydân, Tarîhu âdâbi’l-lugati’l-‘Arabiyya, III üncü tabı, Kahire 1936 (1. 80); J. Abd El Jalil, Brève histoire de la littérature arabe, 3 e édition, Paris 1947, p. 25.-‘Ukâz, Macanna sûkları için bkz. Yâkût, Mu’cemu’l-Buldân, Beyrut 1374/1955-1376/1957 (zikri ge­çen maddeler).

(3) El-İsrâ’ Suresi, XVII, 88.

(4) Hûd Suresi, XI, 13.

(5) El-Bakara Suresi, II, 23-24.

(6) Bkz. El-Bâkillânî, Muhammed İbnü’t-Tayyib, İ’câzü’l-Kur’an, tahkîkü’s-Seyyid Ahmed Sakr, el-Kahire 1374/1954 (s. 238-240); Es-Suyûtî, el-İtkân, (II, 119).

(7) Bkz. El-Bakillânî, İ’câzü’l-Kur’ân (s. 46-47); Es-Suyûtî, el-İtkân, (II, 1119).

(8) Hûd Suresi, XI., 44. — Kur’ân-ı Kerîm’in, stil bakımından, kabili taklid olmayan İlâhî bir eser olduğu görüşünü tasvib ve kabul eden ve bu hususta Nöldeke’nin bu görüşe aykırı fikirlerini çürüten Prof. Bousquet’nin mühim bir yazısına da burada bilvesile işaret et­mek istiyoruz: Theodor Nöldeke, Remarques critiques sur le style et la syntaxe du Coran (Traduit avec une Postface: Observations Sociologiques sur le dogme de la précellence du Coran, par G. H. Bousquet), Paris 1953.

(9) Muhammed ‘Abdu’l-’Azîm ez-Zerkânî, Menâhilu’l-’irfân fî u’Iûmi’l-Kur’ûn, et-tab’atu’s- Sâlisa, el-Kahire 1373/1953 (II, 231).

(10) Kur’ân (İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1955 : VI. 1004.)

(11) Prof. Dr. Muhammed Draz, Initiation au Koran, le Caire 1949, p. 24.

(12) Bkz. Catalogue of the Arabic and Persian Manuscripts in the Oriental Public Library at Bankipore, prepared by Maulvi Muinuddin Nadvi, Patna 1930, Volume XVIII (Arabic Mss.), Quranic Science, Part I, 43, No. 1204— Bu kısmen uydurma mushâfın satırları arasında farsça tercemesi vardır. Sûreler, nüzûl sırasına göre tertiblenmiştir. Sonunda iki ilâve “sûre”yi ihtiva etmektedir. Metin, güzel ve büyük nesh ile yazılmış olup, altın yaldızlı ve siyah kenarlı çerçeveler içindedir. Âyetler tamamiyle kırmızı mürekkeb ile numara­lanmış olup, yaldızlı dâireleriyle birbirlerinden ayrılmıştır. Satır aralarındaki farsça tercemeler kırmızı mürekkeb ile ve güzel bir nesta’lik ile yazılmıştır. Baştaki boş iki yaprak, Kur’ân-ı Kerim sûrelerinin bir listesini ihtiva etmektedir. İstinsah târihi yoktur. Muhtemelen XVIII. asra âiddir.

(13) Châpitre inconnu du Koran [Kur’amn bilinmeyen sûresi], in: Journal Asiatique, Taris 1842, I. 431-439.

(14) Observations sur le châpitre inconnu du Koran (Journal Asiatique, Paris 1843, II) — Bkz. keza: Theodor Nöldeke, Geschichte des Qorâns, 2. Aufl. bearbeitet von Friedrich Schwally, Leipzig 1919, II, ss. 93-112. ve Ignaz Goldziher, Die Richtungen der Islamischen Koranauslegung, Unveränderter Neudruck, Leiden 1952, s. 271.

(15) Shi’ah addition to the Koran (Muslim World, III, 227-241).

(16) Bu mevzua tahsis ettiğimiz risalemize bkz.: Prof. M. Tayyib Okiç, Kur’ânı Kerim’in Üslûb ve Kıraati (le Style et la Lecture du Kur’ân), A. Ü. İlahiyat Fakültesi yayınlarından XLVIII - Ankara 1963.

(17) Le Caire 1949, p. 24, note 2.

(18) Hatırlatma :

1) Bu mushafta bazı sûrelerin isim değişikliklerine tesadüf edilmektedir. Meselâ Kur’ânı Kerim’deki El-İsrâ (XVII) Sûresi yerine yazma nüshada “Beni îsra’il”, Fatır (XXXV) Sû­resi yerine “Melâ’ike”, Gâfir (XL) Sûresi yerine “el-Mu’min”, Fussilet (XLI) Sûresi ye­rine de “Secde” sûre isimlerinin kullanıldığı görülür. Bunun gibi el-İnsan veya el-Dehr Sûresi, yazma nüshada “Hel Etâ” ismiyle zikredilmiştir.

2) Bu sûreler listesindeki ilk rakamlar Bankipore nüshasının sıra numaralarına, ikinci ra­kamlar ise, Mushaf-ı Şerif’in sıra numaralarına delâlet etmektedir.

(19) A.Ü. İlahiyat Fakültesi ile Konya Yüksek İslâm Enstitüsü Tefsir Usûlü Ders notlarımızda, bu meseleye kısaca temâs etmiştik (ilk teksiri 1952, son teksiri 1970), s. 59-60.