Makale

YURTDIŞINDAKİ İŞÇİ ÇOCUKLARININ DİNİ PROBLEMLERİ AÇISINDAN TÜRKİYE’YE UYUMLARI MESELESİ

YURTDIŞINDAKİ İŞÇİ ÇOCUKLARININ DİNİ PROBLEMLERİ AÇISINDAN TÜRKİYE’YE UYUMLARI MESELESİ

Yard. Doç. Dr. Osman CİLACI
S. Ü. İlâhiyat Fakültesi

Bu makale, 6-7 Mayıs 1985 tarihlerinde İstanbul’da Mar­mara Üniversitesince düzenlenen “Yurt dışından Kesin Dönüş Yapan İşçilerimizin Çocuklarının Türk Toplumuna Uyum Sorunları Sempozyumu’na tebliğ olarak sunulmuştur.

1985 Milletlerarası Gençlik Yılı münasebetiyle düzenlenen ’‘Yurt Dı­şından Dönen işçi Çocuklarının U­yum Sorunları” sempozyumuna hoşgeldiniz der, hepinizi saygı ile se­lamlarım.

Bu sempozyumda tartışı­lacak tebliğlerin, ilgili bütün kuru­luşlara ışık tutması, alınacak karar­ların yurtdışındaki çocuklarımız için iyi sonuçlara vesile olması en sami­mi dileğimdir.

Bilindiği üzere Batı Avrupa Ül­keleri, ikinci Cihan Savaşandan son­ra hızlı bir kalkınma hamlesine gi­rişmiş, artan işgücü ihtiyacını da ya­bancı ülkelerden karşılamaya bağla­mıştır. Yine aynı yıllarda istihdam meselesi ile karşt karşıya bulunan Akdeniz ve Balkan ülkelerinden Ba­tı Avrupa ülkelerine işgücü göçü de böylece başlamış bulunmaktadır.

Batı Avrupa ülkelerine giden iş­çiler önceleri sadece istihsalde bir unsur olarak kabul edilmiş, bir müd­det sonra da ülkelerine dönecekleri umulmuştu. Bilhassa biz, yabancı ülkelere giden işçilerimize bu gözle bakmış birkaç yıl sonra onların dö­nüşlerini beklemiştik.(1) Zamanla bu düşüncemizin doğru olmadığını gördük; çünkü bir yandan yurtdışına giden işçilerin sayısı her geçen gün artış kaydediyor, bir yandan da o ülkelerde kalma temayülleri baş gösteriyordu. Sonuç olarak da ülke­miz açısından önemi küçümsenmeyecek dini, kültürel, sosyal ve ekonomik meseleler ortaya çıkıyordu.

Yurdumuzdan ilk ciddi işçi gö­çü 1962’li yıllarda başlamıştır. Tür­kiye, milletlerarası işgücü potansi­yeline geç katılmış olmasına rağmen yurt dışında çalışan işçilerimizin sa­yısı, 1973 ekonomik krizi bir tarafa bırakılırsa, Batı Avrupa ülkelerinin yabancı işçi alımını durdurmalarına kadar hızla artış göstermiştir. Ha­len yurtdışında aile fertleriyle birlikte çalışan işçilerimizin sayısı 2 milyonun çok üstündedir. (2)

Yurtdışındaki ilgilerimiz, çalış­tıkları ülkenin sanayi ve ekonomisi­ne büyük yarar sağladıkları gibi,(3) ülkemizin kalkınmasında da büyük katkıları olmuştur. Ancak işçilerimiz, dili, dini, kültürü, örf ve âdetleri farklı bir cemiyet içinde yaşa­dıklarından dolayı her an çeşitli güç­lüklerle karşı karşıya bulunmuşlar­dır. Bir ülkede sosyolojik değişmeler kitle hâdisesi çapına eriştiği zaman gerekli olan tedbir ve teşki­latlanmayı devlet sağlamalıdır. Dev­let ekonomik ve sosyal kalkınmanın kemiyeti ile olduğu kadar keyfiyeti ile de ilgilenmek mecburiyetindedir.(4)

Bilindiği gibi çocuk dünyaya gelince çevresinde dil, din, ahlâk, kültür, sanat, gelenek, görenek gibi birçok değerleri hazır olarak bulur. Bir başka deyişle çocuk içinde (5) yaşadığı ailede, başta dil olmak üze­re hazır bulduğu davranış biçimle­rini, alışkanlıklarını, gelenek ve gö­reneklerini, dini, ahlâki, hukûki, sos­yal, kültürel ve fikrî anlayış ve ya­şayışı farkında olmadan kabul e­der.(6)

İslâm açısından çocuğun bakımı ve yetiştirilmesi, anne-babanın en önemli görevlerindendir. Hz. Peygamber’in hadislerinde, doğumdan itibaren çocuğa uygulanacak terbi­ye metodları, emzirilmesi, ilk gün­lerdeki giyimi, gıdası süt anneye ve­rilecekse iyi bir süt annenin seçimi vb. hususlar hakkında elimizde ay­rıntılı bilgiler mevcuttur. (7) Konu­nun İslâm Dinindeki önemini daha iyi belirtmek için bir misâl vere­lim:

İmam-ı Mâlik’e, hıristıyan bir süt anne tutup tutulamayacağı sorulunca olumlu cevap vermemiş ve şöyle demiştir: “Çünkü onlar şarap içerler, domuz eti yerler, ben çocu­ğu bu yedikleri şeylerle besleyecek­lerinden korkarım.” (8)

En çok işçilerimizin çalıştığı Al­manya’da, mecburi öğretim çağını aşmamış, yani 15 yaşın altındaki Türk işçi çocuk ve gençlerinin sayı­sı 518.000 (Nisan, 1979)’dir. Bunlar bütün müslüman, çocukların %90’ını teşkil etmektedir. Türk işçi çocuk­larının okullara dağılımı ise şöyledir(9):

1. Okul öncesi eğitim kurumlan 54.000

2. Temel okul 181,000

3. Real okul 3.939

4. Toplu okul 3.866

5. Meslek okulu 19,034

6. Mesleki branş okulu 1,741

7. Meslek lisesi 536

8. Branş okulları 168

9. Sağlık okulları 80

10. Mesleki ek okullar 63

11. Mesleki temel okul 2,425

Resmi bir raporda Federal Al­manya’da yılda ortalama 30 bin ço­cuğa kötü muamele yapıldığı ve yüzlerce çocuğun ölene kadar dövül­düğü açıklanmıştır, (10) Federal Al­man çocuk koruma derneklerinin “Geleceği olmayan çocuklar" başlı­ğı altında yayınladığı bildiride, yaklaşık 57 bin çocuğun hilesiz olduğu belirtilmiştir. (11) Raporda her sene 100’ün üstünde 6-12 yaşları arasın­da çocuğun intihar ettiği, her altı çocuktan birinin okula uyuşturucu ilâç etkisi altında gittiği, Federal Almanya’da ölen çocuk sayısının hiç bir ülkede görülmeyen ölçüde olduğu da ifade edilmiştir.

Bu girişten sonra, Paris’ten ya­zılmış bir mektuptan bazı satırları okuyarak tebliğime başlamak isti­yorum:

Sevgili Anneciğim, Babacığım!

Bu mektubu okuduğunuz zaman üzüleceğinizi biliyorum beni af­fedeceğinizi, mâzur göreceğinizi umarım.

Anneciğim, Babacığım!

Ben artık İslam Dini’ni terkederek hıristiyan oldum. Buna mec­burdum, eğer böyle yaptığım için bir günah işlemişsem, bilin ki bu gü­nah tamamen size aittir. Çünkü siz bana dinimi öğretmemiştiniz. Bu­raya geldiğim zaman herkesin din­dar olduğunu gördüm. Yemeğe otur­dukları zaman dua ediyorlardı. Sa­bahleyin kalktıkları zaman yine dua ediyorlardı. Din, Allah, Peygamber, Kur’ân ve ibadet hakkında bana pek çok şeyler soruyorlardı, ama ben hiç birine cevap veremiyordum, siz bunları bana öğretmemiştiniz, burada genç-ihtiyar herkes İncil okur, bü­tün bunlar karşısında içimde derin bir boşluk hissettim. Herkes dua ve ibadet ederken ben, ne kendi dinimi, ne de onların dinini bilmiyordum. Ya­vaş yavaş Hıristiyanlığı öğrenmek için bir merak sardı beni.‘Öğrendim ve işte nihayet hıristiyan oldum.... eğer dinimi terkettiğim için günah­kâr olmuşsam bu günah tamamen size aittir, Allah sizi affetsin’ (12)

Bu mektupta dile getirilenler. Anayurtta, dine, millete, an’aneye, kaygısız bir anne-babanın marifetiy­le başlamış, Paris’te acı sona var­mıştır. İnsanoğlunda inanma ihtiyacı büyüktür, bunu da din karşılar. İslam Dini bizi yoğurup yapıyor, mil­liyetimizin iki temeli dinimiz ile dilimizdir, ancak onlar sayesinde Türk oluyoruz (13)

Bu mektubu, yurtdışındaki ço­cuklarımızdan sadece birinin feryadı gibi görmek doğru değildir. Bu satırları, bir hissiyatın tercümanı olarak değerlendirmek lâzımdır,

Yurtdışmdaki ikinci neslin sos­yal meseleleri (0-6) yaş grubu üze­rinde yoğunlaşmaktadır. (0-6) yaş arası çocuklar, Federal Almanya’da 1980’de 201.500’e ulaşmıştır. Fede­ral Almanya için bu önemli bir ra­kamdır. (14)

Şu hususu hemen belirtelim ki, yurtdışı işçi çocuklarımızın en bü­yük sıkıntısı, Batı Avrupa ülkeleriyle aynı dinden olmayışımızdan kaynak­lanmaktadır. Bugün karşımıza çıkan problemler şüphesiz ki yılların biri­kimidir; en büyük mesele de orada doğan çocuklarımızın durumudur, onların Almanlaşmasıdır. Bir bakıma bunlar Almanya’nın üvey çocukları­dır. (15)

Bilindiği gibi insan faaliyetlerin­de değişme, hem sosyal, hem de kül­türel unsurları ihtiva eder. Dil, kül­türün ilk temel unsuru olduğu, gibi, diğer kültür unsurlarının da başlı­ca taşıyıcı ve hazînesi durumundadır. Devletin kültür sahasındaki faali­yetlerinin gayesi, toplumun maddî refahı ile mânevi mirası arasında paralel bir gelişme sağlamaktır. (16)

Yurtdışındaki çocuklarımızın karşıya bulundukları meselelere ge­lince:

1. İki ayrı din, dil, kültür, ve eği­tim sisteminin varlığı,

2. O ülkenin kendi çocukları ile kaynaşma konusu, o ülkede doğan çocukların durumu,

3. Ana-babanın an’anevi değer hükümlerinden kaynaklanan prob­lemler,

4. Başka aile fertleri yanında kalan çocukların durumu,

5. İş bulmak için ailesinin yanı­na sonradan gelen çocukların duru­mu, özellikle kız çocuklarının belli bir yaştan sonra okula gitmeyişleri,

6. Ailenin bütünü ile birlikte göç eden çocukların karşılaştıkları problemler,

T.C.Dış işleri, Millî Eğitim ve Çalışma Bakanlıkları vasıtasıyla sağlanan bilgilere göre, 1980 yılı sonu itibariyle yalnız Almanya’da, (0-6) yaş grubu ile 16-18 yaş grubu ara­sında toplam 584.400 çocuk ve genç bulunmaktadır. 1981 yılında Batı Berlin’de sadece Wedding Mahalle­sinde bütün ilkokullarda bulunan çocukların %87’isini Türk çocukları oluşturmaktadır.(17)

Yurtdışındaki işçilerimizle ye­terince ilgilenilmediği gibi(18), işçi çocukları ile de kâfi derecede ilgi­lenilmemiştir.(19) İsveç’te Türk ço­cuklarının ana dil eğitiminde Yu­goslavya’dan getirilen okuma ki­taplarının kullanılmasına seyirci ka­lınmıştır. (20) Özellikle Batı Avrupa ülkelerinde (21) yaşayan çocukları­mızın, bir dejenerasyonun kucağına itilmelerine ses çıkarılmamıştır:

1. Anne-baba, yoğun bir çalış­ma temposuna uymak zorundadır,

2. Anne-baba, istenilen kültür seviyesinde değildir,

3. Çocukların eğitim ve öğreti­mi resmen bir merkezden sevk ve idare edilmemektedir,

4. Dînî, milli kültür ve sosyal ders öğretmenleri, gerek sayı, ge­rek program itibariyle yeterli düzey­de değildir, Türk çocuklarına farklı eğitim uygulanmaktadır.(22)

Yurt dışındaki çocuklarımız sa­dece anaokullarında değil, diğer o­kul dönemlerinde de kesif bir Hı­ristiyanlık propagandasının tesiri altında bulunmaktadırlar.(23)

Bilinen bir gerçektir ki, Din Eğitimi ahlak eğitiminden farklı değil­dir. Din Eğitimi de sistemli bir şe­kilde ancak okulda verilebilir. (24) Din, her millet İçin koruyucu bir zırh gibidir.

Yurtdışındaki çocuklar dini ve millî duygularımızı bolca teneffüs etme imkanından da mahrumdur. Tertemiz duygu ve inanç taşıyan ço­cuklar, çoğunlukla iyi bir din kül­türü olmayan anne ve babadan da dini ve milli telkin alamamaktadır. Türk milleti çocuklarım yurtdışında da olsa kendi inanç, töre, gelenek ve değerleri istikametinde şuurlandırmak zorundadır. Onların Müslüman-Türk çocuğu olarak yetişmesi­ni, yabancılaşarak elimizden çıkma­sını istemiyorsak, bu mesele üzerine ciddî olarak eğilmek mecburiyetin­deyiz. Çocuklarımıza din bilgisi ve­rebilmek için lise, ortaokul, hattâ ilkokulu bitirmelerini beklemekle geç kalmış olabiliriz. Batı Avrupa ülkelerindeki çocuklarımıza yeterli dini bilgi ve milli kültürün verileme­yişi, onların Müslümanlık dışı dinî propogandalara kapılmalarına ve yı­kıcı cereyanların tesiri altında kal­malarına sebep olmuştur. (25)

Yurtdışındaki en şanssız çocuk­lar anne ve babaları çalışan çocuklardır. Bu çocuklar mecburen kreş­lere bırakılır ve o kreşlerde yaban­cı çocuklarla birlikte büyütülür, ya­bancı kültürlerle yetiştirilir. Meseli, bir Alman kreşinde yetişen çocuğu­muz ister istemez şu soruya cevap bulmaya çalışır;

—Alman mıyım, Türk müyüm?

Yıllar Öncesi Almanya’ya işçi gönderilirken düşünülmemiş olan Din Eğitimi meselesi Türk çocuk­ları üzerinde olumsuz etkisini gös­terirken, Alman ilgililer bu nesle "Bir daha Türkiye’ye dönmeyecek­ler” gözüyle bakmıştır. Türk ba­sınında da, Almanya’daki Türk çocuklarının Almanlaşması ile ilgili en­dişeler gün geçtikçe büyümüş, yeni yetişen bir neslin kayboluşu acı bir şekilde dile getirilmiştir. Peygamber Efendimiz de bir hadis-i şeriflerinde: "Her doğan çocuk fıtrat üzere do­ğar, Bundan sonra anası, babası o­nu hıristiyan veya mecûsî yapar­lar,”(27) buyurmaktadır.

Bilinen bir gerçektir ki, insanın yaratılışında mevcut olan fıtrat te­mizliği, dışarıdan herhangi bir nıüdahale olmadığı takdirde onun Hak ve hakikati bulmasını temin edecek güçtedir. Yabancı ellerdeki çocukla­rımızın bu fıtrat temizliğini koruyucu ne gibi tedbirler alıyoruz? Çığ gibi büyüyen rakamlar kargısında endişe etmemek mümkün müdür ?(28)

Alman sosyologları da yabancı işçilerin çocukları hakkında hazırladıkları raporda, Almanya’da Türk ilgilerinin her yıl 130 bin çocuğun doğduğunu, 1985 yılında Almanya’­daki Türk çocukları sayısının 1 mil­yon 350 bini geçmesinin beklendiğini belirtmişlerdir. (29) Ayrıca yine ayni raporda Türk çocuklarının ken­di dinlerine ve öz kültürlerine yabancı olarak yetiştikleri, çok elverişsiz şartlar altında yaşadıkları, çevreye uyum sağlamakta güçlük çektikleri de açıklanmıştır. Yine Alman bası­nına göre sokaklarda kalan Türk çocukları serseriliğe alışmakta, su­ça itilmekte, daha da teklikelisi anarşist olarak yetişmektedirler. (30)

Yurtdışındaki çocuklarımız için en büyük tehlikelerden biri de, Al­manların Türk çocuklarını Alman uyruğuna geçirmeleri, böylece nü­fus artışı olmaması sebebiyle olu­şan İşgücü açığının bu yolla kapa­tılmasını istemeleridir. 1985’te sa­yılan 450 bini geçecek olan Türk çocukları dinî, milli, örf ve âdetlerimizden, bir daha geri dön­memek üzere kopmaktadırlar.

Tebliğimin girişinde, yurtdışındaki bir gencimizin anne-babasına yazdığı mektuptan, yürekler acısı feryattan bazı pasajlar nakletmiştim. Şimdi de yine yurtdışında, İs­viçre’de çalışan bir işçimizin mek­tubundan bazı satırları dikkatinize sunmak isterim?

.... Evliyim, iki çocuk babası­yım, Küçük iken hiç bir şey yok gibi idi. Büyük olunca dertler de büyüdü.., burası öyle bir yer ki her şey serbest, modern hayat varmış,..

burada genç kızlarımızı, istikbalin genç annelerini buralara mı bıraka­lım? (31)

Bu satırlar da bir yurtdışı ger­çeğini gözlerimiz önüne sermekte, ilgili bütün kuruluşları acilen ted­birler almaya çağırmaktadır. (32)

Bundan takriben 19 sene önce gelen bir başka işçi mektubunda da şu feryat yükselmektedir;

"Biz karı koca ikimiz de çalışıyoruz, çocuğumuzu bir kreşe ver­dik, o kreşte yabancı çocuklarla be­raber henüz hazırlık tahsiline baş­ladılar. Akşamları eve geldiğimiz zaman gördüğümüz tablo korkunç­tur. Haç çıkarıyorlar, istavroz çı­karmalarına engel olamıyoruz. Allah rızası için bu konuda bize yar­dımcı olun. (33)

Tebliğimin bazı bölümlerinde belirttiğim gibi, yurtdışındaki işçile­rimizin sosyal güvenlik haklarım kıs­men de olsa teminat altına almak için gösterdiğimiz gayreti, onların ve çocuklarının mânevi ihtiyaçları için düşünmemişiz.

Almanya’daki Türk çocukları­nın problemlerlni daha iyi anlatabil­mek için bazı tesbitler yapılabilir:

1. Baba çalışıyor, anne çalışmı­yorsa bu ideal bir durumdur, Türki­ye’deki terbiye şartları genellikle uy­gulanabilir,

2. Şayet yeni doğan bebeğin an­nesi Almanya’da çalışıyorsa bu du­rumda bebeğin bakımı için iki im­kân vardır:

a. Anne iyi bir inanç sahibi de­ğilse ve şansı varsa bebek için bir kreş bulur. Çocuğun kreşe başladı­ğı andan itibaren Türklerin problem­leri de bağlar; çünkü kreşlerdeki terbiye ile Türk aile yuvasındaki ter­biye tamamen ayndır.

b. Şayet Almanya’da yeni doğan bebek için bakım yuvası bulunmaz­sa bebek bakımını evdeki abla üs­lenir, bu da her hâlükârda kreşten iyidir.

3. Genellikle Türk çocukları Al­manya’da büyük bir rûhi baskı al­tında bulunurlar. Alman ve Türk terbiye sistemlerinin çocuk ruhunda yarattığı bölünme, çocuğu sinirli, huzursuz, asi hattâ ruh hastası ya­par.

4. Almanya’daki Türk aileleri, çocukların Alman sınıfındaki terbi­yelerine ya kayıtsızdırlar veya kar­şıdırlar. Bunun için çocuk iki terbi­ye arasında kalır. Bu sebeple Türk çocukları rûhî bozukluklara müptelâ olurlar.

5. Pratik olarak Türk çocukları okullarda İkinci bir yabancı dil öğrenemediklerinden üniversiteye gire­mezler.

6. Bilerek Alman makamları yabancı işçi çocuklarına zorluklar çıkarırlar ki, Almanya’daki bilgi de­receleri yüksek bir düzeye ulaşmasın; çünkü işçi çocukları eğitilirse

Alman makamlarından daha iyi işler isteyecekler, böylece Almanya “pis işleri’’ yaptırmak için yeniden ya­bancı memleketlerden işçi talebetmek zorunda kalacaktır. (34)

7. Türk işçileri genel olarak toplu oturmakta, din, dil, kültür, iç­timâi -sınıf, eğitim düzeyi vb. fark­lılıklar sonucu Alman, toplumu ile bütünleşememektedirler,

8, Türkler, çocuklarımız "Al­manlaşmasın”, “Hıristiyanlaşmasın’’ endişesi ve ekonomik sebeplerle okul öncesi eğitime gereken değeri ver­memektedirler, (35)

Almanya’daki Türk işçi çocuk­larının devam ettikleri okullardaki problemleri tutumları, babalarının meslekî durumları ve Alman toplumunda son yıllarda giderek yoğun­luk kazanan “yabancı düşmanlığı" imajından ötürü birtakım müşahhas olaylar sergilemektedir. Öyle ki Altbach’ta bir Türk öğretmeninin bize anlattığına göre bir gün okulda tü­küren bir Alman çocuğu yanındaki Türk çocuğuna "Siz işçi çocuğusu­nuz, temizle bunu” diyebilmiştir (36) Bu tür olaylar her zaman Türk işçi çocuklarının karşılaştıktan olaylar­dır.

Yurtdışındaki çocuklarımızın e­ğitim ve öğretimi istenilen düzeyde olmadığı gibi, özellikle din eğitimi konusu hiç de iç açıcı değildir. Ço­cuklarımız yabancı din saliklerinin, özellikle misyonerlerin taarruzu altında bulunmaktadır. Bir misyo­ner teşkilâtı olan İsa Cemiyeti adın­daki hıristiyan tarikatının bir üye­si bu konuda aynen şöyle diyor:

Çocuğunuzu yedi yaşına kadar bize bırakın, ondan sonra ne yaparsanız yapın, hayatının sonuna ka­dar Cizvit (38) kalacaktır.

Yurtdışındaki çocuklarımızı bek­leyen bir diğer tehlike de, materya­list, yıkıcı komünizm propagandası­nın tesiri ile karşı karşıya bulun­malarıdır. Alman okulunda papaz olarak görev yapan Rittel, Müslüman-Türk çocuklarıyla yeterince a­lâkadar olunmadığını, bunlar dinsiz, imansız yetişirse, yarın felâket ola­cağını, eğer bunların anarşist olma­sı istenmiyorsa, çocuklarla yakinen ilgilenmek gerektiğini (39) söylemek­ten kendini alamamıştır.

Şimdi de yurda kesin dönüş ya­pan işçi gocuklarıyla yaptığımız an­ketten bazılarını gözden geçirelim:

Yusuf Baysal, 1972 Almanya doğumlu. 6 yaşında Almanya’da o­kula başladı, 3 yıl okuduktan sonra 4. yıl Konya İhsaniye ilkokulu’na kaydoldu. Bir yıl sonra okuldan atıl­dı. Babası öğretmen tutaruk yetiş­tirilmesini ve Türkiye şartlarına in­tibakını sağlamaya çalıştı. Babasının uyum konusundaki görüşleri:

1. Çocuk ilkokulu bitirir bitir­mez Türkiye’ye gönderilmeli, her şeyden önce din bilgisi verilmeli,

2. Almanya’da çocuk 4 gün Türk okuluna, 2 gün Alman okuluna git­meli, Türkçe mutlaka öğrenmeli, Türk tarihi sevdirilerek anlatılma­lı,

3. Almanya’daki çocuklarımızla hem veli, hem de okul ilgisi arttırılmalı, çocuğun okuldan aldığı bil­gi, bizim Milli Eğitim Bakanlığınca kontrol edilmeli,

4. Türkiye’ye gelen çocuklara öğretmenler özel ilgi göstermeli, mümkünse onlara bir yıl Türkiye, Türk büyükleri, vatan, millet, bayrak ve din sevgisi verilmeli,

5. Almanya’daki Yehove Şâhitleri’nin tasallutundan Türk çocukla­rı mutlaka kurtarılmalı,

Eyüp ERTÜRK, Konya Karma Ortaokulu’nda 3, sınıf öğrencisi, Al­manya’da Dochum şehrinde 11 yıl kalmış. Orada orta dereceli bir oku­lu bitirmiş. Duygu ve düşüncelerini şöyle dile getiriyor:

1. Derslere, öğretmenlere ve halkımıza, buradaki davranışlara a­lışamadım, Dinim hakkında bilgim yok denecek kadar az, Hıristiyanlığı, Müslümanlık’tan iyi biliyorum,

2. Sorunlarım halledilmeli, bu­nun için biraz zamana, benim de gayret göstermeme ihtiyaç var.

3. Biz Türk çocuklarına, Alman­ya’da kaldığımız sürece Türkçe, Din Bilgisi ve Türk tarihi öğretilmeydi durumumuz hiç de böyle olmazdı.

Nizamettin Örs, Konya, Çumra 1970 doğumlu. Almanya, München’ de 8 yıl kalmış. Orada orta dereceli bir okulu bitirmiş, 1984-1985 öğre­tim yılında Konya Gazi Lisesi 1. ci sınıfına kaydolmuş, Türkiye’ye u­yum konusunda şunlan söylüyor:

1. Buradaki okul şartları bana zor geliyor, Almanya’da modern ma­tematik okumadık, burada okuyoruz, alışmakta zorluk çekiyorum.

2. İslâm Dini’ni ve anadilim Türkçe’yi iyi bilmiyorum, onun içinde dersleri tam olarak takip edemiyorum,

3. Yurtdışından gelen bizlere hiç olmazsa bir yıl Türkçe öğretilsin.

4. Okul ve çevrenin bakımsızlı­ğı beni olumsuz yönde etkiliyor,

5. Türkiye’deki okul ve müfre­dat bana ağır geliyor,

Umut ÖZYEŞİL, İsertohn, 1970 doğumlu. Şimdi Konya Karma Or­taokulu II/H sınıfı öğrencisi, Al­manya, İserlohn’da 14 yıl kalmış. O­rada orta öğretim I. sınıfını bi­tirmiş, Türkiye’ye uyum konusunda­ki görüşlerini şöyle sıralamaktadır:

1. Dinim hakkında bilgim yeter­siz, Türkçe’deki deyimleri ve söz­cüklerin anlamlarını bilemiyorum,

2. Daha yeni geldim, çok az sü­re Türkiye’de kaldım, çevremdekiler hakkında bilgim yok,

3. Yurtdışındaki okullar, gerek ders, gerek disiplin olarak farklı,

4. Okula ve çevreye uyum sağlamamız için Millî Eğitim Bakanlığı’nın, bizim gibi olanlara ücretsiz kurs vermelerini isterim,

5. Her öğretmenimizin bizlere ö­zel ilgi göstermelerini, manevî dînî dersler vermelerini istiyorum,

6. Konuları bildiğim halde Türk­çe olarak anlatamıyorum, yazılılar­da ve sözlülerde bildiğim halde tam anlamıyla anlatamıyorum.

Şimdi de okul idarecilerinden ikisinin uyum konusundaki görüşle­rini dinleyelim:

Osman Ak, Konya Karma Orta­okulu Müd. Yard. Tesbit ve intiba­ları:

1. Avrupa’daki eğitim-öğretim ile yurdumuzdaki eğitim-öğretim ol­dukça farklı, yurdumuzdaki eğitim, öğretime göre oldukça geridir,

2. Avrupa ve Türk toplumları arasmdalti yapı ve gelenek farklılı­ğından kaynaklanan sebepler vardır. Çevre çocuğu oldukça etkilediği için, Türkiye’de zorluk çekiyor ve yalnız kalıyorlar,

3. Dilden ileri gelen sebepler vardır. Türkiye’yi yeteri kadar bil­mediklerinden zorluk çekiyorlar,

4. Bilgi noksanlıklarıma gideril­mesi için Din Bilgisi, Türkçe ve Ma­tematik derslerinden kurs verilmesi gerekir,

5. Uyum meselesi için sabırla ve teenni ile zaman geçmesi bek­lenmelidir.

İstanbul, Erenköy Kız Lisesi Din Bilgisi ve Ahlâk Kültürü öğ­retmeni, Müd. Yard. Mehmet SAK­LAN da, kendi okulundaki işçi ço­cuklarının Türkiye’ye uyumları ko­nusundaki görüşlerini şöyle dile ge­tiriyor:

Bu çocukların hepsini ayni ka­tegori içinde mütalaa etmek müm­kün değil. Yurt dışında ne kadar az öğrenim görmüşler, ne kadar er­ken yurda dönmüşlerse, intibakları o kadar kolay oluyor. Meselâ, Al­manya’da orta öğrenimini bitirerek Lisemizin l’inci sınıfına kaydolan öğrencilerden, meramını anlatamadı­ğı için kızarıp bozaran, hatta ağla­yanları bilirim. En çok sıkıntı çek­tikleri dersler: Türkçe, Din Bilgisi ve Edebiyat dersleridir. Almanya’da doğup büyüyenlerin Türkçe’ye dille­ri zor dönüyor. Orada hiç Din Bil­gisi ve Kur’an dersi almamışlarsa namaz sûrelerini ve duâlarını oku­makta zorluk çekiyorlar. Ancak za­manla intibaklarında gözle görülür derecede ilerleme olduğunu söyleye­bilirim. Başlangıçta, oradaki eğitim ve öğretimin, bize göre disiplin açı­sından arzettiği farklılık, intibakı zorlaştıran en büyük âmildir diye­bilirim, Bunun düzeltilmesi zamana bağlıdır. Bu çocuklara, din, vatan, millet, bayrak sevgisini aşılayan takviyeli ve seviyeli kurslar yapıl­malıdır.

Hal böyle olmasına ve Türkiye şartlarına uyum konusunda, ciddi en­dişeler bulunmasına rağmen, gün­lük bir İstanbul Gazetesinde(40) yer âlân bir haber bizi sevindirmiştir:

1984-1986 öğretim yılı birinci sömestrin sona ermesi münasebetiy­le yapılan karne töreninde Üsküdar Anadolu Lisesi’nde başarı oranının %70 olduğu açıklanmıştır. Gurbetçi çocukların okuduğu okulda 740 öğ­renciden 165’i takdirname almıştır. Yabancı ülkelerde doğmuş büyümüş gençlerimizin kısa sürede uyum sağ­ladığı ilk karnelerle belli olmuştur. İstanbul Millî Eğitim Gençlik ve Spor Müdürü, öğrencilerin uyum güçlüklerinin (41) giderilmesi için, i­kinci dönemde okula iki rehberlik ve din bilgisi uzmanı gönderileceği­ni açıklamıştır.

1983 yazında Türkiye’ye ziyaret için gelen Gymnasium (Lise) öğren­cisi bir Türk kızı, gazetecilere, Tür­kiye’ye uyum konusundaki duygula­rını şöyle anlatıyor:

Alman okulunda okuyoruz. Günün yansım Alman okulunda ge­çiriyoruz. Eve geldik mi Almanca konuşuyoruz; annem ve babamla büyük bir konuyu tartışamıyoruz. Türk arkadaşlarla yarı Almanca, yarı Türkçe istediğimiz gibi konu­şuyoruz buraya (Türkiye’ye) gelince rahatsız oluyorum. Dinimiz hakkında yeterli bilgimin olmayışı, namaz dualarını okuyamayışım beni burada üzüyor. Hiç bir konuyu ra­hat konuşamıyorum.!(42)

Almanya’da 14 yıl kaldığını ifa­de eden Türk işçisinin kızı Nilüfer, böyle konuşuyordu. Türkiye açısın­dan Nilüfer, sosyal bütünleşme i­çin bütün normları seferber kılmış durumdadır. (43)

Bu tesbitlerin ışığında sonuç o­larak diyebiliriz ki, yurtdışındaki ço­cuklarımızın Türkiye’ye uyumları konusunda hem âcil, hem de kade­meli bir uygulama şarttır. Öncelik­le yurtdışına işçi göçünü önlemek, vatan evlâtlanna bu ülkede çalışma imkânı sağlamak zorundayız. Bu iş gücü potansiyeli hazırlanıncaya ka­dar, yurtdışına giden işçilerin çocuk, lanna Türkiye’de eğitim-öğretim imkânları sağlamalıdır. Bunun sağlan­ması ise, her kademedeki yatılı okulların sayılarının arttırılması ve yenilerinin açılmasıyla mümkündür.

Ailesiyle yurtdışına gitmek zo­runda olan çocuklarımız için o ülke­lerde gerekli tedbirler alınmalıdır. Bunun için de herhalükârda ilk­okuldan liseye kadar eğitim-öğretim yapan, Türk Millî Eğitim sistem ve programının tatbik edildiği okulların açılması sağlanmalıdır. Eğitim ve öğretim bir bütün olduğuna göre, Türkiye’ye dönüşte ortaya çıkabile­cek mahzurlar da böylece giderilmiş olacaktır.

Eğitimine yurdışmda, devam zo­runda olan çocuklarımızın, yabancı ve hıristiyan bir toplumda yaşadık­ları düşünülerek, dinî ve millî değer­lerimizin benimsetilmesi çok önem­li bir noktadır. Özellikle onların Din Eğitimi’ndeki boşlukları doldurulma­lıdır.

Yurtdışındaki işçi çocuklarına Türkiye gerçeklerini tanıtmak, dînî ve millî değerlerimizi öğretmek, ta­rih hâzinemizi tanıtmak ayni za­manda onların aşağılık duygusundan kurtulmalarını da sağlayacaktır. Dî­nî ve millî değerlerini kaybeden bir milletin yaşama gücünü yitireceğini gözden uzak tutmamalıyız. Bizim, bu değerleri kaybetmediğimiz için İstiklal Savaşı’nı kazandığımız o çocuklarımıza özellikle anlatılmalıdır. Böylece yalnız maddî imkânların tek başına her şeye kâfî gelemlyeceği de anlaşılmış olacaktır.

Yurtdışındaki çocuklarımızın bakım ve terbiyelerinin kendi kont­rolümüzde yapılmasını sağlamak şarttır. Bunun için Türk kadın ba­kıcılarının görevlendirileceği bakım evleri kurulmalıdır. Böylece çocukla­rımız, yabancı çocuklarla aynı kreş­lerde büyümek, papaz ve rahibeler­den dînî telkin almak faciasından kurtarılacak, bu açıdan da yurda dönüşlerinde uyumları büyük bir mesele teşkil etmiyecektir.

Yurt dışına gönderilecek din ve eğitim elemanları iyi bir süzgeçten geçirilmeli, çeşitli sebeplerle Türki­ye’den kaçmış veya anarşik eylem­lere karışmış elemanların, sözleşmeli de olsa oradaki çocuklarımıza öğ­retmenlik yapmaları mutlaka ön­lenmelidir.

Almanların üçüncü nesil dedik­leri, asimile edileceğini yani Alman toplumu içinde eritileceğim söyle­dikleri nesil kaybedilmek üzeredir. Almanların yabancı muamelesi yaptıkları milletlerin başında şimdi biz gelmekteyiz. Bu durum diğer Batı Avrupa ülkeleri için de aşağı yuka­rı aynıdır.

On yılda onbinlerce genç yarat­tık yaban ellerde, işsiz; güçsüz belâ­lı, serüvenler içinde (44) diye dövün­meğe devam etmek istemiyorsak tez elden tedbirlerimizi arttırmalıyız.

(1) Krş. Orhan TUNA, Yurda Dönen İşçilerin İntibakı Sorunla­rı, D.P.T. Ank., 1967.

(2) Çalışma Bakanlığı, Yurtdışı işçi Sorunları, Ank., 1981. ,(Bu rakam çocuklarla birlikte 3 milyona yakındır.)

(3) 15 Temmuz 1083 istatistikleri­ne göre Hollanda’da 152.000 Türk yaşamaktadır. Yabancılar arasında Türkler ilk sırayı teşkil etmektedirler (Tercüman Gazetesi, 27 Aralık 1983).

(4) D.P.T. Milli Kültür, Ank. 1983. s, 8.

(5) E.B, Hurlock, Die Entwicklung des,, Wien, 1972.

(6) K. YAVUZ, Çocukta Dini Duy­gu ve Düşüncenin Gelişmesi, Ank., 1982, s. 1.

(7) Geniş bilgi için bkz İbrahim CANAN, Hz. Peygamber’in Sünnetinde Terbiye, Ank., 1980,

(8) Mâlik b. Enes, el-Müdevvenetü’l-Kübra, Mısır, 1323/1905, II, 415-16.

(9) Kemal AYTAÇ, Federal Alman­ya’daki Türk işçi Çocuklarının Din Eğitimi Meselesi, Türkiye I„ Din Eğitim Semineri, Ank., 1961, s. 312.

(10) Tercüman Gazetesi, 3.1.1985,

(11) Almanya’da Anaokulları genel­likle:

a. Kiliseler,

b. Diğer dini kuruluşlar,

c. Belediyeler,

d. Devlet tarafından sevk ve idare edilir.

(12) İslâm Mecmuası, Ekim, 1962, ay. 61.

(13) Ahmet KABAKLI. Tercüman gazetesi, 25.2.1983.

(14) Orhan Türkdoğan, İkinci Nes­lin Dramı, İst., 1984, s. 70.

(15) Bilgi için bkz. Mak Vonder Grün, Leben im gelopten Lond, Darmstadt, 1978, s. 7-24

(16) D.P.T. Milli Kültür, Ank., 1983, s, 2-8,

(17) Sabri KUMBARAOĞLU, Yurtdışındaki Türk Gençlerinin Meslekî Eğitimi, Yurtdışındaki Türk Çocuklarının Eğitim So­runları, Ank., 1979, s. 48,

(18) Siegmar Geiselberger, Auslän­dische Arbeiter, Frankfurt, 1972.

(19) Devlet Plânlama Teşkilâtı, 8 Aralık 1982 tarihinde yaptığı toplantıda Yurtdışı İşçi Meseleri’ni tesbit ederek I, ve II. neslin mevcut problemleri ile işçi çocuklarının din egitimleri hususunda alınması gereken tedbirleri görüşmüştür,

(20) Bkz. Yurdışı İşçi Sorunları, s, 152.

(21) Krş, M. Hartnmann, Türkisc­he Kindern in Niemandsland, Uyrecht, 1977,

(22) Diyanet Gazetesi, Ocak 1983, ay. 287.

(23) Muzaffer AKDAÇ, Almanya’da İki Terbiye Arasında Bocala­yan Türk Çocukları, Türkiye I. Din Eğitimi Semineri, s. 294-­301,

(24) Krş. için bkz. M. Mildenberger un H. Vöcking, Islamische und CHRISTLICHE Peşte, Frankfurt am Main 1934

(25) Diyanet Gazetesi, 1 Mart 1977, sy. 190.

(26) Diyanet Gazetesi, 1 Mayıs 1979.

(27) Müslim, K. KADER, nu. 22-24,

(28) Diyanet Gazetesi, 1 Mayıs 1975, sy. 116.

(29) Diyanet Gazetesi, 15 Nisan 1978, sy. 187.

(30) Diyanet Gazetesi, 1 Şubat 1980, sy. 230,

(31) Diyanet Gazetesi, 1 Şubat 1978, sy, 182,

(32) Geniş bilgi için bkz. A. Oktay GÜNER, Yurtdışındaki İşçiler ve Sorunları, İst., 1972.

(33) Kaya ÖZDEMÎR, Yurtdışındaki İşçi Çocuklarının ve Ailele­rinin Din Eğitimi,, Türkiye I. Din Eğitimi Semineri, s. 282.

(34) Muzaffer ANDAÇ, a.g.m,, s. 301.

(35) Mehmet ADEM, Yurt Dışındaki Çocukların Eğitim Sorunlan, Ank„ 1979, s. 75.

(36) Orhan TÜRKDOĞAN, A,g.e s. 85.

(37) Sami USLU, Yurdışındaki İş­çilerimizin Dini Konularda E­ğitimleri, Türkiye I. Din Eğitimi Semineri, s. 287,

(38) Tutucu ve sofu Hıristiyan Ta­rikatı. XVI. y. yılda Fransa’­da kurulmuştur. İsa Derneği adı ile de anılır (İ.A, Gövsa, Yeni Lügat ve Ansk, İst., 1954, I. 400).

(39) Abdulkadir POLAT, Almanya’­da İşçi Çocukları, Türkiye I, Din Eğitimi Eemineri, s. 291.

(40) Tercüman Gazetesi, 28.1.1985.

(41) Almanya’da ALFA adını taşıyan (Yabancı Çocukların Ye­tişmesinde ve Eğitiminde Rol Alan öğretmenlerin Yetiştiril­mesi) bir araştırma grubu, in­tibak meselesi üzerinde çalışmaktadır,

(42) Tercüman Gazetesi, 16.7.1983.

(43) Orhan TÜRKDOĞAN, a.g.e., s. 107

(44) Dursun AKÇAM, Yurdışındaki Türk Çocuklarının Eğitim So­runları, Ank„ 1979,