Makale

BULGARLARIN POMAK TÜRKLERİ (KIPÇAKLAR-KUMANLAR) POLİTİKASI

BULGARLARIN POMAK TÜRKLERİ
(KIPÇAKLAR-KUMANLAR)
POLİTİKASI

Yrd. Doç. Dr. İlker ALP*

Pomak Türkleri Rodoplar’da, Batı Trakya’da, Makedonya’nın Pirin, Ege ve Vardar bölgelerinde yaşamaktadır. Bu soydaşlarımızın menşei ve tarihî gelişimleriyle ilgili olarak yapılan İlmî araştırmaların yetersiz oluşu, konunun bazı Balkan devletleri tarafından kendi politik menfaatleri doğrultusunda istismar edilmesine yolaçmıştır. Örneğin, Yunanlılar Pomak Türklerinin "Müslümanlaştırılmış Elenler"! olduğunu savunurken, Bulgarlar, Kıpçak soyundan gelen soydaşlarımızın lehçelerindeki farklılıklardan istifade ederek, söz konusu toplumun "Bulgar"! olduğunu iddia etmektedir. Maalesef, zaman zaman Türkiye’de de bazı kurum ve şahıslar, özellikle Bulgar propagandasının etkisinde kalarak (bilerek veya bilmeyerek) benzeri tezleri savunmuşlardır. Bu yüzden, konuya açıklık getirmek ve Bulgar iddialarına kısmen cevap vermek maksadıyla, kısa da olsa, Pomak Türklerinin menşei konusuna değinmek yerinde olacaktır.

Bulgarlar, Bulgaristan’daki Türk varlığını tamamen inkâr etmeden önce, bu ülke sınırları dahilinde yaşamakta olan Türkleri daha küçük topluluklara bölmek için, sistemli bir politika takip etmişlerdir. Bazı lehçe farklılıklarından faydalanarak Bulgaristan Türklerini Pirin Makedonyası, Rodoplar, Kuzey Trakya, Deliorman ve 1940’lardan sonra Dobruca halkları gibi gruplara ayırmaya ve bunların arasındaki dil, din, kültür bütünlüğünü bölmeye çalışmışlardır. Bu meyanda dil faktörünü öne sürerek Pomak Türklerini de Bulgar menşeli olarak göstermeye gayret etmişlerdir. Bulgar resmî makamlarının iddialarına göre, "Osmanlı Türk kolonizatörleri Rodop ahalisini (Pomak Türklerini) zorla İslâmlaştırmışlardır" 1 Ancak, bu iddia, söz konusu ülkenin belirlediği hedeflere ulaşabilmek için iç ve dış politikasında kullandığı sadece bir propaganda unsurudur. Çünkü Türkler, Balkanlar’daki bütün azınlıklara din, dil ve her çeşit hürriyeti vermişlerdir. Şayet öne sürülen iddialar gerçek olsaydı, Balkanlar’da; Bulgarlar, Sırplar, Makedonlar, Yunanlılar, Arnavutlar, Ulahlar veya diğer milletler benliklerini muhafaza etmeyi başaramazlar ve ayrı birer millet olarak varlıklarını devam ettiremezlerdi. Diğer bir ifadeyle, bugün Balkan Yarımadası’nda yer alan devletler varlıklarını sürdüremez, sahip oldukları sınırlara ulaşamazlardı. Dolayısıyla, Balkan Yarımadası’nın siyasi haritası da değişik olurdu.

Türklerin diğer milletlere karşı uyguladıkları hoşgörülü politika ile davranış biçimlerinden zaman zaman yabancı kaynaklar da bahsetmektedir. Örneğin, Marian Kent’e göre, Osmanlı Hükümeti, bütün diğer imparatorluklardaki idarelerden farklı olarak hiçbir zaman tebası olan toplumları baskı kullanarak kültür açısından bütünleştirmek veya eritmek teşebbüsünde bulunmamıştır. Bu husus, 1453 yılında İstanbul’un fethiyle Ortodoks Hıristiyan tebaya verilen imtiyazlar ve dinî hürriyetlerle pekiştirilmiştir. Osmanlı döneminde hiçbir gayri-Türk veya gayri-Müslim toplum zorla Türkleştirilmemiş veya Müslümanlaştırılmamıştır.2

Bulgarların "Müslüman Bulgarlar" veya Yunanlıların "Müslüman Elenler" olduklarını iddia ettikleri Pomak Türkleri öz be öz Türktür. Bunlar, Ortaasya’dan kuzey göç yolunu (Hazar Denizi ve Karadeniz’in kuzeyini) takip ederek Ukrayna ile Besarabya’ya giden, buradan Balkanlara inen Kıpçaklar’ın veya AvrupalIların Kuman olarak adlandırdıkları kabilelerin torunlarıdır. 3

Kıpçaklar yahut Kumanlar X. asırda batıda Özü (Dnyeper) nehri, doğuda îrtiş nehri, güneyde Kırım Yarımadası, Kuzeyde Kazan şehrine kadar uzanan Deşti-Kıpçak (Kıpçak- Bozkırları) adıyla anılan yerlerde, birçok Türk boyunu içine alan, büyük bir kavmî birlik teşekkül etmişlerdir. 4

Kıpçak bozkırlar, XIII. yüzyılın başlarına kadar söz konusu Türk Kavminin elinde kalmıştır. Bununla birlikte, Kumanların faaliyet sahası yalnız Kıpçak sahalarına bağlı kalmamıştır. Onlar Balkanlar’a ve Macaristan’a da akınlar yaparak Bizans, Bulgar ve Macar devletlerinin siyasî mücadelelerinde aktif rol oynamışlardır. 5 XI. asırda Balkanlara inen Kıpçaklar, Peçenek Türklerinin yardımıyla 1034’ten itibaren Rodoplar, Batı Trakya, Pirin ve Vardar Makedonyası’nı hakimiyetleri altına almışlardır. 1054 yılında Peçeneklerle birleşmiş olan Kıpçaklar, Bizanslılara karşı yaptıkları savaşlardan galip çıkınca kendilerini siyasî bir güç olarak kabul ettirmişlerdir. 1087 yılında, Kıpçaklarla Peçenekler arasında, ilk defa "Kuman-Peçenek Türk Federasyonu" kurulmuştur. Bu federasyonun sınırları dahilinde Rodoplar, Makedonya, Yeni Pazar, Kosova ve Arnavutluk ile Bulgaristan’ın bir kısmı yer almıştır. Başkenti ise, bugünkü Vardar Makedonyası’nm doğu kısmında bulunan Kumanova şehri olmuştur. 6 Fakat bu birlik, iki Türk kavmin birbirleriyle savaşmaya başlaması sonucunda 1091 yılında dağılmıştır. Birliğin yıkılmasından sonra, Peçeneklerin çoğu Bosna Hersek’e çekilmiş, Kumanlardan ekseriyeti de Romanya, Macaristan ve diğer doğu Avrupa ülkelerine göç etmişlerdir. Bununla birlikte Rodoplar, Makedonya ve Trakya’nın özellikle dağlık bölgelerinde çok sayıda Kuman Türkü kalmıştır. 7

a. Pomak Dili ve Adı Meseleleri:

Pomak Türklerinin kültür ve ırkî özellikleri ile ilgilenen yabancı bilim adamlarıyla politikacılarının en çok istismar ettikleri konu bu toplumun konuştuğu dilin içinde oldukça yüksek oranda Slavca menşeli kelimenin bulunmasıdır. Nitekim, Bulgarlar da bu noktadan hareketle Pomak Türklerinin Bulgar menşeli olduklarını iddia etmektedirler.

Halbuki Pomak Türk Lehçesi:

1. % 30’u Ukrayna Slavcası,

2. % 25’i Kuman-Kıpçakça,

3. % 20’si Oğuz Türkçesi,

4. % 15’i Nogayca ve

5. % 10’u Arapça’dan oluşmaktadır. 8

Pomak Türk lehçesinde Ukrayna-Slavcası’nın % 30 nispetinde bulunmasının başlıca sebebi, Kıpçak Türkleri’nin X. ve XI. asırlarda Ukrayna, Lehistan ve Besarabya steplerindeki Slavlarla olan temaslarından kaynaklanmaktadır. % 10 oranında olan Arapça ise, Pomak Türklerinin İslâmiyeti kabul etmeleriyle birlikte dillerine girmiştir. Diğer taraftan Kıpçakça, Oğuz Türkçesi ve Nogayca Türk lehçeleridir. Buradan da Bulgarların iddia ettiği gibi, Pomak Türklerinin dilinin Bulgarca olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla Bulgarların, en çok kullandıkları tema ve dayandıkları husus geçersiz olmaktadır.

Pomak ismine gelince, bu ismi, XIV. asırda Anadolu’dan Balkanlar’a gelen soydaşlarına maddî ve manevî yönde büyük destek sağlayan KIPÇAKLAR (KUMANLAR)’a "yardım eden", "yardımcı" anlamında olarak Slavlar tarafından verilmiştir. Nitekim bu kelime, Slavca

"POMAGA", "POMAGAEC" yani "yardımcı", "yardım eden", "işbirlikçi" anlamında olan kelimelerden türemiştir9. Demek ki, Pomak kelimesi bir kavim adı değildir. Kıpçak Türklerinin Osmanlı soydaşlarına yardım ettikleri için, bu hareketlerini ifade etmek üzere Slavlarca kullanılan bir sıfattır.

Osmanlı kaynaklarında, Türklerin Balkanlarla temasa geçmesinden itibaren, burada yaşayan en küçük topluluklara (Bulgar, Sırp, Arnavut, Ulah vb.) varıncaya kadar birçok isme rastlamlmaktadır. Ayrıca, Batılı ve diğer kaynaklarda da aynı durum gözlenmektedir. Ancak, ilginç olan bir husus, Pomak adının XIX. yüzyılda ortaya atılmış olmasıdır10.

Aynı tarihlerde şarktaki soydaşlarımıza "Kürt" adı ile hitap edilerek Türkler arasında bölücülüğün yapılması, "Pontus Rum Devleti" nin kurulması fikrinin ileri sürülmesi, "Ermeni Meselesi"nin gündeme getirilmesi ve İslâm Alemine "Türk düşmanlığı"nın telkin edilmesi yönlerinde yoğun kampanyaların başlaması dikkat çekicidir. Bu kampanya ve propagandaların plânlı ve sistemli bir tarzda ortaya çıkması elbette ki bir rastlantı sonucu değildir. Pomak ve Kürt tabirleriyle farklı coğrafi bölgelerde yaşayan Türklerin birer ayrı toplum olarak ileri sürülmesi Türk milletinin millî birlik ve beraberliğini zayıflatabilmek, Pontus-Rum, Ermeni, Arap vb. meseleler ile Osmanlı Devleti’ni parçalayabilmek ve kendi emperyalist amaçlarını gerçekleştirebilmek üzere batılı devletler tarafından icat edilmişlerdir. Aynı ve benzeri tabirleri kendi menfaatlerine uygun gören Rusya ve Balkan devletleri de, aktif bir tarzda kullanmaya başlamışlardır. Bu meyan- da, Pomak tabiri, Rodop ve Batı Trakya Türklerini diğer Türklerden ayırmak üzere, özellikle Bulgaristan ile Yunanistan tarafından âdeta bir millî politika gereği olarak kullanılmıştır ve günümüzde de kullanılmaya devam edilmektedir.

Bu açıklamaları bir kenara bırakarak, Bulgaristan’daki Türklerin ve Kuman menşeli olan Pomak Türklerinin "Müslümanlaştırılmış Bulgarlar" olduğu şeklindeki Bulgar tezinden hareket etsek dahi, bu defa karşımıza Bulgarların kökeni meselesi ortaya çıkmaktadır. O halde bu konuya da kısaca değinelim.

b. Bulgarların Kökeni:

Bulgarların kökeni Büyük Hun împaratorluğu’na bağlı olan ve Çin kaynaklarında TİNG-LÎNG olarak geçen kabilelere dayanmaktadır. Bunlar, M.Ö.’ki asırlarda Ortaasya’daki kardeşleri Oğuzlardan ayrılarak Güney Rusya’ya giden OGUR kabileleridir11. "Ogur" adı ise "Oğuz"dan gelmektedir. Güney Rusya’ya yerleşen Türkler, kelime sonundaki "Z" harfi yerine "R" harfini kullandıklarından dolayı "Oğuz" kelimesi zamanla "Ogur"a dönüşmüş ve burada yaşayan Türkler de bu adla anılmaya başlamıştır12.

Ogurlar birçok kabileden meydana gelmiştir. Bunlar arasında; OGUR. ONOGUR, ŞARAGUR (Akogur), UTURGUR (Otuzgur) ve KUTURGUR (Dokuzgur) gibi kabileler yer almıştık13.

Bulgar adı dahi, V. asırda Karadeniz ile Azak denizinin kuzeyinde, Ogur kabilelerinin Avrupa Hunlarının bazı Türk bakiyeleriyle birleşmesi neticesinde, Tükçe bir kelime olan BULGAMAK (karışmak, birleşmek, bir araya gelmek) fiilinden türemiştir14.

Hazarların baskısı neticesinde, Bulgarların bir kısmı İtil (Volga) nehrine doğru göç ederek, İTİL BULGAR TÜRK DEVLETİ’ni (7-13. asırlararası) kurmuştur. Esas Bulgar kitlesi ise önce Turla havzasına, oradan Tuna boylarına giderek, Balkanlar’daki TUNA BULGAR TÜRK DEVLETİ’nin temellerini atmıştır15.

Bulgarlar, Türklükten gelen teşkilatçılığı ve devlet idare etme kabiliyetini uzun zaman sürdürmüşlerdir. Örneğin, devlet teşkilâtı, Türklerde olduğu gibi, "ilahî temellere" dayanmış ve otoriter bir sistem kurulmuştur. Devlet, "Han" (sonradan Çar) ve "İç" ile "Dış" Boyarlar tarafından (Oğuzlarda "İç" ve "Dış" taksimat tarzında) idare edilmiştir16.

Sıfat, ünvan ve isimlerde de Türk kültürü ile medeniyetinin izleri görülmektedir. "Tangra" (Tanrı, Göktürklerde Tengri), "Han", "Bayanuş", "Alpbagatur", "Böritarkan". "Omurtak" ve benzerleri bunlara açık birer örnek teşkil etmektedir.

Eski Türklerde görülen; canlı at kurbanı, "Tuğ"un bağımsızlık sembolü olarak kullanılması, yazıtların dikilmesi, mukaddes mağara, kutsal su, çift başlı kartallar gibi sembol ve inançları da devam ettirmişlerdir. Bu hususları detaylarıyla Preslav ve Madra’da yapılan kazılardan elde edilen sonuçlardan görmek mümkündür17.

Ancak, İtil boylarına yerleşen Bulgar Türklerinin Müslümanlığı kabul ederek "Kazan Türkleri" adıyla günümüze kadar Türklüklerini muhafaza etmeyi başarmalarına karşılık, Tuna boylarına giden diğer Bulgar Tükleri Türk kültrü ile medeniyetinden uzaklaşıp, Hıristiyanlığı kabul etmiş ve Slavlarla karışarak yeni bir "HIRİSTİYAN-BULGAR- SLAV" kavmi haline gelmişlerdir. Böylece, Tuna Bulgarları, Türk menşeli olmalarına rağmen, Hıristiyan fanatizmin de etkisiyle, Türklüğe düşman kesilmiş ve belki de tarihte Türklere kötülüğü en çok dokunan kavimler arasında yer almışlardır.

Demek ki, Pomak Türkleri ile Bulgarlar arasındaki temel fark, Pomak Türklerinin Müslümanlığı kabul etmeleri ve benliklerini muhafaza etmek için verdikleri mücadeleye karşılık, Bulgarların kendilerini Slav sayarak Ogur-Türk menşeli olduklarını unutmalarında ve Türkleri Hıristiyanlaştırıp Slavlaştırmak için gayret sarf etmelerindendir. O halde, Pomak Türkleri ile diğer soydaşlarımızın "Müslümanlaştırılmış Slavlar" veya "Bulgar- Slav" menşeli olduğu şeklindeki iddialar da doğru değildir, hatta gülünçtür. Tam tersine Bulgarlar, sonradan Hıristiyanlığı kabul eden, Slavlaşan ve aslını unutan Tüklerdir.

Netice olarak, artık Türklüklerini unutan ve "dejenere bir kavim" hüviyetini alan Bulgarlar, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nden itibaren Bulgaristan’daki soydaşlarımızı göç ettirme, eritme veya yok etme yolları aramışlardır. Bu çerçevede Türk varlığını bölmek ve daha kolay eritebilmek amacıyla öncelikle Pomak Türklerinin Türk olmadığı propagandasını işlemeye ve asimilasyon politikasını uygulamaya koyulmuşlardır. Bulgar idarecileri hedeflerine daha kolay ulaşabilmek için 1910 yılında uzman subaylara, Pomak Türklerine "gayri Türk" ile "gayri Müslim" düşüncesini aşılmak, bunu şuur altına yerleştirmek ve neticede "Bulgarlaştırmak" tarzında bir plân hazırlatmışlardı. Bu plân, 1912-1913 Balkan Savaşları sırasında Bulgar Genel Kurmay Harekât Dairesi Başkanı Orgeneral Sarafov’un emriyle yürürlüğe girmiştir. Buna göre, Rodop ve Pirin bölgelerinde bütün Müslüman Pomak Türklerinin resmen Hıristiyanlaştırılması ve Bulgarlaştırılması, kabul etmeyenlerin imha edilmesi emredilmiştir. 18

Böylece 1913 yılında, Bulgaristan’ın diğer yerlerinde olduğu gibi, Pirin Makedo- nyası’yla Rodoplar’da da yüzbinlerce soydaşımız Hıristiyanlığı kabule, Bulgar giysisi giymeye ve Bulgarlaşmaya zorlanmıştır. Kaynaklarımızda bu hususa dair şu bilgiye rast- lanılmaktadır:

"...Yüz elli bin Pomak ırkdaşımızı dahi cebren kahren Hıristiyan yapıb başlarına şapka giydirdiler..." 19

Belgelerden bir diğerinde ise, aynen şu ifade mevcuttur:

"...Eski Bulgaristan’da ve şimdiki istilâ ettiği yerin kâffesinde elhâsıl eski Bulgaristn’da ve yeni Bulgaristan’da her nerede Pomak köyler var ise Pomakları kamilen Bulgar yaptılar ve herkese Bulgarca isim koydular... Dolaştır’da, Babasıoturdu ve Elcandra’da, Eğreli’de, Ilıca’da, Kozluca’da, Vahriyan Örbek’de, Davut Köyü’nde, Anbardere’de ve sair Pomak köylerinde pazlar geldiler burasının ahvali şudur..." 20 Yukardaki ifadeden de, Rodoplar’da yaşayan Pomak Türklerinin Bulgarlaştırmaları amacıyla, isimleriyle dinlerinin değiştirildiği ve Hıristiyanlığı kabule zorlandıkları anlaşılmaktadır.

1913 yılından itibaren, geçmişteki hataları tekrarlayan Bulgar yönetimi, 9 Eylül 1944 tarihinde, komünist rejimin kurulmasından sonra da, aynı hatalı tutumunu devam ettirmiştir. Komünist rejim, kendisinden önceki dönemlerde takip edilen siyaseti genelde tenkit etmesine ve reddetmesine rağmen, "Velika Bılgariya" (Büyük Bulgaristan) hayalini sürdürmüştür. Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) Merkez Komitesi ve Bulgar hükümetleri "Büyük Bulgaristan" hayalini gerçekleştirebilmek için, öncelikle "sunî bir komnist-Bulgar-SIav toplumu” yaratma hedefini benimsemişlerdir. Bu yüzden, "Edina Natsiya" (Tek Milet) teorisini ortaya atmışlar ve Türklere, Makedonlara, Romen- lere, Arnavutlara, Sırplara ve diğer azınlıklara karşı "Priobştavane" (Kaynaşma, Birleşme) tezi altında isim, din ve dillerini zorla değiştirme yolunu takip ederek, şeklen tek bir Bulgar toplumu yaratmaya gayret etmişlerdir. Oysa, Müslüman Türklerle diğer azınlıklara kişi hak ve hürriyetlerini vermek, Bulgarlarla aynı fırsat eşitliği sağlamak, onları ikinci sınıf vatandaş olarak görmemek suretiyle isimleri, dinleri, dilleri ne olursa olsun beyinlerde, gönüllerde tek bir Bulgaristan vatandaşı yaratmayı amaç edinmeleri gerekirdi.

İşte bu hatalı düşüncenin neticesi olarak, 1945’lerden sonra da azınlıklara, özellikle Müslüman Türklere karşı, insanlık dışı ve hukuka aykırı soykırım tatbikatı sürdürülmüştür. Sözkonusu baskılar önce Paşmaklı’da, çok geçmeden de Cuma-i Bâlâ (Yukarıcuma)’da sahnelenmiştir. Sonraki yıllarda Tırnova, Selvi, Plevne, Karaağaç vs. kentlerde yaşayan Türklerin, Pomak Türklerinin, Gagavuz Türklerinin, Çingenelerin velhasıl bütün Türk soylularla Müslümanların adları değiştirilerek "Bulgarlaştırılmaları" yoluna gidilmiştir. Kısacası, 93 Harbi ile başlayan "Hıristiyanlaştırma- Bulgarlaştırma" hareketleri, komünizmle "Tek Komünist Halk" (aslında Bulgar Halkı), yaratmak sloganıyla gündeme getirilmiştir. Bu amaçla Bulgar yetkilileri belirli plân ve program dahilinde çeşitli kararlar almışlar ve birçok kanun yürürlüğe koymuşlardır. Bunlar arasında 1945, 1948, 1951, 1964, 1970 yıllarında alınan kararlar veya çıkarılan kanunnameleri örnek olarak verebiliriz. Özellikle 17 Temmuz 1970 tarihinde, BKP Merkez Komitesi ve Politbüro yetekililerinin aldığı 549 saylı "Gizli Tedhiş ile Milliyet ve Din Değiştirme Kararı"nın uygulanmya konmasıyla, bütün Müslüman Pomak Tüklerine zorla Hıristiyan-Slav ismi verilmiş ve dünyanın gözü önünde bu soydaşlarımızdan binlercesi katledilerek, tutuklanarak veya çeşitli baskıya maruz bırakılarak Bulgarlaştırılmak istenmiştir.21

Müslüman Pomak Türkleri, geçmişte olduğu gibi, bugün de kendi millî benliklerini korumak yönünde verdikleri şerefli mücadelelerine devam etmektedirler. 10 Kasım 1989 tarihinde Todor Jivkov’un iktidardan uzaklaştırılmasından sonra, Bulgaristan’da meydana gelen gelişmelerden istifade ederek, Pomak Türkleri kendi temel hak ve hürriyetlerine kavuşmak için sürdürdükleri mücadelelerini artırmışlardır. Böylece bu mücadele yeni bir safhaya girmiştir. Sözkonusu duruma, "Nova Svetlina" gazetesinin 76. sayısında, Yakoruda doğumlu, Halime Mustafaoğlu adında bir Pomak Türk kadınının, "Demokratik Güçler Birliği" lideri Petır Beron’a gönderdiği "Açık Mektubu" önemli bir örnektir. Mektupta, Pomakların Türk menşeli oldukları açık olarak beyan edilmekte ve kendilerine Türk isimlerinin, örf ve âdetlerinin iade edilmesi talep edilmektedir.22

Bu talep, Pomak Türklerinin Bulgarlaştırılması için tatbik edilen her türlü baskı, eziyet ve vahşete rağmen, soydaşlarımızın, 1877’lerde olduğu gibi, halâ Müslüman-Türk olarak, özelliklerini kaybetmeden sürdürdüklerinin, mücadelelerini kendi temel hak ve hürriyetlerini elde edene kadar devam edeceklerinin ispatıdır.

(*) Trakya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi

(1) Sofia Press, Who Worries About Moslems in Bulgaria and Why?, Sofya 1985, s. 9 ve Sofia Press, Soruşturma, Sofya Haziran 1987, s. 9-14.v

(2) Marian Kent, The Great Powers and the End of Ottoman Empire, George Allen and Unwin, Londra 1984, s. 20.

(3) Rodop-Tuna, Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği, Rodop-Bulgaristan Faciasının iç yüzü, Tarih Yayınları Serisi, Sayı: 2, İstanbul Mart 1976, s. 8-12.

(4) İslâm Ansiklopedisi, "Kıpçak" Maddesi, İstanbul 1977, s. 713-714.

(5) İbrahim Kafesoğlu, Peçenekler, Uz (Oğuz)lar ve Kumanlar, Türk Dünyası El Kitabı, Ankara 1976, s. 746-747.

(6) Rodopların Sesi Dergisi, "Derginin İntişarına Amil Olan Sebepler Nelerdir?", Yıl: 1, Sayı:1, İstanbul 1973, s. 13.

(7) Kıpçak Mad., İslâm Ansiklopedisi, s. 713-715.

(8) M. Cihat Özönder, "Pomak Türkleri", Batı Trakya’nın Sesi, Yıl: 1, Sayı: 4, İstanbul Mayıs-Haziran 1988, s. 18.

(9) Ahmet Cevad, Balkanlar’da Akan Kan, İstanbul (tarihsiz) s. 179.

(10) Pomak adına 1839 yılında A. Boue’nin Rodoplar’a yaptığı seyahatten sonra rastlanmaktadır.

(11) Akdes Nimet Kurat, "Bulgaristan" Mad., İslâm Ansiklopedisi, s. 796.

(12) Bahaeddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, İstanbul 1971, C.I., s. 149-154.

(13) Lâszlö Râsonyi, Türk Devletlerinin Batıdaki Varisleri ve İlk Müslüman Türkler, Ankara 1983, s. 17-89.

(14) Lâszlö Râsonyi, Tarihte Türklük, Ankara 1971, s. 89.

(15)İlker Alp, "Bulgar Türk Devleti", Tarihte Türk Devletleri I, Ankara 1987, s. 251-253.

(16)Fuat Köprülü, "Proto Bulgar Hukukuna Dair Notlar", Türkiyat Mecmuası, ayrı basım, s. 3-5, Fransızca olarak ."l$£*ue Internationale des ettıdes Balkanique, III.e annee Tom II (6)’da çıkmıştır.

(17)Géza Feher, "Turco-Butgar, Macar ve Bunlara Akraba Olan Milletlerin Kültürü; Türk

(18) Hüseyin Memişoğlu, "Pomak Türklerinin Tarihi Geçmişine Bir Bakış", Yeni Forum, Cilt II., Sayı: 258, Ankara Kasım 1990, s. 47-48.

(19) Dr. Cemil, Bulgar Val*ş«tleri, İntikam, Evlâd ve Ahfada Yadigâr, Dersa’âded, 1330, s. 170.

(20) Gnkur. Bşk. lığı, ATAŞE Bşk. Arş., Klasör: 587, Dosya: 43, Fihrist: 1 ve Fihrist: 1-2.

(21) Milli Kütüphane, Mikrofilm Arşivi, "Bulgarların Türklere Yaptığı Zulümleri Gösteren Belgeler, N.A 4951.

(22) Hüseyin Memişoğlu, a.g m., s. 48.