Makale

BİLGÎ TOPLUMUNA GEÇERKEN ÇAĞDAŞ MÜSLÜMANLAR NELER YAPMALIDIR?

BİLGÎ TOPLUMUNA GEÇERKEN ÇAĞDAŞ MÜSLÜMANLAR
NELER YAPMALIDIR?

Talip KÜÇÜKCAN

Islâmiyet bundan bindörtyüz yıl önce ortaya çıkmış ve H.7. yüzyıl içinde hem siyasi organizasyon, hem de ilim ve fikir sahalarında göz kamaştırıcı hamleler yapmış, daha sonraları sanat ve edebiyat alanlarında orijinalitesini devam ettirmekle beraber nihayet bu sahalarda da gerilemiş ve 19. yüzyılda İslâm dünyası üstünlüğünü tamamen kaybetmiştir. Başka bir ifade ile İslam dünyası, Batı karşısında mağlup olmuştur1.

İslâm medeniyetinin hangi dönemden itibaren durgunluk dönemine girdiği müslüman düşünürlerin üzerinde önemle durduğu, ancak fikir birliğine varamadığı bir konudur. Bu konuda birçok spekülatif açıklama olmakla birlikte Islâm düşüncesinin niçin durgunlaştığı, ilim-fikir. kültür ve sanat alanlarındaki gerilemenin nedenleri ve Islâm düşüncesinin yeniden dirilişini sağlamak için neler yapılması gerektiğine ilişkin, doyurucu muhtevaları olan ilmî tahlil ve izahlara ihtiyaç vardır.

Gerilemenin Nedenleri Üzerinde Fikrî Tahlil Yapmanın Gerekliliği:

Islâm dünyasının gerileme nedenleri ve ilerlemenin temelindeki dinamik motivleri doğru bir şekilde tespit etmenin birtakım zorlukları olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü Islâm medeniyetinin tarihî, zihnî ve kültürel mirasının önemli bir kısmı ilmî metodolojinin ışığında ciddi bir şekilde talılil ve tenkit edilmemiştir.

Hal böyle iken seçiciliği bir tarafa bırakıp, çeşitli kaynaklardan gelen propagandalara aldanarak, kendi kültür ve medeniyet tarihimizi incelemeden peşin hükümlerle düşünceleri yönlendirmeye çalışmak, meseleleri tespit etmeye ve çözmeye engel olacaktır. Islâm dünyasının medeniyet yarışında arka sıralarda kalmasına neden olan fikrî bunalımın, yani önce durgunluğun ve içe kapanmanın, sonra dağılıp parçalanmanın, netice itibariyle Islâm dünyasının kendi kültür dünyasına iyice yabancılaşmasının nedenleri üzerinde ciddi bir tefekkür hamlesine ihtiyaç vardır. Bu yapılmadıkça "Kurtuluş" ve "Diriliş"in yeniden gündeme gelmesi çok zordur2.

Öyleyse yapılacak ilk iş, psikolojik ve kültürel aşağılık duygusundan kurtulmak suretiyle, tarihi tecrübeden de yararlanarak ciddi bir tespit, tahlil ve tenkit yapmaktır. Şüphesiz bu hamle dinî duygu ve düşünceye taze kan verecektir.

I. ISLÂM MEDENİYETİNİN GERİLEME NEDENLERİ

İslâm medeniyetinin gerileme nedenlerini genel olarak iki grupta toplayabiliriz. Bazı sebepler müslümanların özel bir kusuruna bağlı değildir. Yani onların elinde olmayan birtakım değişmelerden ileri gelmiştir. Bir kısmı ise bugün bile ortadadır ve onlarla başa çıkmadıkça müslümanların kalkınmalarına imkân yoktur.3 Bu anlamda Islâm düşünce ve medeniyetinin nasıl yükselip nasıl çöktüğü konusunda tutarlı ve tarihî gerçeklere dayalı bir kanaate ulaşmadıkça, Islâm milletlerinin sağlıklı bir gelişme yolu bulabilmeleri mümkün değildir.4

1. İktisadi Çöküntünün Nedenleri:

Islâm ülkelerinde ekonomik bunalıma neden olan değişmelerin en önemlisi, ticaret yollarının karalardan denizlere kayması ve bu yüzden, de Orta Asya’dan Akdeniz’e kadar ticari trafiğin değişmesidir. Eskiden Avrupa’yı Hindistan’a ve Güneydoğu Asya’ya bağlayan yollar Islâm ülkelerinden geçerdi. 15. yüzyılın sonundan itibaren Avrupalılar deniz yolunu kullanmaya başladılar.

2. İlmî Durgunluğun Nedenleri:

İslâm dünyasında ilmin niçin durakladığı konusu tam olarak, aydınlığa kavuşturulmuş değildir. Öyle anlaşılıyor ki bu duraklama, yenilik ve değişime ihtiyacının duyulmasıyla çok yakından ilgilidir. 13. asırdan itibaren müslümanların bütün meselelerin halledilmiş olduğuna

inanmaları, hikmet binasının tamamlandığını sanarak kendilerini, bu hikmetleri gelecek nesillere aktarmakla görevli saymamaları durgunluğu başlatan nedenlerden biri olmuştur.

Hızla gelişen dünyada, Islâm dünyasının diğer kültür ve medeniyetlerle teması giderek azalmış ve bu hal, temasın azalmasına paralel olarak her sahada olduğu gibi "fikir ve düşünce" hayatında da bir durgunluk ve içe kapanma döneminin başlamasına neden olmuştur. Bunun yanında içteki mobilite de azalmıştır. Bir medeniyetin gelişmesindeki temel unsur olan insan, ihmal edilmiş ve birçok önemli mevki nüfuzlu kimseler tarafından işgal edilmiştir. Böylece iç ve dış dinamizm zayıflamıştır. Buna paralel olarak bütün ilim dallarında orijinal eserler meydana getirme gücü de azalmıştır. Islâm dünyasının zayıfladığı her alanda, teknolojik açıdan daha güçlü bir medeniyete sahip olan Batılılar, birçok vasıtalarla sınırlarımızdan geçmişler ve hemen her sahada içimize sokularak hakimiyet kurmaya çalışmışlardır.5 Batı hür düşünceden aldığı enerjiyle hızla gelişirken, Islâm dünyasında ulema sınıfının bir kısmında "statüko"culuğun baş göstermesi Islâm düşüncesinin ve ilmin gerilemesinin nedenleri arasındadır.

Dinî ilimlerin aklî ilimlerden farklı görülerek onlara üstünlük yüklenmesi ve tarihi süreç içerisinde, felsefe ve mantık gibi aklî ilimlerin "bilimlerin üstünlük hiyerarşisi" anlayışına bağlı kalınarak ikinci dereceye indirgenmesi olayı, fikrî verimliliğin kaynaklarını kuruttuğu gibi özgün düşünce imkânını da sınırladı. İslâmî ilimlerin bu süreçten geçmiş olmaları nedeniyle medreselerin müfredat programlan mecburî ve aynı zamanda zararlı şekilde kısıtlandı. Bu kısıtlama beraberinde dar görüşlülüğü getirdiği gibi yüksek din eğitiminin de zayıflamasına neden oldu. 6

Kâtip Çelebi’nin ifadesi ile birçok kafasız kişi, eskileri körü körüne taklitte kayalar gibi donup kaldılar. Düşünceye başvurmaksızın, yeni ilimleri reddettiler ve kötülediler.

İslâm dünyasının durgunluk ve gerilemesinde Islâmm, müslümanlar tarafından zamanla iyi anlaşılamaması ve yeni yorumlara tabi tutulamamasının 7, Islâmın ruhuna tamamen yabancı olan taassup, yani insan zekâsını ve düşüncesini belli hudutlar içine hapsetme gayretkeşliğinin önemli bir rolü vardır.58

İslâm medeniyetinin niçin gerilediği hakkındaki tartışmalar herhalde kesin bir sonuç vermeyecektir, çünkü bu geçmiş devirlerin iyi bilinmesine bağlıdır.

Genel bir ifade içinde İslâm medeniyetinin duraklama nedenleri kimine göre hükümdarların istibdadı, idarecilerin beceriksizliği, ulemayı küçümsemeleri; kimine göre ilim ve ilerleme fikrine yabancı olan ırkların, İslâm âlemine hakim olmaları; kimine göre Moğol istilası, Tatar tahribatı; kimine göre İslâm ülkelerinden geçen kara ve deniz ticareti bakımından önemli olan yolların başka sahalara kayması; kimine göre Islâmdan önceki kültür ve medeniyetlerin Islâm üzerindeki yıkıcı ve çökertici tesirleri, israiliyat, sihir ve büyü gibi hurafelerle dolu akıl dışı inançların yaygınlaşması; kimine göre tenkit ruhunun, serbest düşüncenin İlmî zihniyetin yok olup yerini taklide, taassuba, cehalete ve dogmacılığa bırakması; kimine göre ulemanın akla, tecrübeye ve müşahedeye dayanan tahkik ve tenkit anlayışını terk edip nazariyata ve kısır münakaşalara dalması ve neticede medreselerin

yıkılışı; kimine göre Islâmın gerektiği gibi anlaşılamamasıdır.9 Gerileme ve durgunluğun temel nedenlerinden bir başkası da sosyal ve kültürel temassızlığın ve daralmanın eseri olan düşünce biçimidir.10

Bu görüşlerin her biri tartışmaya açık olmakla birlikte kanaatimizce gerilemenin temelinde yatan neden, çağdaş gelişmelere ayak uyduracak İslâmî zihniyeti geliştiremememiz ve İslâmî kavramlara dayalı İlmî metodolojiyi uygulayacak bilgili, kültürlü, şahsiyetli, girişken ve aktif aydınlar yetiştiremememizdir.

II. İSLÂM DÜNYASININ GENEL GÖRÜNÜMÜ

İslâm dünyası 15. (H.) yüzyıla girerken dünyanın manzarasına bir göz attığımızda, her tarafta bugünkünden farklı prensiplere ve farklı bir organizasyon tarzına dayanan bir sistem arayışına şahit oluyoruz. Bu arayışın iki yönü vardır ve bulunacak sistemin bu iki yöne de tatmin edici cevaplar getirmesi beklenmektedir. Bu yönlerden biri sistemin bütüncü bir hakikat ihtiyacını karşılaması, öbürü ise temel değerler bakımından insan haysiyetini korumasıdır.11

1. Siyasî Görünüm:

Günümüz Islâm dünyasındaki müslümanlar tam bir görüş birliği içinde olmasalar bile uyuşmaya ve uzlaşmaya doğru önemli adımlar atılmakta ve böylece problemler karşısında fikrî birliğe yaklaşmanın ve uyanışın ilk belirtileri görülmektedir. Üzülerek ifade etmek gerekir ki, bazı müslüman ülkeler arasında devam eden anlamsız çekişmeler ve savaşlar fikrî bütünlüğe ulaşmayı engellediği gibi, genç nesillerin tükenmesine de sebep olmaktadır.

2. Ekonomik Görünüm:

Islâm ülkelerinin çoğu, hayret verici yeraltı ve yerüstü tabi kaynaklara sahip olmalarına rağmen ekonomik bakımdan güçlü bir izlenim ve görünüm verememektedir. Ancak Türkiye gibi huzur ve güvenin hakim olduğu Islâm ülkelerinde ekonomik gelişme devam etmekte ve gelecek için ümit vermektedir. Özellikle Ortadoğuda savaşın ve gereksiz çekişmelerin devam ettiği ülkeler, gelişme bir tarafa, yaşayan harabeler haline gelmektedir. Bu gibi ülkeler savaş masrafları yüzünden gerçekçi bir ekonomik kalkınma hamlesi gösterememektedir. Kısaca ifade etmek gerekirse bugünkü Islâm ülkeleri, Batılı ülkeler seviyesinde ekonomik problemlerini çözememişler ve kalıcı gelişmeler gerçekleştirememişlerdir. Son yıllarda daha akıllıca politikalarla ekonomik alanlarda da bir uyanışın olduğu söylenebilir.

3. İlmî ve Kültürel Görünüm:

Islâm ülkeleri, asırlar boyu süren gerilemenin ilmî zihniyetten uzaklaşma, gerçekçi bir metodoloji takip etmeme gibi ilmî ve kültürel nedenlere bağlı olduğunu anlamaya başlamışlardır. Birçok Islâm ülkesinde, Islâmın çağdaş problemlerine çözüm arayışı içinde bulunan aydınların uyanışına şahit oluyoruz. Islâm dünyası, ilmî ve kültürel alandaki bunalımını henüz üzerinden atamamış olmasına rağmen, eğitim sabasında yatırımlar yapılması gerektiği fikri benimsenmeye başlamıştır. Müslüman aydınlarda takdire değer bir uyanış hamlesi görülmekle beraber, İslâm kültürü ile Batı kültürü arasında kalmış, kendi "kimliği"ni bulamamış bir grubun olduğunu da ilave etmek gerekir. .

Bundan sonraki bölümlerde özellikle üzerinde duracağımız konu. İslâmî uyanışın temelinde yatan ilim, kültür, sanat, felsefe ve zihniyet gelişmesi ile ilgili hareketlerin zorunluğu ve geleceğin kurucuları olacak aydın kitlelerin yetiştirilmesinin önemini vurgulamak olacaktır.

4. İslâmî Uyanışın Genel Çizgileri:

Yirminci yüzyılın ikinci yarısında, Islâm dünyasının hemen her tarafında, Batı medeniyetine karşı Islâmın reaksiyonlarına şahit oluyoruz. Islâm ülkeleri milletlerarası platformlarda bir Islâm bloku halinde hareket etme kabiliyetine sahiptirler. Şimdiye kadar Batı’lı modellere karşı itiraz edemeyen, sadece bunların İslam’da da olduğunu söyleyerek benliğini korumaya çalışan müslümanlar, bugün kendi sistemlerinin Batı’lı olanlara kıyasla daha üstün olduğunu iddia edebilmektedir.

Bu uyanışın temel karakteristiklerini şöyle sıralayabiliriz: Her şeyden önce, Islâmın temellerine dönme hareketi, millî hudutları aşan bir hadisedir, yani şu veya bu İslâm ülkesine mahsus değildir. Sadece Arap ülkelerinde değil Pakistan, Endonezya, Malezya ve Türkiye gibi Arap olmayan müslümanlarda da yeni bir hüviyet arama gayretlerinin çoğaldığını görüyoruz. Mısır, Türkiye ve Tunus gibi nispeten gelişmiş ve kalkınmış Islâm ülkelerinde, Islâm’a uygun bir hayat tarzı orta ve üst-orta sınıflar arasında yaygınlaşmıştır.

İslâm hareketinin ikinci özelliği bu hareketin çok merkezli oluşudur. Islâm uyanışının üçüncü ve en göze çarpan özelliği ise onun devamlılığıdır. 12

II. ISLÂM DÜNYASININ TEMEL PROBLEMLERİ

1. Genel Yaklaşımlar:

Islâm dünyasına genel olarak bir göz attığımızda insanlığı ve medeniyeti ilgilendiren her alanda, büyüklü-küçüklü ve önem dereceleri değişen birçok problemin olduğunu hemen görebiliriz. Bu problemleri genel başlıklar altında şu şekilde sıralayabiliriz: 1. Ekonomik problemler, 2. Siyasi ve sosyal problemler, 3. Eğitim, ilim, fikir, kültür, felsefe, sanat, zihniyet ve güçlü kişilik sahibi "Münevverler" yetiştirmeyle ilgili problemler.

2. Çağdaş İslâm Dünyasının En Acil Problemi:

İnsan hayatının meselelerini bir bütün olmak ele almak gerekir. Bu bakış açısı içinde biz de Islâm dünyasının karşılaştığı problemleri bir bütün olarak kabul etmekle beraber en önemli problemin, ilim ve fikir sahasıyla ilgili olduğunu düşünüyoruz. Daha açık bir ifade ile en önemli problem, bir medeniyetin temel dinamiklerini oluşturan insanları yetiştirme vasıtası olan eğitimle alakalı problemlerdir. Kanaatimizce çağdaş Islâm dünyasının birincil meselesi ilim, kültür, sanat ve felsefe alanlarında güçlü hamleler gerçekleştirebilecek zihniyete sahip nesiller yetiştirmek ve gelişen dünyanın problemlerine çözümler getirmede izleyebileceğimiz İslâmî kavramlara dayalı ilmî bir metodoloji geliştirmektir. Maalesef Islâm dünyası bugün, ideolojik bütünlüğünü ve teknolojik üstünlüğünü kaybetmiş bulunmaktadır. Daha da acısı, bu bütünlüğü ve üstünlüğü sağlayacak yeter sayı ve kalitede, yetişmiş mümin kadrolardan ve güçlü bir tefekkür ordusundan mahrumdur.

Hicretin 15. yüzyılında Islâm dünyasının karşı karşıya bulunduğu en ciddi görev eğitim problemini köklü bir şekilde çözmektir. Islâm dünyasının kalkınmasında en güçlü motivlerden biri eğitimdir. Eğitim sistemindeki hatalar düzeltilmedikçe Islâm medeniyetinin tekrar ihyası mümkün olmayacaktır.13 Mümtaz Turhan’da aynı konuya işaret ederek kalkınmanın temelinde eğitimi görür ve gerçek yatırımın insana ve yeni nesiller yetiştirmeye yapılması gereğini ifade eder. Çağdaş müslümanın bir başka problemi de onun modern dünya hakkında batılı insandan daha az şey bildiği, zekasının daha az imtihana çekildiği, modern dünyanın gerçek tabiatını öğrenme fırsatını elde etmiş Batılı insanlar arasında görülen türde bu- gözlem ve sezgiyi genelde geliştirememesidir.14

IV. ÇAĞDAŞ İSLÂM DÜNYASINDAKİ PROBLEMLERİN ÇÖZÜM YOLLARI ÜZERİNE BİR DENEME

Gelişmenin ve Yeni Medeniyetin Kurucularına Düşen Görevler

1. Zihniyet Probleminin Çözülmesi:

Bir Medeniyet, herşeyden önce bir değerler ve inançlar sistemidir. Müesseseler, bu değer ve inançların birer eseri olarak ortaya çıkar. O halde müslümanlann asıl dikkat etmeleri gereken şey İktisadî, askerî, siyasî vs. müesseseler değil, onların gerisindeki zihniyettir.15 Kalkınma, ilerleme ve gelişme herşeyden önce bir zihniyet ve tutum meselesidir, metodlu çalışmanın ürünüdür; problemleri öncelik ve önem sırasına göre çözebilme yeteneğidir(16). ilim ancak ilme yatkın zihniyetle gelişebilir. Müslümanlann ilimdeki geriliği zihniyetteki geriliğinden ayrı düşünülemez. İslâm düşüncesi ile Batı düşüncesi arasındaki mesafeyi kapatmak için evrensel Islâm düşüncesini, tarihin geçmiş çağlarındaki ve o çağlara mahsus bilgi ve yorumlardan ayrı olarak ve çağımızın bilgileriyle "ÖZ"e bağlı kalarak, yeniden İslâma yönelmek gerekir.17 İslâm dünyasında gerçekçi gelişme ve ilerleme hamlelerinin temel dinamiklerinden ve motivlerinden birisi olan güçlü bir "ilmi zihniyet" in kurulması ve geliştirilmesi esas ilkelerden biri olarak görülmelidir.

2. Taassuptan Kurtulmanın ve Kaçmanın Gerekliliği:

Islâm dünyasında fikrî hareketliliğin ve canlılığın ihyası için Islâm toplumlarındaki taassup ve katı muhafazakârlığın İçtimaî bir sarsıntıya meydan vermeden bertaraf edilmesi gerekir. Kabul etmek gerekir ki, taassup terakkiye giden birçok yolu tıkamaktadır.18 İlmi düşüncede tutuculuk ve aşın muhafazakârlık, bütün diğer faaliyet sahalarında olduğu gibi dinde de iyi değildir. Aşın tutuculuk, ego veya benliğin yaratıcı hürriyetini yok ettiği gibi manevî alanda yeni tecrübelere girme yollarını da tıkar.19 Taassup, insan zekâsını ve düşüncesini belli hudutlar içine hapseder.20 Düşüncenin taassupla sınırlandırılması, yeni fikirlerin canlanmasına fırsat vermez. Çağdaş müslümanın yenilikler karşısındaki tavrı, dikkatli bir şekilde taassuptan kaçınarak yeni tahliller ve sentezler yapabilecek hür düşünce ortamım meydana getirmek olmalıdır.

3. Geleceğin Kurucularını Yetiştirmek:

Islâm dünyasına düşen en önemli görevlerden biri, kendi kültür ve medeniyet temcilerini kaybetmeksizin "yabancılaşmadan çağdaşlaşabilen" mümin ve güçlü nesiller yetiştirmek, zamanın ve mekânın gerektirdiği muasır alanların tümünde gerçekten başarılı olabilecek iş ve ihtisas kadroları oluşturmaktır. Çağdaş insanın bütün sorularına, bütün problemlerine ve bunalımlarına tatmin edici cevaplar verebilmek için bütün yönleriyle yetişmiş bir kadroya, daha açık bir ifadeyle yetişmiş insan gücüne ihtiyaç vardır. Kültür ve medeniyetleri temsil edenlerin insanlar olduğu unutulmamalıdır.21 Bir milletin çöküş ve yıkılışına karşı yegâne güç, güçlü kişilik ve benlik sahibi fertler yetiştirmektir. Ancak böyle kişiler hayatın derinliğine dalıp özünü bulabilirler. Bunlar gözümüzün önüne öyle ölçü ve standartlar getirirler ki, bunların ışığında, çevremizin hiçbir zaman değişmez mahiyette olmadığını ve yeniden gözden geçirilip düzeltilmesi gerektiği gerçeğini anlamaya başlarız.22 Günümüz İslâm dünyasının, meselelere vakıf fedakâr ve kabiliyetli bir elit tabaka, yani lokomotif görevi yapacak şuurlu ve münevver bir zümre yetiştirmesi gerekir. Daha sonra bu münevver

zümrenin topluma dağılarak, halk ile aydın kesim arasındaki sürtüşme ve güvensizliği ortadan kaldırması sağlanmalıdır.23

Gelişme ve ilerlemenin temelinde insan unsurunun önemine inanıyorsak Y.Kemâl Beyatlı’nın deyimiyle "Kökü mazide atîler" ve M. Akif in "Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı - Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı" mısralarında dile getirdiği gibi, Islâmın evrenselliğini entellektüel planda ifade edebilecek güçlü nesiller ve fikir adamları yetiştirmeliyiz.

4. İslâm Medeniyetinin Zihnî ve Kültürel Mirasından ve Bütün Bilgi Kaynaklarından Yararlanma:

İslâm düşüncesinin gelişmesi, her şeyden önce, Islâm dünyasına kaybolan benliğini kazandırmaya ve dünyayı başkalarının gözüyle görmekten kurtulmak suretiyle, bundan sonraki gelişmeler için sağlam bir zemin hazırlamaya bağlı olacaktır.

Tarihî tecrübeden olabildiğince yararlanarak, Islâm düşünce hayatının, hakikatin ışığında yeniden kurulması gerekir. Dinî düşüncenin temel dayanağı olan bilgilerle başka kaynaklardan durmadan akıp gelen bilgiler arasında en azından pratik seviyede tutarlı bağlar kurulması, çarpık bir kişilik yapılanmasını ve tutarsız bir kültür meydana gelmesini önler.24

Günümüz müslümanlarının, Islâm medeniyetinin zihnî ve kültürel mirasına sahip çıkarak bunları ilmî tahlil ve tenkitlere tabi tutmaları gerekir. Bu aşamada müslüman aydınların, psikolojik ve kültürel aşağılık duygusundan kurtulmaları gerekmektedir. Akıl, sezgi, iç-dış tecrübe ve ilmî araştırma sonuçlan gibi bütün bilgi kaynaklarının verilerinden azami derecede yararlanmaya ve bunları kullanmaya özen gösterilmelidir.

İlim ve irfan yeni mesafeler katedip, düşünce ve fikir alanlarında yeni boyutlar açıldıkça daha başka görüşler, daha kuvvetli fikirler ortaya atılacaktır. Bize düşen görev, İnsanî düşünce akımını yakından izlemek, bu konuda bağımsız ve araştırıcı bir tavır sürdürmektir.25 Medeniyeti öğrenmek bir şahısta kişilik duygusunu geliştirmenin en önemli yollarından biridir. Atalarını bilmeyen, yani onları harekete geçiren ruhtan, ilim ve sanat alanlarındaki siyasî ve ekonomik hayatlarındaki, sosyal örgütlemelerindeki, estetik deneyimlerindeki başarılarından haberdar olmayan, onların keder ve trajedilerinden zafer ve sevinçlerinden duygulanmayan, umutlarını paylaşmayan bir kişinin kendini bilmesi mümkün değildir. Kişi kendi kökünü, geçmişini bilip bunu başka halk, grup ve medeniyetlere ait bilgiyle karşılaştırmadan kendi kişiliğinin bilincine varamaz.

Bugün gerçek çağdaşlığın anlamı medeniyetin, yani medenî mirasın tabiatının değişik biçimlerini doğuran özün, medeniyet tarihinin öteki safyalarından farkının ve gelecekte irtibatının şuurunda olmak demektir.26 Geleceğe güvenli adımlarla yürüyebilmek için yetişen nesillere geçmişin kültür değerlerini gerçekçi metodlarla öğretmek gerekir. Bu gayret gelişme ve ilerleme sürecini hızlandıracaktır. ..

5. Müslüman Aydınların Batı’ya ve Teknolojik Gelişmelere Karşı Geliştirmeleri Gereken Tutumlar:

Bizzat Batılılar kendi medeniyetlerinin temellerini deşerek oralarda hastalık tohumları ararlarken, müslüman aydınların, Batı dünyasının fikir sağanağı karşısında uyanmalarının zamanı çoktan gelmiştir. Batılılar sadece kendi medeniyetlerinin dışında ve bu arada Islâm medeniyetinin geliştirdiği kıymetleri övmekten de geri kalmıyorlar. Bu ortam içinde müslüman aydının kültürel aşağılık duygusundan sıyrılarak, Batı’nın her şey demek olmadığını ifade edebilecek bir tutum geliştirmesi gerekir. Batı karşısında daha soğukkanlı ve daha objektif bir tavır imkânını iyi değerlendirmeleri gerekir.27

İslâm’ın modern teknolojiye karşı tavrı elbette ona karşı çıkmak olmayacaktır. İslâm’ın makinalaşmaya getireceği çare teknolojiyi reddetmek değil, onu daha yüksek bir değer sisteminin emrine vermek olacaktır.28

6. Öz Benliğe Dönüş:

İslâm toplumunun hayatının yenilenmesi arzu ediliyorsa, bunun ancak "İlâhî O1an"ın en derinlerine kök salmış bir hayatın yenilenmesi anlamına geleceği de unutulmamalıdır. Her zaman geçerli olan ve geçerli olmaya devam edecek olan Islâm vahyinin içerdiği ilke ve gerçekleri yeniden uygulamanın dışında, hem çöküş ve sapmadan kaçınmanın, hem de gerçek bir rönesansı başarmanın bir başka yolu daha yoktur. Ve bu ilkeleri dış dünyaya uygulayabilmek için de önce kişinin bizzat kendisine uygulaması gerekir.. Kişi çevresindeki dünyayı diriltmeye girişmeden önce, kendisi manevî bakımdan dirilmelidir. Dünyayı değiştirmenin tek yolu kişinin kendisini değiştirmesine bağlıdır. Kendisini fetheden dünyayı fetheder, kendi içinde İslâmî ilkelerin bütünüyle yer ettiği insan, bizzat İslâmî dirilişe doğru en temel adımı atmış demektir; çünkü ölüp, gerçekte yeniden dirilen insandır ki, çevresindeki dünyayı diriltebilir ve ona yeniden can katabilir.29 Müslümanlar öz benliklerine ve İslâmî "kimlik"lerine dönmeyi başaramadıkça sürükleyici bir uyanışı gerçekleştirmede etkili olamayacaklardır.

7. Müslüman Aydınlara Düşen Görevler:

Islâm’ın yaşayan gücünden kuvvet alarak Islâm düşüncesinin hakiki boyutlarına ulaşmak ve çağdaş dünyada doyurucu ve alternatif bir Islâm medeniyetine doğru emin adımlarla yürümek için müslüman aydınlara önemli görevler düşmektedir. Çağdaş müslüman aydınlara düşen görevlerden bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Modern disiplinleri iyice öğrenmek,

2. İslâmî birikimi ve tecrübeyi öğrenmek,

3. Modern bilginin her alanına Islâm düşünce ve kültürünün özel irtibatını sağlamak,

4. İslâmî tecrübe ve’kültür birikimiyle modern bilgi arasında geçerli bir sentez için yollar aramak,

5. İslâmî düşünceyi Allah’ın yaratıştaki İlâhî tarzlarını keşfedecek bir yörüngeye oturtmak.30

Müslüman aydının değişik bilgi kaynaklarından elde ettiği verileri, İslâmî kavramlara dayalı orijinal bir metodolojinin ışığında yeniden tanımlaması, yeniden düzenlemesi, üzerinde akıl yürüterek yeniden değerlendirmeleri gerekir.

8. İslâmî Diriliş ve Uyanışın Temel Dinamikleri:

Günümüzde Islâm dünyası genelde hızlı bir siyasi toparlanma içindedir; iktisadi kalkınma için muazzam servetler yatırmaktadır; dünyanın büyük enerji kaynaklarını ve çok miktarda sermayeyi elinde bulundurmaktadır. Ancak, Islâm dünyasının yeniden yücelmesini mümkün kılacak unsurların kaynağını siyasi gelişmelerde değil, öncelikle tefekkür sahasında aramalıyız. Siyasi kudret başka birtakım gelişmeler için müsait bir zemin oluşturma potansiyeline sahiptir; ama siyaset üzerine yoğunlaşan çabalar insanları birleştirebileceği gibi onların birbirinden uzaklaşmaları, aralarına husumet girmesi için de pek müsaittir. Burada Islâm tarihinin bir özelliğini hatırlatmakta fayda vardır. Islâm dünyasında, ilk fetihler çağının hemen arkasından siyasî birlik parçalanmış, hatla bir ara Avrupa feodalitesine benzer bir siyasi dağılma bile görülmüştür. Fakat tslâm’ın gücü bütün bu siyasî engelleri aşmış, bütün hudutların ötesinde insanların gönüllerine nüfuz ederek onları birleştirmişti. Islâm siyasî iktidarla birlikte gelen, onun kudreti arkasında filizlenen bir doktrin değildir, siyasî iktidarların imkanlarıyla hiç ulaşılamayacak hedeflere, Islâm kendi başına ulaşabilmiştir.

Bu demektir ki İslâm davasının asıl yükü "Fikir adamları"nın omuzlarına yükleniyor. Müslüman aydınlar, âlimler, mütefekkirler, din adamları ve sanatkârlar bu sorumluluğun şuuruna ermek zorundadırlar. Medeniyetleri politikacılar yaratmaz; medeniyet âlimlerle sanatkârların işidir. Yeni bir Islâm medeniyeti de elbette ilim, fikir ve sanat eseri yaratanların omuzlarında yükselecektir. Eğer onların gayretleriyle müslümanlar arasında bir silkinme ve kalkınma olursa, siyasi hedefler kendiliğinden ele geçecektir.

Bu gayeye ulaşabilmek için müslüman aydınların kendilerini yıpratan, enerjilerini büyük ölçüde boşa çıkaran siyaset çekişmelerinden, mümkün olduğu kadar uzak kalmaları, günlük hadiselere zihniyet açısından bakarak kalıcı ve köklü çözümler üzerinde kata yormaları gerekiyor. Herhalde bu davaya en büyük kötülüğü yapanlar, İslâm’ı günlük ve geçici siyaset kavgalarına taraflardan biri olarak sokmaya çalışanlardır.

Siyasi parti farklılaşmaları, Batı medeniyetindeki sınıf çatışmalarının eseri olarak doğmuştur ve her siyasi parti şu veya bu zümrenin sözcüsü olmak, onların menfaatlarını birinci plânda tutmak zorundadır. İslâm’ı bu çatışmaların dışında tutmayı başaranlar, onun birleştirici gücü sayesinde eşitlik ve kardeşliği tesis edebilirler; bunu yapamadıkları takdirde İslâmî kendi fırkalarının, yani tefrikalarının doktrini halinde göstermek gibi sonu nereye varacağı bilinmeyen bir vebali temsil ediyorlar demektir.

Bizim bütün bu söylediklerimiz şahsi bir yorum sayılabilir ve siyasetin içinde kaybolanlar kendilerini "MÜCAHlT" mertebesinde görerek teselli bulabilirler. Ama Kur’an’m ve Hadislerin ilim hakkında neler söylediklerini unutabilirler mi?31

SONUÇ

Sanayi toplumunu geride bırakıp bilgi toplumunun hızlı ve sürekli değişmelerine ve yeniliklerine şahit olduğumuz çağdaş dünyada, Islâm âleminin çözüm bekleyen önemli meseleleri vardır. Bu meselelerin akıllıca tespit edilip önem sırasına konulması ve ilmî çözümler getirilmesi için ciddi gayretler sarf edilmesi, yeni bir Islâm medeniyetinin uyanışına vesile olacaktır.

Günümüz Islâm dünyasının siyasi çekişmeleri bir tarafa bırakmasının zamanı çoktan gelmiştir. Çeşitli hiziplere ve fırkalara ayrılmanın hiçbir yararı olmadığı gün gibi ortada iken "mücahit" edasıyla ilmî zihniyetten uzaklaşarak siyasi çalkantıların akışına kapılmak, boşuna oyalanmaktan başka bir değer ifade etmemektedir.

Islâm dünyasının birinci plânda yapması gereken şey, ilim, fikir, kültür ve sanat alanlarında geleceği kucaklayacak hamleler gerçekleştirmektedir. Bu hamleleri gerçekleştirebilmek için akıllı, bilgili, kültürlü, inançlı, aktif ve girişken, yeniliklere açık, taassuptan uzak genç ve dinamik fikir adamlarının yetiştirilmesi kaçınılmaz bir zarurettir.

İslâm medeniyetinin tarihî, felsefi ve kültürel mirasının ilmî metodlarla tahlil ve tenkit edilmesi, geleceğin aydınlık yarınlarına koşarken yeni nesillere ışık tutacaktır.

Her saniye sayısız yeni bilginin keşfedildiği ve insanlık âlemine sunulduğu dünyanın hızına ayak uydurabilmek için, teknoloji karşısındaki müspet tutumumuzu devam ettirmeliyiz.

Islâm düşüncesinin her alanda kendi varlığını ortaya koyması ve söz sahibi olduğunu ispat etmesi gerekir. Bunun için Islâm’ın özüne ve tarihin seyrine uygun düşen yeni görüşler geliştirilmesi mecburidir. .

Islâm düşüncesinin gelişmesi her şeyden önce, Islâm dünyasına kaybolan benliğini kazandırmaya ve dünyayı başkalarının gözüyle görmekten kurtarmaya bağlıdır. Bunun başarılması, sonraki gelişmeler ve yenilikler için sağlam bir zeminin hazırlanmasını sağlayacaktır.

İnsanlık, her büyük değişme buhranında yeni intibak yolları bulmuştur, yine de bulacaktır. işte bu aşamada müslüman aydınlara büyük vazifeler düşmektedir, inanmış aydınlarımız, dünyamızın yeniden kurulmasında bir mimar gibi çalışmak istiyorsa, dinin ezelî ve ebedî değerlerini modern insana nasıl vereceğini iyi bilmek zorundadır.

(1)Güngör. Erol, İslamın Bugünkü Meseleleri, Ötüken Yay. 2. Baskı, İst. 1983, s. 89.

(2)Arvası. Ahmet, İnanmış Aydının Problemleri, Mayaş Yay.. Ank. 1983, s. 39-41.

(3)Güngör, "Islâmın İlkeleri Işığında Birlik ve Kalkınma", (İslâm Üzerine Düşünceler. Diyanet Vakfı Yay.) İçinde, Ank. 1984, s. 69.

(4)Akyol, Taha, İnanmış; Aydının Problemleri, s. 27.v

(5)Aydın, Mehmet, İnanmış Aydının Problemleri, s. 56.

(6)Fazlurrahman, İslam, s. 235.

(7) Bolay. Süleyman Hayrı, İnanmış Aydının Problemleri, s. 67.

(8) Meriç, Cemil, İnanmış Aydının Problemleri, s. 99

(9) Uludağ, Süleyman, "Gelişme ve Çöküntü Sebeplerinin Medeniyet ve Kültür

Açısından Değerlendirilmesi" (İslam Üzerine Düşünceler) içinde s. 71.

(10)Akyol. a.e., s. 30.

(11)Güngör, lslamın Bugünkü Meseleleri, s. 81.

(12)Güngör, a.e., s. 20-21.

(13)El-Farukî, İsmail, Bilginin lslamileştirilmesi, (Çev F. Koru). 2. Baskı İst. 1983. s. 89.

(14)Nasr, Seyyid Hüseyin, İslâm ve Modern İnsanın Çıkmazı. (Çev. A. Ünal) insan Yay. İst. 1984, s. 40.

(15)Güngör, İslam İlkeleri... s. 74.

(16)Uludağ, a.e., s.173.

(17)Akyol, a.e., s. 32.

(18)Aydın, a.e., s. 55.

(19)İkbal, Muhaınmed, Islânıda Diııi Düşüncenin Yeniden Doğuşu, s.24.

(20)Menç, a.e., s. 99.

(21)Arvasi, a.e.s. 44-46.

(22)İkbal, a.e., s. 206.

(23)Uludağ, a.e., s. 173.

(24)Aydın, a.e.s. 59.

(25)İkbal, a.e.. s. 16.

(26)Farukî, a.e., s. 42.

(27)Güngör, I.B.M., s. 27-28.

(28)a.e., s. 86.

(29)Nasr, a.e.,s. 216.

(30)Farukî, a.e.,s. 91.

(31)Güngör, t.B.M.,s. 248-49.