Makale

İstanbul’un Âlim ve Şair Müftüsü: Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı

İstanbul’un Âlim ve Şair Müftüsü:
Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı

Yrd. Doç. Dr. Kâmil YAŞAROĞLU
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Vakur duruşu, mütebessim yüzü, tertemiz beyaz sarığı ve cübbesiyle muhataplarında saygı uyandıran Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı İslam ilimlerine hâkim, Doğu kültür ve irfanına vakıf iyi bir hatip ve başarılı bir şairdi.

Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı sıradan bir halk vaizi değildi. Medrese ve tekke kültürünü sanat ve edebiyatla birleştirip zenginleştirdiği için vaazlarında doyurucu olmuştur.

6 Mayıs 1904 tarihinde Selanik’in Petriç kasabasında dünyaya gelir. Babası dönemin Petriç Müftüsü Müderris İbrahim Ethem Efendi, annesi müderris ve hattat Hacı Ali Siyami Efendi’nin kızı Latife Hanım’dır. Hattat dedesinin hatırasını adının yanında taşımak amacıyla daha sonra Güzelyazıcı soyadını alacaktır. Abdurrahman Şeref dört yaşında iken babasını, dokuz yaşında iken annesini kaybeder; küçük yaşta yetim ve öksüz kalır. Ağabeyi Abdullah Hulusi Efendi onu himayesine alır ve büyütür.
İlköğrenimine Petriç’te Hoca Halil Efendi’den aldığı derslerle başlar. Balkan Harbi başlayınca 1912 yılında önce İstanbul’a, ardından Amasya’ya göçerler. Amasya’da bir süre devam ettiği Pendelli İlkokulu’nda Ahmet Efendi’den Kur’an, Yahya Efendi’den matematik dersleri alır. Bir yıl sonra ailesinden kalan kişilerle birlikte Kırklareli’ye bağlı Vize’ye muhacir sıfatıyla yerleştirilir. İlkokulu Saray Ayaş Paşa İlkokulu’nda tamamlar.
Güzelyazıcı daha sonra İstanbul’a giderek 1924 yılında Dârü’l-hilâfeti’l-aliyye Medresesi’nden pekiyi derece ile mezun olur. Aynı yıl tıbbiye mektebine kayıt yaptırsa da maddi imkânsızlıklar sebebiyle tıbbiyeye devam edemez. Dârü’l-fünûn İlahiyat Fakültesi’ne geçer. Buradaki öğrenimine devam ederken 1926 yılında imtihana girerek felsefe bölümünün üçüncü sınıfına kaydolur. İlahiyat Fakültesi’nden 1927 yılında pekiyi derece ile mezun olur. İlahiyat öğrenimi sırasında sadece fakültede verilen derslerle yetinmez; aynı zamanda Süleymaniye Kütüphanesi’nde açılan kütüphanecilik kursuna katılarak sertifika alır. O dönemde değişik hocalardan aldığı derslerle kendisini yetiştirir. Özellikle Elmalılı Hamdi (Yazır) Efendi’den istifade eder.
Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı, fakülteden mezun olduktan sonra 10 Ağustos 1927 tarihinde tayin edildiği Fatih Millet Kütüphanesi’nde memuriyete başlar. Bu göreve devam ederken İstiklal Lisesi’nde Türkçe derslerine de girer. Bu arada Hürmüz Hanım’la evlenir.
Askerliği sebebiyle görevlerinden ayrılır ve 1932 yılında askerlik hizmetini tamamlayarak Fatih Millet Kütüphanesi’ndeki vazifesine geri döner. Bu görevinin yanında Hayriye ve Vefa liselerinde edebiyat öğretmenliği yapar. Resmî memuriyeti ise Murat Molla Kütüphanesi’ne nakledilir.
1934 yılında Hilal Cavidan, 1936’da Ayşe Zühal adlarında iki kızı dünyaya gelir. 1936 yılında büyük kızı Hilal Cavidan, 1937 yılında da eşi Hürmüz Hanım vefat eder. Tek çocukla dul kalan Güzelyazıcı, biricik kızı ve sevgili eşinin kaybından dolayı hissettiği acıları yazıya döker ve kızı hakkında “Yeter” adlı şiirini, eşi Hürmüz Hanım için de Abdülhak Hamid Tarhan’ın Makber’ine nazire olarak Mezar isimli şiir kitabını kaleme alır. Bu dönemdeki hissiyatının etkisiyle tasavvufa yönelerek Nakşibendi şeyhi Serezli Hacı Hasip Efendi’ye intisap eder. 1940 yılında Kevser hanımla hayatını birleştirerek ikinci evliliğini yapar.
Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte 1941 yılında tekrar askere alınır. 1943 yılında terhis olduktan sonra memuriyete dönerek Süleymaniye Kütüphanesi Tasnif Heyeti’ne tayin edilir. Bu arada bir yandan Zeyrek Ortaokulu’nda Türkçe dersleri verirken diğer yandan üstadı Hasip Efendi’nin arzusu üzerine Şehzade Camii’nde, Cuma günleri öğleden önce vaaz vermektedir. Bir süre sonra vaaz ve sohbetlerine Beyazıt, Valide (Aksaray) ve Fatih camilerinin kürsülerinden devam eder. İskender Paşa Camii’nde (Fatih) ramazan geceleri teravih öncesi vaazlar verir.
1948 yılında Çapa Kız Öğretmen Okulu’nda Din Dersi öğretmenliğine tayin edilen Güzelyazıcı, bu görevi sırasında Celaleddin Ökten ile birlikte imam-hatip okullarının yeniden kurulması faaliyetlerine öncülük eder. Eğitime başlamasından sonra İstanbul İmam-Hatip Okulu’nda tefsir, usul-i fıkıh, hadis ve usul-i hadis dersleri verir. 1950’de İstanbul İl Müftülüğü vaizlik ve Hademe-i Hayrat murakıplığına atanır. Ardından İstanbul ihtisas vaizliğine getirilir. 1963-1968 yılları arasında Fatih Camii’nde fahrî hatiplik yapar.
30 Kasım 1972 tarihinde İstanbul Müftülüğü görevine getirilen Güzelyazıcı’nın 1976 yılında Suudi Arabistan’ın Riyad şehrinde Türkiye’yi temsilen katıldığı İslam Konferansı Toplantısı’nda sunduğu “İçtihat” konusundaki Arapça tebliği büyük ilgi görür. Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı, 15 Mayıs 1978 tarihinde İstanbul Müftülüğü görevi devam ederken vefat eder. Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Edirnekapı Şehitliği’nde mürşidi Serezli Hacı Hasip Efendi’nin kabrinin yanına defnedilir.
Vakur duruşu, mütebessim yüzü, tertemiz beyaz sarığı ve cübbesiyle muhataplarında saygı uyandıran Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı İslam ilimlerine hâkim, Doğu kültür ve irfanına vakıf iyi bir hatip ve başarılı bir şairdi. Çok iyi derecede Arapça, Farsça ve Fransızca biliyordu. Onun çok yönlü yetişmesinde, son devir Osmanlı âlim ve meşâyihini, edip ve şairlerini yakından tanımasının önemli rolü vardır. Müslümanların âlim yetiştirme sorumluluğunun önemine sıklıkla vurgu yapan Güzelyazıcı, bir defasında “Bir Müslüman için en zor şey irfan öksüzü olmaktır. İstanbul bir ilim merkezidir. Bazı dinî meselelerde zorlanıyoruz. Soracağımız bir âlim kalmadı, irfan öksüzü olduk” demiştir.
Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı sıradan bir halk vaizi değildi. Medrese ve tekke kültürünü sanat ve edebiyatla birleştirip zenginleştirdiği için vaazlarında doyurucu olmuştur. Bir vaazında Fuzuli’nin bir beytini on beş dakika kadar anlattığı bilinmektedir. Özellikle pazar günleri ikindi namazından sonra Beyazıt Camii’nde verdiği vaazlarda kültür seviyesi yüksek seçkin bir cemaate hitap ederken aslında üniversite gençliğini aydınlatmayı amaçlamıştı. Güzelyazıcı’nın, Nur suresinin 39-40. ayetlerini esas alan ve yıllarca devam eden vaazları, ateizmin çıkmazlarını ortaya koyduğu için yüksek tahsil gençliği üzerinde çok etkili olmuştur. Topluma yönelik hizmetler ile de yakından ilgilenen Güzelyazıcı, 30 Kasım 1972 tarihinden vefatına kadar İbnülemin Mahmud Kemal İnal Vakfı başkanlığını yürütmüştür.
Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı Ehl-i Sünnet İnanışının Değişmez Metinleri isimli eserinde el-Fıķhü’l-ekber, el-Aķāidü’l-Adudiyye, el-Aķāidü’n-Nesefî, el-ĶKasîdetü’n-nûniyye ve el-Emâlî gibi temel akait risalelerinden faydalanmak suretiyle ehlisünnet akidesinin esaslarını 137 madde hâlinde özetlemiş ve halkın din adına bidat ve hurafeye sapmasını önlemeye çalışmıştır.
1950 yılından itibaren Çapa Öğretmen Okulu’nda vermeye başladığı din bilgisi derslerini dikkate alarak hazırladığı Din Dersleri (İstanbul 1956) isimli eseri bir ders kitabından çok daha kapsamlıdır. Eserini iki cilt hâlinde tasarlayan müellif, I. ciltte “Âmentü”de ifadesini bulan iman esaslarını işlemişse de II. cildin yazımını gerçekleştirememiştir.
1963-1968 yılları arasında Fatih Camii’nde okuduğu hutbeleri ihtiva eden Fatih Minberinden Müminlere Hutbeler (I-II, İstanbul 1966, 1970.) isimli eserinde aşk derecesinde bir iman ve ihlasın, takva ölçüsünde bir dindarlığın, İslam ahlak ve fazilet anlayışının insana kazandırdığı mutluluğun her fırsatta vurgulandığı görülmektedir. İrat ettiği her hutbenin Arapça mukaddimesinde konuya uygun bir “hamdele” ve “salvele” okumayı âdet hâline getirmiştir.
Eylül Yaprakları ve Gönül Yolcuları isimli yayımlanmış şiir kitapları bulunan Güzelyazıcı’nın henüz yayımlanmamış Dîvân-ı Şeref, Bahar Dalları, Hakikat Çiçekleri, Telden Tele ve Abdülhak Hâmid’in Makber’ine nazire olarak yazılmış Mezar adlı şiir kitapları ile Yeni Türk Aruzu, Ruh Hakkında Söylenenler, Rüyalar ve Tabirler, Hakikat ve Görüşler adlı araştırmaları vardır.
Abdurrahman Şeref Güzelyazı-cı’nın Hz. Peygamber için yazdığı bir dörtlük:
“Bir yaratmış zatını âlemde Hallâk’ın senin
Örnek olmaz mı cihana yüksek ahlakın senin
Sözle tasvirin ne mümkün, anlamaktan acizim
Sade bir söz söylerim: Allah müştâkın senin.”