Makale

GUFRANINLA ÖRT BİZİ YA GAFFAR

GUFRANINLA ÖRT BİZİ YA GAFFAR

Fatma BAYRAM

Gaffar kusurları görür; kimin, neyi, niçin yaptığının gayet güzel farkındadır ama ifşa etmez, kin tutmaz, örter; hiç işlenmemiş gibi kişinin kendisine bile unutturarak izlerini siler.

“Açıkta kalmak” fiziksel varlığımızı tehdit eder; “açığı çıkmak” ise sosyal ve ruhsal varlığımızı. Ne başımızın açıkta olmasını isteriz ne de işimizde gücümüzde açığımızın çıkmasını. Başımızın üstüne bir dam gerektiği gibi beşeri hâllerimizin üstünün de örtülmesine ihtiyaç duyarız. Rabbimizin güzel isimlerinden Gaffar, işte bu ihtiyaçlarımıza cevap verir. “Kusurları örten, suçları bağışlayan” demektir.
Gazali’nin de işaret ettiği gibi Allah’ın örtücülüğü iç organlarımızı gül yaprağı gibi bir ciltle, bedenin bize özel yerlerini insana heybet veren nice güzel giysilerle örtmesiyle tecelli ettiği gibi; hepsi aleni olsa idi insan içine çıkacak hâlimiz kalmayacak nice hatalarımızı da mağfiretiyle örterek tecelli eder. Öyle ki bazen biz bile unuturuz yapıp ettiklerimizi, bir güven gelir kendimize de mangalda kül bırakmayız. Bu manada unutmak da Allah’ın örtücü rahmetinin bir tecellisidir.
Örtmenin âlâsı ise hataların üstünü örtmekten de önce, Allah’ın setrinin bizi günahlardan himaye ederek hatalarla aramızı uzak tutacak şekilde benliğimizi tertemiz muhafaza etmesidir. Zaten “Gaffar” isminin kökü olan “g-f-r”nın sözlük anlamları içinde kirlenmekten korumak için bir şeyin üstünü örtmek de vardır. Allah’ın dilediği kullarını günahlardan bu şekilde koruması, onlar için en büyük nimetlerden biridir.
Örtmek için görmek gerekir... Dikkatsizlik, saflık, gaflet gibi nedenlerden dolayı etrafında olup bitenleri ayırt edememek, kusurları görememek gufran değildir. Gaffar kusurları görür; kimin, neyi, niçin yaptığının gayet güzel farkındadır ama ifşa etmez, kin tutmaz, örter; hiç işlenmemiş gibi kişinin kendisine bile unutturarak izlerini siler.
Allah’ın güzel isimlerinin her biri bize Rabbimizi ayrı ayrı yönleriyle tanıtır. Bu isimler sayesinde O’nun hakkında yanılmaktan korunduğumuz gibi yalnızca O’na ait olan bu isimlerin muhtevası hakkında şirke düşmekten de korunmuş oluruz. Bu manada Gaffar ismi, kişiyi Allah’ın affını kazanmak için araya aracılar sokma sapkınlığından da korur. Mümin suresinin 42. ayetinde Firavun ailesinden olan mümin bir kul inkârcılarla mücadele ederken onlarla kendisi arasındaki farkın tam da bu olduğunu şöyle ifade eder: “Siz benim, Allah’ı inkâr etmemi ve O’nun ortağı olduğuna dair hiçbir bilgim olmayan şeyleri kendisine ortak koşmamı teklif ediyorsunuz. Ben ise sizi (üstün kudret sahibi ve mağfireti pek bol olan) o Aziz ve Gaffar’ın yoluna davet ediyorum.”
İbn Arabi’ye göre; kul, kendini dünyada ve ahirette azaba götürecek her türlü düşünce ve hareketten korunmak amacıyla bu isme ihtiyaç hisseder. Ne kadar çok hata yapmış olursak olalım Allah’ın mağfiretinin hepsine yeteceğini bilmek ruh sağlığının en önemli şartlarından olan kendini affedebilmenin ve her zaman yeniden başlamanın mümkün olduğu inancının zeminini oluşturur. Bu inanç, insanın içindeki olumlu ve insanî özellikleri açığa çıkarabilmenin temel şartıdır. İçinde kapanmamış meseleler, affedilmemiş düşmanlıklar biriktirmek insanı zehirler. Kendini ve başkalarını affedememek, Allah’tan her daim af bekleyen insanın en büyük trajedilerinden biridir. Neredeyse Allah’ın yüceliğini inkâr sayılan ümitsizlik duygusu ise, Allah’ın; isterse, iman eden kullarının bütün günahlarını bağışlayabileceğinin (Zümer, 39/53.) göz ardı edilmesinden doğar.
Allah’ın bağışlayıcılığından ümit kesmek doğru olmadığı gibi O’nun mağfiretine yaslanarak günahlara fütursuzca devam etmek de yanlıştır. Sufiler, sürekli günah işleyip de mağfiret dileme ihtiyacı duymamanın, insanın iç yüzünün tamamen karardığının alameti sayarlar.
Allah’ın mağfiretini dilemek sadece bir temenni olarak kalmamalı; bu arzu bazı güzel amellerle de desteklenmelidir. Kur’an ve sünnetten öğrendiğimize göre beş vakit namaz, sadaka, seherlerde niyaz gibi ameller günahların affına sebeptir. Allah Teala, Taha suresi 82. ayette Gaffar isminin tecellisini sırasıyla tövbe, iman, salih amel ve hidayet olarak sayarken bu hakikati bize açıkça göstermiştir.
Günahlar ne kadar tekrar edilmiş olursa olsun Rabbimizin her seferinde bağışlamaya hazır olduğunu vurgulayan Gaffar isminden başka Kur’an-ı Kerim’de bu kalıptan türemiş iki isim daha vardır: “Gafur” ve “Gafir”. Gafir, bir vurgu taşımaksızın mutlak anlamda günahları örten manasına gelirken; Gafur ismi, kullar ne kadar çeşitli günah işlemiş olursa olsun Rabbimizin hepsini örtüp bağışlayabileceğini ifade eder. Burada önemli olan hatasını kabul edip tövbe istiğfar ederek ilk adımın kuldan gelmesidir. Çünkü insan, günah işlemek suretiyle Yaradan’la kendisi arasındaki Rab-kul ilişkisini ihlal etmiş olmaktadır. Tövbe de bir dönüş olması hasebiyle bu ilişkinin yeniden tazelenmesi talebidir. Tövbenin tecellisi olan mağfiret, yukarıda saydığımız isimlerin ifade ettiği şekilde Allah Teala’nın kulun bu talebine cevabıdır. (Nuh, 71/10.)
Kur’an-ı Kerim’de “gafr” kökünden türemiş 234 kelime bulunmaktadır. Mağfiret kavramının Kur’an-ı Kerim’de bu kadar çok tekrarlanmasının sebebi olarak insanı sürekli günah işleyen bir mücrim gibi telakki edilmesinin yanlış olacağı söylenmiş; günahlardan sakınanların dahi Allah’ın rızasına ulaşabilmek için kazanmaları gereken kemal mertebelerinde geri kalabilecekleri, bu nedenle de Allah’ın mağfiretine herkesin muhtaç olduğu belirtilmiştir. İnsan; günahlara batmış olmasa da Rabbinin kendisine ihsan ettiği, onu meleklerden bile üstün kılacak kapasitesini ziyan ettiği için de af ve mağfirete muhtaçtır. Haydi, bu hatayı da yapmadı diyelim bu sefer de her yükselişte bir önceki hâlden duyulan utancın gereği olur mağfiret dilemek. Yani sözün özü insan hangi mertebede olursa olsun ulaştığı yer Rabbinin sonsuz ihsanları karşısında çok basittir ve bu nedenle de asıl maksuda ancak O’nun bizim hata ve eksiklerimizi örtmesiyle (mağfiret) ulaşılabilir. İnsanın mevkii ne olursa olsun Allah’ın “Gaffar” isminin tecellisi olan mağfirete ihtiyacı olduğu bütün peygamberlerin Allah’ın mağfireti için yalvarmalarından da anlaşılmaktadır. (Araf, 7/23; Hud, 11/47; Şûra, 42/82; Araf, 7/151; Sad, 38/24; Sad, 38/35; Muhammed, 47/19.)
Gaffar isminin tecellileri hakkında İbn Arabi’nin dikkatlerimizi çektiği bir başka husus da bulunduğumuz hâl ve makamlara dair Allah’ın gizlediği şeyleri bizim ifşa etmememizdir. Bu yalnızca bizimle O’nun arasında kalmış olan günahlarımız için böyle olduğu gibi yine O’nun lütfu olan manevi mertebeler için de böyledir. Kemal yolunda makam izharı en büyük tehlikedir.
Allah’ın affediciliğini anlatan isimleri kulun kusursuzluk arayışının da muhal olduğunu gösterir. Kur’an’daki peygamber duaları, bize kusursuzluk talep etmeyi değil; kusurlarımızın örtülmesini talep etmeyi öğretir.
Gazali’nin kanaatine göre kulun Gaffar isminden nasibi, ifşa edilmesini istemediği kusurlarının benzerlerini başkalarında gördüğü takdirde onları yaymayıp örtmesidir. Hele hele ana baba ya da öğretmen gibi insanları idare etme pozisyonunda olan bir kişinin bu isimle ahlaklanması olmazsa olmaz bir şarttır. Öyle ki cezalandırmanın kaçınılmaz olduğu durumlarda dahi mümkün olduğu kadar alenileştirmemeye dikkat edilmelidir. Kusurları örtmek şahsiyetteki izzetin bir sonucudur. Gaffar isminin Kur’an-ı Kerim’de yer aldığı beş ayetin üçünde (Sad, 38/66; Mümin, 60/42; Zümer, 39/5.) “yenilmeyen yegâne galip” anlamındaki “Aziz” ismiyle birlikte gelmesi Allah’ın bağışlamasının, O’nun izzetinin gereklerinden olduğunu gösterir. Gıybet, tecessüs, kusur arama, intikam gibi izzete aykırı hâller; kişinin bu mertebeye ulaşmasının önündeki en ciddi engellerdir. Bizi “hataları örten” olabilmekten alıkoyan şey başkalarının kusurlarının büyüklüğü değil, kendi ahlakımızın düşüklüğüdür.
Efendimiz (s.a.s.)’in bildirdiği üzere hataları örtmenin, kişinin kendisine dönen uhrevi neticeleri vardır: “Kim bir Müslümanın ayıbını örter, kusurunu bağışlarsa Allah da kıyamet gününde onun kusurlarını bağışlar.” (Buhari, Mezalim, 3; Müslim, Birr, 58.) Buna göre insan asla etrafındaki kişilerin aleyhine yol aramamalı, kendi üstünlüğünü başkalarının eksikliği üzerine kurmamalıdır.