Makale

Reenkarnasyonun Eleştirel Analizi

Reenkarmasyonun Eleştirel Analizi

Bilal SAMBUR
Süleyman Demirel Üniv. İlahiyat Fak.
Araştırma Görevlisi

Bütün canlıların hayatları dogma, büyüme ve ölme şeklinde kademelere ayrılmaktadır. Bu hiyerarşik süreç insan için de geçerlidir. İnsan, diğer canlılardan farklı olarak kendi yok oluşu anlamına gelen ölüm realitesinin farkında olan tek varlıktır. İnsan, ölümü hayatının her anında hisseder, ölüm gerçeğinin ağırlığı karşısında ürperir. Ölüm gerçeği, insanı sürekli bir stres altında tutar. Bunun sebebi dışarıdan herhangi bir tehditle insan hayatının her an ortadan kalkabileceği endişesidir. İnsan bundan dolayı, kendisini dış tehditlerden korumak gayreti ve çabası içerisinde olur.
Ölüm, insan hayatının acı, fakat en temel gerçeğidir. Birey, günlük hayatının en mutlu anında, en zevkli çalışmasında ölümün acı yüzüyle sarsılır. Epiküryen bakış açısı hayatı zehir eden ölüm düşüncesinden kurtulmak için şöyle bir formülasyona gitmişlerdir. Ben varken ölüm yoktur. Ben yokken de ölüm vardır. Fakat bu kaçış teorisi, insanı tatminden uzak olup ölüm . Gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır. Zira ölüm gerçeği insanoğlunu çepeçevre kuşatan bir olgudur. Freud, insan hayatını zehir eden ölüm düşüncesine “yıkıcı güç” adını verir. Yıkıcı güce alternatif olarak Freud, insanı hayata bağlayan güç niteliğinde cinsel enerjiyi zikretmektedir.
İnsan, fıtrat olarak ölümsüzlük arzusuyla yanıp tutuşan bir varlıktır. İnsanın yapısındaki bu duygu onu canlı tutar, ona güç verir. Zira insan, ölümsüz bir varlık olan Cenab-ı Allah’la ilişkilidir. Allah, insanı yaratırken ona ilahi nefhadan üflemiştir. Bundan dolayı insan fıtratına ölümsüzlük arzusu ilahi olarak verilmiştir.
İnsanın uğrunda her şeyi yapabileceği, insanın “yumuşak karnı” olarak niteleyebileceğimiz ölümsüzlük olgusu, insanın varlıksal ve düşünsel tarafının en temel problemidir. Ölümsüzlük arzusu, insanı sürekli olarak cezbetmiştir. İnsanlığın atası Adem ile eşi cennette nimetler içinde yüzmelerine rağmen insanın ölümsüzlük arzusunu onun en zayıf tarafı olarak keşfeden İblis, onları yasak ağaca yaklaştırmayı, ölümsüz olacaklarını iddia ederek o ilahi yasağı ihlal etmeye ikna etmiştir.
Ölümsüzlük problemi, insanlığın düşünen bütün kafalarını meşgul etmiştir. Birçok filozof ölümsüzlük düşüncesini eserlerinde işlemişlerdir. Aristo, De Anima (Ruh Hakkında) isimli eserinde ruhun ölümsüzlüğünü konu alır. Bazı düşünürlerin ölümsüzlükle ilgili olağandışı (peculiar) görüşleri vardır. Bu görüşlerin en sıradışı olanlarından bir tanesi de tenasüh (ruhgöçü ve reenkarnasyon (yeniden canlanma) teorileridir. Tenasüh ve Reenkar- nasyon eski Hint, Iran ve Yunan kültürlerinde etkili olabilmiştir. Tenasüh, ruhun öldükten sonra bir başka insana geçmesidir. Reenkarnasyon ise insanın öldükten sonra yeniden bir hayvan, bir bitki, bir insan ya da bir başka canlı olarak vücut bulması demektir. Felsefe tarihinde tenasüh düşüncesini ilk savunan Pisagor’dur. Aristo başta olmak üzere birçok filozof bu görüşe karşı çıkmış ve bu teoriyi “berbat” olarak nitelendirmişlerdir. Çok tuhaftır, Platon gibi çok ciddi bir filozof tenasüh düşüncesini benimseyebilmiştir. Tenasüh ve Reen- karnasyon teorilerinin ortaya atılmasına ruhun hakikati hakkında net ve tatmin edici bilgilere sahip olmamamız neden olmaktadır. Ruh, insan için hep kapalı kutu olmuştur. Din ve felsefe metinleri ruh hakkında çok kısıtlı bilgiler vermektedirler. Ruhun üzerindeki bu sis bulutu bir belirsizliği ortaya çıkarmaktadır. Ruh hakkındaki yetersiz bilgilerimizin oluşturduğu belirsizlik, insanı tenasüh ve reenkarnasyon gibi tuhaf teoriler imal etmesi sonucunu doğurabilmiştir. Ruh hakkında geniş bir spekülasyon olanağının olması insanı keyfi ve zorlama telakkilere sahip kılmaya yöneltmemelidir. Tenasüh ve Reenkarnasyon teorileri, ruh kavramının belirsizliğinden istifade eden zorlama ve tuhaf nitelikte bir ölümsüzlük mizanseninden başka birşey değildirler. Ruh, gizemini dün koruduğu gibi bugün ve yarın da hep insan için sır olmaya devam edecektir. Ruhun gerçek bilgisi Allah katındadır. İnsan ruh hakkında ilahi metinlere verilen bilgiyle yetinmeli ve ruhla ilgili düşünceleri hep vahyi bilgilerle test etmelidir.
Reenkarnasyon ve Tenasüh teorilerinin günümüzde bir teori olmanın ötesinde bir ideoloji olarak propagandası yapılmaktadır. Ülkemizde de yoğun bir reenkarnasyoncu- Iuk akımı oluşturulmak istenmektedir. Ruh ve Madde Yayınları, Ankara Ruhsal Araştırma Derneği, Ruh ve Madde Dergisi gibi oluşumlar reenkarnasyoncu telakkinin beşinci kol faaliyetini yürütmektedirler. İnsanlar, ruh kavramı etrafında odaklaşan reenkarnasyoncu propagandanın cazibesine kapılabilmekte, değerler planında bir erozyonun oluşmasına zemin hazırlayabilmektedir. Reenkarnasyoncu telakkiyle ilgili birçok yabancı eser dilimize çevrilmiş bulunmaktadır. Bu eserler olağanüstü bir düşsel kurgulama üslubuyla yazılan kitaplar olup okuyucu için büyük bir cazibe kaynağı oluşturabilmektedir. Sadıklar Planı, Ms 2150, Ra Bilgileri isimli kitaplar bu kategoride değerlendirilebilir. Reenkarnasyoncu akım, kendi önünde en büyük engel olarak İslam inanç öğretisini görmekte ve bu öğretinin işlevsizleştirilmesi için her türlü zihinsel iğfal metodunu kullanmaktan geri kalmamaktadır.
Tenasüh ve reenkarnasyon düşüncesi temelsiz ve tutarsız bir telakkidir. Tuhaf olan bu teoriye birçok tenkit getirilebilir. Biz belli başlı tenkit noktalarımızı aşağıda belirteceğiz;
İnsan, özel olarak yaratılmış bir varlıktır. Bu özel olma hususu bütün insanlar için geçerlidir. İnsanın özel bir varlık oluşu onu oluşturan ruh ve bedeninde special olmasını gerektirmektedir. Fakat reenkarnasyon ve tenasüh, insan ruhunun özel olma niteliğini ortadan kaldırmakta, kollektif hale getirmektedir. Zira ruh, bu düşüncede bir insandan diğer bir insana ya da bir başka canlıya geçerek hayatiyetini devam ettirmektedir.
Reenkarnasyon ve Tevnasuh düşüncesi, insanı bir bütün olarak ele almaktan uzaktır. Bu düşünceyi savunan ya da ona eğilim duyanlar ruhu yüceltmekte bedeni ise aşağılamaktadırlar. Platon, bedeni ruhun hapishanesi olarak vasıflanmaktadır. Ona göre ruh, bedenden kurtulduğu zaman gerçek mutluluk ve özgürlüğe kavuşacaktır. İnsan, ruh ve beden olarak bir bütündür. Ruhun bedende olması ruha bir ceza değildir. Beden, ruhun hayat bulduğu bir mekandır. Ruh - beden bütünlüğü, insanı kendi varlığıyla barışık yapar, aksi halde yani ruh ya da bedenden herhangi birisinin yüceltilip diğerinin aşağılandığı durumlarda insan, ontolojik bir çatışmanın merkezi haline gelir.
Tenasüh ve reenkarnasyon düşüncesinde bir zincirleme ruh geçişi vardır. Yani bir ruh, bir diğer canlıya o canlı öldükten sonra geçer. Bu “karmalar” şeklinde devam eder. Fakat reenkarnasyonda bu silsilenin başlangıç olarak nereye kadar götürüldüğü ilk sebebin ne olduğu belli değildir. İlk sebep kabul edildiğinde, reenkarnasyon bir yerde durdurulmuş oluyor ve ondan öncesi hakkında bir açıklama getirilemiyor.
Reenkarnasyon, insan yapısına şu özelliğiyle de ters düşmektedir; Ruh bir canlıdan diğer bir canlıya geçtiğinde ruhun geçtiği yeni canlı, önceki canlının bazı özelliklerinden kalıtımsal olarak etkilenmemesi mümkün değildir. İnsan niye başka bir varlığın özellikleri dolayısıyla kendisini tutsak hissetsin?
Reenkarnasyon, insan irade ve hürriyetini iptal etmekte, ortadan kaldırmaktadır. Dolayısıyla insan, rüzgarda savrulan bir yaprak misalidir. Ruh bir canlıdan diğer bir canlıya otomatik olarak geçtiğinden insanın iradesi fenomeni ortadan kalkmakta, insan otomasyon bir varlık olarak tasavvur edilmektedir.
Reenkarnasyon, iradeyi iptal etmesinin doğal bir sonucu olarak insanın mes’uliyet duygusunu baltalamaktadır. İnsan, birey olarak kendisine, yaşadığı topluma, üyesi olduğu insanlık alemine ve kendisini yaratan Allah’a karşı sorumludur. Bu hezeyan nitelikli telakkiye göre, ruh nasılsa bir başka varlığa geçeceğinden, kişinin ruhunun her nasılsa ödünç olduğundan insanın sorumlu davranış içinde olmasının bir anlamı olmayacaktır.
Her insan eylemlerinin hesabını verecektir. İlahi adaletin tecellisi için bu bir zorunluluktur. Eğer bu olmazsa herkesin yaptığı yanına kar kalacak, insanlar heva ve heveslerine göre bir davranış şekli içerisine gireceklerdir. Reenkarnasyon, ilahi adalete olan inancı ortadan kaldırmakta, hukuk kavramını yok saymaktadır.
Öldükten sonra dirilme gerçektir. Bu dirilme, insanların bu dünyada yaptıklarının hesabını vermek için olacaktır. İnsanların öldükten sonra toplanmaları anlamında haşr olayında bedenen ve ruhen insan yeniden vücut bulacaktır. Reenkarnasyon’da insan ruhu, bir başka canlıya sürekli olarak geçtiğinden haşir olayında olacak olan insanın bedenen ve ruhen dirilmesinin vukuu imkansız olmaktadır,
İnsanlar, yapıp etmelerinden bireysel olarak sorumludurlar. Bir insan, başka bir insanın yaptığından sorumlu tutulamaz. Sorumluluğun bireyselliği doğal olarak cezalarında bireylere tatbiki sorununu doğurmaktadır. Reenkarnasyon teorisinde, ruh sürekli olarak bir varlıkta vücut bulduğundan bireysel sorumluluk kalkmakta, birisinin yaptığından diğeri etki- lenebildiğinden zincirleme bir etkilenme sözkonusu olabilmektedir.
İnsanda hep iyiliğin ve adaletin hakim olduğu bir mükemmel dünya idesi mevcuttur. Reenkarnasyon, insanın adaletli ve iyilik dolu dünya fikrine darbe indirmektedir. Oysa Kant, bir mükemmel dünyanın varlığına olan inancından ötürü ölümsüzlüğü pratik akıl açısından bir postülat olarak kabul etmiştir.
Reenkarnasyon, bilimdışı bir yutturmacadır. Reenkarnasyonun bilimsellik kılıfları altında ispat edilmeye çalışması aldatmacadan öte bir şey değildir. Şimdiye kadar reenkarnasyon olgusunu net olarak gösteren ciddi hiçbir bilimsel kanıt sunulmamıştır.
İnsandan sorumluluk ve irade özelliklerini kaldıran, insanı başıboş ilkel bir varlık haline getiren bu teorinin hiçbir insani temeli bulunmamaktadır.