Makale

Milli Mücadelede Din Adamları

Millî Mücadelede Din Adamları

Doç Dr. Ali Sarıkoyuncu
Disiplin Değerlendirme Şubesi Müdürü

Milletlerin hayatında yeni ufuklar açan, yön veren, büyük ve köklü değişiklikler getiren çok önemli tarihî günler vardır. Hiç şüphesiz Türk Milleti için, varoldukça neve sevinçle kutlanması, aynı . amanda daima korunması, canlı tutulması gereken günlerden biri de 23 Nisan’dır. Çünkü bugün, Türk Milletinin köklü tarihinde yeni dönemin başlangıcı olan milli egemenliğin en güçlü ve tek teminatı olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Anadolu’nun bağrında doğduğu, açıldığı gündür. Kısaca bu gün, Türk Milletinin bağımsızlığını, hürriyetini, egemenliğini ve vatanının kurtuluşunu bayraklaştıran tarihî bir andır.
Bu öneminden dolayıdır ki, TBMM, Mustafa Kemal Paşa’nın Kolordulara, Vilayetlere,
Bağımsız Livalara, Müdafaa-i Hukuk Merkez Heyetlerine, Belediye Başkanlarına gönderdiği 21 Nisan 1920 tarihli telgrafında belirtildiği şekilde, 23 Nisan 1920 günü Hacı Bayram Camii’nde kılınan Cuma Namazından sonra, okunan Kur’an-ı Kerim ve dualarla coşkulu bir törenle açılmıştır. O günden günümüze değin Meclisin açılışının anısına düzenlenen bu kutlama törenleri devam etmektedir. Bu kutlamalar, çocukların-özellikle tüm dünya çocuklarının- katılımlarıyla ayrı bir anlam kazanır. Şenliklerin yanısıra, açık oturum, panel ve sempozyum gibi etkinlikler de tertip edilmektedir. Televizyonlarımızda ise, başta TBMM’nin açılışı olmak üzere, Milli Mücadele’yi anlatan filmler gösterilmektedir.
Bütün bu etkinlikler çok güzel ve yerinde olmasına rağmen eksiktir: Milli Mücadele’nin zaferle sonuçlanmasına fikirleri, canları ve mallarıyla kaynaklık edenlerin tamamı, milli tarih terbiyesi ışığında yeni nesillere tanıtılmamaktadır. Mesela; vatanın işgallerden kurtarılması ve milletin bağımsızlığının korunması için, pek çok din adamı önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. Onlar, cami kürsülerinde, meydanlarda düzenlenen mitinglerde, kurdukları ve içerisinde bulundukları cemiyetlerde, hatta cephelerde halka rehberlik etmişlerdir. Ayrıca bu uğurda hiç çekinmeden mallarını sarfe-denler olduğu gibi, bir kısmı da şehit olmuştur. Ama onların bu hizmetlerinden kutlama etkinliklerinde söz edilmemektedir.
Öte yandan, din adamlarının Milli Mücadele’deki hizmetlerini anlatan kitap ve araştırmalar da yok denecek kadar azdır. Halbuki Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı ve Osmanlı Arşivleri, onların kahramanlıklarını dile getiren belgelerle doludur. Bu arşivlerdeki belgeler incelendiğinde, Halide Edip Adıvar’ın "Vurun Kahpeye" isimli eserinde tahkir ve tezyif ettiği, karaladığı bir camianın büyük bir çoğunluğunun Anadolu Hareketi yanında yer aldığı görülecektir. Hiç bir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yoktur ki, onun içinde veya başında bir din adamı bulunmasın. Bilindiği üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu teşkilatların üzerine bina edilmiştir.
Bu bakımdan biz de, TBMM’nin açılışının 73’ncü yıl dönümünü bir vesile sayarak, "Milli Mücadelede Din Adamları" konusunu işlemeyi uygun bulduk. Amacımız, yeni nesillere, şimdiye değin kendilerinden pek sözedilmeyen millet kahramanlarını tanıtmaktır. Böylece gençlerimiz, üzerinde yaşadıkları vatanın, sevinçlerini ve kaderlerini paylaştıkları toplumun teneffüs ettikleri hürriyet havasının, kısaca sahip oldukları bütün değerlerin kimler tarafından nasıl ve hangi mücadelelerle elde edildiğini anlayacaklardır. Aynı zamanda Milli Mücadele’yi ve Türk İstiklâl Savaşını bir millet hareketi olmaktan çıkararak belirli sınıf ve zümrenin davranışları şeklinde yorumlayan, yazan ve yayanlara karşı da yakın tarihlerini daha iyi öğrenmiş olacaklardır. Bu arada hemen belirtelim ki, böyle kısa bir çalışmada din adamlarının Milli Mücadele’deki tüm hizmetlerinden sözetmemiz imkansızdır. Bu yüzden biz, bunlar arasında örneklemeyle bir kaçını seçtik. Ayrıca onların sözkonusu çalışmalarından da özetle bahsedeceğiz.

Mustafa Kemal Paşa’nın Şiran Müftüsü’ne Mektubu
Şiran Müftüsü Hasan Fahri Efendi Hazretlerine
Erzurum Kongremizin hin-i küşadında (açılışında) ve hitam- Pe-zir olması (sona ermesi) münasebetiyle irad buyurduğunuz (söylediğiniz) Arapça beliğ ve fasih (inandırıcı ve açıklayıcı) ve maksada tamamen mutabık (uygun) hitabeniz (söyleviniz) cemiyetimiz tarihinde pek kıymetli hatırat (anılar) olarak mahfuz (saklı) kalacaktır. Bulunacağınız mahallerden dahi latif sözlerinizle mali (dolu) mektublarınızı almakla mubahı olacağım (onurlanacağım). Ce-nab-ı Hak (Yüce Allah) hayırlı seyahat müyesser buyursun (esirgesin). Amin.
M.Kemal, 9 Ağustos 1335 (1919) (Cemal Kutay, Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları, s. 292)

Mücadele Fikrinin Doğuşu...

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu beraber harbe girdiği devletler mağlup olunca 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalanmıştı. Bu anlaşma üzerine İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar memleketin çeşitli bölgelerini işgal ederlerken Paris’te yaptıkları anlaşma üzerine İzmir ve Ege Bölgesinin önemli bir bölümünü Yunanlılara vermişlerdi.
Maksat, hasta adam teşhisi koydukları Osmanlı İmparatorluğunu paylaşmak ve Türk hakimiyetini yıkmaktı.
Balkan Harbi, Kuzey Afrika’da cereyan eden harpler, sonunda Birinci Dünya Savaşı mağlubiyeti, Osmanlı Devleti’nin bir daha ayağa kalkmasına imkan kalmadığı inancına ulaşmış olan İngiliz, Fransız, İtalyanlar kısaca Avrupa
Devletleri için ellerine geçen büyük fırsattı.
Ordular dağılmış, silahları ellerinden alınmış, gençlerin çoğunu Balkanlar’da Kafkas cephelerinde, Arabistan çöllerinde şehit ve yaralı olarak kaybetmiş olan bir milletin onlara göre dirilmesi mümkün değildi. İmparatorluğun ekonomisi çökmüştü. Merkezi otoriteyi, devleti, Mondros Mütarekesi ile teslim almışlardı. Direnecek hiçbir kuvvet kalmamıştı. Bundan büyük fırsat olamazdı.
İkiyüzbin kişilik taze ve zinde bir ordusu olan Yunanlıları, büyük devletlerin silah, malzeme ve üstün harp gücüyle destekleyerek İzmir’den Anadolu’nun işgalini başlattılar.
Böyle bir dönemde milletin ruhunda ve benliğinde mevcut olan direnme gücünü ateşleyen hocalar, müftüler din adamları Milli Mücadele fikrinin doğuşunda önemli bir faktör olmuşlardır yer yer kendini gösterdi.
Bu cümleden olarak; Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, İzmir’in işgalinden (15 Mayıs 1919) dört saat sonra, başka bir ifadeyle Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışından dört gün önce, düzenlediği mi-tingte düşmana karşı savaşmanın dinî bir görev olduğunu ilan etmiştir. O, bu tarihî konuşmasında şöyle diyordu:
"Muhterem Denizlililer! Bugün sabahın erken saatlerinde İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak, din ve devlete ihanettir, vatana karşı irti-kab edilecek cürümlerin Allah ve tarih önünde affı imkansız günahtır. Cihad, tam manasıyla teşekkül etmiş dinî farîze olarak karşımızdadır. Hemşehrilerim, karşımıza çıkarılan dünkü teb’amız Yunan’a biz mağlup olmadık. Onlar öteki düşmanlarımızın vasıtasıdır. Yunanın bir Türk beldesini ellerine geçirmelerinin ne manaya geldiğini, İzmir’de şu bir kaç saat içinde irtikap edilen cinayetler gösteriyor. Silahımız olmayabilir, topsuz-tüfeksiz sapan taşları ile de düşmanın karşısına çıkacağız. İstiklal aşkı, vatan sevgisi, haysiyet şuurumuz ile kalbimizdeki iman ile mücadelemizin sonunda zaferi kazanacağız. Bu uğurda canını verenler şehit, kalanlar gazidir. Bu mutlak olarak cihad-ı mukaddestir. Sizlere vatanınızı düşmana teslim etmenin çaresiz olduğunu söyleyenler, düşman esareti altında olanlardır. Onlar irade ve kararlarına sahip değillerdir. Bu vaziyette onların emri ve fetvası ak-len ve şer’an caiz, makbul ve muteber değildir. Meşru olan; münhasıran vatan müdafası ve istiklâl uğruna cihadır. Korkmayınız... Meyus olmayınız... Bu li-vay-ı hamd’in altında toplanınız ve mücadeleye hazırlanınız... Müftünüz olarak CİHAD-I MUKADDES
FETVASINI ilan ve tebliğ ediyorum... Elinizde hiçbir silahınız olmasa dahi üçer taş alarak düşman üzerine atmak suretiyle mutlaka fiili mukabelede bulununuz..." (I)
Bu düşündürücü ve heyecanlı konuşmayla insan seli dalgalanıyor ve "Kahrolsun düşman" avazeleri gök gürültüsü gibi belediye meydanından taşıyor, dalga dalga etrafa yayılıyordu. Nitekim İzmir’in işgalinden dört saat gibi kısa bir süre sonra düzenlenen bu mitingin çevre il ve ilçelerde fevkalade tesiri olmuştur. Bunu daha sonraları Aydın mebusu olarak TBMM’nde hizmet veren Dr.Mazhar Bey (Germen) şöyle belirtmektedir:
"İşte Denizli’de Müftü Ahmet Hulusi Efendi’nin rehberlik ettiği miting haberi ve onu takiben Müftü Efendi’nin imzasını taşıyan telgraf bu saatlerde Aydına geldi.Ben HEYET-İ MİLLİYE tabirini ilk defa bu telgrafta gördüm. Hükümet doktoru idim. Mutasarrıf olmadığı için bu makama da vekalet eden 57 nci fırka kumandanı miralay (albay) Şefik Bey’in davet ettiği şahsiyetler arasında bulunuyordum. Kumandan, Müftü Efendi’nin telgrafının metnini bizzat okuyarak mealen şu şekilde vaziyeti açıkladı.
Dedi ki:
Denizli Müftüsü, tutulacak en sağlam, vatanseverce yolu bize göstermektedir Ben asker olarak elimdeki bütün imkanlarla vatanımı korumak için namus ve şeref andı içtim. Fakat bunu, Denizli’deki hareketi örnek alarak yapmak akıl ve mantık gereğidir. (2)
Ahmet Hulusi Efendi’nin konuşmasının tesiri Denizli’nin İlçelerinde de etkili oldu. Nitekim ilçelerde ardar-da mitingler yapılmaya, protestolar çekilmeye başlandı. Bu cümleden olarak, 16 Mayıs Cuma günü Tavas, Acıpayam ve Sarayköy ilçelerinde, 17 Mayıs Cumartesi Günü ise Çal İlçesinde mitingler düzenlenmiş ve işgali protesto telgrafları çekilmiştir.
Diğer taraftan, Müftü Ahmet Hulusi Efendi ilk fiili savunma teşkilatını kuranlardandır. Denizli Kuva’yı Milli-yesi adını alan bu teşkilatın sevk ve idaresi için yakından ilgilenmiştir. Dinar ve Af-yonkarahisar’a gitmek suretiyle, bu milli kuvvetin ikmalini sağlamıştır. Milli Mücade-le’de Denizli, hatta sadece Milli Mücadele denildiği zaman ilk akla gelen isimlerin başında şüphesiz onun ismi gelir (3). Bu yüzden: "Garp Cephesi Nasıl Kuruldu" adlı eserin yazarı, Rahmi Apak’ın da tesbit ettiği gibi, "Yalnız Denizlililer değil, bütün Türk Milleti Ahmet Hulusi Efendi ile iftihar edecektir" (4)
Öte yandan Yunan işgali öncesinde İzmir’de düzenlenen mitingte de İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi, vatan sevgisinin imandan olduğunu, İzmir’in asırlardır ezan sesleri yükselen semalarında kulakları tırmalayan çan seslerine katlanmaktan-sa şerefle ölerek sehadet şerbetini içmenin daha iyi olacağını açıklayarak konuşmasını şu sözlerle bitiriyordu;
"Kardeşlerim... Ciğerlerinizde bir soluk nefes kaldıkça, damarlarınızda bir damla kan kaldıkça anavatanımızı düşmanlara teslim etmeyeceğinize Kur-an-ı Kerim’e el basarak benimle birlikte yemin edin" (5).
Rahmetullah Efendi, İzmir Valisi İzzet Beyin Yunan işgaline karşı çıkılmaması emri üzerine de;
"Vali Bey ... bu sakalım kanımla kızarabilir, ama bu alına Yunan alçağını sükunetle selamlamış olmanın karasını sürerek Huzur-ı ilahiye çıkamam" diye haykırmıştır. (6)
İşte bu suretle Yunan işgaline ilk isyan bayrağını çeken Rahmetullah Efendi, işgalden sonra da hizmetlerine devam etmiştir. Yunan işgalini tüm dünyaya duyurmak için çalışmıştır. Çevre il ve ilçe müftüleriyle toplantılar yaparak halklı işgallere karşı bilinçlendirmeye çabalamıştır.
Manisa’da da Manisa Müftüsü Alim Efendi, Cemiyet-i İslamiye adıyla bir cemiyet kurarak faaliyete geçmiştir.
Rahmetullah ve Alim Efendilerin Batı Anadolu’daki çalışmalarına, Burhaniye Müftüsü Mehmet Muhip, Tire Müftüsü Sunullah, Edremit Müftüsü Hafız Cemal, Havran Müftüsü Hakkı, Turgutlu Müftüsü Hasan Basri, Manisa Müftüsü Alim Efendi’nin görevden alınması üzerine yerine Müftü olan Abdülha-mit, Kırkağaç Müftüsü Hacı Rifat Efendiler de yardımcı olmuştur. Hacı Rifat Efendi, Ayvalık cephesinde fiilen savaşa katılmış ve düşmana esir düşmüştür.(7)
Adana, Antep Urta ve Maraş’ta da halka mücadele fikrini aşılayanlar yine din adamlarıdır. Onların önderliğinde emsalsiz bir savunma hareketi olan Maraş Mudatasi gibi müstesna bir kahramanlık örneği verilmiştir. Maraş halkının Ermeni çeteleriyle Fransız askerlerine karşı koymasında, "Türk ve İslâm hakimiyetinin bulunmadığı bir yerde Cuma namazı kılınmaz" fetvası etkili olmuştur. Özellikle Sütçü İmamın düşmana ilk kurşunu atması, bu yörede Milli Mücadele kıvılcımının ateşlenmesi için kafi gelmiştir. (8)
Konya’da Milli Mücadele’yi fikirde, şuurda, vicdanda yerleştiren, binbir güçlük ve yokluk içinde istikrarlı bir yönetim kuran, Ali Kemali, Mehmet Vehbi, Ömer Vehbi, Abdulhalim Çelebi gibi önde gelen şahsiyetlerdir.
Erzurum’da Hoca Raif Efendi, Yozgat’ta Müftü Ahmet Hulusi Efendi, Trabzon’da Müftü Mehmet İzzet Efendi, Kastamonu’da Müftü Salih Efendi, Amasya’da Müftü Hacı Tevfik Efendi, Trakya’da Edirne Müftüsü Mestan Efendi ve Ankara’da bilindiği üzere Müftü M.Rifat Börekçi (İlk Diyanet İşleri Başkanı). Bunlar Millî Mücadele’nin önde gelen isimlerindendir.
Milli Mücadelenin ilk günlerinde Amasya Vaizi Kamil Efendi’nin kendisine sağladığı desteği Mustafa Kemal Paşa şöyle açıklar:
"Efendiler! Bundan beş sene evvel buraya geldiğim zaman bu şehir halkı da bütün millet gibi hakiki vaziyeti almamışlardı. Fikirlerde karışıklık vardı. Dimağlar adeta durgun bir haldeydi. Ben burda bir çok zevatla beraber Kamil Efendi Hazretleriyle de görüştüm. Bir camii şerifte hakikati halka izah ettiler. Efendi Hazretleri halka dedi ki:
Milletin şerefi, haysiyeti, hürriyeti, istiklali hakikaten tehlikeye düşmüştür. Bu felaketten kurtulmak icabederse vatanın son ferdine kadar ölmeyi göze almak lazımdır. Hiçbir şahıs ve makamın mevcudiyeti kalmamıştır. Tek kurtuluş çaresi, halkın doğrudan doğruya hakimiyeti ele alması ve iradesini kullanmasıdır.
İşte Efendi Hazretlerinin bu yolu gösteren vaaz ve nasihatinden sonra herkes çalışmaya başladı. Bu münasebetle Müftü Kamil Efendi Hazretlerini takdirde yadedi-yorum. Ve genç Cumhuriyetimiz bu gibi bilginlerle iftihar eder." (8)
Mustafa Kemal Paşa’nın da belirttiği gibi, mücadele fikrinin doğmasında din adamları önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. Onların da yol göstermesi sonunda halk düşmana karşı silaha sarılmıştır.

1.Ali Sarıkoyuncu, "Milli Mücadele’de Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi" Diyanet Dergisi, Cilt: 27 , Sa-yı:4, s. 245-246
2.Cemal Kutay, Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları, Ankara (Tarihsiz), s. 53.
3. Bu konuda fazla bilgi için bkz.,A. Sarıkoyuncu age, s. 239-291.
4. Rahmi APAK, İstiklal Savaşında Garp Cephesi Nasıl Kuruldu? 2.baskı Ankara, 1990, s. 89
5.Richard Reinhard, İzmir’in Külleri, Çev. Salih Ya-zıcıoğu- Neşe Olcaytuğ, İstanbul 1973, s. 17-19.
6. Kadir Mısıroğlu, Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücahitler, İstanbul 1969, s. 114
7.K.Mısıroğlu, a.g.e, s. 115-126.
8. Tarih Dünyası Mecmuası, sayı 7 (15 Haziran 1965).

Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’da İlk Karşılayanlar

19 Mayıs 1919’ da I Samsun’a çıkan ’ * Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’da ilk karşılayanlar din adamlarıdır. O günkü olaylara tanık olanların konuşturulmaları suretiyle tesbit edilen bu hakikatlere ait bir iki pasajı dikkatlerinize sönüyoruz.
"...Hasta olan mutasarrıf, evinden çıkmadığı için dokuzuncu Ordu müfettişini karşılamaya gelememiştir, Belediye reisi yok...
Vekalet eden zat da Çarşamba’da arazisinin bulunduğu köydedir. Belediye meclisinden bir zat, Hacı Molla, Atatürk’e şehir namına "Hoşgeldiniz diyor"....
(1)
"... 25 Mayıs 1919 akşam üstü Havza’ya geldi. Ertesi günü, başlarında Ulemadan Hacı Mustafa Efendinin bulunduğu bir heyet kendisini ziyaret ederek memleket meseleleri hakkında görüşmelerde bulundular. Bu zatlar diğer bir gece belediye reisinin evinde toplanarak Müdafaa-i hukuk heyetini teşkil ettiler..." (2)
Dokuzuncu ordu müfettişi Mustafa Kemal Paşa, karargahıyla Amasya’ya geldiği 15 Haziran 1919 günü kendisini karşılayanların başında Müftü Hacı Tevfik ve Vaiz Abdurrahman Kamil Efendiler bulunuyordu.
Mustafa Kemal Paşa’nın Kurmay Başkanı Binbaşı Hüsrev Bey Gerede karşılamayı şöyle anlatmaktadır.
"En gönülden ve coşkun karşılama Amasya’da oldu. Başlarında Müftü Efendi’nin olduğu beldenin mümtaz hey’eti bizi şehrin dışında karşıladı. Saraydüzü’ndeki bu merasim Paşa’nın gözlerini yaşarttı. Müftü Efendi, itimat telkin eden beşuş ve nurani çehresiyle ilerleyerek Paşa’ya yüksek seda ile
"Paşam... Bütün Amasya emrinizdedir. Gazanız mübarek olsun."

Amasya Müftüsü Hacı Tevfik Efendi.
Asla beklemediğimiz bu hitap, aynı zamanda istikbalin teşhisi idi. Peşinden elini uzatan ve mübarek insanın elini öpmek ister gibi eğildi. O üzerinde üniforması olan Anafartalar Kahramanını muhabbetle kucakladı ve yanındaki zevatı birer birer tanıttı. Millî Mücadele’de ilk defa bütün bir şehir safhalarını öğrenme ihtiyacını duymadan, çetinliği besbelli vatan kurtuluşu mücadelesinin bayrağını açma kararındaki bir evladının safına katılıyor ve bunu mübarek bir din adamının rehberliği, delaleti, öncülüğü ile yerine getiriyordu."
Müftü Efendi’nin sağladığı huzur, güven ve imkanlar sayesinde Misak-ı Millinin temeli olan tarihi Amasya Protokolü 21 Haziran 1919’da burada yayınlanmıştır.
Mustafa Kemal Paşa Erzurum’a varmadan Ilıca’da bir heyet tarafından karşılandı. Bu heyetin başında Vilayat-ı Şarkiye Muhafazaa-i Hukuk-ı Milliye Erzurum Şubesi Başkanı Raif Hoca vardı. (4) Paşa TBMM’nin açılmasında önemi büyük olan Erzurum Kongresi üyeliği ve daha sonra da kongrenin başkanlığına, Raif Efendi’nin gayret ve yardımlarıyla seçilmiştir. Raif Efendi, Vilayat-ı Şarkiye Muhafazaa-i Hukuk-ı Milliye Erzurum Şubesi Başkanı olarak, kaleme aldığı 10 Temmuz 1919 tarihli yazısıyla, Mustafa Kemal Paşa’nın cemiyetin başına geçerek yönetim kurulu başkanlığını kabul etmesini teklif etmiştir. Aynı yazıda, Rauf beyin (Orbay) de yönetim kurulu ikinci başkanlığına seçildiği, bildiriyordu. Mustafa Kemal, Paşa, Raif Efendi’nin anılan yazısını Nutuk’un 36.belgesi olarak sunduğu gibi, duyduğu memuniyeti de;
"Efendiler askerlikten ayrıldıktan sonra, bütün Erzurum halkının ve Vilayat-ı Şarkiye Mahafazaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiye-ti’nin Erzurum Şubesinin bana karşı pek çok olarak gösterdikleri güven ve yakınlığın bende bıraktığı unutulmaz hatırayı burada açıkça belirtmeyi görev sayarım." İfadeleri ile anlatmaktadır.
Sivas’ta da Mustafa Kemal Paşa’yı ilk karşılayanlar arasında Müftü Abdurrauf Efendi bulunmaktadır. Müftü Efendi’nin bu konudaki faaliyetlerinden Vali Reşit Paşa hatıratında şöyle sözetmektedir:
"(Sivas kongresinin hazırlıklarıyla) Kolordu Komutanı Miralay İbrahim Tali Bey, Sabık Mebus Rasim Bey, Müftü Abdurrauf ve Emir Paşa gibi Zevat meşgul oluyorlardı. Kongrenin hazırlık ça-’ lışmalarında görev alan bir kısım isimler bunlar. Müftü, Erzurum yolcularına parlak bir karşılama merasimi yapmak vazifesini almıştı. Cüb-besinin eteklerini toplayarak ev , ev, dükkan dükkan dolaşıyordu...(5)
Mahmut GOLOĞLU’nun bildirdiğine göre, Mustafa Kemal Paşa’nın Sivas’ta oturup dinlenebileceği, çalışacağı ve yatacağı odaya konulacak eşyayı Müftü Abdurrauf efendi ile Şekeroğlu İsmail, Sığırcıoğlu Hayri efendiler evlerinden getirmişlerdir. (6)
Mustafa Kemal Paşa’nın Heyet-I Temsiliye üyeleriyle Ankara’ya geldiği 27 Aralık 1919 günü kendisini karşılayanların başında yine bir din adamı bulunmaktaydı. Bu tarihi olayı Mahmut GOLOĞLU’nun Üçüncü Meşrutiyet adlı eserinden izleyelim.
"Bu sıralarda idi ki, Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya geleceği duyulmuş ve yola çıktığı haber alınmıştı. Vali Vekili Yahya Galip Beyle Müdafaa-i Hukukk Cemiyeti Başkanı Rıfat Efendi (Ankara Müftüsü), Mustafa Kemal Paşa’yı olağanüstü bir şekilde karşılamak ve bu arada Ankara’daki ingiliz ve Fransızlara da Kuvayı Milli-ye’nin gücünü göstermek için geceli gündüzlü çalışarak, bölgedeki bütün sey-menlerin karşılama törenine katılmalarını sağlamaya uğraşmışlardı... Bir süvari birliğinin önünde 24.Tümen Komutanı Yarbay Mahmut Bey ile Kurmay Başkanı Binbaşı Ömer Halis Bey (Bıyıktay) ve Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Müftü Hoca Rifat Efendi (Börekçi) ile Ankara ileri gelenleri... vardı." (7)
Anadolu hareketinin meşru olduğuna dair hazırlanan fetvanın baş mimarı da olan Rifat Börekçi Milli Mücade-le’ye maddi yönden de yardımda bulunmuştur. Öyle, ki kendisi ile eşi Samiye Hanım için ayırdığı "Cenaze Parasını" bir kese içinde Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret ederek ayağının yanına bırakmıştır. (8).
Cemal Kutay Ali Fuat Paşa (Cebe-soy) dan naklen Müftü Rifat Börekçi’nin
"Millet Meclisi binası olarak hazırlanmasına karar verilen yarım kalmış okul binasının yapımının tamamlanmasını, şahsi imkanıyla sağladığını, Mustafa Kemal Paşa’ya Ankara adına armağan edilen ve o zamanki adı "Papazın Bağı" olan Çan-kayada’ki ilk yapıyı sahiplerinden satın almak için şehrin eşrafını tesbit eden listenin başına kendi adını eliyle yazdığını, Heyet-i Temsiliye Ankara’ya geldiği zaman, Belediye’nin misafiri sayılması kararını aldığını, bu müddet içinde de evvela 1000, daha sonra 800 lira toplayarak, bunlardan birincisini Mazhar Müfit Bey’e ikincisini Cevad Abbas Bey’e verdiğini, fakat bütün bu himmet ve yardımlarını, alakaya layık görülenlerden habersiz yerine getirdiğini..." belirtir. (9)
Görüldüğü gibi din adamları, Mustafa Kemal Paşa’ya yalnız bırakmamışlardır.

1.Enver Behnam Şapolyo Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi 3.Baskı İstanbul 1959, s.312
2. Hüseyin Menç Milli Mücadele Yıllarında Amasya Ankara 1992,
s.33
3.Kazım Karabekir İstiklal Harbimiz İstanbul 1960, s.75
4.M.Kemal Atatürk, Nutuk, bugünkü dille yayına hazırlayan, Prof. Dr.Zeynep Korkmaz, C.l, s.44
5.Cevat Yularkıran, Reşit Paşa’nın Hatıraları, İstanbul 1940, s. 123
6. Mahmut Goloğlu, Sivas Kongresi, s.22
7.Mahmut Goloğlu, Üçüncü Meşrutiyet Ankara 1970, 8-9
8. Naşit Hakkı Uluğ Hemşehrimiz Atatürk, 2.Baskı İstanbul 1973, s.266
9. Cemal Kutay, Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları, Ankara (Tarihsiz).

Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinde Görev Alan Din Adamları

Müdafaa-i Hukuk, bir milletin yaşama hakkının mücadelesini simgeler.
Müdafaa-i Hukuk, Türk Milletinin "ben varım, binlerce yıllık bir tarihin ve bu toprakların sahibiyim" diyen sesin bütün dünyaya duyurulmasıdır. Müdafaa-i Hukuk, haklan, hürriyetleri, namusları ve tarihleri ellerinden alınmak istenen bir toplumun mücadele azmi ve kararlılığıdır. Müdafaa-i Hukuk, hak ve hürriyetleri için bir araya gelenlerin, sırasında canlarını ortaya koydukları mücadele şuurudur. Nihayet Müdafaa-i Hukuk, yeni bir devletin doğuşunun kaynağıdır. Türk’ün dünyaya kendisini savaş alanlarından barış masalarına tanıttığı güçtür. İmandır.
Müdafaa-i Hukuk Teşkilatları başlangıçta yereldir. Bu kuruluşların "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adı altında toplanmalarıyla bütün vatanın kurtuluşu ve milli bir devletin kuruluşu amaçlanmıştır. Başlangıçta belki sadece Yunan işgaline, Ermeni saldırılarına, Fransız, İngiliz ve İtalyanlara karşı başlayan mücadele, Sivas Kongresinden (7-14 Eylül 1919) sonra bütününe yönelmiştir.
Müdafaa-i Hukukun ve bu ana fikir etrafında meydana gelen teşkilatların askerî güçle birlikte hareketi de gene Sivas Kongresi sıralarında gerçekleştirilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi de, bu teşkilatların üzerine bina edilmiştir.)
Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin kuruluş ve faaliyetlerinde, din görevlileri de görev almışlardır. Ancak hemen belirtelim ki, Milli Mücadele’nin diğer sahalarında olduğu gibi, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri konusunda da din görevlileri ilk sırada yer almışlar. İstisnasız, hiç bir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yoktur ki, üyeleri arasında bir din görevlisi bulunmasın. Bunlardan isimlerini tesbit edebildiklerimizi sunuyoruz:
Ankara Vilayeti: Müftü M. Rİfat Efendi (Başkan), Kına-cızade Şakir, Hanifizade Mehmet ve Hatib Hacı Ahmet Efendiler.
Edirne Vilayeti: Müftü Mes-tan Efendi (Üye).
Erzurum Vilayeti : Hoca Raif Efendi (Başkan), Müftü Sadık Hacı İsmail Efendizade Tevfik, Leylizâde İbrahim, Derviş Ağa Hatibi Ahmet, Çitzâde Ragıp Efendiler.
Bitlis Vilayeti: Müftizâde Mahmut efendi (Başkan), Ka-lelizâde Şevket, Hacı Babuzâde Mehmet Nuri, Şeyh Abdül-gazi Efendiler.
Diyarbakır Vilayeti: Ahmet Hamdi Efendi.
Kastamonu Vilayeti : Müftü Salih Efendi, Şeyh Şemsizâde Ziyaeddin Efendi.
Konya Vilayeti: Ali Kemal Efendi (Başkan), Müftü Ömer Vehbi Efendi.
Mamuretilaziz (Elazığ) Vilayeti: Halil Efendi.
Sivas Vilayeti: Müftü Ab-dürrauf Efendi (Başkan).
Trabzon Vilayeti: Müftü Mehmet izzet, Hafız Mahmud Efendi.
Van Vilayeti: Müftü Şeyh Masum Efendi (Başkan). Aksaray Mutasarrıflığı:
Müftü Kazızâde İbrahim Efendi, Hacı Şerif Efendizade Hüseyin Efendi. Amasya Mutasarrıflığı:
Müftü Hacı Tevfik Efendi (Başkan).
Aydın Mutasarrıflığı: Müderris Hacı Süleyman Efendi, Hafız Ahmet Efendi.
Beyazıd Mutasarrıflığı: Şeyh ibrahim ve Abdülkadir Efendiler.
Bolu Mutasarrıflığı: Müder ris Kürtzâde Mehmet Sıtkı Efendi (Başkan).
Burdur Mutasarrıflığı: Müderris Hatibzâde Mehmet Efendi.
Canik (Samsun) Mutasarrıflığı: Ömerzade Hoca Hasan Efendi, Müderris Adil Efendi.
Çorum Mutasarrıflığı: Müftü Ali Efendi.
Denizli Mutasarrıflığı: Müftü Ahmet Hulusi Efendi (Başkan), Müftüzâde Kazım Efendi.
Erzincan Mutasarrıflığı:
Müftü Osman Fevzi Efendi, Şeyh Safvet Efendi, Şeyh Hacı Fevzi Efendi. Giresun Mutasarrıflığı:
Mütftü Lazzâde Ali Fikri Efendi.
Gümüşhane Mutasarrıflığı: Mehmet Şükrü Efendi, Müftüzâde Mehmet Efendi.
Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinde Görev Alan Din Adamları
Ertuğrul (Bilecik): Müftü Mehmet Nuri Efendi (Başkan), Hafız Arif Efendi.
Hakkari Mutasarrıflığı:
Müftü Ziyaeddin Efendi (Başkan).
Hamidâbad (İsparta) Mutasarrıflığı: Müftü Hüseyin Efendi, Şeyh Ali Efendi (Başkan), Hafız İbrahim Efendi, Müderris Şerif Efendi.
İçel Mutasarrıflığı: Hocazâ-de Emin Efendi.
Karahisar-ı Sahib (Afyon) Mutasarrıflığı: Müftü Said Efendi (Başkan), Gevikzâde Hacı Hafız Efendi, Nebizâde Mehmet Efendi.
Kengiri (Çankırı) Mutasarrıflığı: Müftü Bakizâde Ata Efendi (Başkan).
Kırşehir Mutasarrıflığı: Müftü Halil Hilmi Efendi (Başkan).
Kütahya Mutasarrıflığı:
Mazlumzâde Hafız Hasan Efendi, Hacı Musazâde Hafız Mehmet Efendi.
Lâzistan Mutasarrıflığı: Müftü Mehmet Hulusi Efendi, Mataracızâde Mehmet Şükrü Efendi, Şeyh ilyas Efendi.
Malatya Mutasarrıflığı: Müderris Tortumluzade Hacı Hafız Efendi.
Maraş Mutasarrıflığı: Müftü Abdullah Mehmet Efendi.
Mardin Mutasarrıflığı: Müftü Hüseyin Efendi.
Muş Mutasarrıflığı: Müftü Hasan Kâmil Efendi.
Niğde Mutasarrıflığı: Müftü Süleyman Efendi.
Oltu Mutasarrıflığı: Müftü Mehmet Sadık Efendi, Müderris Emin ve Yakup Efendiler.
Ordu Mutasarrıflığı: Müftü Ahmet llhami Efendi.
Siirt Mutasarrıflığı: Müftü Hoca Ömer Efendi.
Sinop Mutasarrıflığı: Müftü Salih Hulusi Efendi.
Teke (Antalya) Mutasarrıflığı: Müftü Yusuf Talat Efendi, Hacı Hatip Osman Efendi.
Tokat Mutasarrıflığı: Müftü Katibzâde Hacı Mustafa Efendi, Habib Efendizâde Hoca Fehmi Efendi, Hafız Mehmet Efendi.
Urfa Mutasarrıflığı: Müftü Hasan Efendi.
Yozgat Mutasarrıflığı: Müftü Mehmet Hulusi Efendi (Başkan).
Zonguldak Mutasarrıflığı:
Müftü İbrahim Efendi (Başkan).(2)

(1) BTTD Sayı: 19 (Eylül 1986), s.8.
(2) Cemal Kutay, Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları, Ankara (Tarihsiz), S. 119-120: BTTD, Sayı: 19 (Eylül 1986), S.8-14

DEMİR VE ÇELİK ALAYLARI
Milli Mücadele’de din adamları ellerinde ’silah, beldelerini de korumuşlardır. İsparta’da Hafız İbrahim Efendi DEMİRALAY, Afyon Karahisar’da da Hoca Şükrü Efendi ÇELİKALAY adlarında gönüllülerden alaylar teşkil etmişlerdir.
Ali Fuat Paşa bu kuvvetlerden şöyle sözeder: "Anadolu’nun muayyen bir kısmını elde tutabilmenin ilk şartı, başında olduğum 20. kolordunun sahası içinde olan Isparta-Afyonkarahisar-Eskişehir hattını elde muhafaza edebilmekti. Eskişehir’de İngilizler vardı. Eğer İsparta ve Afyon’u muhafaza edebilse idik, Eskişehir’deki İngilizleri atmak mümkündü. Isparta ve Afyon’da milli kuvvetleri teşkil edebilme faaliyetimize lüzum kalmadı: Bu iki şehrimizde, iki din adamı, başı sarıklı iki mü-cahid başa geçmişler ve milli kuvvetleri,tecrübeli kumandan kiyaset ve basireti ile teşkilatlandırmışlar ve ilk anda yadırganacak bir kararla kumandayı da bizzat ellerine almışlardı: İsparta’da Hafız İbrahim Efendi, Afyon-karahisar’da Hoca İsmail Şükrü Efendi... (1)
Demiralay’ın varlığı, İtalyanların İsparta ve çevresinde barınama-masını sağlamıştır. Çelik Alay da Dumlu-pınar’da Yunan ileri harekatını dokuz ay durdurarak ordumuzun hazırlanmasını temin etmiştir. Şükrü Hoca, cephe alayının başında ve cephe gerisinde de camilerde vaaz ederek, askerin ve halkın dimdik ayakta durmasına yardımcı olmuştur.
Şükrü Hoca TBMM üyesi sıfatıyla Ankara’ya geldiği zaman doğrudan Mustafa Kemal Paşa’nın yanına gitmiştir. Paşa kendisine; "Nerede kaldın Hocam? Dört gözle seni bekliyorduk" demiştir. Bunun üzerine Şükrü Hoca da, Afyondaki çalışmalarını anlatarak, Pa-şa’ya oradaki düşmanın durumu ve yapılması gereken işler hakkında bilgi vermiştir. Bu sırada, Mustafa Kemal Paşa, tekrar; "Varolunuz Hocam.Sizin gibi din âlimlerinin bu hususta millete önayak olmanız memleketin ve dinin muhafazası için elzemdir. Afyon’da nasıl çalıştığınızı, evlerde, camilerde, köylerde halkı düşmana karşı mukavemete nasıl hazırladığınızı işittim. Memleket ve din uğrundaki bu mücahedeniz şayanı takdirdir. Çok memnun oldum Hocam" diyerek hocaya olan sevgisini belirtmiştir.
Yunan orduları durmadan ilerliyorlardı. Alaşehir elden çıkmıştı. Bu sırada Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa’nın hazır bulundukları meclis toplantısında şiddetli münakaşalar olmuş, acele olarak silah ve para toplanmasına karar verilmiştir. İşte bu sırada Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa, Şükrü Hoca’ya; "Hocam vaziyet tehlikelidir demiş ve bir cephe kurabilmek için beş ay zamana ihtiyaç olduğunu ifade etmiştir. Bunun üzerine, Şükrü Hoca, kendisine at ve silah verilmesini istemiş, böylece de düşmanı beş ay oyalamak yerine dokuz ay durdurabileceğini söylemiştir. Ancak istediği kadar silah ve at bulunamamıştır. Fakat Şükrü Hoca, bir gün içinde kendisine bir asker elbisesi diktirmiş, elbiseyi giymiş, sarığını muhafaza ederek bir cuma günü Hacı Bayram Camii’ne giderek, namazdan sonra kürsüye çıkarak; "Ey Müslümanlar! Kapıları kapayınız. Hiç biriniz camiden dışarı çıkmasın. Sizinle görüşecek mühim meseleler var" diyerek konuşmasına başlamıştır.
Şükrü Hoca bu konuşmasında; evde boşu boşuna duran silahların kendilerinden davacı olacağını, memleket ve dinin tehlikede olduğu bir zamanda herkesin üzerine cihadın farz olacağını, Mustafa Kemsal Paşa’nın teminatını ve Fevzi Paşa’nın askerî kararını cemaate heyecanlı ve dokunaklı bir şekilde anlatmıştır. Bu sırada kürsüde kalkarak, sırtındaki asker elbisesini ve başındaki sarığı göstererek Afyonkarahisar’da Hoca Şükrü Efendi, Hacı Bayram Camii’nde yaptığı vaazda: "Ey cemaat, işte ben asker kıyafetine girdim, cepheye gidiyorum, memleket ve din kurtuluncaya kadar cephelerde düşmanla çarpışacağım. Memleketini, dinini seven benimle gelsin" diyerek va’zını bitirmiştir." (2)

Anadolu Ulemasının Fetvası


Nisan 1920’de Türk Milli Mücadelesi için zor günler yaşanıyordu. İç ve dış ihanet, elele vererek Anadolu’da bir kardeş kavgası çıkartmak suretiyle Türk’ü Türk’e kırdırtmak istiyorlardı. Ülkenin işgalden kurtulabilmiş köşeleri ayrı görüşlerin kavga sahnesi haline gelmişti.
Şeyhülislâm Durrizâde Abdullah Efen-di’nin fetvası ve Bab-ı Âli’nin beyannameleri ile aldatılan halk yer yer vatan kurtarıcılarının önüne dikilmişti. Anadolu’nun muhtelif yerlerinde ayaklanmalar başgöstermişti. Bu tehlikeli isyan hareketleri Ankara’nın yakınlarına kadar sirayet etmişti. (1) Millî hareketin başarısızlığı dahi söz konusu olabilirdi. Öyle ki, eldeki Kuva’y-ı Milliye ve Milli Mücadele taraftarı askerî birliklerden de firarların başladığı görülmektedir. 56. Tümen Komutanı Bekir Sami Beyin Ankara’ya ilettiği şu sözleri, meselenin vehametini göstermesi bakımından ilginçtir:"Eğer bu gece alelacele, Ankara vesaire baş müftüleri ve ulema-i meşhure-i İslâmiye’(den) mukabil fetvalar alınmazsa Bursa vilayetinde pek ziyade kesb-i vehamet etmesi muhtemeldir". (2) diyordu.
Fetvanın Hazırlanışı
Bu üzücü gelişmeler, İstanbul’un fetvasına karşı en önemli tedbirin; mukabil fetvaların yayınlanması ile alınacağı gerçeğini ortaya koymuştu. Başta Mustafa Kemal olmak üzere, millî hareketin ileri gelenleri: "Padişah ve halife dahi esirdir. Makamam-ı hilafet ve saltanatın tahlisi (kurtarılması) lazımdır"^). Bu nokta-i nazardan hareketle; düşman elinde esir olan halifenin zor ve baskı kullanılarak böyle bir fetvanın yayınlattırıldı-ğı, haliyle de bu fetvadaki hükümlerin geçersiz olduğu hususu üzerinde durdular. Ankara’da, bu ana fikirden hareketle, bir fetva yayınlanması çalışmalarına başlandı. Netice de, Ankara Müftüsü ve aynı zamanda Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti başkanı da olan M. Rifat Efendi başkanlığında, Ankara’da bulunan beş müftü, dokuz müderris ve medrese müdürü ile altı kişilik ilmiye sınıfından müteşekkil toplam yirmi kişilik bir grup da bir fetva hazırladı.(4)
Anadolu’daki Millî Hereketin meşru olduğu, Padişah ve Halife’nin dahi esir bulunduğu, düşman elinde esir olan Halife’ye zor ve baskı kullanılarak fetva yayınlatıldığı, haliyle bu fetvadaki hükümlerin geçersiz olduğu hususlarının dile getirildiği, bu fetvada 19-22 Nisan 1920 tarihlerinde, Öğüt, Irade-i Milliye, Açıksöz gibi Millî Mücadele yanlısı gazetelerde yayınlandı.
Bu fetva 16 Nisan 1920’de Heyet-i Temsi-liye Riyaseti’nce Anadolu’ya gönderilerek bütün müftülüklere tebliğ edildi ve bunu, her müftünün onaması talep edildi. Ayrıca, bu onuda mülkî ve askerî yetkililerden yardımcı olunması istenilmişti(5). Böylece bu fetva, Anadolu’nun değişik yerlerindeki 152 müftü ve din alimi tarafından tasdik edildi. (6)

Fetvanın Millî Birliği Sağlamadaki Önemi
İstanbul fetvasında taraflı, kasıtlı, eksik-hatta-yanlış bilgiler isnad edilerek hükümler verilmiş olması, daha önemlisi, ciddi dinî kaynak gösterilemediğinden, inandırıcılık yönü zayıf kalmış, bununla birlikte daha önce de belirtildiği gibi, Halifelik makamının nüfuzu kullanılarak Anadolu’nun çeşitli yerlerinde -Milli Mücadele aleyhinde- ciddi tehlikeler arzeden isyanlar çıkarılabilmişti.
Ancak, Ankara Müftüsü M.Rifat Efendi başta olmak üzere, Ankara ulemasının hazırladığı fetva, gerçekleri daha iyi aksettiren, "hakaret ve esirliğe maruz kalmış bulunan İslâm Halifesi’nin kurtarılması" temel inancından hareketle, Şer’i Şerife uygun, ikna edici delillere dayanan, ilmî kariyer ve dinî bilgilerinde otoritelerinden şüphe edilemiyecek kadar mesleğinin erbabı, ulema tarafından hazırlanmıştır. Bu fetva; Anadolu’nun pek çok yerinde yine bu konuda söz sahibi yetkililer tarafından da tedkik edildikten sonra samimiyetle kabul edilmiş ve imzalanmıştır. (7)
Böylece İstanbul fetvasının milli hareket için arzettiği büyük tehlike önemli ölçüde bertaraf edilmiş ve isyanlar bastırılmıştır. Müftü ve ulemanın Bervechi bala (yukarıdaki) Fetvayı Şerife, Şer’i Şerife muvafıktır" sözleri, Şeyhülislâm’ın fetvasını hükümsüz kılmış ve Anadolu’daki birliği pekiştirmiştir. Başka bir ifadeyle, İstanbul Hü-kümeti’nin dinî içerikli saldırısına aynıyla cevap verilmiş olunuyordu. Böylece İstanbul’un Milli Mücadele aleyhindeki son kozu da elinden alınmıştı.
(1) Nutuk, Cilt: II, s.303
(2) Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Sayı:35, vesika 875
(3) Yunus Nadi, Birinci T.B.M.M.’nin Açılışı ve İsyanlar, İstanbul 1955, s.39
(4) Bayram Sakallı, Ankara ve Çevresinde Mili. Hareketler, Ankara 1988, 102-10
(5) Atatürk’ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri, Ankara 1964, s. 298
(6) Bunların İsimleri için bkz. Hakimiyet-i Milliye, 5 Mayıs 1336, No:27
(7) B. Sakallı, age, s. 107-108

Görgü Tanıklarının Kaleminden

İnsaf sahibi kimseler hatıralarında münasebet düştükçe din adamlarının vatanın kurtarılmasında son derece önemli olan hizmetlerini belirtmişlerdir. Hemen belirtelim ki, bütün bu şahadetleri nakletmek böyle kısa çalışmada mümkün değildir. Bu sebeple bir kaç pasajı dikkatlerinize arzetmekle yetineceğiz.
Kurtuluş Savaşımızın önde gelen komutanlarından Ali Fuat Paşa (Cebesoy), Amasya’da Mustafa Kemal Pa-şa’nın anlattıklarını şöyle nakletmektedir:
"- Geldiğinizde sizi karşılayanlar arasında sağ tarafım-daki Amasya Müftüsünü gördünüz. Akşam yediğimiz iftar yemeği de evinden geldi. Samsun’a çıktığımdan beri mahallî din adamları, düşünce ve gayelerimize kalplerini ve imkânlarını açtılar. Halkta onlara inanıyor. Bu bizim manevî terkibimiz."
"Ben, Amasya’ya girerken karşılayanların başında bulunan Müftü Hacı Tevfik Efendi, mütereddit mülk:, hatta askerî erkân arasında; "Paşa Hazretleri, Amasya gaye ve hedeflerinizin istihsali yolunda sizin yanınızdadır. Emin ve müsterih olunuz..." dedi ve sözlerinin ispatı için o andan şu ana kadar hiçbir himmeti diriğ etmedi. İstanbul’dakilerin, başta Şeyhülislâm, nasıl vaziyet takınacaklarını bilemem, fakat Anadolu uleması, müstakil bir devlete sahip olma gayretimizin yanında ve önünde olacaktır. Elbette istisnalar çıkacaktır. Kanaatim odur ki, bizler kendilerine gayelerimizi izah edebildiğimiz ölçüde bu desteğe mazhar olacağız."(1)
Ali Fuat Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın düşüncelerine katıldıklarını da şu cümlelerle belirtmektedir.
Gece, karşılıklı görüşme ve durum değerlendirmesi yapılmasını da şu cümlelerle anlatmaktadır:
"- Rauf da, ben de bu düşünceye iştirak ettiğimizi söyledik. Ben Ankara’da Müftü Börekçizâde Mehmet Rifat Efendi’den, Kolordumuz Ankara’ya geldiğinden beri gördüğüm yardımları naklettim." (2)
Kurtuluş Savaşı esnasında Zonguldak ve Havalisi Komutanı olan Cevat Rifat Atilhan da bulunduğu yöredeki din adamlarının hizmetlerinden şöyle sözetmektedir;
"... Yanıma ilk gelen zât; uzun boylu, arslan gibi vücudu, nuranî yüzü ile Bartın Müftüsü Rifat Efendi oldu.
"- Gazanız mübarek olsun oğlum. Cenabı Hak sizi memleketimizin müşkül saatler geçirdiği bu zamanda hayırlı, mübarek hizmetler ifasına muvaffak etsin. Duacıyım. Elimden ne gelirse hepsini yapmaya hazırım. Oğlum Zühtü ile birlikte isterseniz bir nefer gibi çalışırım. Yeter ki, din ve vatan düşmanı bu topraklardan çekilsin." Rifat Efendi sözlerinde çok samimi idi. Bu samiyeti sonuna kadar isbat etti. Büyük hizmetler yaptı, bize cesaret verdi ve yardımını esirgemedi.
Çaycuma’da beni ilk karşılayan ve askerlerimizin fahri müftülüğünü kabul eden Erzurum Mebusu Nusret Hoca oldu. Erzurumluların öğün-mekte yerden göğe kadar haklı oldukları bu insanın bir asker gibi müfrezemde çalışması halkın maneviyatını arttırdı, bize kuvvet ve cesaret verdi...
Küçük bir köy olan ve şimdi nahiye merkezi olmuş bulunan Beycuma’dan Müderris Hüseyin efendi yanıma geldi.
- Emrinize amadeyiz. Ma-len, canan, bedenen ne yapmak lazım gelirse hiç bir fe dakarlıktan geri durmayacağız... dedi
..Zonguldak’ın Kahraman Müftüsü İbrahim Efendi, mühendisler, yüksek rütbeli memurlarla at üstünde karargahıma geldiler. Bana dua ettiler. Para, yardım, asker, hülasa ne istiyorsam hepsini temine hazır olduklarını söylediler. Ve bu ihtiyar sarıklı at üstünde köy köy, nahiye nahiye dolaştı. Çalıştı, halklı Kuvayı Milliye lehine teşvik etti. Muvaffakiyetimize yardım etti"(3)
Albay Hüsamettin Ertürk hatıratında, Anadolu’ya silah sevkiyatını idare eden vatanperverleri zikrederken şu din adamlarını da saymaktadır:
Topkapıda Kayyım Ahmet İmam Necati, Kadıköy’de Şeyh Muhip Efendi ile oğlu Yusuf Efendi, Aksaray’da İmam Tevfik Efendi, Çamlı-ca’da Hafız Nuri ve Sarıyer’de Hafız Mehmet Ragıp Bey’dir.(4)
İstanbul’dan Anadolu’ya silah kaçırmada hizmet edenlerden birisi de Cemal Öğüt Hoca Efendi’dir. Bu hizmetini kızı Hikmet Öğüt Hanım Efendi’den dinliyoruz:
"- Şimdi Teknik Üniversiteye ait bulunan Maçka silah-hanesi, o zaman işgal kuvvetlerinin çok sıkı kontrolü altındadır. Bu sıkı kontrol altındaki silahhaneye girmek ve hele de oradan silah kaçırmak âdeta imkansız bir iştir. Ama, babacığım kafasına koymuştur; mutlaklı oradaki silahlar alınmak ve Anadolu’daki mücahitlere sevkedilmeliydi. Kuş uçurtulmayan bu binadan silah kaçırılacaktı. Babam, kocaman bir tabut hazırlatır. Etrafına da beş-on cemaat. Bunlardan birinin Maçka silahhanesindeki asker oğlu ölmüştür. Şimdi gidip cenazeyi oradan alacaklar ve gerekli vazifeler yapıldıktan sonra götürüp defnedeceklerdir. Cenaze sahibi rolündeki zatın eline, mendile sarılmış acı soğan verilir. Adamcağız bunu ikide bir yüzüne gözüne sürüp ağlamalıdır. Tabutun önünde sarık ve cübbesi ile babam, arkasında da cenaze sahibi ve tabutu taşıyanlar Maçka Kışlası’na girerler. Kapıdaki nöbetçiler durumdan şüphelenmezler, içeriye giren cemaat, kendi üzerlerini ve kocaman tabutu ağzına kadar silahla doldururlar. Ve yine üzgün bir eda ile çıkıp giderler."^)
Başka bir şahadet:
"...Trabzon’da Nemlizâde-lerin evinde Müftü Mahir Hoca ile Barutçuzade Hacı Ahmet ve Hacı Ali Hafızın, Hakkı Efendiler’in iştirakiyle mühim bir toplantı yapılmış ve bundan sonra, mülga İttihat ve Terakki Cemiyeti binasında da bir kongre aktedile-rek, halkın süratle silahlandırılması karar altına alınmıştır.
....Ziyaret ettiğim Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde Barutçuzade Hacı Ahmet, Hacı Ali Hafızın Hakkı, Müftü Mahir, Hacı Ali Hafızın Ömer, Abanoszade Hüseyin Beyler’i hummalı bir faaliyet içinde bulurdum"^)
Nurettin Peker, İnebolu ve Kastamonu havalisine, dair hatıratına;
"... 1 Haziran 1921 günü camide Müftü Ahmet Hamdi Efendi, her Cuma namazından sonra yaptığı gibi, bugün de çarşamba olduğu halde öğle namazından sonra kürsüde Kuvay-ı Milliye’yi övüyor, iskeleye gelen silah ve cephaneleri boşaltmanın, taşımanın sevabından bahs ile vaaz ediyordu."(7)
Sayfalarımızın müsait olmamasından dolayı, konumuza, Uluğ İğdemirin Ankara Müftüsü M.Rifat Börekçi hakkındaki gözlemleriyle son veriyoruz:
"Atatürk Sivas’tan Ankara’ya yeni gelmişti. Devlet hazinesi bomboştu. Hükümet üç-dört bin lirayı bir araya getirmekte sıkıntı çekiyordu. Bir gün Atatürk’e çok inanmış, o zaman Ankara Müftüsü olan Rahmetli Diyanet İşleri Başkanı Rifat Börekçi, elinde bir mendile sarılmış 1200 lira kadar bozuk para ile Mustafa Kemal’i ziyarete geldi... ve bağlı mendili masanın üzerine bıraktı. Atatürk kendisini son derece duygulandıran bu davranışın anısını hiç bir zaman unutmamıştı. Her bayram Rifat Börekçi’ye bir hediye gönderir ve buna 1200 liralık bir çeki de eklerdi."(8)

1) Cemal Kutay, "Milli Mücadelemizin Gerçek Öncüleri"; Türk Dünyası Tarih Dergisi, Sayı: 8, s.30.
2) C.Kutay, age. gös. yer.
3) Cevat Rifat Atilhan, "Milli Mücadele’nin Dört Sarıklı Kahramanı" Sebilürreşad, Cilt: II, Sayı: 37 (Mart 1949), s. 187
4) Hüsamettin Ertürk, "iki Devrin Perde Arkası", İstanbul
1957, S.222-239.
5) llyas Sami Kalkavanoğlu, "Milli Mücadele Hatıralarım",
İstanbul 1957, s. 12.
6) Nurettin Peker, "istiklâl Savaşında İnebolu ve Kastamonu Havalisi", İstanbul 1955, s.328.
7) Ulüğ İğdemir "Yılların içinden", Ankara 1976, s.29.
8) Vehbi Vakkasoğlu, "Osmanlı’dan Cumhuriyete islâm Âlimleri", Tercüman 8.5.1978.

İlk Meclisin Din Adamı Milletvekilleri

Milli Mücadelede din adamlarımız, cami kürsüsünden halkı uyarmış, meydanlarda da halkla beraber olmuş, onlara yol göstermiş, müdafaa-i hukuk cemiyetlerine üye olarak canla-başla çalışmışlardır.
Bu yazımızda da onların kısa biyografilerini vererek yeniden anmak, sizlere de hatırlatmak istedik...
ABDULLAH FAİK ÇOPUROGLU
1857 yılında Karaisalı’da doğdu. Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda da görev yapan Abdullah Faik Efendi, Karaisalı Müftüsü iken, 63 yaşında I. dönem Adana Milletvekili seçilmiştir. Şer’iye Encümeninde üyelik yapmıştır. Abdullah Faik Efendi, 17.7.1939’da da vefat etmiştir.
MEHMET HAMDİ İZGİ
1878 yılında Karaisalı-Rumkuş köyünde doğdu. Imam-hatiplik ve vaizlik görevlerinde bulunan Mehmet Hamdi Efendi, 42 yaşında I. dönem Adana Milletvekili seçilmiştir. Şer’iye ve İrşat Encümenlerinde üyelik yapmıştır. 5.1.1959’da da vefat etmiştir.
ALİ RIZA ÖZDARENDE
1876 Gümüşhacıköy doğumludur. Gümüşhacıköy Müftüsü iken, I.dönem Amasya Milletvekili seçilmiştir. İkinci dönemde de milletvekilliği yapmıştır. Kanun-ı Esasi ve Şer’iye Encümenlerinde çalışmıştır. Bir ara Şer’iye Encümeni başkanlığı görevini yürüten Ali Rıza Efendi, 17.3.1952’de vefat etmiştir.
HACI ATIF EFENDİ
1858 doğumludur. Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda bulunmuştur. Ankara Milletvekili seçilmiştir. Şer’iye En-cümeni’nde çalışmıştır. Ankara Müftülüğünü tercih ettiğinden 1923’de istifa etmiştir. 1.9.1926’da da vefat etmiştir.
HACI MUSTAFA EFENDİ
1886’da Ankara’da doğmuştur. Osmanlı Meclisi Mebusanı’nda bulunmuştur. Müderris iken, 34 yaşında I. dönem Ankara Milletvekili seçilmiş, II. dönemde Ankara Milletvekili olarak görev yapmıştır. Şer’iye ve Irşad Encümenlerinde çalışmıştır. 1931’de de vefat etmiştir.
ŞEMSETTİN BAYRAMOĞLU
1883’te Ankara’da doğdu. Hacıbay-ram Şeyhi iken, I. dönem Ankara Milletvekili seçilmiştir. Şer’iye ve İrşat Encümenlerinde çalışmıştır. 25.1.1944’te de vefat etmiştir.
AHMET ŞÜKRÜ YAVUZ YILMAZ
1878 doğumludur. Sarayköy Müftüsü iken, I. dönem Aydın Milletvekili seçilmiş, 22.11.1920’de istifa etmiştir. 14.11.1935’te de vefat etmiştir.
MEHMET EMİN ARKUT
1873te Bozdoğan’da doğmuştur. Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda bulunmuştur. Bozdoğan Müftüsü iken, 47 yaşında, I. dönem Aydın Milletvekili seçilmiştir. Defter-i Hakani, Nizam-nâme-i Dahili, Şer’iye ve Irşad Encümenlerinde üyelik yapmıştır.1929’da da vefat etmişlir.
ABDULLAH SABRİ AYTAÇ
1870’te Devrek’te doğdu. Devrek’te Şeyh ve Müftü iken, 50 yaşında I. dönem Bolu Milletvekili seçil-miştir.Vefat etmiştir.
HALİL HULUSİ ERMİŞ
1880’de Burdurma doğmuştur. Burdur Müftülüğü yapmıştır. I. dönem Burdur Milletvekili seçilmiştir. 1920’de de vefat etmiştir.
MUSTAFA FEHMİ GERÇEKER
1868’de Karacabey’de doğdu. Anadolu hareketi yanında yer aldığı için, 1919’da İstanbul Hükümeti’nce Müftülük ve Evkaf Komisyonu Başkanlığımdan azledilmiştir.
I.dönem Bursa Milletvekili olan, Mustafa Fehmi Efendi, vefat tarihi olan 15 .9.1950’ye kadar milletvekili görevini sürdürmüştür. İki defa Şer’iye Vekâletine seçilmiş ve Evkaf Vekilliği yapmıştır.
ŞEYH SERVET AKDAĞ
1880’de Tosya’da doğdu. I.dönem Bursa Milletvekili seçilmiştir. Hatay Müftülüğü de yapan Şeyh Servet
Efendi Nakşibendi Şeyhlerindendi.
Çeşitli encümenlerde ve Diyarbakır İstiklâl Mahkemesi üyeliğinde bulunmuştur. 10.6.1962’de de vefat etmiştir.
HASAN TOKCAN
1866’da Acıpayam’da doğdu. Acıpayam Müftüsü iken, I.dönem Denizli Milletvekili seçilmiştir. 7.10.1943’de de vefat etmiştir.
MAZLUM BABA BABALIM
1860’da Tavas’ta doğdu. Tavas’ta Bektaşî Tekkesi postnişini iken, I.dönem Denizli Milletvekili seçilmiştir.
Irşâd Encümeninde görev yapmıştır. 21.11 .1943’te de vefat etmiştir.
ABDÜLHAMİT HAMDİ EFENDİ
1871 Diyarbakır doğumludur. Diyarbakır Sultanisi Ulum-u Diniye ve Farisi Müderrisi iken, I.dönem Diyarbakır Milletvekili seçilmiştir. 14.3.1928’de de vefat etmiştir.
OSMAN FEVZİ TOPÇU
1862’de Erzincan’da doğdu. Erzincan Müftüsü iken, I.dönem Erzincan Milletvekili seçilmiştir. Şer’iye ve Irşâd Encümenlerinde çalışmıştır. 26.12.1939’da da vefat etmiştir.
ŞEYH HACI FEVZİ BAYSOY
1864 Erzincan doğumludur. Nakşibendi dergahı postnişini ve Heyet-i Temsiliye üyesi iken, 56 yaşında, I.dönem Erzincan Milletvekili seçilmiştir. 1924’de de vefat etmiştir.
NUSRET SON
1876’da Erzurum’da doğdu. Alay Müftüsü iken, 43 yaşında, I.dönem Erzurum Milletvekili seçilmiştir. Adliye, Irşad ve Maarif Encümenlerinde üyelik yapmıştır. 1930’da da vefat etmiştir.
ABDULLAH AZMİ TORUN
1869 Eskişehir doğumludur. Osmanlı Meclls-i Mebusanı’nda bulunmuş, adliye memuru iken, I.dönem Eskişehir Milletvekili seçilmiştir. II. dönemde de aynı görevi sürdürmüştür.
Adliye ve Kanun-ı Esasî Encümenleri başkanlıklarında ve TBMM Başkan Vekilliği’nde bulunmuştur. İki defa da Şer’iye Vekili olmuştur. 1937’de de vefat etmiştir.
ABDURRAHMAN LAMİ HOCAZÂDE ERSOY
1875 Kilis doğumludur. E âf Memuru ve Müderrisi iken, 45 ..şıria, I.dönem Gaziantep Milletvekili seçilmiştir.
Şer’iye, Maarif ve Irşâd Encümen-lerinde üyelik yapmıştır. 16.3.1930’da da vefat etmiştir.
HAFIZ MEHMET ŞAHİN
1877’de Gaziantep’te doğdu. Eytam Müdürü iken, I.dönem Gaziantep Milletvekili seçilmiştir. II., III.,IV.,V.,VI.,VII.,VIII. dönemde de Gaziantep Milletvekilliği yapmıştır.
Şer’iye ve Evkaf Encümeninde bulunmuştur. 14.7.1959’da da vefat etmiştir.
HAFIZ İBRAHİM DEMIRALAY
1883 İsparta’da doğdu. Tahir Pa-şa’nın oğludur. Milli Mücadele’nin Anadolu’nun bağrında ilk silahla karşı koyma hareketlerinden birisi olan DEMİR ALAY’ın kurucusudur.
37 yaşında, l.dönem İsparta Milletvekili seçilmiştir. II., III.,IV.,V. ve Vl.dönemde de İsparta Milletvekilliği yapmıştır. Maarif ve İstida Encümenlerinde çalışmıştır. 29.3.1939’da vefat etmiştir.
HÜSEYİN HÜSNÜ ÖZDAMAR
1875 İsparta doğumludur. Müderris ve İsparta Müftüsü iken, 46 yaşında, l.dönem İsparta Milletvekili seçilmiştir. II.,III.,IV.,V., ve VI. dönemde de İsparta Milletvekilliği yapmıştır.
Şer’iye ve Irşâd Encümenlerinde çalışmıştır. 17.6.1961 ’de vefat etmiştir.
ALİ RIZA ATAIŞIK
1865’te Akseki’de doğdu. Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında bulunmuştur. 55 yaşında, l.dönem İçel Milletvekili seçilmiştir. Konya İstiklâl Mahkemesi üyeliği yapmıştır. 24.8.1942’de de vefat etmiştir.
HACI ALİ SABRİ GÜNEY
1885 Mut doğumludur. Tarsus kadısı iken, 35 yaşında l.dönem İçel Milletvekili seçilmiştir. Adliye Encümeninde üyelik yapmıştır. 15.9.1947’de de vefat etmiştir.
NAİM ULUSAL
1874’de Anamur’da doğdu. Müderris ve Avukat iken, l.dönem İçel Milletvekili seçilmiştir.
Adliye, İstida ve Kavanin-i Maliye Encümeni üyeliklerinde bulunmuştur. 14.1.1938’de vefat etmiştir.
HÜSEYİN HÜSNÜ IŞIK
1879 Gebze doğumludur. Gebze Müftüsü iken 41 yaşında, l.dönem İstanbul Milletvekili seçilmiştir.
Şer’iye Encümeninde çalışmıştır. 1960’da da vefat etmiştir.
HACI SÜLEYMAN BİLGEN
1856’da Nazilli’de doğdu. Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda bulunmuş, 64 yaşında, l.dönem İzmir Milletvekili seçilmiştir. Medrese mezunu olup, müderris idi.
Şer’iye, Maarif ve Defter-i Hakani Encümenlerinde çalışmıştır. Arapça ve Farsça’nın yanısıra, Rumca da bilirdi. 5.10.19231e vefat etmiştir.
HAFIZ ABDULLAH TEZEMİR
1871 Adapazarı doğumludur. Ticaretle uğraşırken, 49 yaşında, l.dönem İzmit Milletvekili seçilmiştir.
Muvazene-i Maliye ve İktisat Encümenlerinde çalışmıştır. 17.11.1940’da vefat etmiştir.
İSMAİL ŞÜKRÜ ÇELİKALAY
1876 Afyon doğumludur. Çelik Alay’ın kurucusudur. Vaizlik yaparken 44 yaşında l.dönem Karahisarı-sahip Milletvekili seçilmiştir.
Şer’iye ve Evkaf Encümeni mazbata muharrirliğinde bulunmuştur. 29.12.1950’de de vefat etmiştir.
MUSTAFA HULUSİ ÇALGÜNER
1872’de Çal’da doğdu. Osmanlı Meclisi Mebusanı’nda bulunmuş, Ka-rahisar kadısı iken, 48 yaşında, I. dönem Karahisarısahip Milletvekili seçilmiştir.
Adliye ve Şer’iye Encümenlerinde bulunmuştur.25.8.1938’de de vefat etmiştir.
NEBİLYURTERİ
1877 Afyon doğumludur. Müderris iken 43 yaşında, l.dönem Karahisarısahip Milletvekili seçilmiştir. İktisat ve Nizamnâme-i Dahili Encümenlerinde çalışmıştır. 18.9.1943’te vefat etmiştir.
ALİ SURURİ TÖNÜK
1888 Karahisarışarki doğumludur. Avukatlık yaparken, 32 yaşında I. dönem Karahisarışarki Milletvekili seçilmiştir. Şer’iye, İrşat, Kanunu Esasi Encümeni başkanlığında bulunmuş, ll.dönemde TBMM Başkan Vekili iken, 30.9.1926’da vefat etmiştir.
ABDÜL GAFUR İSTAN
1876 Balıkesir doğumludur. Öğretmenlik yaparken 41 yaşında l.dönem Karesi Milletvekili seçilmiştir. Şer’iye ve Maarif Encümenlerinde üyelik yapmıştır. 26.3.1926 - 6 Şubat 1936 tarihlerinde Balıkesir Vaizliği yapmıştır. 1.7.1951’de de vefat etmiştir.
HULUSİ ERDEMİR
1887 Daday doğumludur. Vilayet Daimi Encümen azası iken, 33 yaşında I. dönem Kastamonu Milletvekili seçilmiştir. En son Layiha ve Defteri Hakani Encümenlerinde bulunmuştur. 26.5.1962 de vefat etmiştir.
MEHMET ALİM ÇINAR
1861 Bünyan doğumludur. Meclisi İdare üyesi ve müderris iken 59 yaşında l.dönem Kayseri Milletvekili seçilmiştir. Şer’iye ve İrşat Encümenlerinde bulunmuştur. Arapça ve Farsça müderrislik yapmıştır. 30.9.1936’da vefat etmiştir.
MÜFİT KURUTLUOĞLU
1876 Kırşehir doğumludur. Hukuk mezunu olup, avukatlık ve müftülük yapmıştır. Ankara Meclisi Umumi üyesiydi. 41 yaşında l.dönem Kırşehir Milletvekili seçilmiştir. Adliye Encümeni Katipliğinde ve TBMM İkinci Başkan Vekilliğii görevlerinde bulunmuşun 15.6.1958’de vefat etmiştir.
MUSA KAZIM GÖKSU
1881 Konya-Hadim doğumludur. Hukuk mezunudur. Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda bulunmuş, avukatlık yaparken, 39 yaşında l.dönem Konya Milletvekili seçilmiştir. 2. ve 3. dönemde de Konya Milletvekilliği yapmıştır. TBMM I. ve II. Başkan Vekilliği, Şer’iye ve Evkaf Vekilliği görevlerinde bulunmuştur. 9.12.1930’da vefat etmiştir.
RIFAT SAATÇİ
1869 Konya doğumludur. Türk Ticaret Bankası Müdürü iken, 51 yaşında l.dönem Konya Milletvekili seçilmiştir. Şer’iye Encümeni katipliği yapmıştır. Vefat etmiştir.
ŞEYH SEYFİ AYDIN
1874 Kütahya doğumludur. Belediye Başkanı iken, 46 yaşında l.dönem Kütahya Milletvekili seçilmiştir. Şer’iye ve İrşat Encümenlerinde çalışmıştır, ll.dönemde de Kütahya Milletvekilliği yapmıştır. 1925’de vefat etmiştir.
İBRAHİM ŞEVKİ EFENDİ
l.dönem Lazistan Milletvekili seçilmiş. Temyiz Üyeliğini tercihen, 1920’de istifa etmiş, 1923’te vefat etmiştir.
MUSTAFA FEVZİ BİLGİLİ
1882 Malatya doğumludur. Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda bulunmuş, 38 yaşında, l.dönem Malatya Milletvekili seçilmiştir. İrşat Encümeninde çalışmıştır. Malatya Meclisi İdare üyeliği yapmıştır. Arapça, Farsça ve Latince biliyordu. 16.3.1944’te vefat etmiştir.
REFET SEÇKİN
1863 Maraş doğumludur. Medresede Müderrislik yaparken, 57 yaşında l.dönem Maraş Milletvekili seçilmiştir. Eğitim, İrşat, Şer’iye Encümenlerinde çalışmış, müftülüğü tercihen istifa etmiştir. Arapça ve Farsça biliyordu. 28.6.1928’de vefat etmiştir.
M.RIFAT BÖREKÇİ
1860 doğumludur, l.dönem Menteşe Milletvekili seçilmiş, Ankara Müftülüğünü tercihen istifa etmiştir. Diyanet İşleri Başkanı iken, 1941’de vefat etmiştir.
MUSTAFA HİLMİ SOYDAN
1881 Niğde doğumludur. Dava Vekilliği yaparken, 39 yaşında, l.dönem Niğde Milletvekili seçilmiştir. Şer’iye Encümeni başkanlığı ve katipliğinde bulunmuştur. Niğde Müftülüğü yapmıştır. 10.10.1958’de vefat etmiştir.
HACI MUSTAFA SABRİ BAYSAN
1887 Çal doğumludur. Siverek Kadısı olarak görev yapmıştır. 33 yaşında l.dönem Siirt Milletvekili seçilmiştir. Adliye, Şer’iye ve Maliye Kanunları Encümeninde çalışmıştır.
HALİL HULKİ AYDIN
1869 Siirt doğumludur. Siirt Müftüsü iken, Osmanlı Meclis-i Mebusa-nı’na seçilmiş, TBMM’ne iltihak etmiştir. II.,III,IV.,V. veVl. dönemde de Siirt Milletvekilliği yapmıştır. Şer’iye Encümeninde üyelik yapmıştır. Vefat etmiştir.
SALİH ATALAY
1873 Siirt doğumludur. Siirt Umumi Meclis ve Encümeni Daimi üyesi iken, 47 yaşında l.dönem Siirt Milletvekili seçilmiştir. Şer’iye Encümeni katipliğinde ve İrşat Encümeni tutanak yazarlığı görevlerinde bulunmuş-tur.2.7.1961 ’de vefat etmiştir.
ABDULLAH KARABİNA
1867 Boyabat doğumludur. Rüştiye mezunudur. Ticaretle uğraşırken 53 yaşında l.dönem Sinop Milletvekili seçilmiştir. Posta ve Telgraf Encümeninde çalışmıştır. 22.4.1953’te vefat etmiştir.
MUSTAFA TAKİ DOĞRUYOL
1873 Sivas doğumludur. Medrese mezunu olup, öğretmenlik yaparken, 47 yaşında l.dönem Sivas Milletvekili seçilmiştir. Dilekçi Encümen başkanlığında bulunmuştur. 1925te vefat etmiştir.
BEKİR SITKI OCAK
1881 Diyarbakır doğumludur. Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda bulunmuş, 39 yaşında l.dönem Siverek Milletvekili seçilmiştir. 11.1.1936’da vefat etmiştir.
HOCA FEHMİ
I. dönem Tokat Milletvekili seçilmiş, mazereti dolayısıyle meclise katılamadığından yerine Mustafa Vasfi Bey seçilmiştir.
MEHMET HULUSİ AKYOL
1885 Yozgat doğumludur. Müftülük yaparken, 35 yaşında l.dönem Yozgat Milletvekili seçilmiş, müftülüğü tercihen 1921 ’de istifa etmiştir.

M. RİFAT EFEN D İ’NİN ÖLÜM CEZASINA ÇARPTIRILMASI
M. Rifat Efendi, Ankara Müftüsü iken, l.dönem Menteşe (Muğla) Milletvekili seçilmiştir. Bir müddet milletvekilliği ile müftülük görevini birlikte yürütmüş, daha sonra da Ankara Müftülüğünü tercihen milletvekilliğinden istifa etmiştir.
M.Rifat Efendi, milli hareketin Anadolu’da yeşerip çimlenmesi hatta gelişip meyve vermesi için milletçe unutamayacağımız üstün hizmetlerde bulunmuştur. Şüphesiz onun her hizmeti, Kurtuluş Savaşımız için anlamlıdır. Bununla beraber, bizce onun en önemli hizmeti, Şeyhülislâm Durrizâde Abdullah Efendi’nin Milli Mücadele aleyhindeki fetvasına karşılık, milli hareketin meşru olduğunu ilân eden fetvasıdır.
M. Rifat Efendi’nin Milli Mücadele lehindeki çalışmaları . özellikle Ankara fetvasını hazırlaması- Damat Ferit ve hükümetini çileden çıkardı. Bu sebeple, 8 Haziran 1920’de istanbul" Birinci ldare-i Orfiyye Divan-ı Harbi" (Bir Numaralı Sıkıyönetim Komutanlığı Mahkemesi) M. Rifat Efendi’yi gıyaben ölüme mahkum etti.
Hakkında gıyaben verilmiş olan idam kararını Padişah Vahdettin 15 Haziran 1920’de, "Ele geçirildiğinde tekrar muhakeme edilmek üzere" kaydiyle tasdik etti.
Bu, yüzyıllardır bir din adamı için, bir Osmanlı Padişahı ve İslâm Dünyası Halifesi’nin ilk defa verdiği ölüm fermanı idi. M. Rifat Efendi de hakkında böyle ağır karar alınan ilk ve son müftü oluyordu. Pek tabiidir ki bu karar, M. Rifat Efendi’nin Ankara’ya olan yakınlığını daha da artırdı. Hatta "Müftü Efendi’yi Mustafa Kemal Paşa çok severdi... Paşa, Rifat Efendi’ye Diyanet İşleri Reisi (Başkanı) iken, her hafta yaver gönderir, bir arzusu olup olmadığını sordururdu. Resmi otomobili yok iken, bir otomobil tahsis ettirmişti" (1)
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Diyanet İşleri Başkanı olan M. Rifat BÖREKÇİ’nin, Milli Mücadele tarihimizdeki yeri büyüktür. Yakın tarihimiz daha etraflı olarak incelenirse, onun değeri çok daha iyi anlaşılacaktır.

(1) Mazhar Müfit Kansu, "Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber,"Ankara 1968, Cilt: II, s. 507.

SONUÇ
Buraya kadar yapılan açıklamalar, verilen bilgilerden de anlaşılacağı üzere pek çok din adamı, vatanın kurtarılması ve milletin bağımsızlığı için hizmet vermişdir. Camilerde, meydanlarda ilk mücadele ateşini alevlemiş-lerdir. Zaferin kazanılması için maddi ve manevi yardımlarını sürdürmüşlerdir. Bugün de onların oğulları, torunları olan din görevlileri bazı kimselerin iddialarının aksine, yine vatanın bölünmezliği, milletin birlik ve beraberlik içerisinde olması için çalışmaktadırlar.
Konumuza Mustafa Kemal Paşa’nın sözleriyle son verelim.
"Sarıklı din adamlarının, imam ve müezzinlerin, kürsü vaizlerinin, medrese hocalarının, tekke mensuplarının Milli Mücadele’deki hizmetlerini şükranla yad etmeyi bir vazife bilirim. Bunlar dinî mefkureler şevki ile Milli Mücade-le’nin muvaffakiyetine can ve gönülden çalışmışlar, kavlen ve fiilen ellerinnden gelenleri yapmışlardır. Bu çetin yılların hatıraları anlatmakla, yazmakla bit-mez.Milli Mücadele yıllarında vatana hizmet eden din adamlarını ölmüşse rahmetle, yaşıyorlarsa selametle anarım."
(1) Sami Ateş, Atatürk Anadolu’ya Geçince 2. Baskı Ankara, 1991, s. 142.