Makale

İstanbul'un Fethi Sırasında Osmanlının Teknik Gücü

İstanbul’un Fethi Sırasında Osmanlı’nın Teknik Gücü

DOÇ. DR. HÜSEYİN ALGÜL

İstanbul’un, iman (maneviyat), iyi yetişmiş insan unsuru ve üstün bir teknolojinin işbirliği ile fethedildiği bir gerçektir. Biz bu yazıda fetihle bağlantılı olarak Osmanlı toplumunun o devirdeki teknik gücünü belirtmeye ve Bizans’la mukayeseye çalışacağız. Bir kere şunu iyi bilmek durumundayız ki, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul kuşatmasına karar vermesinde Osmanlı teknolojisine güvenmesinin rolü çok büyüktür.
En başta fetihten önceki Rumeli Hisarının yerinin tespiti, deniz suyu akıntısının hesaplanması, plânların çizilmesi, hisar duvarlarının hızla yükselmesi Türkleri sevindiren, Bizans’ı ise korkutan bir unsur olmuştur. Kullanılan malzemesiyle, işçileriyle, ustalarıyla, mühendislik hizmetleriyle, hasılı her yönüyle yerli yani Türk azminin ürünü olan bu hisar Bizans’a müthiş bir teknolojik baskı ve fark olmuştur. Çünkü Bizans’ın benzeri bir yapıyı bu şartlar altında ortaya koyabilme imkânı kesinlikle yoktu.
Fatih, İstanbul surlarını tahrip edecek ve Bizanslılarda panik meydana getirecek cesametteki topları da Edirne’de döktürmüş-tür. Bunlar arasında Şâhî adlı topun güllesi fırlatıldığı zaman 13 mil öteden gürültüsü duyuluyor, iki saatte doldurulabiliyor, elli çift öküzle taşınabiliyor ve bu esnada dengeyi sağlamak için iki tarafında ikişer yüz kişinin faal vaziyette hazır bulunması gerekiyordu. Bu top, Orban adlı bir ecnebi tarafından dökülmüştü. Plânını ise bizzat II. Mehmed, mühendisleriyle birlikte çizmişti. Ayrıca pek çok Türk dökümcüsü vardı ve esasen kuşatma esnasında süratli ve sürekli atışlarla Osmanlı ordusuna zafer kapılarının açacak çok sayıda top, hem balistik hesapları, hem de döküm işçiliği ile yüzde yüz Türk mamulü idi. Kuşatma esnasında Bizans toplarının namluları üçüncü atışta parçalanırken, Türk toplarının sonuna kadar sağlam kaldığı görülecek ve kuşatmayı terk haberini tehdit yollu ifade eden Macar elçilerine Sultan, Türk toplarını göstermekle yetinecek, başka bir cevap vermeye gerek duymayacaktır. Orhan’ın Türk dökümcüleri arasında yer alması Osmanlı teknolojisinin üstünlüğüne başka bir delil teşkil eder; bu, o devirde Osmanlı’nın teknoloji bakımından bir cazibe merkezi olduğunu gösterir.
Rumların grejuva ateşine karşı Osmanlı donanması yanmaktan korunabilmek için baştan sona bakır zırhla kaplanmıştı. Bu durum, teknolojide ileri derecede bulunmayı gerektirmekteydi.
Kuşatmanın devam ettiği günlerde Osmanlı donanmasının yokuşlu inişli uzunca bir güzergâhtan-karadan yağlı kalaslar döşenerek Halic’e indirilebilmiş olması o devirde Osmanlı Devle-ti’nin teknolojide gerçekten de çok güçlü olduğunu göstermektedir. Bununla bağlantılı olarak sütre gerisindeki hedeflere atış yapan bir çeşit havan topundan da sözetmek gerekir. Öyle ki, bir yandan gemiler, karadan geceleyin sürüklenerek Halic’e indirilecek, diğer yandan ise Halic’in kapandığı zincir hizasından Bizans donanmasına hücum yapılıyor izlenimi uyandırılacaktı. Bu durumda Osmanlı’nın anlaşmalı olduğu Galata Ceneviz’lilerinin ev ve iş yerlerine herhangi bir zarar vermeden Haliç’te üstlenmiş Bizans donanmasına isabet edebilecek bir çeşit top’a ihtiyaç vardı. İşte bu şartlar, Fatih devri teknik elemanlarını böyle bir icada zorlamıştı, mevcut teknoloji birikimi sayesinde havan topu tarzında engel ötesine atış yapan bir silah geliştirilebildi. Mukabil atışlar yapabilmek için önemli sper ve engellere sahip olduğu halde Bizans böyle bir icad ortaya koymaktan âcizdi.
Gemiler Halic’e indirildikten sonra Hasköy ile Ayvansaray arasında kısa zamanda Türk mühendisleri tarafından bin kadar duba üzerine tahtalar eklenerek köprü kurulmuştu. Köprüden beş asker yanyana geçebildiği gibi askerî malzeme de taşınabiliyordu. Bütün bunlar gerçekleşirken düşmanın önleyici saldırıları püskürtülüyor ve plânlanan hedefe zamanında ulaşabilmek için her tedbir alınıyordu. O esnada Halic’in büyük kısmı elinde bulunan Bizans daha iyi imkânlara askerî tedbir alabilme açısından sahip olduğu halde teknolojideki geriliği sebebiyle bu köprünün kurulmasına engel olamadı.
Kuşatmanın ilerleyen safhalarında Osmanlı ordusunun teknik gücü bazan yer altında bazan da yer üstünde harikalar meydana getiriyordu. Meselâ Türk istihkâmcılarının yeraltı tüneli kazarak surların altından şehre girme teşebbüsleri Bizanslılarda "Türklerin bir gün şehrin altından bir su gibi fışkıracakları" korkusunu doğurmuştu. Bu psikolojik yıkım, Bizans’ta teknolojik geriliğin bir göstergesiydi. Diğer yandan yer üstünde ise Osmanlı mühendisleri yürüyen kuleler (bir çeşit tanklar) yapıyorlardı. Altındaki büyük makaralarla hareket imkânı verilen bu kulelerin çatı keresteleri iki kat deve ve manda derisiyle kaplanıyordu. Ateşe karşı dayanıklı olması için de aralarına toprak dolduruluyordu. Üst katlarına içinden ve dışından yapılmış muntazam merdivenlerle çıkılıyordu. Tepesinde mazgallı bir dam, alt katlarında ok atma ve gözetleme pencereleri, top ve mancınıkla askerî donanımı sağlanıyordu. Ayrıca sûr’a geçit verecek hareketli merdivenler ve askerin güvenlik içinde giriş çıkışını sağlamak için kulelerin girişine üstü kapalı geçitler yapılmıştı. Bu yürüyen dev kuleler (tanklar) Orta Çağ’a son verecek Yeni Çağın kapılarını açacak dehaların, üstün zekâların, inanmış ve iyi yetişmiş insan unsurunun meydana getirdikleri üstün bir teknolojinin meyvesiydi. Ecnebi bir tarihçi olan Barbaro, Osmanlı teknolojisi karşısında Bizans’ın geriliğini ve aczini şu cümlesiyle belirtiyordu: "Bizans halkının tamamının bir ayda yapamıyacağını Türk ordusu bir gecede yapmayı başarmıştı."(*)

(*) Ayrıntılı bilgi için bk. Âşıkpaşazade, Tarih, İstanbul 1332, s. 142; Hayrullah Efendi,
Tarih, İstanbul 1273, VIII, 83; Derviş Ahmed Efendi, Müneccim Başı Tarihi, (mtc. Nedim Efendi), İstanbul 1285, III, 369; Tâcizâde Cafer Çelebi, Mahrûsa-i İstanbul Fetihnamesi, İstanbul 1331, s. 17-21; Solakzade Mehmed Efendi, Tarih, İstanbul 1297, s. 109; Tayyarzade Ahmed Ata, Tarih-i Ata, İstanbul 1293, I, 40 vd. Hoca Mehmed Sadeddin Efendi, Tâcü’t-Tevarih, İstanbul 1279, I, 428; I. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Ankara 1972, 487; I. Hami Danişmend, Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul 1971,1,253 vd.; Dursun Bey, Tarih-i Ebu’l-Feth, (hzr. Mertol Tulum), İstanbul 1977, s.66; CahidOkurer, Büyük Fetih, İstanbul 1953, s. 100-150; Selahaddin Tansel, Osmanlı Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmed’in Siyasî ve Askerî Faaliyeti, Ankara 1953, s. 100-110; Samiha Ayverdi, Türk Tarihinde Osmanlı Asırları, İstanbul 1975,1,287; Ali İhsan Yurd, Akşemseddin, İstanbul 1972, Giriş, s.61; Hammer, Devlet-i Osmaniyye Tarihi, (mtc. Mehmed Ata), İstanbul 1330, II, 279; Zorzo Dolfin, 1453yılında İstanbul’un Muhasara ve Zabtı, (Çev. Suat ve Samım Sinanoğlu), Fatih ve İstanbul Dergisi, C.l, sayı:1, s. 19-62; Halil İnalcık, "IA", Mehmed II; M. Tayyib Gökbilgin, "IA", İstanbul’un Fethi.


"İstanbul elbette fetholunacaktır. Ne güzel kumandandır (onu fetheden) kumandan ve ne güzel askerdir o askerler.” Hdis-i Şerif