Makale

İSLAM’I DOĞRU ANLAMAK VE YAŞAMAK

İSLAM’I DOĞRU ANLAMAK VE YAŞAMAK

Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz
Marmara Üniv. ilah. Fak.

Gerçek anlamda iman, huzur veren ibadetler, ahlâkî ilkeler, hak, hukuk. sosyal adalet, düşünce. anlayış, insan- iık, özgürlük, hoşgörü sadece İslâm’da vardır, İslâm’ı anlavıp yeterince algılayanlar -gfif-- çekten havat bulur, huzur bulur, mutlu olurlar, İnsanlık işin aslında İslâm’dan başka mutluluğa götür£: cek bir vol yoktur,
Yakın tarihlerde Islâm’ın hayat dini olmadığı, onun sadece kullar ile Allah arasındaki ilişkileri düzenleyen, insanların hayatları ile ilgilenmeyen; sadece namaz, zikir, dua, tespih, tehlil ve ahlâk ilkelerinden ibaret olan bir din olarak algılanmış ve öyle tanınmış olduğu görülmektedir. Bu konuyu ele alışımızın sebebi işte bu yanlış algılamayı düzeltmek ve İslâm’ı aslında olduğu gibi tanıtmaktır.
İnsanlığın Efendisi, kurtuluşun müjdeleyicisi, sevgi, müjde, rahmet, hidâyet ve güzelliklerin öncüsü, âhir zaman peygamberi, bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)’i tanımak, Islâm’ın yaşanacak din olduğunu anlamak için şarttır. Islâm’ın hayat ilkeleri onun hayatında saklıdır.
Yüce Peygamberimizin doğumu insanlık için bir kurtuluş habercisi idi. O bize rahmet olarak gönderilmiştir. “Biz seni sadece âlemlere rahmet olarak gönderdik.” âyeti bize bunu ifade etmektedir. Aslında şiddet, hiddet, zulüm, taassup, hoşgörüsüzlük, karanlık ve her türlü haksızlık, O’nun getirdiği müjde ve rahmet dininin çerçevesi dışında kalan anlayışlara mahsustur. Bugün dünyada herkesin gözleri önünde akıp giden üzücü olaylar bunu gösteriyor. İslâm’dan başka dinler insanlığın hastalıklarına şifa sunamıyor, sıkıntılarına çare bulamıyor. O halde kurtuluşu Hz. Peygamberin getirdiği ilkelere sarılmakta, onun yolundan gitmekte aramak gerekir.
İslâm hayat ile içiçedir. Hayatı İslam’dan, İslâm’ı hayattan soyutlamak mümkün değildir. Bu ikisi birbirinden ayrılmaz temel iki unsurdur. İslâm’ı hayattan, hayatı İslâm’dan ayıranlar, İlâhî dinin gerçeğini tanımayan zavallılardır. Onları, İslâm’ı ana kaynaklarından dikkatle öğrenmeye çağırıyoruz. Kur’an’ı baştan sona dikkatle okuyup anlayanlar, bu gerçeği teslim edeceklerdir.
Gerçek anlamda iman, huzur veren ibadetler, ahlâkî ilkeler, hak, hukuk, sosyal adalet, düşünce, anlayış, insanlık, özgürlük, hoşgörü sadece İslâm’da vardır. İslâm’ı anlayıp yeterince algılayanlar gerçekten hayat bulur, huzur bulur, mutlu olurlar, insanlık için aslında İslam’dan başka mutluluğa götürecek bir yol yoktur. Bu vesile ile Bosna’da, Azerbaycan’da, Karabağ’da, Filistin’de, Kosova’da, Çeçenistan’da İslam uğruna, vatanlarına ve istiklâllerine sahip olma uğruna şehid olan kardeşlerimizi rahmet, minnet ve şükran duygulan ile anıyor, hayatta kalan gazi ve mücahitleri kutluyor, kendilerine Allah’tan uzun ömür diliyor, zalim yöneticileri, onlann zulmüne ses çıkarmayan sözde insan haklan savunucusu iki yüzlü Batılıları uyanyor, bütün Müslümanları bu kutsal dava etrafında toplanmaya çağırarak sabırlar tavsiye ediyorum. Yüce Allah Kur’an’da bize şu tavsiyede bulunuyor:
1- "Hiç şüphe yok ki zalimler iflah olmaz.”
2- “Sabret, zafer Allah’a yakın olanlarındır.”
Eğer Islâm’ı birer cümle ile özetlemek gerekirse şöyle ifade edebiliriz: “Allah’a yaklaş, günahlardan uzaklaş.” “Islâm iman ve yararlı işler yapmaktan ibarettir.”
İslâm insanlara, nasıl inanacaklannı, kulluk görevlerini nasıl yerine getireceklerini gösterdiği gibi, dünya işlerinde başarılı olmanın ilkelerini de göstermiştir. İslâm, inanç ve ibadetlere aklı sokmamış. Rahatlıkla diyebiliriz ki; hayatın temeli imandır, insanın kalbinde saklı olan en kıymetli cevher imandır. İmansız ne bilim, ne siyaset, ne de ekonomik ve sosyal hayat olur, ne huzur ve sükûn olur, ne de devlet ayakta durur. Toplumumuzda akıp giden olaylar bu düşüncemizin kuvvetli birer delilidir.
Dünya hayâtının temeli dindir. Dinsiz hiçbir millet, sürekli, dengede bir hayat yaşayamaz. Dinsiz hiç bir millet varlığını sürdüremez.
Târih boyunca bütün milletler, bir dine inanarak ve onun ilkelerine dayanarak yaşamışlardır. En son makul, çağdaş, mükemmel ve gelişmeye elverişli, hayat ile uyumlu din İslâm dinidir. Islâm dini, gelmiş geçmiş bütün semâvî dinlerin ilkelerini kapsadığı gibi, çağlar boyunca insanların hayâtına ışık tutacak, değişmez ilkeler getirerek büyük bir devrim gerçekleşmiştir. İslâm dini, akla, bilime, özgürlüğe, insanlığa ve top yekûn dünya hayâtına değer veren, Hak dinin adıdır. İslâm, dünya hayâtında her insanı kelimenin tam anlamıyla mutlu kılacak güçtedir. Müslümanların ve tüm insanların gerçek anlamda mutluluğu, İslâm’ı aslında olduğu gibi tanıyıp, yaşamaktan geçer. İslâm sadece ibâdetler açısından değil, dünya hayâtı açısından da yaşanmalıdır. Çünkü İslâm dini, hem ruhsal hem de bedensel yapıyı dikkate alan ve bu iki varlığı ayakta tutan dengeyi sağlamıştır. Sadece dünyaya yönelerek hayatı sürdürmek İslâm’a uygun olmadığı gibi, sadece âhirete yönelerek yaşamak da İslâm’a uygun değildir. İki yapı arasında dengeyi kurmaktır İslâm. Bu sebeple İslâm, Hıristiyanlıkla Yahudiliğin aslını da bünyesinde birleştiren son hak dindir.
İslâm, Müslümanları, sonsuza dek mükemmel bir mutluluğa eriştirecek güce sahiptir. Çağımızda Müslümanların en önemli meselesi, İslâm’ı gerçekte olduğu gibi anlamak ve yaşamaktır. Yaşama biçimine dönüşmeyen bir inancın, insanları mutluluğa ulaştırması mümkün değildir. İman ile mutlu olmanın yolu, onu yaşamaktan geçer. İslâm’ı yaşamanın yolu, hurâfelerden ve tüm saçmalıklardan arınmış olarak onu tanımaktan geçer. İslâm’ı tanımak, ancak ana kitap Kur’ân’ı ve onun açıklayıcısı olan sahih sünneti anlamak, tanıyıp araştırmakla mümkündür. Bunun için, özellikle çağdaş ilimlerin de yardımı ile Kur’ân’a yaklaşmak, onu kendi aklımızla anlamak ve hayat dolu evrensel ilkelerini çağımız insanına sunmak bir vecibedir.
Rüşvet, iltimas, anarşi, haksızlıklar, çirkin işler, haksız kazançlar, düşmanlık, kin ve nefret, taassup, cehalet, ayrılık ve gayrılıklar, ancak İslâm’ı yaşamakla önlenebilir.
Bugün medenî olarak nitelendirilen Batının sergilediği vahşilik ve çirkinlikler, hepimizin ve tüm dünyanın gözleri önünde cereyân etmektedir. Bu gerçeği artık herkesin anlaması ve tam anlamı ile İslâm’a teslim olması gerekir. Bosna Hersek Cumhurbaşkanı sayın Ali İzzet Begoviç ne güzel söylüyor: "Ey teslimiyet! Senin adın İslâm’dır". Teslim olalım, kurtulalım. İslâm’ı genel çizgileri ile şöyle tanıtabiliriz: İslâm; kuvvetli bir iman, sevgi, hoşgörü, azim, se- bât, sabır, tevekkül, din ve vicdân özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, siyâset ilkeleri, çalışmak, başarmak, dünya hayatında kuvvetli olmak, üstünlük elde etmek, dünya hayatına hâkim olmak, rahmet, müjde, kolaylık, iyilik ve güzellikler, hayır ve hasenât, hayra ve iyiliğe çağırmak, kötülüklerden sakındırmak, sözünde durmak, herkese insanca yaklaşmak, zararlı olan her türlü kötü söz ve davranışlardan uzak durmak, dünyaya binmek, dünyayı yüklenmemek suretiyle bütün dünya sıkıntılarından ve zahmetlerinden kurtulmak; sonuç olarak mükemmel bir insan olmaktır.
Islâm şunlar değildir: Nefsine, şehvetine, heveslerine, malına, çoluk çocuğuna esir olmak; tembellik, dilencilik, kadercilik, boş tevekkül, korku, dehşet, şiddet, baskı, yasaklar dizisi, hayâtı insanlara zindan eden taassubî anlayış, haramlann sınırlarını genişleten sistem, dünyayı terk etmek, dünya nimet ve zinet- lerinden yararlanmamak, siyâsetten ve dünya işlerinden anlamamak, sakat iş yapmak, zayıf olmak, yoksul olmak. Islâm kabuk değil, özdür. Islâm şekilcilik değil, gerçekçiliktir.
Toplumumuzda ve Islâm dünyasındaki bedensel ihtilâftan çözüme kavuşturarak tek bir vücut gibi olmanın yolu Kur’ân’ı tanımaktan. Kur’ân kültüründe birleşmekten geçer. Müslümanlar arasında kültür birliğini, meşrep birliğini sağlayacak olan tek kaynak Kur’ân-ı Kerim’dir. Kur’ân’ın tam olarak anlaşılması ve ondan her çağda gereği gibi yararlanılması için, onun çağlara göre meâl ve tefsirlerinin yapılması gerekir. Kur’ân üzerinde bilimsel araştırmalar yapmak, özellikle ilim adamlan ile iş adamlarını ilgilendirir. Bilim adamlan işin bilimsel yönünü, iş adamlan da ekonomik yönünü üstlenirlerse, ülkemizde başanla- mayacak hiç bir hizmetin bulunmadığına inanıyoruz. Bu sebeple, kardeşlerime şöyle seslenmek istiyorum: Bugün varlık sâhibisin, yann ne olacağın belli değil; bugün yaşıyorsun, sağlıklısın, yann hasta olup olmayacağın, yaşayıp yaşamayacağın belli değil; bugün güçlüsün, yarın zayıf olup olmayacağın belli değil; bugün mutlusun, yann mutlu mu, mutsuz mu olacağın belli değil. O halde fırsat bu fırsattır diyerek, gücünü bugün değerlendir, fırsatı kaçırma. Maddî-ma- nevî gücünü toplumunun hizmetinde kullan, kalıcı bir hizmet yap, bu dünyaya imzânı at. Böyle yaparsan ebedî olarak yaşarsın. Yoksa mal-mülk, mevki, makâm, rütbe, zevk-u safâ ve sâdece yaşamak için yaşamaya değmez bu dünya...
İnsan öldükten sonra da yaşamalı. Öldükten sonraki hayat, dünyada kalış süresinden çok daha uzundur. Öldükten sonra insan iki türlü yaşar. Ya bizzat Allah’ın yüce sıfatlanndan biri olan kutsal ilme ve düşünceye imza atarak, ya da bilimsel ve düşünsel hareketlere destek vererek. Yoksa rütbe fâni, mevki fâni, ömür fâni, mal-mülk fâni, sağlık fâni, her şey fânidir. Kalıcı olan tek şey vardır; o da topluma yapılan hizmetlerdir. Bu hizmetlerin en büyüğü Kur’ân’a ve onun açıklaması olan sahih sünnete yapılandır. Çünkü Kur’an kitaplann en büyüğüdür. Düşüncelerin, mutluluklann en üstünü Kur’ân’da ve Hz. Pey- gamber’in gerçek hayâtında saklıdır. Bu iki kaynağa hizmet eden kendini ebedileştirmiş, öldükten sonra da yaşamış olur. Bu şekilde hizmet edince, dünya hayâtı ancak o zaman yaşanmaya değer. O halde, Kur’ân’a hizmet edelim, ebediyyen yaşayalım.

1- Enbiya, 107.
2- Enam, 21.
3- Hud, 49.