Makale

İNSANLIK O’NUN MESAJINA MUHTAÇ

İNSANLIK O’NUN
MESAJINA MUHTAÇ

Dr. Ekrem KELEŞ
Din işleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Peygamber Efendimizin dünyayı teşrifleri, tıpkı bereketli Nisan yağmurlarının yeryüzüne inmesiyle, arzın kabarıp, kıpırdayıp her taraftan bin bir çeşit rengârenk bitkinin fışkırması gibi insanlığa bir rahmet olmuş, insanlık yaşadığı en korkunç buhranlardan, O’nun Allah’tan getirdiği mesajla âdeta bir çırpıda kurtulmuştur.
Peygamberlik, o rahmet Peygamberinde kemâle erdirildiği gibi, İlâhî kitaplar da insanlığın ebediyen aydınlık kaynağı olacak Kur’anı Kerim’le kemal noktasına ulaştırılmıştır. Kemâlde eksiklik olmaz.
Baş döndürücü değişimlerin yaşandığı çağımızda, korkunç bir ahlâkî çöküntü ve manevî buhranla karşı karşıya kalan insanlığın huzura kavuşmasını sağlayacak, onu bu manevî çöküntüden ve buhrandan kurtaracak olan yegâne reçete de hiç şüphesiz, o rahmet Peygamberinin tebligat ve tâlîmâtın- dan başkası değildir. Çünkü O, son Peygamberdir. Getirdiği İlâhî kitap, insanlığın kıyamete kadar aydınlık kaynağı olmak üzere Allah tarafından koruma altına alınmıştır. Çünkü O, Üsve-i Hasenedir, en güzel örnektir.
Çünkü O, Cevâmiu’l-kelimdir. Cenâb-ı Hakk’ın lütfuyla insanlığa ölmeyen, eskimeyen ve zaman ilerledikçe daha da kıymet kazanan prensipler bırakmıştır.
Çünkü O’nun mesajı, insan fıtratına uygundur.
Çünkü O, Rahmete’n li’l âlemindir. Âlemlere rahmettir.
Evet... insanlık büyük bir değişim yaşıyor, bir arayış içerisinde...
Firavun ’un yaptığı gibi ellerindeki gücü yeryüzünde fesat çıkarmak için kullanan, her tarafta huzursuzluk çıkaran, zulmü meşru gören, ellerindeki maddî imkanlarla akla hayale gelmedik yollara başvurarak insanları, ülkeleri ezen, sömüren, dünyanın çeşitli bölgelerinde; insanlar sırf Allah’a, âhiret gününe ve son Peygambere inandıklarından dolayı, akıl almaz zulümlere maruz kalırken bunlara sessiz kalan, bu zulümleri onaylayan, hatta zalime arka çıkan, mazlumun elini kolunu bağlayıp savunma hakkı dahi tanımayan materyalist yaklaşımlar, insanlığa huzur getirememiştir. Getirmeleri de mümkün değildir. Çünkü bu sistemler, sadece mensuplarının çıkarlarını gözetmek üzere kurulmuştur.
Ne yazık ki, bu sistemler kendi mensuplarına dahi arzu edilen huzuru temin edememiştir. Etmesi de mümkün değildir. Çünkü "zulm ile âbâd olunmaz." Nitekim gittikçe yaygınlaşan ve bütün gayretlere rağmen önü alınamayan uyuşturucu kullanımı, intiharlar, ırza tecavüz olayları... huzursuzluğun bazı göstergeleridir.
Başta İslam âlemi olmak üzere, insanlığın büyük bir çoğunluğu zulümden iyice bunalmıştır, insanlık kendisini sahili selamete çıkaracak bir yol aramaktadır, işte böyle bir zamanda, kıyamete kadar insanlığın biricik kurtuluş yolu olarak kalacak olan Yüce İslam Dini’nin ve O’nun Peygamberinin insanlığa doğru bir şekilde tanıtılması çok büyük önem taşımaktadır. Alemlere ancak rahmet olarak gönderilmiş bulunan Sevgili Peygamberimizi, manevî kurtuluş arayan insanlığa güzelce anlatabilmek ve bu yoldaki çalışmalara katkıda bulunabilmek, hiç şüphesiz çok kutlu bir görev olacaktır.
Müntesiplerinin âcizliğine ve onca taarruz ve haksız isnatlara rağmen O’nun mesajı, bugün de dinamizminden en ufak bir şey kaybetmeden dimdik ayaktadır.
Ama zulüm sistemleri yıkılmaya mahkumdur. Nitekim geçmişte de öyle olmuştur.
"Görmedin mi Rabbm nasıl yaptı Âd’e?
Ireme Zatı’l Imade,
Ki o beldeler içinde misli yaratılmamıştı
Ve vadilerde kay alan kesen Semûd’e,
Ve o kazıkların sahibi Firavn’e
Onlar ki, o, memleketler- m de tuğyan etmişlerdi de, onlarda fesadı çoğaltmışlardı.
Onun için Rabbm da üzerlerine bir azap kamçısı yağdırıverdi.1
O Rahmet Peygamberinin mesajının doğru bir şekilde insanlığa ulaştırılabilmesi, şüphesiz ki o kadar kolay değildir. Kanaatimizce bu, her şeyden önce bu mesaja tam olarak inanan, bunu hayatında elinden geldiğince yaşamaya çalışan ve bu mesajın temel prensiplerini iyi kavramış, iyi anlamış bulunan yetişmiş insanlar gerektirmektedir. Bugün, bu mesajı insanlığa güzelce taşıyabilecek böylesi insanlara şiddetle ihtiyaç vardır.
Geçmişte olduğu gibi zamanımızda da İslâm’ın mesajını insanlığa taşıyacak mübelliğlerin, ilmî birikimlerinin yanında her yönüyle İslâmî bir yaşantı sergilemeleri de çok büyük önem arz etmektedir. Emin olmak zorundadırlar bu insanlar. Çünkü Mu- hammedü’l Emin’in mesajını ancak böyle emin kimseler taşıyabilir.
Rahmet Peygamberinin, tüm insanlığın kurtuluşu ve saadeti için, Cenab-ı Hakk’tan alarak tebliğ ettiği İslam’ı bugün insanlığa ulaştırırken, kanaatimizce tıpkı Resûlüllah’ın yaptığı gibi tevhid ve iman esasları ön plâna alınmalıdır. Son Hak dini insanlara sunarken, değişmeyecek ve değişmesine asla ihtiyaç duyulmayacak olan temel iman, ibadet ve bazı muamelat esaslarıyla zaman ve zemine göre değişebilecek nitelikte içtihadî meseleleri birbirine karıştırmamalıyız. Çünkü zaman ve zemine göre değişebilecek nitelikteki hükümleri, İslâm Dini’nin değişmez meseleleri gibi sunmak, İslâm’ın anlaşılmasını zorlaştırır ve geciktirir.
Bir mütefekkirimizin de ifade ettiği gibi Müslümanlar, Rönesans döneminde Batıya İslâm’ı anlatma fırsatını kaçırmışlardır.
! Büyük bir değişimin
yaşandığı, manevî buhranlara reçeteler arandığı, insanların, manevî buhran sebebiyle tıpkı cahiliye döneminde olduğu gibi falcılıktan ve bir takım bâtıl hurafelerden bile medet umar hale geldiği zamanımızda da Cenab-ı Hakk, Müslamanların karşısına İslâm’ın mesajını insanlığa duyurabilmek için, belki de Rönesans döneminden , daha büyük bir fırsat çıkarmış bulunmaktadır. Geçmişte İslâm dünyasının en önde gelen ilim ve kültür merkezleri Buhara ve Semerkand gibi beldelerde bile misyonerler, Budistler kendi bâtıl itikatlarım bizim insanlarımıza anlatmaya çalışırken, bu yolda bir çok fedakârlıklara katlanırken eğer bizler, insanlığın biricik kurtuluş reçetesi İslâm’ı doğru bir şekilde insanlara ulaştıramazsak, bunun vebalinden asla kurtulamayız.

1- Fecr Suresi, (89): 7-13 (Âyetlerin mealleri, Âyetlerin nazmındaki coşkuyu kısmen olsun yansıtabilmek amacıyla, Elmalık’dan iktibas edilmiştir.)