Makale

Türk Din Bilgini MATÜRİDÎ'NİN TANINMASI

Türk Din Bilgini
MATÜRİDÎ’NİN TANINMASI

Yrd. Doç. Dr. A. Vehbi ECER
Erciyes Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

Matüridi Kimdir?

Ebu Mansur Mehammed el-Matüridî es-Semerkandî (Ö: 333/944), milletimizin yetiştirdiği İslâm Dini tarihinde eşine az rastlanan büyük bir din bilginidir. Kısaca Matüridî veya Semerkandî adıyla anılmasının sebebi, doğum yerine nisbet edilmesindendir. Muteber tabakat kitapla­rının verdiği bilgilere göre Matürîdî, Maverâünnehr bölgesinde Semer­kand’ın Mâtürîd kasabasında doğmuştur (1). Doğum tarihi kesinlikle bilinmemekle beraber H/238- M/862 yılı civarında olduğu tahmin edilmektedir. Ancak Matüridî’nin H/333-M/944 yılında vefat ettiği ko­nusunda yazarlar arasında bir ihti­lâf yoktur. Matürîdî 100 yıla yakın hayatı sonunda Semerkand’ın Ca­kerdîze mahallesinde âlimlerin gömülü olduğu bir mezarlığa defnedilmiştir (2).

Matürîdî, kendi bölgesindeki, Hanefî ekolüne bağlı bilginlerden ders almıştır. Ebu’l-Mu’în en-Nesefî (505/1114)’nin “Tebsirat ül-Edille” sinde verdiği bilgilere göre Ebu Hanîfe’nin (150/769) tale­beleri İmam Ebu Yusuf (182/798) ve İmam Muhammed eş-Şeybânî (189/804)’den ders alan Süleyman el-Cüzcanî’nin talebeleri Ebu Nasr el- İyazî ve Ebubekr Ahmet el ­Cüzcânî Matüridi’nin hocalarıdır. Bu yolla Matüridî, Ebu Hanife’nin düşünce sistemini öğrenmiş, onun akılcı ve yorumcu metotları­nın etkisiyle kendi inanç sistemini çağdaşları Ebu’l-Hasan el-Eş’arî (324/935) ve Ebu Cafer et-Taha­vî (333/944)’den farklı biçimde kurmuştur.

Matüridî’nin birçok kitaplan ol­duğu bibliyografya kitaplarında anılır. Ancak bunlardan bize kadar gelenlerin başlıcaları şunlardır;

Kitab üt-Tevhîd: Matüridî’nin akaid ile en önemli eseri olup Cambridge Üniversitesindeki tek yazma nüshasına dayanılarak, İskenderiye Üniversitesi Felsefe pro­fesörlerinden Dr. Fethu1lah Hu1eyf tarafından 1970 yılın­da Beyrut’ta basılmıştır (3).

Te’vîlâtü Ehli’s-Sünne: Matüridî’nin -dünyada birçok yazma nüshaları bulunan- tefsirle ilgili bu eserinin birinci cildi İbra­him ve Seyyid Avazeyn kar­deşler tarafından 1971 yılında Kahire’de bastırıldı. Gene başlangıcından itibaren bir bölümü Dr. Muhammed Müstefîz er-R a h m a n ’ın tahkiki ile Casim Muhammed el-Cuburî tarafından 1983 yılında Bağdat’ta neşredilmiştir. Eserin Kayseri Raşid Efendi Kütüphanesinde 47 numarada kayıtlı 667 varak (yaprak)lı nesih bir yazma nüshası bulunmaktadır (4).

Risa1etün Fî’I-Akaid: Profesör Yusuf Ziya Yörükân tara­fından “İslâm Akaidine Dair Eski Metinler” adı altında Arapça metni ve tercümesi yayınlandı.

Matüridî’nin Tanın­ması:

Ebu Mansur Muhammed el-Matüridi, Türk ilmi muhitinin yetiştir­diği, dünya Müslümanlarının büyük bir çoğunluğunun önder olarak tanı­dığı, İslâm Dini tarihinde eşine az rastlanan din bilginlerinden biridir. Onun kurduğu sistemin teolojik bir­çok orijinallikleri mevcuttur. Ebu Mansur Muhammed el-Matüridi onuncu yüzyılın Semerkand, Buharâ ve yakın çevresinin ilmî muhitinin eseri olarak yetişmiş; kelâm ve fel­sefe gibi aklî ilimlerin bu bölgede yerleşmesinde rolü olmuştur. Böyle­şine önemli kabul ettiğimiz Matüridî çağdaşlarını ve kendinden sonraki nesilleri hangi ölçüde etkilemiş ve hangi ölçüde tanınmıştır?

Matüridî hakkında, Matüridî’­nin çağına yakın zamanda yaşamış ve önemli eserleri bulunan yazarlar­da tatmin edici bilgi bulamamakta­yız. Ebu’l-Mu’în en-Nesefî (505/ 1114)’nin Tebsiretül-Edille’sini bir yana bırakırsak, Matüridî’nin adı, kişiliği, görüşleri ile ilgili bilgilerin mutlaka bulunmasını umduğumuz bazı eserlerde konunun, sükutla geçiştirildiğini görüyoruz. Meselâ:

1. İbn ün-Nedîm’in (379/987) “el-Fihrist” inde;

2. Şehristanî (548/1153)’nin “el-Milel v’en-Nihal” inde;

3. Abdülkâhir el-Bağdâdî (429/ 1037)’nin “el-Fark Beyn el-Firak” ında;

4. İbn Hazm el-Endelusî (456/ 1063)’nin “Kitâb ül-Fisâl”inde;

5. İbn Hallikân (631/1282)’in “Vefeyât” ında;

6. İbn Haldun (808/1406)un ünlü “Mukaddime” sinde;

7. Suyutî (910/1505)’nin “Tabakat ül-Müfessirîn”inde Matürîdi ile ilgili herhangi bir bilgi bulamamaktayız(5). Bu kişilerin Matüridî gibi bir kişiyi duymamış olmaları biraz imkansız görünmektedir. Matüridî’nin tanınma yönünden H/8- M/14. yüzyıla kadar mübhem bıra­kılmasının bizce sebepleri şöyle sı­ralanabilir:

a) Kavmiyet Taas­subu: Abbasîler Müslüman ırk­lar arasında adaletli davranmıştır. Matüridî’nin çağında bir kısım Arap­ların, Arap olmayan Müslümanlara karşı tavır ve itimatları menfidir, kuşkuludur. Arap ırkçılığı ve kayır­macılığı fiilî ve hissi olarak za­man zaman küllenmiş olmakla bera­ber en azından kıskançlık komplek­si devam etmiştir. Emevîler devrin­de Arap asıllı olmayan Müslümânlardan, cizye vergisinin alınmaya çalışıldığı, ikinci sınıf (mevalî) in­san kabul edildiği rivayet edilmekte­dir. Böyle bir anlayışın bulunduğu yerde Haşan el-Eş’arî’yi ehl-i sün­net akidesinin yegâne temsilcisi ve savunucusu olarak gösterme, Matü­ridî’nin etkisini gizleme meyli doğ­muştur (6). Bu faktör, tek bir yegâ­ne faktör olmamakla beraber ihmal edilmemesi gereken bir faktördür (7).

b) Semerkand Böl­gesinin Hilâfet Mer­kezine Uzaklığı: Hilâ­fet merkezi Bağdat’ta yaşayan bil­ginler Semerkand’da neler olup-bittiği ile ilgili değildiler. İslâm dün­yasınca hilâfet merkezi ve hilâfet merkezîne yakın yerlerdeki bilginler dikkatle izlenmekte, bu yakınlık ta­nınmakta önemli bir faktör olmak­tadır. W. Montgomery Watt, Matü­ridî’nin tanınmayışının önemli bir sebebi olarak “hilâfet merkezînden uzakça bir eyâlette yaşamış ve ça­lışmış olması (8) ”nı gösterir. Zira o zamanın kültür ve ilim merkezi hilâ­fet merkezinin (Bağdat’ın) içinde bulunduğu Irak idi. Bu kültür mer­kezinden uzaklık, Matüridî’nin, ça­ğında Eş’arî’den daha iyi tanınmamasının sebeplerinden biridir (9).

c) Semerkand’ın Dinî Merkeze Uzaklığı: Mekke ve Medine Müslümanların hac ve umre vesilesiyle uğradıkla­rı sadece kutsal topraklar değil, iktisadî ve ilmî pazarlamanın, ilmi tartışmaların yapıldığı yerdi. Her yıl bütün bölgelerden gelen bilginler, büyük bir kültür merkezi olan Mek­ke ve Medine’de Arabistan bölgesi fikir hareketlerini, ilmî faaliyetleri­ni takip ediyor ve İslâm Dünyası­nın her yerine yayılıyordu. Her yıl binlerce insan toplanıyor ve dağılı­yordu. İnsan vücudunda kanların bütün organlara yayılması ve top­lanması nasıl kalp vasıtasıyla olu­yorsa, Mekke ve Medine de İslâm Dünyasında aynı kalp görevini ifa ediyordu. Her gelen Müslüman önce Arabistan bölgesinin ilim ve fikir hareketlerini takip ediyor, gittiği böl­gelerde elde ettiği bilgileri, yaptığı temasları anlatıyordu. Bu sebeple hayatını Irak’ta geçiren Eş’arî, Matüridî’den daha fazla tanınıyordu (10).

d) Matüridi’nin Anlaşılmasının Güçlüğü: Matüridî, çağdaşı Tahavî ve Eş’arî’ye oranla daha akılcı ve ilimcidir. Nassların zahirlerine (düz anlamla­rına) bağlılıkta Eş’arî, Matüridî’den daha ileridedir. Selefiyeye daha yakındır Matüridî’nin izahlarının akılcı ve mücerred oluşu yönünden anlaşıl­ması güç olmuş, naslarm anlaşılma­sında aklın ihmal edilmesi halk arasında daha çok dindarlık sayılmış olması yönünden Eş’arî daha fazla taraftar toplamıştır (11). Sadr’ül-İslâm Muhammed Pezdevî (493/1099) Matüridî’nin bu özelliğine işaretle şöyle yazar:

"... Şeyh Ebu Mansur’un yaz­dığı Kitab üt-Tevhid’de biraz kapa­lılık ve uzatma, tertibinde ise bir nevi zorluk vardır. Eğer bunlar ol­masaydı bize kâfi gelecekti(12).

Maksatlı veya maksatsız, Matü­ridî’nin ihmaline sebep olan bu olumsuz şartlara rağmen onu takip edenler, onun ilmini yayanlar çık­mıştır. Bu yayılma ve tanınma ö­zellikle bilginler yoluyla olmuştur. Bu konuda ilk akla gelmesi gereken isim “Ebu’l-Mu’în Meymun b. Mu­hammed b. Mekhûl en-Nesefi” (508/1115) dir. Ebu’l-Mu’în en-Nesefî’nin (13) (Tebsiret ül-Edille”) adlı eseri(14) Matüridî ekolünün “Kitab üt-Tevhid” den sonra en önemli kay­naklarından biridir. Dr. Fethullah Huleyf, Ebu’l-Muin en-Nesefînin ö­nemini şöyle belirtir:

“Eş’arîler arasında Ebu Bekr el-Bakıllânî ve Gazzalî’nin yeri ney­se Matüridîler arasında da O’nun yeri aynıdır. Tebsiret Ül-Edille adlı yazma Matüridî’nin Kitab üt-Tevhid’inden sonra bütün Matüridîler için ikinci kaynaktır. Ömer en-Nesefî’nin el-Akaid ün-Nesefiye’si Teb­siret ül-Edille’nin bir fihristi duru­mundadır. İmam Nureddin es-Sabunî (580/1184) Fahrüddîn er-Râzî (606/1209) ile tartışmaları sırasında şöyle der:

— Ey insanlar! Ebu’l-Muin en Nesefî’nin yazdığı Tebsiret ül-Edille adlı eserini okudum. Tahkik ve tet­kik hususunda onun üzerine bir ki­tap olmadığına inanıyorum. (15)”

Sadr ül-İslâm Muhammed el- Pezdevî (493/1099)’nin Usul üd-Dîn adlı eseri Matüridîyenin eski kay­naklarından biridir.

Matüridî’nin sistemini savunan ve yayanlardan bir diğeri de Nureddin es-Sâbunî (580/1184) dir(16). Sabunî’nin el-Bidaye fî Usul id-Diyâne adlı eseri, Matüridî’nin görüşlerini anlaşılır şekilde ele alır.

Kısaca Ömer en-Nesefî diye ana­cağımız Ebu Hafs Necmüddîn Ömer b. Muhammed en-Nesefî (537/1142) Matüridî’nin en önemli takipçisi, Mâtüridiliğin en etkin yayıcısıdır (17). Onun hacim bakımından küçük o­lan Akaid adlı eseri büyük bir rağbet görmüştür. Bu eser Ebu’l-Muîn en-Nesefî’nin Tebsiret ül-Edille’sinin özeti durumundadır ve asır­larca Müslümanların el kitabı haline gelerek büyük ilgiye mazhar olmuş­tur. Bu esere birçok şerhler yapıl­mış, nazma çevrilmiştir. Bu şerhle­re din bilginleri tarafından hâşiyeler yapılmıştır.

Akaid’in Fergana’lı Ali b. Os­man el-ûşî (575/1179) tarafın­dan H/569-M/1173 yılında “Emâli” adıyla manzum hâle getirildiği­ni biliyoruz. Bu manzum Akaid’in, yâni Emâlî’nin Îzzeddîn Muhammed b. Ebi Bekr b. Cema’a (819/1416), Şemsüddîn Muhammed en-Niksârî (901/1495), Aliyy’ül-Karî (1014/1605) tarafından yapılan meşhur şerhleri ile birlikte diğer şerhlerinin sayısı otuzun üzerindedir (18), Ömer en-Nesefî’nin Akaid’inin en önemli şerh­lerinden biri Eş’arî mezhebi bilgin­lerinden Sa’düddin Mesud b. Ömer et-Teftazânî (791/1389) nin olanıdır. “Şerh ül-Akaid în-Nesefiyye” adını taşıyan bu eser en az dört asır İs­lâm dünyasının ders kitabı olma (19) şerefine mazhar olmuştur.

Nesefî ailesinden Ebu’l-Berekât Hâfızüddîn en-Nesefî (710/1310) nin. el-Umde adlı eseri ve bu eserin aynı yazar tarafından el-İtimat f’İl- İtikad adıyla yapılan şerhi Matüridiye’nin önemli kaynaklarındandır. Bu arada İbn Humam di­ye şöhret bulan bilginlerden Kemalüddin Muhammed b. Abdü’vâhid (861/1457)’in el-Müsâyere kısa adıy­la anılan bir akaid kitabı yazdığı bi­linmektedir.

İbn Humam’ın talebelerinden İbn Ebî’ş-Şerîf el-Kudsî (903/1497) nin de M/1457 yılında yazdığı bir hâşiyesini de bu arada anmalıyız.

Osmanlı Devri bilginlerinden Ka­dı Celâleddinzade Hızır Bey (863/ 1458)’in "el-Kasidet ün-Nuniye” adlı 100 beyitlik eseri, üze­rinde birçok şerhler yapılan eserlerden biridir. Bu arada Çorlulu Rama­zan Efendi (979/1571) nin “Rama­zan Efendi Şerhi” (20), Ahmed b. Mu­sa el-Hayalî (862/1457) nin Hayalî Haşiyesi, Fatih Devri bilginlerinden Ahmed b. Abdullah el-Kırîmî (879/ 1474) nin, Muhammed İbrahim en- Niksârî (901/1495) nin Nesefî Akaid’ine şerhleri önemli eserlerdir.

Nesefi’nin Akaid Şerhlerine ha­şiye yazan isimler arasında Müslihiddîn Mustafa el-Kastalânî (901/1495), Hakîm Şah Muhammed b. Mübarek el-Kazvinî (920/1514), Ramazan b. Abdülmusin Bihiştî (979/1571), İsamüddin İbrahim b. Muhammed Semerkandî (Îsferâyinî) (951/1544), Abdülhakîm b. Şemseddin Muhammed Siya1- k û t î (1067/1657), Saçaklızade diye anılan Muhammed Mar’âşî (1150/ 1737), Karabaş Unvanıyla anılan Ali b. Muhammed el-Kastamonî (1097/1686) gibi isimler yer al­maktadır (21).

Matüridî’nin akılcı ve uzlaştırıcı inanç sistemi değişik asırlardaki bilginlerin eser ve gayretleriyle özellikle Hanefî mezhebinin hakim ol­duğu, Türk hakimiyetinin bulundu­ğu bölgelerde yayılmış ve taraf­tar toplamıştır. İslâm dünyasının yarıdan fazlasının gönlüne taht kur­muş olan Matüridî’nin din anlayışı konusunda -özellikle Türkiye’de- ilmî bir faaliyetin başlaması sevin­dirici bir olaydır.

Matüridîlik halen Türkiye, Ku­zeydoğu Avrupa, Orta Asya, Hin­distan, Endonezya, Habeşistan... gi­bi ülkelerde yayılmış ve benimsen­miştir (22).

(1) Semerkand için bak: H.H. Chaeder, “Semerkand", İslâm Ansiklopedisi (İA), x, 468-471; Yakut Hamevî, Mu’cem ül-Büldân, Beyrut, 1968, III, 247 v.d.; Yakut Hamevî, Matürid kelime­sini almaz, Matürid kasabası Semerkand’ın bir mahallesi ve­ya nahiyesidir: D.B. Macdo­nald, “Matüridî", İA, VII, 404; Fethullah Huleyf’in Kitab üt- Tevhid’e yazdığı Önsöz, Ah­med b. Musa el-Hayâlî, Haşiyet ül-Hayâlî, tarihsiz, 14; V.V. Barthold, Moğol İstilâsına Ka­dar Türkistan, Çev: H. Dursun Yıldız, İstanbul, 1981, 108-128.

(2) Cakerdîze için bak: M.b. Tawit et-Tancî, “Ebu Mansur el-Matüridî". Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, An­kara, 1955, Sayı: 1-2, 1-12, 2 numaralı referans; Barthold’un verdiği bilgiye göre: “On ikinci asırda Semerkand’ın mahalle­lerinden biri Cakerdîze adını taşıyordü; burada ulema ve asillerin gömüldüğü bir me­zarlık vardı”. Bak: Barthold, 116.

(3) 206 yaprak (varak) olan ese­ri Dr. F. Huleyf 58 sayfalık Arapça, 43 sayfalık İngilizce ön­sözle 401 sayfalık metin halin­de 1970 yılında Beyrut’ta ya­yınladı.

(4) Matüridî’nin tefsirinin özellik­leri hakkında bakınız: Muhammed Eroğlu, Ebu Mansur Mu­hammed el-Matüridî ve Tevilât ül-Kur’an, 1971, 28 (Basılmamış, İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü Öğretim Üyeliği te­zi).

(5) Bu konu için bakınız: A. Veh­bi Ecer, Türk Din Bilgini Matü­ridî, Ankara, 1978, 14; Tancî, aynı makale.

(6) Prof. Muhammed b. Tawît et- Tancî, şunları yazar; “Eski İslâm müellifleri, bibliyografya kitaplarında Matüridî hakkın­da aradıklarını bulamamaktan şikâyet etmişlerdir. Muasır araştırıcılar da, bunun ehl-i sün­net kelâm ilmi üzerinde Ma­türidî’nin kuvvetli tesirini sak­lamaya karşı duyulan bir te­mayül mahsulü olduğunu ta­savvur etmiş ve saklama key­fiyetine de yalnız muasır mes­lektaşı Ebu’l-Hasan el-Eş’arî’yi Sünnî akideyi müdafaaya da ve ehl-i sünnete muhalif taşkın fırkalarla mücadeleye koyulmuş İslâm büyüğü olarak gös­terme arzusunun sebep olduğu­nu düşünmüşlerdir.” Bak:. Tanci, aynı makale; Müslüman ol­mayan tab’adan alınan vergi olan cizye Vali Haccac b. Yusuf zamanında Arap olma­yan müşriülerden alındı, Arap olanlardan alınmadı. Bak: M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili Yeni Mealli Türkçe Tefsir, İstanbul, 1935. III, 2507-2509; M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlü­ğü, İstanbul, 1983, I, 297-302; Arap olmayan Müslümanlara “mev1â1î” denilirdi. Bir tarihçinin ifadesiyle: “... Meva­lî, Araplarca pek itibar görmüyordu. Bunlar orduda hizmet­leri esnasında at üzerinde değil, yaya olarak savaşıyorlar ve kahramanlıkları ile göze çarpınca şüpheli gözle bakılıyordu. Bunlara her ne kadar ücret ve ganimetten hisse veriliyor idiy­se de muntazam aylık almıyor­lardı. Divanda, yani askerî ma­aş cetvelinde kayıtlı değildiler. “Bak: Julius Wellhausen, Arap Devleti ve Sükutu, Çev: Fikret Işıltan. Ankara, 1963, 236.

(7) Dr. Saim Yeprem, bu hususu, “pek isabetli görünmeyen bir ihtimal” olarak nitelendirir Ba­kınız: Saim Yeprem. İrade Hürriyeti ve İmam Matüridî, İstanbul, 1980. 252-253.

(8) W. Montgomery Watt. İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri, Çev; E. Ruhi Fığlalı, Ankara, 1981, 390.

(9) Kemal Işık Matüridî’nin Kelâm Sisteminde İman Allah ve Pey­gamberlik Anlayışı, Ankara, 1980, 10.

(10) Kabe ve önemi için bakınız: A. Vehbi Ecer, Osmanlı Dönemin­de Mekke’nin Yönetimi, Onun­cu Türk Tarih Kongresi (ba­sılmamış) tebliği, ilgili refe­ranslar.

(11) Akıl-nakil münasebeti yönün­den Matüridî ve Eş’arînin görüşlerinin farkları için bakınız: Ecer, 25-45; Bekir Topaloğlu, Kelâm İlmi Giriş, İstanbul, 1981 143-147.

(12) İmam Ebu Yusr Muhammed Pezdevî, Ehl-i Sünnet Akaidi, Çev: Şerafeddin Gölcük, İstan­bul, 1980, 3; Bir bilginimiz bu konuya şöyle işaret eder: “Matüridî’nin problemlere, Bağdat dinî ortamında yetişen Çağdaşı Ebu’l-Hasan Eş’arî’den daha felsefî bir açıdan yaklaş­ması, içinde bulunulan değişik kültürel ortamların etkisin­den olsa gerektir... Matüridî’nin Kitab üt-Tevhîd’i, genellik­le, alışılmamış ve dağınık üs­lubu dolayısıyla, muğlak ve ta­kibi zor olarak kabul edilmiş­tir... Matüridî’nin ifade tarzı­nın kapalı ve zor anlaşılır ol­ması o devre ait ilmî bir üs­lubun teşekkül etmemiş olma­sı hususu ile yakından ilgili­dir...” Bakınız: M. Sait Yazıcıoğlu, "Matüridî Kelâm Eko­lünün İki Büyük Siması: Ebu Mansur Matüridî ve Ebu’l-Mu’in Nesefî, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, An­kara, 1985, Sayı: 27, 281-298; Ayrıca bakınız: Mustafa Sait Yazıcıoğlu. Matüridî ve Nesefiye Göre İnsan Hürriyeti Kavramı, Ankara, 1982 (Basılma­mış doçentlik tezi).

(13) Ebu’l-Muin en Nesefî’nin haya­tı ve eserleri için bakınız: Yazıcıoğlu, aynı makale ve aynı tez; Bağdadlı İsmail Paşa, Hediyet ül-Ârifin, İstanbul. 1955, II, 487, Laknevî el-Fevaid ül- Behîyye, Mısır, 1324, 216; Hayreddin ez-Ziriklî, el-A’lâm, Beyrut, 1969, VIII, 301; İbn Kutluboga, Tâc üt-Teracim, Bağdad, 1962, 58; Ömer Rıza Kehhâle, Mu’cem ül-Müellifîn, Şam, 1961, VIII, 66; Yusuf Elyas Serkis, Mu’cem ül-Matbuât, Mısır, 1928, II, 1854; Ha­cı Halîfe (Kâtip Çelebi), Keşf üz-Zünun, İstanbul, 1971, I, 337, 570, II, 1845; C. Brockelmann, GAL, I, 357, 547; Fuad Sezgin, GAS-. I, 601; Ecer, 76.

(14) Tebsiret ül-Edille’nin yazma nüshaları için bak: Yazıcıoğlu, aynı makale; Ecer, 74.

(15) Fethullah Huleyf, Kitab üt-Tevhid mukaddimesi 5-6 say­falar; M. Şerefeddin, “Türk Kelâmcıları”, Dâr’ül-Fünun İlâhiyat Fakültesi Mecmuası, İs­tanbul, 1932, sayı: 23, 1-19.

(16) Sabûnî’nin hayatı ile ilgili kay­naklar için bakınız: Nureddîn es-Sabûnî, Matüridiyye Akaidi, Çev: Bekir Topaloğlu, İstanbul, 1979, Topaloğlu’nun Giriş’i say­fa: 19-24.

(17) Ömer en-Nesefî ile ilgili eser1er için bak: Ecer, 76.

(18) Keşf üz-Zünun, II, 1350; Ke­mal Edib Kürkçüoğlu, “Lâmiyye-i Kelâmiyye”, Ankara Üni­versitesi İlahiyat Fakütesi Dergisi, Ankara, 1954, sayı: 1-2, 1-21.

(19) W. Montgomery Watt, İslâmî Tedkikler İslâm Felsefesi ve Kelâmı, Çev: Süleyman Ateş, Ankara, 1968; 137; C.A. Storey, “Teftazanî”, İA, xıı-ı, 118-121.

(20) Keşf üz-Zünun, II, 1145.

(21) Keşf üz-Zünun, II, 1146; Keşf üz-Zünun Zeyli, II, 104.

(22) Bak: Osman Keskioğlu, İslâm Dünyası Dün ve Bugün, An­kara, 1964; Topaloğlu, 149 vd.