Matüridi Kimdir?
Ebu Mansur Mehammed el-Matüridî es-Semerkandî (Ö: 333/944), milletimizin yetiştirdiği İslâm Dini tarihinde eşine az rastlanan büyük bir din bilginidir. Kısaca Matüridî veya Semerkandî adıyla anılmasının sebebi, doğum yerine nisbet edilmesindendir. Muteber tabakat kitaplarının verdiği bilgilere göre Matürîdî, Maverâünnehr bölgesinde Semerkand’ın Mâtürîd kasabasında doğmuştur (1). Doğum tarihi kesinlikle bilinmemekle beraber H/238- M/862 yılı civarında olduğu tahmin edilmektedir. Ancak Matüridî’nin H/333-M/944 yılında vefat ettiği konusunda yazarlar arasında bir ihtilâf yoktur. Matürîdî 100 yıla yakın hayatı sonunda Semerkand’ın Cakerdîze mahallesinde âlimlerin gömülü olduğu bir mezarlığa defnedilmiştir (2).
Matürîdî, kendi bölgesindeki, Hanefî ekolüne bağlı bilginlerden ders almıştır. Ebu’l-Mu’în en-Nesefî (505/1114)’nin “Tebsirat ül-Edille” sinde verdiği bilgilere göre Ebu Hanîfe’nin (150/769) talebeleri İmam Ebu Yusuf (182/798) ve İmam Muhammed eş-Şeybânî (189/804)’den ders alan Süleyman el-Cüzcanî’nin talebeleri Ebu Nasr el- İyazî ve Ebubekr Ahmet el Cüzcânî Matüridi’nin hocalarıdır. Bu yolla Matüridî, Ebu Hanife’nin düşünce sistemini öğrenmiş, onun akılcı ve yorumcu metotlarının etkisiyle kendi inanç sistemini çağdaşları Ebu’l-Hasan el-Eş’arî (324/935) ve Ebu Cafer et-Tahavî (333/944)’den farklı biçimde kurmuştur.
Matüridî’nin birçok kitaplan olduğu bibliyografya kitaplarında anılır. Ancak bunlardan bize kadar gelenlerin başlıcaları şunlardır;
Kitab üt-Tevhîd: Matüridî’nin akaid ile en önemli eseri olup Cambridge Üniversitesindeki tek yazma nüshasına dayanılarak, İskenderiye Üniversitesi Felsefe profesörlerinden Dr. Fethu1lah Hu1eyf tarafından 1970 yılında Beyrut’ta basılmıştır (3).
Te’vîlâtü Ehli’s-Sünne: Matüridî’nin -dünyada birçok yazma nüshaları bulunan- tefsirle ilgili bu eserinin birinci cildi İbrahim ve Seyyid Avazeyn kardeşler tarafından 1971 yılında Kahire’de bastırıldı. Gene başlangıcından itibaren bir bölümü Dr. Muhammed Müstefîz er-R a h m a n ’ın tahkiki ile Casim Muhammed el-Cuburî tarafından 1983 yılında Bağdat’ta neşredilmiştir. Eserin Kayseri Raşid Efendi Kütüphanesinde 47 numarada kayıtlı 667 varak (yaprak)lı nesih bir yazma nüshası bulunmaktadır (4).
Risa1etün Fî’I-Akaid: Profesör Yusuf Ziya Yörükân tarafından “İslâm Akaidine Dair Eski Metinler” adı altında Arapça metni ve tercümesi yayınlandı.
Matüridî’nin Tanınması:
Ebu Mansur Muhammed el-Matüridi, Türk ilmi muhitinin yetiştirdiği, dünya Müslümanlarının büyük bir çoğunluğunun önder olarak tanıdığı, İslâm Dini tarihinde eşine az rastlanan din bilginlerinden biridir. Onun kurduğu sistemin teolojik birçok orijinallikleri mevcuttur. Ebu Mansur Muhammed el-Matüridi onuncu yüzyılın Semerkand, Buharâ ve yakın çevresinin ilmî muhitinin eseri olarak yetişmiş; kelâm ve felsefe gibi aklî ilimlerin bu bölgede yerleşmesinde rolü olmuştur. Böyleşine önemli kabul ettiğimiz Matüridî çağdaşlarını ve kendinden sonraki nesilleri hangi ölçüde etkilemiş ve hangi ölçüde tanınmıştır?
Matüridî hakkında, Matüridî’nin çağına yakın zamanda yaşamış ve önemli eserleri bulunan yazarlarda tatmin edici bilgi bulamamaktayız. Ebu’l-Mu’în en-Nesefî (505/ 1114)’nin Tebsiretül-Edille’sini bir yana bırakırsak, Matüridî’nin adı, kişiliği, görüşleri ile ilgili bilgilerin mutlaka bulunmasını umduğumuz bazı eserlerde konunun, sükutla geçiştirildiğini görüyoruz. Meselâ:
1. İbn ün-Nedîm’in (379/987) “el-Fihrist” inde;
2. Şehristanî (548/1153)’nin “el-Milel v’en-Nihal” inde;
3. Abdülkâhir el-Bağdâdî (429/ 1037)’nin “el-Fark Beyn el-Firak” ında;
4. İbn Hazm el-Endelusî (456/ 1063)’nin “Kitâb ül-Fisâl”inde;
5. İbn Hallikân (631/1282)’in “Vefeyât” ında;
6. İbn Haldun (808/1406)un ünlü “Mukaddime” sinde;
7. Suyutî (910/1505)’nin “Tabakat ül-Müfessirîn”inde Matürîdi ile ilgili herhangi bir bilgi bulamamaktayız(5). Bu kişilerin Matüridî gibi bir kişiyi duymamış olmaları biraz imkansız görünmektedir. Matüridî’nin tanınma yönünden H/8- M/14. yüzyıla kadar mübhem bırakılmasının bizce sebepleri şöyle sıralanabilir:
a) Kavmiyet Taassubu: Abbasîler Müslüman ırklar arasında adaletli davranmıştır. Matüridî’nin çağında bir kısım Arapların, Arap olmayan Müslümanlara karşı tavır ve itimatları menfidir, kuşkuludur. Arap ırkçılığı ve kayırmacılığı fiilî ve hissi olarak zaman zaman küllenmiş olmakla beraber en azından kıskançlık kompleksi devam etmiştir. Emevîler devrinde Arap asıllı olmayan Müslümânlardan, cizye vergisinin alınmaya çalışıldığı, ikinci sınıf (mevalî) insan kabul edildiği rivayet edilmektedir. Böyle bir anlayışın bulunduğu yerde Haşan el-Eş’arî’yi ehl-i sünnet akidesinin yegâne temsilcisi ve savunucusu olarak gösterme, Matüridî’nin etkisini gizleme meyli doğmuştur (6). Bu faktör, tek bir yegâne faktör olmamakla beraber ihmal edilmemesi gereken bir faktördür (7).
b) Semerkand Bölgesinin Hilâfet Merkezine Uzaklığı: Hilâfet merkezi Bağdat’ta yaşayan bilginler Semerkand’da neler olup-bittiği ile ilgili değildiler. İslâm dünyasınca hilâfet merkezi ve hilâfet merkezîne yakın yerlerdeki bilginler dikkatle izlenmekte, bu yakınlık tanınmakta önemli bir faktör olmaktadır. W. Montgomery Watt, Matüridî’nin tanınmayışının önemli bir sebebi olarak “hilâfet merkezînden uzakça bir eyâlette yaşamış ve çalışmış olması (8) ”nı gösterir. Zira o zamanın kültür ve ilim merkezi hilâfet merkezinin (Bağdat’ın) içinde bulunduğu Irak idi. Bu kültür merkezinden uzaklık, Matüridî’nin, çağında Eş’arî’den daha iyi tanınmamasının sebeplerinden biridir (9).
c) Semerkand’ın Dinî Merkeze Uzaklığı: Mekke ve Medine Müslümanların hac ve umre vesilesiyle uğradıkları sadece kutsal topraklar değil, iktisadî ve ilmî pazarlamanın, ilmi tartışmaların yapıldığı yerdi. Her yıl bütün bölgelerden gelen bilginler, büyük bir kültür merkezi olan Mekke ve Medine’de Arabistan bölgesi fikir hareketlerini, ilmî faaliyetlerini takip ediyor ve İslâm Dünyasının her yerine yayılıyordu. Her yıl binlerce insan toplanıyor ve dağılıyordu. İnsan vücudunda kanların bütün organlara yayılması ve toplanması nasıl kalp vasıtasıyla oluyorsa, Mekke ve Medine de İslâm Dünyasında aynı kalp görevini ifa ediyordu. Her gelen Müslüman önce Arabistan bölgesinin ilim ve fikir hareketlerini takip ediyor, gittiği bölgelerde elde ettiği bilgileri, yaptığı temasları anlatıyordu. Bu sebeple hayatını Irak’ta geçiren Eş’arî, Matüridî’den daha fazla tanınıyordu (10).
d) Matüridi’nin Anlaşılmasının Güçlüğü: Matüridî, çağdaşı Tahavî ve Eş’arî’ye oranla daha akılcı ve ilimcidir. Nassların zahirlerine (düz anlamlarına) bağlılıkta Eş’arî, Matüridî’den daha ileridedir. Selefiyeye daha yakındır Matüridî’nin izahlarının akılcı ve mücerred oluşu yönünden anlaşılması güç olmuş, naslarm anlaşılmasında aklın ihmal edilmesi halk arasında daha çok dindarlık sayılmış olması yönünden Eş’arî daha fazla taraftar toplamıştır (11). Sadr’ül-İslâm Muhammed Pezdevî (493/1099) Matüridî’nin bu özelliğine işaretle şöyle yazar:
"... Şeyh Ebu Mansur’un yazdığı Kitab üt-Tevhid’de biraz kapalılık ve uzatma, tertibinde ise bir nevi zorluk vardır. Eğer bunlar olmasaydı bize kâfi gelecekti(12).
Maksatlı veya maksatsız, Matüridî’nin ihmaline sebep olan bu olumsuz şartlara rağmen onu takip edenler, onun ilmini yayanlar çıkmıştır. Bu yayılma ve tanınma özellikle bilginler yoluyla olmuştur. Bu konuda ilk akla gelmesi gereken isim “Ebu’l-Mu’în Meymun b. Muhammed b. Mekhûl en-Nesefi” (508/1115) dir. Ebu’l-Mu’în en-Nesefî’nin (13) (Tebsiret ül-Edille”) adlı eseri(14) Matüridî ekolünün “Kitab üt-Tevhid” den sonra en önemli kaynaklarından biridir. Dr. Fethullah Huleyf, Ebu’l-Muin en-Nesefînin önemini şöyle belirtir:
“Eş’arîler arasında Ebu Bekr el-Bakıllânî ve Gazzalî’nin yeri neyse Matüridîler arasında da O’nun yeri aynıdır. Tebsiret Ül-Edille adlı yazma Matüridî’nin Kitab üt-Tevhid’inden sonra bütün Matüridîler için ikinci kaynaktır. Ömer en-Nesefî’nin el-Akaid ün-Nesefiye’si Tebsiret ül-Edille’nin bir fihristi durumundadır. İmam Nureddin es-Sabunî (580/1184) Fahrüddîn er-Râzî (606/1209) ile tartışmaları sırasında şöyle der:
— Ey insanlar! Ebu’l-Muin en Nesefî’nin yazdığı Tebsiret ül-Edille adlı eserini okudum. Tahkik ve tetkik hususunda onun üzerine bir kitap olmadığına inanıyorum. (15)”
Sadr ül-İslâm Muhammed el- Pezdevî (493/1099)’nin Usul üd-Dîn adlı eseri Matüridîyenin eski kaynaklarından biridir.
Matüridî’nin sistemini savunan ve yayanlardan bir diğeri de Nureddin es-Sâbunî (580/1184) dir(16). Sabunî’nin el-Bidaye fî Usul id-Diyâne adlı eseri, Matüridî’nin görüşlerini anlaşılır şekilde ele alır.
Kısaca Ömer en-Nesefî diye anacağımız Ebu Hafs Necmüddîn Ömer b. Muhammed en-Nesefî (537/1142) Matüridî’nin en önemli takipçisi, Mâtüridiliğin en etkin yayıcısıdır (17). Onun hacim bakımından küçük olan Akaid adlı eseri büyük bir rağbet görmüştür. Bu eser Ebu’l-Muîn en-Nesefî’nin Tebsiret ül-Edille’sinin özeti durumundadır ve asırlarca Müslümanların el kitabı haline gelerek büyük ilgiye mazhar olmuştur. Bu esere birçok şerhler yapılmış, nazma çevrilmiştir. Bu şerhlere din bilginleri tarafından hâşiyeler yapılmıştır.
Akaid’in Fergana’lı Ali b. Osman el-ûşî (575/1179) tarafından H/569-M/1173 yılında “Emâli” adıyla manzum hâle getirildiğini biliyoruz. Bu manzum Akaid’in, yâni Emâlî’nin Îzzeddîn Muhammed b. Ebi Bekr b. Cema’a (819/1416), Şemsüddîn Muhammed en-Niksârî (901/1495), Aliyy’ül-Karî (1014/1605) tarafından yapılan meşhur şerhleri ile birlikte diğer şerhlerinin sayısı otuzun üzerindedir (18), Ömer en-Nesefî’nin Akaid’inin en önemli şerhlerinden biri Eş’arî mezhebi bilginlerinden Sa’düddin Mesud b. Ömer et-Teftazânî (791/1389) nin olanıdır. “Şerh ül-Akaid în-Nesefiyye” adını taşıyan bu eser en az dört asır İslâm dünyasının ders kitabı olma (19) şerefine mazhar olmuştur.
Nesefî ailesinden Ebu’l-Berekât Hâfızüddîn en-Nesefî (710/1310) nin. el-Umde adlı eseri ve bu eserin aynı yazar tarafından el-İtimat f’İl- İtikad adıyla yapılan şerhi Matüridiye’nin önemli kaynaklarındandır. Bu arada İbn Humam diye şöhret bulan bilginlerden Kemalüddin Muhammed b. Abdü’vâhid (861/1457)’in el-Müsâyere kısa adıyla anılan bir akaid kitabı yazdığı bilinmektedir.
İbn Humam’ın talebelerinden İbn Ebî’ş-Şerîf el-Kudsî (903/1497) nin de M/1457 yılında yazdığı bir hâşiyesini de bu arada anmalıyız.
Osmanlı Devri bilginlerinden Kadı Celâleddinzade Hızır Bey (863/ 1458)’in "el-Kasidet ün-Nuniye” adlı 100 beyitlik eseri, üzerinde birçok şerhler yapılan eserlerden biridir. Bu arada Çorlulu Ramazan Efendi (979/1571) nin “Ramazan Efendi Şerhi” (20), Ahmed b. Musa el-Hayalî (862/1457) nin Hayalî Haşiyesi, Fatih Devri bilginlerinden Ahmed b. Abdullah el-Kırîmî (879/ 1474) nin, Muhammed İbrahim en- Niksârî (901/1495) nin Nesefî Akaid’ine şerhleri önemli eserlerdir.
Nesefi’nin Akaid Şerhlerine haşiye yazan isimler arasında Müslihiddîn Mustafa el-Kastalânî (901/1495), Hakîm Şah Muhammed b. Mübarek el-Kazvinî (920/1514), Ramazan b. Abdülmusin Bihiştî (979/1571), İsamüddin İbrahim b. Muhammed Semerkandî (Îsferâyinî) (951/1544), Abdülhakîm b. Şemseddin Muhammed Siya1- k û t î (1067/1657), Saçaklızade diye anılan Muhammed Mar’âşî (1150/ 1737), Karabaş Unvanıyla anılan Ali b. Muhammed el-Kastamonî (1097/1686) gibi isimler yer almaktadır (21).
Matüridî’nin akılcı ve uzlaştırıcı inanç sistemi değişik asırlardaki bilginlerin eser ve gayretleriyle özellikle Hanefî mezhebinin hakim olduğu, Türk hakimiyetinin bulunduğu bölgelerde yayılmış ve taraftar toplamıştır. İslâm dünyasının yarıdan fazlasının gönlüne taht kurmuş olan Matüridî’nin din anlayışı konusunda -özellikle Türkiye’de- ilmî bir faaliyetin başlaması sevindirici bir olaydır.
Matüridîlik halen Türkiye, Kuzeydoğu Avrupa, Orta Asya, Hindistan, Endonezya, Habeşistan... gibi ülkelerde yayılmış ve benimsenmiştir (22).
(1) Semerkand için bak: H.H. Chaeder, “Semerkand", İslâm Ansiklopedisi (İA), x, 468-471; Yakut Hamevî, Mu’cem ül-Büldân, Beyrut, 1968, III, 247 v.d.; Yakut Hamevî, Matürid kelimesini almaz, Matürid kasabası Semerkand’ın bir mahallesi veya nahiyesidir: D.B. Macdonald, “Matüridî", İA, VII, 404; Fethullah Huleyf’in Kitab üt- Tevhid’e yazdığı Önsöz, Ahmed b. Musa el-Hayâlî, Haşiyet ül-Hayâlî, tarihsiz, 14; V.V. Barthold, Moğol İstilâsına Kadar Türkistan, Çev: H. Dursun Yıldız, İstanbul, 1981, 108-128.
(2) Cakerdîze için bak: M.b. Tawit et-Tancî, “Ebu Mansur el-Matüridî". Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara, 1955, Sayı: 1-2, 1-12, 2 numaralı referans; Barthold’un verdiği bilgiye göre: “On ikinci asırda Semerkand’ın mahallelerinden biri Cakerdîze adını taşıyordü; burada ulema ve asillerin gömüldüğü bir mezarlık vardı”. Bak: Barthold, 116.
(3) 206 yaprak (varak) olan eseri Dr. F. Huleyf 58 sayfalık Arapça, 43 sayfalık İngilizce önsözle 401 sayfalık metin halinde 1970 yılında Beyrut’ta yayınladı.
(4) Matüridî’nin tefsirinin özellikleri hakkında bakınız: Muhammed Eroğlu, Ebu Mansur Muhammed el-Matüridî ve Tevilât ül-Kur’an, 1971, 28 (Basılmamış, İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü Öğretim Üyeliği tezi).
(5) Bu konu için bakınız: A. Vehbi Ecer, Türk Din Bilgini Matüridî, Ankara, 1978, 14; Tancî, aynı makale.
(6) Prof. Muhammed b. Tawît et- Tancî, şunları yazar; “Eski İslâm müellifleri, bibliyografya kitaplarında Matüridî hakkında aradıklarını bulamamaktan şikâyet etmişlerdir. Muasır araştırıcılar da, bunun ehl-i sünnet kelâm ilmi üzerinde Matüridî’nin kuvvetli tesirini saklamaya karşı duyulan bir temayül mahsulü olduğunu tasavvur etmiş ve saklama keyfiyetine de yalnız muasır meslektaşı Ebu’l-Hasan el-Eş’arî’yi Sünnî akideyi müdafaaya da ve ehl-i sünnete muhalif taşkın fırkalarla mücadeleye koyulmuş İslâm büyüğü olarak gösterme arzusunun sebep olduğunu düşünmüşlerdir.” Bak:. Tanci, aynı makale; Müslüman olmayan tab’adan alınan vergi olan cizye Vali Haccac b. Yusuf zamanında Arap olmayan müşriülerden alındı, Arap olanlardan alınmadı. Bak: M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili Yeni Mealli Türkçe Tefsir, İstanbul, 1935. III, 2507-2509; M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 1983, I, 297-302; Arap olmayan Müslümanlara “mev1â1î” denilirdi. Bir tarihçinin ifadesiyle: “... Mevalî, Araplarca pek itibar görmüyordu. Bunlar orduda hizmetleri esnasında at üzerinde değil, yaya olarak savaşıyorlar ve kahramanlıkları ile göze çarpınca şüpheli gözle bakılıyordu. Bunlara her ne kadar ücret ve ganimetten hisse veriliyor idiyse de muntazam aylık almıyorlardı. Divanda, yani askerî maaş cetvelinde kayıtlı değildiler. “Bak: Julius Wellhausen, Arap Devleti ve Sükutu, Çev: Fikret Işıltan. Ankara, 1963, 236.
(7) Dr. Saim Yeprem, bu hususu, “pek isabetli görünmeyen bir ihtimal” olarak nitelendirir Bakınız: Saim Yeprem. İrade Hürriyeti ve İmam Matüridî, İstanbul, 1980. 252-253.
(8) W. Montgomery Watt. İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri, Çev; E. Ruhi Fığlalı, Ankara, 1981, 390.
(9) Kemal Işık Matüridî’nin Kelâm Sisteminde İman Allah ve Peygamberlik Anlayışı, Ankara, 1980, 10.
(10) Kabe ve önemi için bakınız: A. Vehbi Ecer, Osmanlı Döneminde Mekke’nin Yönetimi, Onuncu Türk Tarih Kongresi (basılmamış) tebliği, ilgili referanslar.
(11) Akıl-nakil münasebeti yönünden Matüridî ve Eş’arînin görüşlerinin farkları için bakınız: Ecer, 25-45; Bekir Topaloğlu, Kelâm İlmi Giriş, İstanbul, 1981 143-147.
(12) İmam Ebu Yusr Muhammed Pezdevî, Ehl-i Sünnet Akaidi, Çev: Şerafeddin Gölcük, İstanbul, 1980, 3; Bir bilginimiz bu konuya şöyle işaret eder: “Matüridî’nin problemlere, Bağdat dinî ortamında yetişen Çağdaşı Ebu’l-Hasan Eş’arî’den daha felsefî bir açıdan yaklaşması, içinde bulunulan değişik kültürel ortamların etkisinden olsa gerektir... Matüridî’nin Kitab üt-Tevhîd’i, genellikle, alışılmamış ve dağınık üslubu dolayısıyla, muğlak ve takibi zor olarak kabul edilmiştir... Matüridî’nin ifade tarzının kapalı ve zor anlaşılır olması o devre ait ilmî bir üslubun teşekkül etmemiş olması hususu ile yakından ilgilidir...” Bakınız: M. Sait Yazıcıoğlu, "Matüridî Kelâm Ekolünün İki Büyük Siması: Ebu Mansur Matüridî ve Ebu’l-Mu’in Nesefî, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara, 1985, Sayı: 27, 281-298; Ayrıca bakınız: Mustafa Sait Yazıcıoğlu. Matüridî ve Nesefiye Göre İnsan Hürriyeti Kavramı, Ankara, 1982 (Basılmamış doçentlik tezi).
(13) Ebu’l-Muin en Nesefî’nin hayatı ve eserleri için bakınız: Yazıcıoğlu, aynı makale ve aynı tez; Bağdadlı İsmail Paşa, Hediyet ül-Ârifin, İstanbul. 1955, II, 487, Laknevî el-Fevaid ül- Behîyye, Mısır, 1324, 216; Hayreddin ez-Ziriklî, el-A’lâm, Beyrut, 1969, VIII, 301; İbn Kutluboga, Tâc üt-Teracim, Bağdad, 1962, 58; Ömer Rıza Kehhâle, Mu’cem ül-Müellifîn, Şam, 1961, VIII, 66; Yusuf Elyas Serkis, Mu’cem ül-Matbuât, Mısır, 1928, II, 1854; Hacı Halîfe (Kâtip Çelebi), Keşf üz-Zünun, İstanbul, 1971, I, 337, 570, II, 1845; C. Brockelmann, GAL, I, 357, 547; Fuad Sezgin, GAS-. I, 601; Ecer, 76.
(14) Tebsiret ül-Edille’nin yazma nüshaları için bak: Yazıcıoğlu, aynı makale; Ecer, 74.
(15) Fethullah Huleyf, Kitab üt-Tevhid mukaddimesi 5-6 sayfalar; M. Şerefeddin, “Türk Kelâmcıları”, Dâr’ül-Fünun İlâhiyat Fakültesi Mecmuası, İstanbul, 1932, sayı: 23, 1-19.
(16) Sabûnî’nin hayatı ile ilgili kaynaklar için bakınız: Nureddîn es-Sabûnî, Matüridiyye Akaidi, Çev: Bekir Topaloğlu, İstanbul, 1979, Topaloğlu’nun Giriş’i sayfa: 19-24.
(17) Ömer en-Nesefî ile ilgili eser1er için bak: Ecer, 76.
(18) Keşf üz-Zünun, II, 1350; Kemal Edib Kürkçüoğlu, “Lâmiyye-i Kelâmiyye”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakütesi Dergisi, Ankara, 1954, sayı: 1-2, 1-21.
(19) W. Montgomery Watt, İslâmî Tedkikler İslâm Felsefesi ve Kelâmı, Çev: Süleyman Ateş, Ankara, 1968; 137; C.A. Storey, “Teftazanî”, İA, xıı-ı, 118-121.
(20) Keşf üz-Zünun, II, 1145.
(21) Keşf üz-Zünun, II, 1146; Keşf üz-Zünun Zeyli, II, 104.
(22) Bak: Osman Keskioğlu, İslâm Dünyası Dün ve Bugün, Ankara, 1964; Topaloğlu, 149 vd.