Makale

Yakın Tarihten Silinmez Bir İz: MAHİR İZ

Yakın Tarihten Silinmez Bir İz: MAHİR İZ

Kâmil BÜYÜKER

Dünyayı bir mektep olarak görürseniz bu yolda herkes bir talebedir ve her daim öğrenme sürecindeyizdir. Ancak yine de muallime, mürebbiye ihtiyaç vardır. Yakın tarihimizde silinmez bir iz bırakan ve pek çok isme muallimlik yapmış bir isimdir Mahir İz. Öyle bir muallim ki;
Dersi bitmez bir debistân-ı hakayıktır cihân
Onda en kâmil muallimler sebak-handır bütün (Muallim Naci)
Mısralarını çok sık tekrar eden, yani; “bu dünya, dersi hiç sona ermeyen bir hakikatler mektebidir. Orada en yetişkin muallimler bile birer talebe gibidir” düşüncesine sahip bir isimdir.
Muallimliğe adanan bir ömür
Yakın tarihle biraz hemhâl olan her insan Mahir İz ismine aşinadır. Kimi zaman Mahir İz Hoca’yı Mehmet Akif’le ve müderris Ruşen Ferit Kam’la olan yakınlığı dolayısıyla tanırız. Öyle ki Akif’in Mısır günlerinden önce dostlukları vaki olduğu gibi Mısır döneminde de Mahir İz Hoca ile mektuplaşmaları vardır. Mahir Hoca’ya bir zaman TBMM’de zabıt kâtipliği, zabıt mümeyyizliği vazifesini deruhte ederken rastlarız. Büyük Millet Meclisinde bulunduğu dönemlerde çok önemli tarihî hadiselere şahitlik eder ve bunları yazar. Ancak onu en iyi temsil eden vazife muallimliktir. Darülhilafe Medresesinde Türkçe, Ankara Sultanisi’nde Arapça muallimliği, Kadıköy Orta Mektebi, Saint Jean D’arc Okulu, Halıcıoğlu ve Kuleli Askeri Liseleri, Üsküdar Paşakapısı ve Davutpaşa orta mektebi hocalığı ve ardından Sultanselim’deki İmam Hatip Mektebinde tarih hocalığı ve en nihayetinde İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nde İslami Edebiyat Tarihi hocalığı hizmetinde bulunmuştur. Kendisinin halefi aynı zamanda genç yaşta vefat eden Selçuk Eraydın Hoca’nın da ifadesiyle “Dünyaya tekrar gelme imkânı olsaydı yine muallim olarak gelmek isterdim.” diyen Mahir İz Hoca 1895’te başlayan ve 1974’de nihayet bulan hayatının büyük kısmını muallimliğe vakfetmiştir.
Mahir İz’den bir iz: “Yılların İzi”
Babasının kadı olması dolayısıyla çocukluk yıllarında Midilli, Balıkesir, Isparta ve Medine-i Münevvere’de bulunan Mahir Hoca gençlik yıllarını İstanbul ve Ankara’da geçirmiştir. Ondan geriye kalan ve ömrünün hülasası diyeceğimiz “Yılların İzi” adlı eserinde ise hatıralarını tafsilatlı bir şekilde anlatmıştır. Kendisi kitabının yayınladığını göremeden vefat etse de yazdıkları ile yakın tarihe ışık tutacak önemli bir iz bırakmıştır. Sözlü geleneğin en büyük handikaplarından olan hatıraları yazamama noksanlığı Mahir Hoca’da da zaman zaman tezahür etse de gerek kardeşi Fahir İz, gerek Erzurum Mebusu Gözübüyükzade Ziya Bey sonra Kemalettin Nomer, Muhiddin Akçor gibi isimlerin teşvik ve zorlamaları ile hatırat uzun bir zaman dilimine yayılmış ama neticede tamamlanabilmiştir. Nihayet onu en iyi anlatacak olan da hatıratıdır. O da hatıratı niye kaleme aldığını şu cümlelerle izah etmiştir:
“Yarım asırlık bir devlet hizmetim var; muhtelif vazifelerde ve mekteplerde bulundum. Birçok kıymetli zevat ile temas ettim. Onlara ait hatıralar var. Osmanlı devletinin bir vilayeti olan Ankara’da tesadüfen bulunduğumuz için, Büyük Millet Meclisi’nde İstiklal Mücadelesi devrinin tarihini yazmaya fırsat bulduk; arkadaşlarımla Büyük Millet Meclisi zabıt kâtipliği yaptık. Benim hatıralarım dört kısımda toplanabilir: 1. Şahsi hatıralar, 2. Edebî hatıralar, 3. İçtimai hatıralar, 4. Mesleki hatıralar. Düşündüm, yazılsa abesle iştigal sayılmaz; belki tarihe küçücük bir ışık olur. Edebiyat tarihimize faydası dokunur.” (Yılların İzi, Mahir İz, Kitabevi yay. 2000, s.16.)
İlmin namusuna halel getirmeyen bir âlim ve muallim
Mahir İz Hoca İmam Hatip ve Yüksek İslam Enstitüsünün ilk kuşağına öncülük eden isim olması hasebiyle de önemli bir yere sahiptir. Bugün pek çoğu hatırı sayılır bir öneme sahip olan simalardan Hayreddin Karaman, Bekir Topaloğlu, Saim Yeprem, Tayyar Altıkulaç, Emin Işık, İsmail Karaçam, İsmail Erünsal, Mustafa Öz, Yaşar Fersahoğlu, Mahir İz Hoca’nın rahle-i tedrisinden geçen isimlerden sadece bir kaçıdır. Mahir İz Hoca, talebe yetiştirmeye o kadar odaklı ve aşk derecesinde bağlıdır ki bu yolda hiçbir engel, ihmal ve gevşeklik kabul etmez. Hocanın ilim ve talebe hassasiyetini göstermesi bakımından Prof. Dr. Osman Öztürk’ün şu anlattıkları dikkat çekicidir:
“Hocamın Yüksek İslam’daki son yıllarındaydı. O sene şiddetli bir kış olmuştu. Kar çok yağdığı için orta dereceli okullar bile tatil olmuştu. Vasıtalar tek tük çalışıyordu. Bu havada hocam nasıl olsa derse gidememiştir diyerek bu durumdan istifade etmeyi düşündüm. Sabah çayına hocama gittim. Baktım ki içeride tatlı bir münakaşa var. Konu şuydu: “Hocam her zamanki saatinde evden çıkmak üzere hazırlanırken hanımı:
“Kuzum Mahir Bey! Bu havada vasıta bulamazsın! Boşuna yola çıkıp durakta bekleme, üşütür hasta olursun! Bu yaşta (Hoca o zaman 76 yaşındaydı) hastalık zor atlatılır.” demiş. Demiş ama dinletememiş. Hocam evden çıkmış, bir saat kadar durakta beklemiş, kar soğuğunu iyice yemiş ve çaresiz geri dönmüş. Hanımı da “Bakınız ben size bu işin böyle olacağını söylemiştim.” diye serzenişte bulunurken kapıyı çalmış, içeri girmiştim. Hocam rahmetli şu sözlerle kendini müdafaa ediyordu:
“Ben peşin hükümle hareket edip yola düşmeseydim, bugünkü ecr-i manevimi alamamış olurdum. Evet derse giremedim, epey de üşüdüm. Ama şimdi ders yapmış gibi indi ilahîde mükâfata nail oldum inşallah.” (Muallim Abdullah Mahir İz, Haz. Mustafa Uzun, İBB yay. 2011, s.31.)
Mahir İz Hoca muallimliğinin yanı sıra görev yaptığı sancılı yıllarda da dik durmasını bilmiş, doğru bildiklerini haykırmaktan geri durmamıştır. Bunlardan belki en müşahhas olanı 1960 ihtilali sonrası Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından istenen Latin harfleriyle Kur’an-ı Kerim projesidir. Bu projeye dair kanaatini beyan eder ve projeden vazgeçilmesini söyler. Bunun akabinde ise bu teşebbüsten vazgeçilir ve aynı tarihlerde Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bastırılacak olan Yusuf Ziyaeddin Ersal’ın nezaretinde Dr. Hüseyin Atay ve Dr. Yaşar Kutluay’ın hazırladığı Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı’nın yer aldığı çalışmanın redaksiyon heyeti başkanlığını yapar.
Mahir Hoca’ya yapılan Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı teklifi
Mahir İz Hoca’nın hatıralarını naklettiği eserinde yine aynı tarihlere denk gelen bir başka hadise de şöyle cereyan eder:
“1960 ihtilali kuvvetli tesiriyle hüküm sürmekteydi. Yaz tatili temmuz ayında, Kanlıca’da, sırası bende olan arkadaş toplantısı vardı. Saat üç buçuk sıralarında kapı çalındı. Uzun boylu geniş omuzlu, heybetli bir genç ve din görevlilerinden biri olduğunu tahmin ettiğim diğer bir gençle karşılaştım. Benimle hususi suretle konuşmak istediklerini söylediler. Kendilerini ayrı bir odaya aldım. İlk söz olarak kim olduklarını ve nereden geldiklerini sormamamı rica edip Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Şükrü Bey işinden alınmıştır. Bu muavinlik makamı için sizi uygun bulmuşlar, biz bu işi teklife geldik. Hemen kabul ederseniz şimdi Ankara’ya telefon edip bildireceğiz.” dediler. Ben meslekten adam olmadığım için kabul edemeyeceğimi söyleyince “Siz tensip edildiniz, evet veya hayır diyeceksiniz.” demeleri üzerine, salahiyetli bir zatla konuşmam lazım geldiğini, uygun şartlarla tekliflerim bulunduğunu, bu ciheti kendilerine arz etmelerini söyledim. “Siz önce kabul edin, şartlarını Ankara’ya gidince söylersiniz.” dediler. “Kabulden sonra şart öne sürülmez” dedim. Veda edip ayrıldılar. Sonra bir ses çıkmadı.” (Yılların İzi, s. 479.)
Ömrünün son demlerinde yaşadığı sıkıntıya rağmen bunu dillendirmeyen Mahir İz Hoca’nın, Diyanet, Sebilürreşad, İslam Medeniyeti, İslam Düşüncesi, Tohum, Oku, Hilal gibi dönemin İslami mecmualarında, Yeni İstiklal, Bugün, Yeni Asya gibi gazetelerde yazdığı seri yazıları güzel bir seda olarak kaldı. Yine talebesi Selçuk Eraydın’ın hocasından tuttuğu notların genişletilmesi ile ortaya çıkmış olan Tasavvuf isimli eseri, Din ve Cemiyet adlı kitabı ve sadeleştiren ve yayına hazırlayan olarak Ahmet Cevdet Paşa’nın Kısas-ı Enbiya’sı ondan bize miras kalan kıymetli eserlerdir.
Şair, edip, mütefekkir ve muallim Mahir İz Hoca’nın üç kez vefatına tarih düşüren Kemal Edip Kürkçüoğlu yazdığı beyitlerin sonunda şöyle der:
“Mâhir İz Bey de göçtü hey dünya!
Edebiyyâtımız yetîm oldu.” (1394)

“Dünyaya tekrar gelme imkânı olsaydı yine muallim olarak gelmek isterdim.” diyen Mahir İz Hoca 1895’te başlayan ve 1974’de nihayet bulan hayatının büyük kısmını muallimliğe vakfetmiştir.