Makale

Mehmet Niyazi ile Söyleşi

SÖYLEŞİ

MEHMET NİYAZİ:

“Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti
Varsa Bunda Çanakkale’de Kazanılan
Zaferin Büyük Payı Vardır.”

Söyleşi: Dr. Lamia LEVENT
Diyanet İşleri Uzmanı

Çanakkale’de Fransız, İngiliz ve onların sömürgeleriyle savaştık. Hatta Sarozlar, Yunanlı, Cezayir, Hindistan gibi değişik bölgelerden gelen milletler de vardı.
Çanakkale’de duvarı öremeseydik Türkiye işgal edilirdi. Millî mücadeleye de gerek kalmazdı. Bu topraklara sahip olmamız açısından Çanakkale bir dönüm noktasıdır.

Bizim milletimiz vatan için şehit olmanın en üstün mertebe olduğunu bilen bir millettir. Biz savaşı iman gücüyle kazandık. Çanakkale imanla yazılmış bir destandır da diyebiliriz.

Bugün, yüzyıl önce yapılan bu savaşın sağlıklı bir değerlendirmesini yapmak için öncelikle Çanakkale’de verilen mücadelenin çok iyi bilinmesi ve algılanması gerekir. Çanakkale ruhunun ve orada kazanılan büyük başarının devam ettirilebilmesi değerlerimize ve tarihimize sahip çıkmakla mümkün olacaktır.


Sayın hocam, bildiğiniz üzere bu yıl Çanakkale savaşlarının yüzüncü yılını idrak ediyoruz. Çanakkale savaşlarının yüzüncü yılının bizim için anlamı nedir?

Çanakkale savaşları bugün sahip olduğumuz topraklar açısından önemlidir. Eğer bugün bu topraklara sahipsek ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti varsa bunda Çanakkale’de kazanılan zaferin büyük payı vardır. Bu topraklar Çanakkale’de savunulmuştur. Çanakkale’den sonra değişik bölgelerimizde de savaşlar olmuştur. Ancak hiçbiri Çanakkale’ye denk olmamıştır. Çünkü Çanakkale’de topyekûn bir savaş yapıldı. Karşımızda tek bir düşman yoktu, farklı devletler, milletlere karşı mücadele verdik.
Kurtuluş Savaşına başladığımız vakit biz Yunanlılarla harp etmiştik. Çanakkale’de Fransız, İngiliz ve onların sömürgeleriyle savaştık. Hatta Sarozlar, Yunanlı, Cezayir, Hindistan gibi değişik bölgelerden gelen milletler de vardı. Çanakkale’de duvarı öremeseydik Türkiye işgal edilirdi. Millî mücadeleye de gerek kalmazdı. Bu topraklara sahip olmamız açısından Çanakkale bir dönüm noktasıdır.

Çanakkale’de çok büyük kayıplar yaşandı. Anzaklar, Yeni Zelandalılar, Avusturalyalılar savaşta ölen askerlerini ziyaret ediyorlar ve sahip çıkıyorlar. Milletler açısından Çanakkale savaşları ne ifade ediyor?

Onların millet hayatında Çanakkale’den başka savaştıkları bir cepheleri olmadı, hem Avustralyalılar hem de Yeni Zelandalılar açısından. Onlar tabii İngilizlerin sömürgesiydi. Bunları İngilizler alıp Çanakkale’ye getirince orada harbin ne olduğunu görmeye başladılar. Ayrıca İngilizlerin sömürgeleri olan Müslümanlar da vardı. Çanakkale’ye geldiklerinde İngilizler onlara dediler ki, halife Almanlar tarafından esir alındı, biz halifeyi kurtarmaya gidiyoruz. Tabii bunlar da Müslümanlara karşı savaşacaklarını bilmiyorlar. Bizim tarafta ezan okumaya başlayınca anlıyorlar ki karşılarında Müslümanlar var. Bunun üzerine bizim tarafa geçmeye başlıyorlar. Bu da savaşın seyrinin değişmesinde etkili oluyor. Bunun üzerine Hindistanlıları bilhassa Pakistanlıları geriye doğru sevk ettiler. Bu bakımdan Çanakkale gerçekten İslam dünyasının uyanmasına vesile oldu. Sömürge olan Müslüman devletler kazanılan bu zaferle birlikte sömürgeci devletlere karşı çıktılar ve bağımsızlıklarını bu sayede kazandılar diyebiliriz.

Nasıl bir etkisi oldu bu ülkelerin uyanışına?
Dünyadan bihaber insanlar neler olup bittiğini bilemiyorlar. Ne derlerse evet diyorlar. Çanakkale ile birlikte bir uyanış yaşadılar ve gerçekleri bizzat gördüler. Batı’yı tanıdılar, sömürgeyi tanıdılar. İkbal Avrupa’da okudu, dünyayı tanıdı ve onun gibi bir entelektüel Müslüman zümre meydana geldi. Bu birikimli insanlar İslam dünyasını yoğurmaya başladılar. Yani o bakımdan Hindistan ve Pakistan da İngiltere’ye karşı başkaldırmaya devam ettiler ta ki bağımsızlıklarını elde edinceye kadar.

Sayın hocam! Çanakkale harbi Osmanlının son çöküş dönemine denk geldi. Bütün dünya “Kolaylıkla biz burayı alırız’’ dediler. Çanakkale’yi ve boğazı ele geçirdiklerinde bir anlamda Türkiye’yi ele geçirmiş olacaklardı. Millet olarak buna karşı durduk ve büyük kayıplar versek de Çanakkale’yi geçmelerine müsaade etmedik. Çanakkale’yi geçilmez yapan o ruh neydi?

Birinci Dünya Harbinde üç cephemiz vardı. Ve zafer kazandık. Biri Çanakkale, ikincisi Kutumar, üçüncüsü Azerbaycan Batum’dur. Bir de ondan iki sene önce gerçekleşen Balkan Savaşı var ki, ordularımız perişan olmuştu bu savaşta. 720 bin kişilik ordumuz, 540 bin kişilik Balkan ordularının önünde 24 günde Manastırdan Muratlı tepelerine kadar çekildi. Ancak iki yıl sonra Çanakkale’de bir destan yazdık. Müttefik ordular başkomutanı Hamilton diyor ki, savaş başladığında Alman kurmayı ve Türk süngüsü ile karşı karşıya olduğumuzu anlamıştım. Ama ne çare ki bir kere savaş başlamıştı.
Bizim milletimiz vatan için şehit olmanın en üstün bir derece, mertebe olduğunu bilen bir millettir. Biz savaşı iman gücüyle kazandık. Çanakkale imanla yazılmış bir destandır da diyebiliriz.
Nitekim Atatürk, Çanakkale Savaşlarına ait anılarını Mehmetçiğin oradaki kahramanlığını ve inancını şöyle ifade etmiştir: “… Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulamamacasına düşüyor, ikinci siperdekiler onların yerine geliyor, fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz?.. Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini de biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılmak yok… Okuma bilenler Kur’an-ı Kerim okuyor ve Cennet’e gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelime-i Şehadet çekerek yürüyorlar. İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayret ve tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur.”

Çanakkale’de yaşanan olaylardan ve hatıralardan neler anlatmak istersiniz?

Çanakkale’de bizim 57. alayımız vardır. Bu alayımız 13 Ağustos’ta Çanakkale’ye gitti. Bu alayın başında Kurmay Yarbay Hüseyin Avni Bey vardı. Hüseyin Avni Bey şehit oldu, yerine yardımcısı olan Yusuf Ziya Bey geçti. Yusuf Ziya Bey de şehit oldu, sonra alay kumandanı Hasan Fehmi Bey ordunun başına geçti. Bütün askerlerimiz şehit oldu ama Arıburnu’nda düşmanı durdurdular.
Seddülbahir taraflarında Binbaşı Lütfi Bey var. Düşman siperlerimizi ala ala gelince orda Lütfi Bey’in haykırışı var: “Ya Muhammed kitabın gitti!” diye. Binbaşı Lütfi Bey’in bu haykırmasıyla ordu tekrar toparlandı ve düşmana karşı saldırıya geçtiler.

Çanakkale şehitlerine baktığımız zaman gerçekten orada biz, bir milletin vatan uğruna, din uğruna bir araya geldiğini görüyoruz. Bizim aynı zamanda birliğimizin de bir göstergesi değil mi Çanakkale savaşları?

Bizim üniversitemiz Darü’l-Fünundu, o zaman 2000-3000 öğrencimiz vardı. Bunların bir kısmı askere gitti gönüllü olarak. Bilmediğimiz diğer bir husus da İstanbul’da on bin küsur medrese öğrencisinin varlığı. Bunların hepsi Çanakkale’ye gitti. Yani Çanakkale entelektüelin, yedek subayın olduğu bir harptir. Bunlar daha çok medrese çıkışlı olanlardı. Din âlimi olacak medrese hocası, sosyolog olacak kimselerdi.
Şimdi şunu da söylemek isterim, o dönemler ulaşım böyle kolay değildi. İstanbul ve Ege bölgesi Çanakkale’ye gitti. Bizim Doğu Anadolu bölgesi Bağdat’ın güneyindeki cephelere gitti. Doğu Anadolu bölgesi de Azerbaycan’a Batum cephesine gitti. Doğudan Çanakkale’ye gelen %3, %5 oranında asker var. Batı’dan da Doğu’ya giden bir o kadar askerimiz var. Ama Kutü’l-Amere’de olsun Çanakkale’de olsun Batum’da olsun, bunlar gerçekten kahramanca çarpışan askerlerdi. Bir de o zamanki hükûmetimiz ne kadar eli kalem tutan şair, hikâyeci, romancı varsa Çanakkale’ye götürdü. Oradaki olayları görün ve yazın diye. Ama hiçbirisi görüp yazamadı. Fakat Çanakkale olayı olduğu zaman Mehmet Akif Necit çöllerindeydi. Mehmet Âkif orda el-Muazzam İstasyonu’nda Enver Paşa ile temas kurdu. Mehmet Âkif, Çanakkale’den zafer kazandık haberini alınca o meşhur Çanakkale şiirini yazmaya başladı el-Muazzam İstasyonu’nda. Çanakkale’ye gidemedi, ama gitmediği hâlde o duyguyu bize çok güzel bir şekilde yansıttı. Zaten onun Çanakkale Şehitlerine şiiri bir anlamda Çanakkale’nin abidesi.

Sizce yeterince literatür var mı bu konuda? Bir konuşmanızda Almanya’da Çanakkale ile ilgili 700 civarında eser olduğunu ifade ediyorsunuz. Bizde durum nasıl, Çanakkale’yi yeterince anlatabildik mi?

Kitapların hepsi birbirine benziyor. Romanlar hep birbirine benziyor. Birkaç tane roman aldık, Avrupa’dan aldıklarını özetliyor. 1994’lerde ben Beyazıt kütüphanesinde bir araştırma yaptım ve Çanakkale hakkında 23 kitaba ulaşabildim. İşte bunlar da elli sayfa, yirmi sayfa civarında basit yazılmış kitaplardı. Bu konunun halkımıza yeterince anlatılmadığını düşünerek “Çanakkale Mahşeri” kitabını yazdım. Ancak son yıllarda bu konuda pek çok eser yazılmaya başlandı ve iyi kötü de bir literatürümüz oluşmaya başladı. Ama tabii hâlâ yetersiz. Bakın Çanakkale’de 253 bin şehidimiz var. Her şehidi anlatan bir kitap yazılsa 253 bin kitap eder. Ama bunları yeterince tetkik etmiyoruz.

Şimdiki gençliği nasıl buluyorsunuz, millî ruh var mı gençlerimizde?

Zannediyorum var. Şimdi kendi gençlik dönemlerime baktığımda millî ruhun geçmişe göre daha canlandığını söyleyebilirim. Hatta 1960’da benim gençlik yıllarımda ümmet birliği bundan yüzde on daha azdı. Ama şimdi yavaş yavaş camiye giden bir üniversite gençliğini görüyoruz. Millî ve manevi değerlere sahip gençlerimiz var. Ümitvarız.
Ne tavsiye edersiniz gençlere?
Şanlı bir tarihe, geçmişe sahibiz. Gençlerimiz bunu bilseler, okusalar bile geleceğe daha ümitle bakarlar.

Okuyor mu gençler sizce bunları?

İyi kitap yazarsanız bunu okuyorlar. Ama iyi kitap yazmazsanız bir iki bakıyor sonra bırakıyorlar. Onun için iyi kitap yazmak lazım. Ancak onların ilgisini çekecek derecede iyi kitapların yazıldığını zannetmiyorum.
Sayın hocam, son bir değerlendirme yapmak gerekirse Çanakkale’de yaşananları nasıl okumalıyız?
Bugün, yüzyıl önce yapılan bu savaşın sağlıklı bir değerlendirmesini yapmak için öncelikle Çanakkale’de verilen mücadelenin çok iyi bilinmesi ve algılanması gerekir. Çanakkale ruhunun ve orada kazanılan büyük başarının devam ettirilebilmesi değerlerimize ve tarihimize sahip çıkmakla mümkün olacaktır.