İslâmiyetin Eğitimimize Getirdiği Yenilikler
VELİ ERTAN
İslâmiyetten önce toplumun dinî yaşayışında Yahudiler, Hıristiyanlar ve Araplar, tereddi içinde idiler. Maddi ve manevî meziyetlerini kaybetmiş ve gerçek medeniyetin alanından uzaklaşmışlardı.
Avrupa’nın güney doğusuna hâkim bulunan Roma İmparatorluğu ve Bizans İmparatorluğu yozlaşmış, bunun bir neticesi olarak da ahlâk sükût etmişti. Özellikle doğunun eski bir ilim - irfan merkezi sayılan Hindistan halkı, korkunç ve dehşet verici bir ahlâkî çöküntüye düşmüştü. Çin ve İran’da aynı paralelde idi. Dünya’nın hangi tarafına bakılırsa bakılsın artık ahlâki faziletler değerini kaybetmiş, yerini kötü şeylere ve çirkinliklere bırakmıştı. Araplar ise, tam manası ile sapıklık içinde idiler ve sayısız putlara tapıyorlardı. Hatta şeref ve namuslarını kirletecek diye masum kız çocuklarını diri diri toprağa vermekten çekinmiyorlardı. Kadınların hak ve hürriyetleri ellerinden alınmış ve onları mirastan mahrum bırakmak suretiyle sefil bir duruma düşürmüşlerdi.
Peygamber Hazreti İbrahim’den sonra, Allah’ın varlığını, yüceliğini ve birliğini unutan Araplar, gaflet ve delâlete düşerek tamamıyla putperest olmuşlardı ve elleri ile yonttukları taşlara ve ağaçtan yapılmış heykellere tapıyorlardı. Hurafelere inanmışlar, türlü kepazelikleri kendilerince mubah saymışlardı.
İşte insanlık, düştüğü bu sapıklık ve ahlâksızlıklar içinde çırpındığı bir devirde, bâtılın hakka, cehalet ve taassubun ilme galebe çaldığı öyle bir devirde çöle inen İslâm Dini, artık insanlık için bir nurdur. Böylece bu din, beşeriyeti zulmetten nura, hurâfattan hakikate, sefahatten saadete, dalâletten hidayete kavuşturmuştur.
213
Peygamberimiz Hazreti Muhammed’e inen ilk ayetler, Kur’an-ı Kerim’in Alâk Sûresi’nde bulunan ilk beş ayettir. Bu ayetlerde mealen, “Her şeyi yaratan Rabbinin yüce adı ile oku! O insanı pıhtılaşmış kandan yarattı. O keremine son olmayan Rabbi- nin adı ile oku! Kalemle (yazmayı öğreten) insana bilmediğini belleten, keremi erişilmez mertebede olan Allah’ın adı ile oku!” buyurulmuştur. Peygamberimiz de, “İlim tahsil etmek Müslüman kadın ve erkek üzerine farzdır.” buyurmuştur.
Peygamberimize inen bu ayetlerde kalemden söz edilmesi, dikkate şayan bir emirdir. Zira Allah’ın varlığını, birliğini ve yüce sıfatlarını tanıtacak âmillerden biri de kuşkusuz kalemdir. İşte bu nedenle İslâm’ın eğitimimize getirmiş olduğu ana prensip, ‘oku ve yaz’ emridir. Bu özellik diğer dinlerde yoktur.
Şu hâle göre ‘oku’ emri, Allah’ın bütün insanlara baş hitabıdır. Oku! Allah’ın yüce adı ile oku! Yani kötülüklerden kaçınmak için faydalı olan her şeyi oku anlamınadır.
İşte bu sebepledir ki, İslâm’ın eğitimimize getirmiş olduğu yeniliklerin başında, hiç şüphesiz okuma-yazma gelir. İslâm’da okuma yazma, bugünkü tabiri ile ‘ilköğretim görmek’ üzerimize farzdır.
İslâm’ın ilk emri, memleketimizin ve milletimizin kalkınması ve yükselmesi yönünden şüphesiz ilk adımdır.
Okuma - yazmanın dinimizdeki önemi ölçüsüzdür. Zira Kur’an-ı Kerim’de Zümer Sûresi’nin dokuzuncu ayetinde, “Hiç bilenlerle bilmeyenler müsavi olur mu?” buyurulmuştu.
Peygamberimiz, Bedir Savaşında, alınan esirler arasında okuma-yazma bilenleri, Müslümanlara okuma-yazma öğretenleri, bu hizmetleri karşılığında serbest bırakmışlardır.
Peygamberimizin ilmi teşvik eden birçok mübarek sözleri vardır. Zira bilgi bizim için büyük bir nimettir. Hayatta mürşit, ilimdir, ilimden ve dinden uzak olan bir kimse; dümeni bozulmuş fırtınaya yakalanmış bir gemiye benzer, bocalar durur ve nihayet yok olup gider.
Batılı pedagoglardan Şarel Simonun, “Bir okul açıldığı zaman bir hapishane kapanır.” sözü, ne kadar manidardır.
Hz. Peygamber, “Ben ancak, güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim. İmanın kemali güzel ahlaktır.” buyurmuşlar ve böylece tereddi içinde bulunan Arapları her yönü ile bir düzene koymuşlardır.
214
Peygamberimiz, nübüvvetinin on ikinci yılında Akabe mevkiinde Medineli Hazrec ve Evs kabilesine mensup bir kafile ile buluşmuşlar ve onlara, İslâm’a dair tesirli sözler söylemişlerdir. Bu düşündürücü sözler karşısında Medineliler, bu yüce dini yaratılışlarına uygun bulmuşlar ve Allah’ın Peygamberine hemen biat etmişlerdi. Peygamberimiz de onlardan:
1) Allah’a şerik koşmayacaklarına,
2) Hırsızlık yapmayacaklarına,
3) Kimseye iftira etmeyeceklerine,
4) Nikâhsız karı - koca hayatı yaşamayacaklarına,
5) Kız çocuklarını öldürmeyeceklerine dair söz almıştır.
Beşer tarihinde eşine rastlanmayan beşerin tabiatına ve fıtratına uygun son ilâhî din olan İslâm, kısa bir zaman içinde yayılmış, insanlık tarihinde büyük bir inkılap yapmıştır. İnsanlığa insanlığı öğretmiş, Allah’ın gerçek ve mutlu yolunu göstermiştir.
İslâm, birliği ve beraberliği âmirdir.
Allah, insanları toplu bir halde yaşamaları için yaratmıştır. Müslümanlar birbirinin kardeşidir. Bu bakımdan, haksız yere kardeşkanı dökmek, kesinlikle haramdır.
İslâm’ın getirdiği yeniliklerden biri de ahlâkın sarsılmaz bir kaynağa bağlanmasıdır. Kuşkusuz bu da maneviyattır. Dayanışmayı ve yardımlaşmayı sağlamaktır. İstikbal ancak, ahlâkı bütün milletlere has bir yoldur. Medeniyet ahlâkı, bir eğitimin mahsulüdür. Zira kültür ve medeniyet, ancak iyi bir eğitim görmekle mümkündür.
Her hikmetin başı, Allah korkusudur.
Mehmed Akif’in:
“Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır,
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havf-i Yezdân’ın,
Ne irfanın kalır tesiri kat’iyyen, ne vicdanın.”
Mısraları, konumuzun özünü ne güzel dile getirmiştir.
Dinden asıl maksat, güzel ahlâktır, huy güzelliğidir.
Peygamberimizin ahlâkının nasıl olduğu hususu Hz. Âişe’ ye sorulduğunda, “O’nun ahlâkı Kur’an’dan ibarettir.” cevabını vermiştir.
İslâm nazarında kabile ve milletlerin birbirlerine üstünlüğü olmadığı gibi, hasep ve nesep yönünden de fark yoktur. Sevgi ve saygı esastır.
215
İnsanlar için asıl olan, meziyetleri ile içinde bulunduğu toplumun sevgisini ve itimadını kazanabilmektir.
“Her kişi, kendine göre bir kıymettir” sözü, muhteremdir.
O halde, insanlara karşı daima yumuşak ve tatlı muamelede bulunulmalıdır.
İslâm, beşeriyete, kendine has bir manada eşitlik getirmiştir. Bu bakımdan, Müslümanlıkta mümtaz bir sınıf yoktur, birbirine kaynaşmış bir toplum vardır.
Tufeyl b. Âmir isminde biri, Peygamberimize gelmiş ve O’na:
-Müslüman olduğum takdirde rütbem ne olacak? Diye sorunca, Hz. Peygamber ona:
“Sair Müslümanlarla aynı rütbede olacaksın. Yani herhangi bir Müslümanın hakkı kadar hak, vazifeleri kadar da vazife sahibi olacaksın.” buyurmuşlar ve böylece hak ve vazife bakımından Müslümanların eşit olduğunu belirtmişlerdir.
1789 tarihinde Fransa İhtilâlinin Etejenera Meclisi’nin tanzim etmiş olduğu anayasanın, ön sözünde neşretmiş oldukları insan ve vatandaş hakları, ‘Hukuk-ı Beşer Beyannamesi’nin en önemli maddelerinden biri olan, ‘Her insan hür doğar, hür yaşar’ sözü, bu ihtilâlden çok önce, Hz. Ömer tarafından ortaya atılmış bir prensiptir. Fakat bunu Fransızlar kendilerine mal etmişlerdir.
İslâm, tembelliğin karşısındadır. Çalışmayı emretmiştir. Peygamberimiz Efendimiz, “İki gününü aynı seviyede geçiren kişi ziyandadır.” buyurmuştur.
İslâm, dünya’ da hiç ölmeyecek gibi çalışmayı; yarın ölecekmiş gibi de ahirete hazırlanmayı bir düstur hâline getirmiştir.
216