Makale

EDİTÖRDEN

EDİTÖRDEN

Dr. Yüksel Salman

MİLLETLERİN tarihinde dönüm noktası diyebileceğimiz bazı anlar vardır. Bu anlar bazen sadece bir ülkeyi değil etkileri ve sonuçlarıyla dünyayı etkiler ve tarihin akışına yön verir, zamana şerh düşer. Çanakkale destanı da tarihin dönüm noktalarından biridir. Millî his ve heyecanımızın önde gelen şairlerinden biri olan Yahya Kemal Beyatlı, bu gerçeği “Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın/ Gâlip et çünkü bu son ordusudur İslâm’ın…” mısralarıyla özetler. Gerçekten Çanakkale, bir ırkın, bir kabilenin ya da bir milletin savaşı değil; bütün âlem-i İslam’ın varlık mücadelesi, İslam’ın yüksek hakikatlerinin ve yüce değerlerinin insanlıkla buluşmasına engel olmak isteyen bir zihniyete karşı duruşun ifadesidir. Yüksek değerlere ve mukaddesata yönelen saldırıya karşı İslam’ın izzetini koruma ve sahip çıkma azmidir.
Günden güne güçlenen, güçlendikçe önündeki mazlumları hiçe sayan, yok eden, birini bitirmeden öbürünü sömürme uğraşına giren bir zihniyet, Anadolu’nun kapısına kadar gelmiş, Çanakkale Boğazına kimsenin yenemez dedikleri “Birleşik Filo”larını, teknik güçlerini yığarak söndürülemeyeceğini sandıkları bir ateş yakmıştır. Merhum Mehmet Akif’in ifade ettiği gibi kimler katılmamıştı ki bu savaşa; “Eski dünya, yeni dünya bütün akvam-ı beşer/ Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.” Vatan sevgisini bir iman göstergesi olarak gören milletimiz, yakılan bu ateşi söndürmek için yan yana, omuz omuza aynı gaye ve aynı heyecanla birlikte savaşmıştır Çanakkale’de. Atalarımız o mahşerde, sen-ben ayırımı yapmadan bir ve beraber olup aynı idealler uğruna bir büyük destanı birlikte yazmışlardır. Bu milletin evlatlarının, Çanakkale’de siperlerde hep birlikte saf tutması ve bu topraklar için toprağa düşüp yan yana yatması çok ibretlik bir derstir aslında. Çanakkale bu açıdan bakıldığında, milletimizin; topyekûn aynı hedefe nasıl koştuğunu, bugün de aramıza sokulmak istenen fitne ve ayrılık tohumlarına karşı nasıl bir kardeşlik sergilediğini göstermesi açısından da en güzel örnektir. Atalarımızın Çanakkale’de verdiği bu mücadele, tarihin unutulmaz sayfaları arasındaki yerini almıştır. Aradan geçen bir asırlık zamana rağmen, bugün de Çanakkale’den alınması gereken pek çok mesaj, okunmayı ve ibret alınmayı beklemektedir.
Bu sayıda, yüzüncü yılını idrak ettiğimiz Çanakkale zaferini ele aldık. Halide Alptekin, “Çanakkale’de Kader Birliği Eden Ümmet” makalesi ile Çanakkale’deki ümmet bilincini ele aldı. Yavuz Bahadıroğlu, “Hasta Adamın Diriliş Cehdi: Çanakkale” isimli yazısıyla o dönemin tarihî arka planını anlattı. Ahmet Çapku, “Kaderin Üstünde Bir Kader Vardır” adlı makalesi ile Çanakkale’yi Çanakkale yapan manevi atmosferi bizimle paylaştı. Ahmet Yurttakal, “Düşman Askerinin Gözüyle Müslüman Neferleri” başlıklı makalesiyle, düşman askerlerinin gözüyle Müslüman neferlerinin insani hasletlerini paylaştı. Vehbi Vakkasoğlu, “Hatıralarla Çanakkale” makalesinde hatıralardan bir demet yaparak, bu zaferin meydana gelmesine katkı sağlayan isimsiz kahramanları ve onların hikâyelerini gözler önüne serdi. Ayrıca Lamia Levent’in Mehmet Niyazi ile Çanakkale’nin 100. yıl dönümü münasebeti ile yapmış olduğu söyleşiyi de beğeniyle okuyacaksınız.
Toplumların, geçmişteki tecrübelerini gelecek kuşaklara aktardıkları müddetçe güçlü olacakları tartışılmaz bir gerçektir. Bu açıdan Çanakkale’yi günümüze ışık tutan yönleriyle anlayabilmek oldukça önemlidir. Unutmayalım ki ecdat, Çanakkale’de din, dil, ırk ve mezhep ayrımı yapmadan; yanındaki din kardeşini ötekileştirmeden düşmanla mücadele etmiştir. Millet olarak bugün elde ettiğimiz kazanımlar, Çanakkale gibi büyük muharebe ve iman imtihanlarının ardından gelmiştir. Çanakkale ruhunun anlaşılmasına ve yeniden inkişafına bir nebze olsun katkı sağlaması temennisiyle sizleri kıymetli yazarlarımızla baş başa bırakırken başta Çanakkale olmak üzere ülkemiz için feda-i can eden bütün aziz şehitlerimizi minnet ve rahmetle anıyor, gazilerimize sağlık ve afiyet diliyoruz.
Gelecek sayıda buluşmak duası ile.