Makale

KUR’AN’IN İNDİRİLDİĞİ AY

KUR’AN’IN
İNDİRİLDİĞİ AY

Yüksel SALMAN
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Fert ve toplum hayatımıza birçok yönden güzellikler katan Ramazan ayı, Yüce Kitabımız Kur’ân’ın indirilmeye başlandığı bir ay olması sebebiyle, aynı zamanda bir Kur’ân ayıdır diyebiliriz. Bu ayda gündüzleri oruçla, geceleri de teravih namazlarıyla manevî iklimimizi zenginleştirirken, Kur’ân tilaveti ve içerdiği hükümlerin özümsenmesi ile de ibadet hayatımız apayrı bir atmosfere bürünmektedir. Kur’ân’ı okumak ve hükümlerini kavramaya çalışmak, müslümanların her zaman için öncelikli görevlerinden biridir. Ancak şu bir gerçek ki, müslümanların Kur’ân’la en çok meşgul oldukları ay, Ramazan ayıdır. Münferiden yapılan hatimler, evlerde ve camilerde okunan mukabeleler bunun canlı örneğini teşkil etmektedir. Bu bağlamda Peygamberimizin Cebrâil (a.s) ile Ramazan ayında karşılıklı olarak Kur’ân okuması (mukabele) bu ayın önemini beyan etme açısından olduğu kadar, mukabele geleneğinin temelini oluşturması bakımından da önem arzetmektedir.
Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerim’in Ramazan ayında indirildiğini beyan etmiş,1" yine, Kur’ân’ın mübarek bir gecede’2’, Kadir gecesinde13 indirildiği yönünde âyetler yer almıştır. Kadir gecesinin Ramazanın kaçıncı gecesi olduğu kesin olarak bilinemediğinden, Kur’ân’ın Ramazanın hangi gecesinde indirildiği konusunda bir kesinlik bulunmamaktadır. Bununla beraber, Kur’ân’ın Ramazan ayında inmeye başladığı konusunda bir ihtilaf yoktur. Nitekim, Bakara Sûresi 185. âyetinde’4 bu durum net bir biçimde beyan edilmiştir.15’ Bugünün de pazartesi günü olduğu hususunda ittifak vardır.’6’ Bu bilgiler doğrultusunda denilebilir ki, Ramazan ayını önemli kılan sebeplerden biri de Kur’ân’ın bu ayda indirilmeye başlanmasıdır.
"Hz. Peygamber’e vahiy yoluyla indirilen, mushaflarda yazılmış, tevâtürle nakledilmiş, tilavetiyle taabbüd (ibadet) olunan mu’ciz kelam1"7’ şeklinde tanımlanan Kur’ân, Allah tarafından gönderildiğinde şüphe bulunmayan bir kitaptır.’81 O, hak ile batılı ayırt eden bir söz,’91 Allah’ın, sımsıkı sarılınması gereken sağlam ipidir.’10’ Yüce Allah onu dertler için deva, kalplerin pasını silmek için cilâ, ders almak isteyenler için öğüt, hidayet rehberi"" ve Peygamberimizin peygamberliğinin en büyük mucizesidir. Bütün bu özellikleri itibarıyla Kur’ân, İslam dinindeki temel deliller sıralamasında birinci sırayı almaktadır."2’
Yüce Allah geçmiş peygamberlere, gönderildikleri ümmetlerin durumuna göre bazı mucizeler vermiştir. Resûlullahtan önceki peygamberlerin mucizelerinde daha çok hislere hitap etmesi söz konusu idi. Böyle olunca da bu mucizeler sadece onu görenleri etkiliyor, diğer kimseler için bu durum meçhul oluyor, aynı zamanda bu mucizelerin o dönemle sınırlı kalmasına sebep oluyordu."3’ Ancak Peygamberimizin mucizesi olan Kur’ân, asırlar geçmesine rağmen mucizevî yönünü sürekli muhafaza edebilmektedir. Arap edebiyatının en zirvede olduğu bir dönemde inmiş olmasına rağmen, müşrikler ona söyleyecek bir söz bulamamışlar, Kur’ân’ın çarpıcı üslûbu, gönüllere hitap eden derin etkileme gücü ve içeriği ile, o günün Arap ediplerini âdeta şaşkına çevirmiştir. Nice müşrikler, Hz. Peygamberin peygamberliğini kabul etmeseler bile, onun tebliğ ettiği Kur’an’ı gizlice dinlemekten kendilerini alamamışlardır.
Kur’ân’ın derinden etkilediği kimselerden biri olan Utbe b. Rebîa’nın, onu dinlediği zaman gösterdiği tepkiyi burada örnek olarak vermek istiyoruz:
Kureyş kabilesinin ileri gelenlerinden biri olan Utbe, birgün müşriklerden bir gruba hitaben: “Ey Kureyşliler! Muhammed’in yanına gidip konuşsam ve kendisine bazı tekliflerde bulunsam, nasıl olur? belki, bu tekliflerden bazılarını kabul eder, biz de arzusunu yerine getiririz. Böylece, kendisi de belki bize yaptıklarından vazgeçer’’ diye teklifte bulundu.
Oradakiler teklifi kabul ettiler. Bunun üzerine Utbe, o sırada Mescid-i Haram’da yalnız başına bulunan Hz. Peygamberin yanına geldi ve şöyle söyledi:
“Ey kardeşimin oğlu! Biliyorsun ki sen, şeref ve soy üstünlüğü bakımından bizden daha hayırlısın ve ilerisin. Ancak sen, kavmi- nin başına büyük bir iş açtın. Bu işle onların birliğini dağıttın, akılsız olduklarını söyledin. Tanrılarını ve dinlerini kötüledin. Onların gelmiş ve geçmiş baba ve atalarını kâfir saydın.
Şayet beni dinleyecek olursan, sana bazı tekliflerim olacak. Bunlar üzerinde düşünüp taşınmanı istiyorum. Belki bazılarını kabul edersin.”
Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Söyle ey Velid’in babası! Seni dinliyorum" deyince,
Utbe konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Sen, ortaya attığın bu mesele ile şayet mal ve servet elde etmek gayesinde isen, mallarımızdan sana hisse ayıralım, hepimizin zengini sen ol.
Eğer bir şeref peşinde isen, seni kendimize lider yapalım. Yok eğer bu sana gelen, görüp de üzerinden atmaya güç yetireme- diğin bir evham, cinlerden gelme bir hastalık ise, doktor getirelim, seni tedavi etttirelim. Seni kurtarıncaya kadar mal ve servetimizi harcamaktan geri durmayalım.”
Utbe, tekliflerini yapmış ve susmuştu. Hz. Peygamber Ut- be’ye: "Ey Velid’in babası söyleyeceklerin bitti mi?" diye sordu.
Utbe’d e n “evet" cevabı gelince, Resûl-i Ekrem: “O halde, şimdi sen beni dinle" dedi ve besmele çekerek Fussilet Sûre- si’nin 1-36 arasındaki âyetleri okumaya başladı. Sûreyi secde âyetine kadar okuyup secde eden Peygamberimiz, Utbe’ye döndü ve: " Ey Velid’in babası, okuduklarımı dinledin. Artık gerisini sen düşün" dedi.
Kur’ân’ın nazmındaki i’caz ve manasındaki tatlılık Utbe’nin çehresini birden değiştirmişti. Öyle ki, Kureyşliler bile bunu farket- mişlerdi. Birbirlerine: "Vallahi, Ebu’l-Velid, çehresi değişmiş olarak dönüyor" dediler.
Yanlarına gelince, "Ne getirdin anlat bakalım?" diye sorduklarında, Utbe: "Vallahi, ömrümde benzerini hiç işitmediğim bir kelam işittim. Yemin ederim ki, o ne şiirdir, ne sihirdir, ne de kehânettir" demiş, sonra da Kureyşlilere onu serbest bırakmalarını söylemiştir.14’
İnsanlara doğru yolu gösterdiğinden “Hü- dâ", hak ile bâtılı, helâl ile haramı birbirinden ayırdığı için de ’Türkân" ismini taşıyan Kur’ân’ı Kerim, önemli bir özelliğini şu ifadelerle açıklamaktadır: "Şüphesiz ki bu Kur’ân, en doğru yola iletir; iyi işler yapan mü’minlere, kendileri için büyük bir mükafat olduğunu, âhirete inanmayanlara ise can yakıcı bir azap olduğunu müjdeler.’"15
Kur’ân, okunup anlaşılmak ve gereği ile amel edilmek için gönderilmiştir. Lafzen ve mânen Yüce Allah’ın kelamı olan Kur’an’ı okuyana büyük sevaplar ihsan edilir. Peygamberimiz bu husustaki bir hadislerinde: " Kim Allah’ın kitabından bir harf okursa ona bir hasene verilir. Bir haseneye de on misli verilir. Ben elif- lâm- mim bir harf demiyorum; fakat elif bir harf, lâm bir harf, mim bir harftir”"61 buyurmuşlardır. Ancak şunu ifade edelim ki, okunması da ibadet olan Kur’ân’ın asıl gayesi, anlaşılmak ve insanların hayatına yön vermektir. Nitekim Yüce Allah: “Ey Muhammedi Sana bu mübarek kitabı, âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye indirdik’"7’ buyurmuştur. Bu sebeple, Kur’ân’ı okumanın asıl gayesi, onu anlamaya çalışmak ve öngördüğü bir mü’min olmaktır diyebiliriz. Nakledildiğine göre, sahabeden Abdullah b. Ömer, Bakara Suresi’ni öğrenmek için sekiz yıl emek vermiştir."18’ Hz. Ömer’in de aynı sureyi oniki yılda öğrendiği nakledilmektedir.19Tabi bu öğrenmeyi yüzeysel bir öğrenme değil, manayı ve ihtiva ettiği hükümleri derinlemesine öğrenmek şeklinde değerlendirmek gerekir. Nitekim, yaşlandınız ya Resûlallah denildiğinde, Hz. Peygamber: "Beni Hûd ve Vâkıa sûreleri ihtiyarlattı"20’ demiştir. Çünkü Hûd Sûresi nde "Seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol’"21 buyruğu yer almıştır. Bu da göstermektedir ki, Kur’an’ı okumaktan maksat, Kur’ân’ı anlamak ve içerdiği hükümleri derinlemesine tahlil edip hayatta uygulamaktır.
Burada Kur’ân’ın bizlere kazandırdığı bazı hususiyetlere değinmek istiyoruz:
1 - Ümmetin en hayırlıları.- "Sizin en hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir’"22’ buyuran Hz. Peygamber, Kur’ân öğrenmenin ve öğretmenin Allah katındaki değerine dikkat çekmiştir. Bu hususa son derece önem veren bazı sahabeler, Hz. Peygamberle beraber olmaya özel bir itina göstermişlerdir. Hatta bazı sahabelerin onun yanında nöbetleşe bulundukları ve Hz. Peygamberden duydukları hadisleri ve inen ayetleri arkadaşlarına naklettikleri bilinen bir husustur. Ashâb-ı Suffe, bu konuda en fazla hassasiyet gösteren kimseler olmuştur.
2- Kur’ân Ehli, Allah’ın Dostlarıdır:
Peygamberimiz, gerçek anlamda Kur’ân okuyan, ezberleyen ve bunların gereğini yerine getirenleri övmüş ve bu kimselere Allah’ın vâdettiği sevaplardan sık sık söz etmiştir. Enes (r.a.) ın rivâyet ettiğine göre, o şöyle buyurmuştur: "İnsanlardan bir kısmı Allah’ın ehlidir (dostlarıdır)." Bunun üzerine ey Allah’ın elçisi, bunlar kimlerdir? diye sorduklarında ise: "Onlar, Kur’ân ehli olanlardır’"23’ karşılığını vermiştir.
3- Kur’ân okunan yere melekler iner:
Kur’ân okuyan kimse sadece Allah’ın rızasını gözetiyor ve bunun dışında dünyevî bir takım gayeler gözetmiyorsa, melekler bu kimsenin davranışından hoşnud oldukları için o kimseyi kuşatır ve bulunduğu yere rahmet iner. Sahabeden Üseyd b. Hudayr’ın şahit olduğu bir olay, bunun göstergesidir.
Nakledildiğine göre Üseyd, bir gece vakti atını yakınında bir yere bağlamış Kur’ân okuyordu. Bu sırada at birden ürküp şahlanmaya başladı. Üseyd okumayı kesti. O susunca at da sakinleşmişti.
Üseyd tekrar okumaya koyuldu. At yine şahlanınca tekrar okumayı bıraktı. At yine sakinleşti. Üçüncü kez okumaya başladığında, at yine hırçınlaşınca, Üseyd okumayı kesti. Yakınında yatmakta olan oğlu Yahya’yı, atın zararı dokunmasın diye geriye çeken Üseyd, başını kaldırıp gökyüzüne baktığında, beyaz bulut gölgesine benzer bir sis içinde, kandiller gibi bir takım cisimlerin parladığını gördü. Sabah olunca Hz. Peygamber’e gelip durumu anlattığında, Peygamberimiz ona:
-"Oku ey Hudayr oğlu, oku ey Hudayr oğlu!" diyerek okumaya devam etmesini bildirdi. Üseyd:
-"Ey Allah’ın elçisi, atın Yahya’yı çiğnemesinden korktum. Çünkü çocuk ata yakın bir yerde idi. Bu sebeple okumayı kestim-, o sırada başımı göğe doğru kaldırdığımda, gökyüzünde bulut gölgesine benzer bir beyazlık içinde kandiller gibi bir takım cisimlerin parlamakta olduğunu gördüm. Bu beyaz gölge tabakası, içindeki ışık manzumesi ile göğe doğru çekilip gitti. Nihayet onu göremez oldum, deyince, Hz. Peygamber:
-”0 gördüğün şeylerin ne olduğunu biliyor musun? buyurdu. Üseyd’in hayır diye cevap vermesi üzerine de:
-"Ey Üseyd! Onlar meleklerdi; seni dinlemeye gelmişlerdi. Eğer okumaya devam et- seydin sabaha kadar seni dinlerlerdi’"241 buyurmuşlardır.
4- Kur’ân bilgisi kişiyi dünya ve âhirette yükseltir:
Kur’ân, kendisine bağlı olanları âhirette yüksek mertebelere ulaştırdığı gibi, dünyada da kişiyi seçkin bir mevkiye getirir. Nitekim, Hz. Peygamber bazı idârî görevlere Kur’ân bilgisi iyi olanları tayin etmiştir. Bu kimselerin, tayin edildikleri işle ilgili gerekli kapasiteye sahip oldukları inkar edilemez. Bununla birlikte, Kur’an’ı en iyi bilen ve hükümlerini en iyi şekilde kavrayabilen kimselere görevde öncelik verilmesi dikkat çekicidir. Yine, Kur’ân bilgisi fazla olanlar imamlıkta ve irşad hizmetlerinde görevlendirmede tercih sebebi olmuştur. Hatta, harplerde ölen kimseler, zaruret sebebiyle kabre ikişer kişi konulacağı zaman, kıble tarafına konulma ve ilk sırayı alma bakımından tercih edilmiştir.’251
Bir köle olan İbn Ebzâ, Hz. Ömer’in Mekke valisi Nâfi’ İbn Abdi’l-Hâris tarafından âmir tayin edilmişti. Hz. Ömer’in, kendisine: "Bir köleyi mi tayin ettin” diye sorması üzerine, Nafi’: "O, Allah’ın kitabını okuyan, farzları iyi bilen ve hüküm verebilen bir kimsedir" demiştir. Bu cevaptan memnun kalan Hz. Ömer, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Şüphesiz Allah bu kitapla bazı kavimleri yükseltir, bazılarını da alçaltır.""61
5- Kur’an okunan yere sekınet iner:
Kur’ânin okunduğu yere sekınet ( rahmet ve bereket) iner. Melekler orayı kuşatır ve Yüce Allah, orada bulunan kimselerden, manevî katindakilere övgüyle bahseder.127’
Kur’ânin topluca okunduğu, tefsir ve izahının yapıldığı yerler de aynı hükümdedir.1281
6- Kur’an, dünya ve d hiret saadetine götüren en güvenilir kılavuzdur:
Kur’an insanlığa gönderilmiş İlâhî bir mesajdır. Bu mesajı iyi algılayan ve gereğini yerine getirenler, yolunu şaşırmaz, fitne ve tehlikeler ona zarar vermez. Hâris el-A’ver’in anlatttığına göre o, birgün mescide uğramış ve halkı faydasız, manasız konulara dalmış konuşurken görünce, durumu Hz. Ali’ye haber vermişti. Hz. Ali: "Doğru mu söylüyorsun, öyle mi yapıyorlar?" deyince, evet cevabını vermişti. Bunun üzerine Hz. Ali, Resûlullah- tan şöyle işittiğini nakletmiştik "Haberiniz olsun fitne çıkacak.” Ben hemen sordum: "Bundan kurtuluş yolu nedir ey Allah’ın Resulü?" Hz. Peygamber şöyle cevap verdi:
"Allah’ın kitabına uymaktır. Onda sizden önceki milletlerin halleriyle ilgili haberler, sizden sonrakilere ait haberler mevcuttur. Ayrıca sizin aranızda meydana gelecek şeylerin hükmü de vardır. O, (hak ile bâtılı ayıran) kesin bir sözdür, gayesiz bir söz (eğlence) değildir. Kim ona inanmaz ve onunla amel etmezse Allah onu helak eder. Kim onun dışında hidayet ararsa, Allah onu saptırır. O Allah’ın sağlam ipidir. O hikmetli olan zikirdir. O dosdoğru yoldur. Şahıslar onu bozamaz, diller onu karıştıramaz, âlimler ona doyamaz. Onun çokça tekrar edilmesi usanç vermez. İnsanları hayretlere düşüren yönleri son bulmaz. O öyle bir kitaptır ki, cinler onu işittiklerinde: "...Doğrusu biz, hayrete düşüren bir Kur’an dinledik"129’ dediler. Kim ondan haber getirirse doğru söyler. Kim onunla amel ederse, sevaba mazhar olur. Kim onunla hükmederse, adaletle hükmeder. Kim ona çağrılırsa, doğru yola çağrılmış olur." Hz. Ali: "Ey A’ver! bu kelimeleri öğren" demiştir.130’
7- Kur’an şefaat eder:
Kur’ânin (Allah’ın izniyle) şefaat edeceğini bildiren Peygamberimiz: "Kıyamet gününde Kur’an gelir ve sahibi için şefaat eder...1"3" buyurmuşlardır.
8- Kur’an’ı rahatça okuyabilenler ile Kur’an i okumakta güçlük çektiği halde, okumaya devam edenler:
Hz. Peygamber, Kur’ani usulüne, âdâb ve erkânına uygun şekilde okumaya devam eden kimseler hakkında: "Kur’an okumakta mahir olan kişi, sefere (Kur’ani rahat okuyan, hafız) ile beraberdir’"32’ buyurmuşlar, diğer yandan, Kur’ani yeni öğrenmekte olan veya bir rahatsızlığı sebebiyle kolayca oku- yamayıp zorlanan kimseler hakkında da: "Kur’an okumakta zorlanan (ancak, buna rağmen okumaya devam eden) kimseye iki i ecir vardır"’33’buyurmuşlardır. Burada bir ecrin Kur’an okumadan dolayı, İkincisinin ise zorlanma sebebiyle verildiğini belirtmek istiyoruz.
Burada, bir kimsenin Kur’an okumakta zorlanması sebebiyle-, hata yapma ve bunun sonucu olarak da günah işleme ihtimalini düşünerek, Kur’an’la irtibatını kesmesinin doğru bir davranış olmadığını belirtmek istiyoruz. Üzülerek ifade edelim ki, bu yanlış bilginin sonucu olarak pek çok kimsenin Kur’ân okumakta tereddüt ettiğini müşahede etmekteyiz.
Sonuç olarak şunu ifade etmek istiyoruz:
Kur’ân, insanları dünya ve âhiret saâdetine götüren yegâne evrensel mesajdır. Bu mesajın hükmüyle amel edenler sapıklığa düşmez, onun izinden gidenler yollarını şaşırmazlar. O güvenilir bir rehber ve en doğru yola götüren kılavuzdur. Onda geçmiş ümmetlerin yaşadıklarından, günlük hayatımızın hemen hemen her safhasına kadar çok önemli ilkeler vardır. Bu mesajın doğru algılanması ve gereğinin yerine getirilmesi iki cihan saadeti demektir.
Şunu da ifade edelim ki, Kur’ân, geniş bir hazinedir. Ona yönelen herkes, gayreti, bilgisi, samimiyeti ve kabiliyeti ölçüsünde ondan istifade eder. Binaenaleyh, hergün Kur’ân’dan en az bir kaç sayfa okumak ve meâliyle, tefsiriyle onu anlamaya çalışmak, bir müslüman için en kazançlı amellerden biridir. Ramazan ayı, Yüce Kitabımız Kur’ân’ın anlaşılması ve gereğinin hayatımızda tatbik edilmesi açısından büyük bir fırsattır.

1- “Doğrusu biz onu (Kur’ân’ı) Kadir gecesinde indirdik "(el-Kadir, 97/1).
2- “Biz onu kutlu bir gecede indirdik.."(ed-Duhân, 44/3).
Bu gecenin Berat gecesi olduğu nu söyleyenler bulunmakla beraber, müfessirlerin çoğunluğuna göre, bununla kasdedilen Kadir gecesidir. (Bkz. Mehmed Vehbi, Hulâsatu’l-Beyân, 4. Baskı, İstanbul, ts. XIII, 5249).
3- el-Kadir, 97/1.
4- Bkz: "Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğruyu ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’ân’ın indirildiği aydır."(el-Bakara, 185.)
5- Kurtubî, Ebu Abdillah, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, Beyrut, ts., II, 199.
6- Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usûlü, Ankara 1983, S .42.
7- Cerrahoğlu, İsmail, age., s. 42.
8- Bakara, 2.
9- Târik, 13.
10-ÂI-i İmrân, 103.
11- Yûnus, 57.
12-Hallâf, Abdulvehhâb, İlm-i Usûli’l-Fıkh, İstanbul 1984, s.21-22; Zeydan, Abdulkerim, el- Vecîz fi Usûli’l-Fıkh, İstanbul 1979, s.124.
13- Karaçam, İsmail, Kur’ân-ı Kerîm’in Faziletleri ve Okunma Kaideleri, İstanbul 1984, s. 75.
14- ibn Hişam, es-Sîratü’n-Nebeviyye, 2. Baskı, yy., 1955, I, 293-294; Suruç, Salih, Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı, 4. Baskı, İstanbul 1991, I, 279-281.
15- İsrâ, 9-10.
16- Tirmizî, " Fedâilü’l-Kur’ân", 16; Dârimî, "Fedâilü’l- Kur’ân",1.
17- Sâd, 29.
18- Muvattö, "Kur’ân", 4.
19- Aydemir, Abdullah, Kur’ân’ın Faziletleri, İzmir 1982, s. 62.
20- Tirmizî, "Tefsir", 56.
21- Hûd 11/112. Ayrıca, Şûrâ 42/15.
22- Buharı, Fedâilü’l-Kur’ân", 21; Tirmizî, "Fedâilü’l- Kur’ân", 15; İbn Mâce, "Mukaddime", 16.
23- İbn Mâce, "Mukaddime", 16.
24- Buhari, "Tefsir", 263; Müslim, "Misafirîn", 240-242; Tirmizî, " Kıraat", 3; Ebu Davud, "Salât", 343.
25- Çakan, İ. Lütfi, "Siyasetli, İnayetii Muhammed" (Hz. Peygamberin İnsanları Değerlendirmesi) Diyanet İlmî Dergi, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s) Özel Sayı, Ankara, 2000, s. 76.
26- İbn Mâce, "Mukaddime", 16.
27-İbn Mâce, " Edeb", 53.
28- Ebu Davud, "Salât", 343.
29- Cin, 1.
30-Tirmizî, "Fedâilü’l-Kur’ân", 14; Dârimî, "Fedâilü’l- Kur’ân",1.
31-Dârimî, "Fedâilü’l-Kur’ân", 1.
32-Ebu Davud, "Salât", 343; Tirmizî, "Fedâilü’l- Kur’ân",13; İbn Mâce, "Edeb", 52; Dârimî, "Fedâilü’l-Kur’ân", 11.
33- Müslim, "Müsafirîn", 244; Dârimî, "Fedâilü’l- Kur’ân", 11.